07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 ARALIK 2006 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 İsmet İnönü oyadını, “milletin makus talihini de yenen” zaferinden almış bulunan İsmet Paşa, ölümünün 33. yılında anıldı. İsmet İnönü’nün 33 yıl önceki ölüm günündeki duygularımı çok iyi anımsıyorum. Tabii ki, her fani gibi, İnönü’nün de öleceğini çok iyi biliyordum. Ama o ölünce anladım ki, İnönü’süz bir Türkiye’yi hiç düşünmemişiz, hiç değilse, ben ya da düşünmüşüm de tam olarak algılayamamışım. Osmanlıların son döneminde, genç bir kurmay subayken sivrilmiş ve çok önemli görevlerde bulunmuş olan İsmet İnönü, yaşamı süresince, Cumhuriyet’in her döneminde, ister iktidarda olsun, ister Celal Bayar’ın Başbakanlığı dönemindeki gibi, bir kenara çekilerek kendini unutturma konumunda bulunsun, hep varlığını hissettirmiş bir kişidir. Nitekim, Atatürk’ün ölümünden sonra, hiçbir tartışma olmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına getirilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında, düzenli ordunun oluşturulmasındaki hizmetleri, İnönü zaferleri bile tarihteki seçkin yerini almasına yeter de artardı. Ama İsmet Paşa, aynı zamanda, Lozan kahramanı olarak da tarihe geçmiştir. İnönü’nün Lozan sırasında yaşadığı güçlükleri tarif etmek güçtür. İnönü’nün imzasını taşıyan Lozan, Cumhuriyet’in temel taşıdır. Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilmiş olan Cumhuriyet devriminin her kazanımında da İnönü’nün katkıları yadsınamaz. ??? İsmet İnönü, Şevket Süreyya Aydemir’in deyimiyle “ikinci adam”lıktan, birinci adam olmaya geçtiğinde de ülkesini 2. Dünya Savaşı’nın ateşinin, yıkımının dışında tutmasıyla, ulusunun minnetini hak etmiş bir devlet adamıydı. Ne var ki, her biri bir insanı tarihte seçkin bir yere yerleştirebilecek bütün bu üstün başarıları, onun serbest seçimleri kazanmasına yetmeyecekti. Aradan geçen bunca zamandan sonra, geriye dönüp baktığımızda, ülkenin o dönemdeki ekonomik koşulları, savaşın doğurduğu ortamın sonucunun kaçınılmaz sonucu olan sefaletin bu seçim yenilgisini kaçınılmaz kıldığını açıklıkla görmek mümkündür. Cumhuriyet’in her alanda sağladığı büyük atılımlar, topluma birçok bakımdan çok şeyler kazandırmış olmakla birlikte, çok partili döneme geçişin eşiğinde nüfusun 5’te 4’ünü oluşturan köylünün sefaletini hafifletmeyi henüz başarabilmiş değildi. İsmet İnönü, bu seçim yenilgisinin kendisini değilse bile, ülkede rejimin sarsıntısız bir biçimde, herhangi bir bunalıma yol açmadan çok partililiğe dönüşmesini “hayatının en büyük zaferi” olarak nitelemiştir. Bugün Türkiye’de çok partili bir rejim varsa, eğer demokrasi ya da benzeri bir yönetim biçimi egemense, bunu İsmet İnönü’ye borçlu olduğumuzu kimse yadsıyamaz. Kısacası, Türk demokrasisi, çok büyük ölçüde İnönü’nün eseridir. ??? Ama altmış yıllık demokrasi, bu süre içinde, temeli üretime dayalı bir ekonomi ile, sürdürülebilir bir kalkınmayı becerememiş, çok partililikten, insan haklarına saygılı, bütün kurumlarıyla aksaksız işleyen bir demokrasiye geçememiş, darbelerle zedelenmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde ise toplumun demokratik yapısı, hükümetlerde kontenjana sahip tarikat ağlarıyla örülmüş, Cumhuriyet bir cemaatler topluluğu haline gelmiş bulunmaktadır. Başka bir deyişle İnönü’nün eserinin niteliği ya da sonuçları tartışılır olmuştur. Bu tartışma, her halde, “demokrasi kötüdür” düşüncesine yol açmayacağına göre?; demokrasinin seçilmiş olmasının yanlış olduğunu söyleyecek kimse de çıkmayacaktır. Zaten çıkmıyor da... Tartışma daha çok zamanlamada odaklanıyor. Acaba devrimler tam oturmadan, Cumhuriyet’in temelini oluşturan Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabulünün 21. yılında demokrasiye geçmek biraz erken mi olmuştu? Hoş olmasa da, gündeme gelmesi kaçınılmaz olan bu soruya yanıt ararken, 2. Dünya Savaşı sonrası dünyasının ve Stalin’in, Türkiye’nin bağımsızlığını hedef alan toprak ve üs talepleri dolayısıyla ülkemizin içinde bulunduğu koşulları iyi bilmek ve değerlendirmek gerekmektedir. Ölümünün 33. yılında bile İnönü’nün Türk tarihinde yerini tam olarak belirlemek güçleşiyor. O yeri, biraz da Türk demokrasisinin ve Cumhuriyeti’nin şu andaki rubikonu aşıp aşamayacağı belirleyecektir. Menemen Olayı... Yıl 1930... Cumhuriyet Türkiyesi çağdaş bir yolda ilerlerken bazı çevreler bundan çok rahatsız oluyorlardı... Sinsi bir örgütlenme başladı... Kadının “kara çarşaf”tan çıkmasını, erkeklerin pantolon, ceket giymelerini, şapka takmalarını “kâfirlik” olarak yorumlayanlar, İzmir, Balıkesir, Manisa yörelerinde örgütlenmeye başladılar... Hareketi Nakşi ileri gelenlerinden Şeyh Esat düzenlemişti... Şeyh Esat, oğlu Mehmet Ali’yle birlikte Erenköy’de Şevki Paşa Köşkü’nde yaşıyordu. Esat’ın Osmanlı artıklarından oluşan geniş bir çevresi vardı. Bu kişiler, varsıl ve kültürlüydü. Şeyh Esat ve oğlu Mehmet Ali, bu çevrelerde “Şehzade” olarak tanınıyordu. Şeyhin en yakın adamlarından birisi de Menemen Askeri Hastanesi imamlığından emekli Laz İbrahim’di. Şeyh Esat, Laz İbrahim’i Manisa’ya “başhalife” olarak atadı... Manisa, Osmanlı’nın izlerini, yani “Şehzadeler kenti kimliği”ni hâlâ üzerinde taşır... Tekkeler, zaviyeler, medreseler kapatılmıştır ama bu gibi çalışmalar “ocak”larda gizlice sürdürülmektedir. Varsıl Osmanlı artıkları, Mustafa Kemal Atatürk’ün genç Cumhuriyetini yıkmak için her yolu geçerli saymaktadır... Laz İsmail Manisa’daki Muradiye Camii’nde imamlığa başlar. Çevresine 1516 yaşlarındaki eğitimsiz çocukları toplar. Esnaf yanında çırak ve kalfa olarak çalışan çocuklar Laz İsmail’den etkilenip Nakşibendi tarikatına girerler. Divanı Harp Mahkemesi tutanaklarını yıllar önce okumuş, “Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları” araştırmamı öyle yazmıştım. (Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları Hikmet Çetinkaya, Günizi Yayıncılık) Hepsi belgeliydi... Menemen Olayı, öyle üç beş esrarkeşin eylemi değildir. Eylem Atatürk’e ve genç Cumhuriyete yöneliktir... ??? Nakşiler Manisa’nın Tevfikiye Mahallesi’nde aylarca toplantılar yapmışlardır. Toplantıya katılanların yaşları 1518 arasında değişmektedir. Menemen’deki irtica ayaklanmasında en önde yürüyen ve Kubilay’ın başını kesen kişi Giritli Mehmet, bu toplantılarda mehdiliğini açıklamıştır. Divanı Harp Mahkemesi tutanaklarında, Menemen olayına katılanların büyük bir bölümünün küçük yaşta oldukları, bu nedenle ceza verilmediği açıkça yazılıdır. Olayın görgü tanıklarıyla da konuşmuştum... Osman Yurtsever (Singer Osman) şöyle diyordu: “Avcı yelekleri giymişti hepsi. Çoğu çocuk yaşta gençlerdi. Ellerinde silahlar vardı. Nalıncı Hasan 1718 yaşlarındaydı. Divanı Harp Mahkemesi’nde gördüm. Derviş Mehmet’in elinde ve gençlerde silah vardı. Hepsi de ‘kâfirler’ diye bağırıp, tekbir getiriyordu...” Tanıklardan Menemenli Ragıp Dere: “Önümden dörtbeş kişi geçti. Hepsi silahlıydı. Birisinin elinde yeşil sancak vardı. Gruplar halindeydiler ve çoğunluğu gençti. Yani 1718 yaşlarında. Derviş Mehmet, Menemen’in 70 bin kişiyle sarıldığını söylüyordu.” Pek çok tanıkla konuşmuştum... Acaba neden Menemen’i seçmişlerdi Nakşiler? Laz İbrahim, Manisa Askeri Hastanesi’nde imamdı. Menemen’de bir askeri birlik vardı... Acaba, Menemen’deki askeri birlikten bazı kişiler başkaldırı için “Biz de varız” demişler miydi? Tüm bunlar yakın tarihimizin sayfalarında kaldı, günışığına çıkmadı... Menemen’de bir başkaldırı hareketi neden camiden başladı? Kubilay ve askerleri niçin tatbikat mermisi kullandı? Divanı Harp Mahkemesi’nin tutanaklarında Topçu Çavuşu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Eski Ali Çavuş gibi isimler yargılanıp idam edildiler... Bu kişiler “irtica eylemi”nin düzenleyicileri arasındaydı... Manisa, Balıkesir ve İzmir’de binin üzerinde kişi gözaltına alındı, sorgulandı... ??? Gözaltına alınan ve sorgulananlar arasında çok sayıda kadın da vardı... Menemen Olayı bir “irtica eylemi”dir ve Nakşiler tarafından yapılmıştır... Olayı “esrarkeşlerin eylemi” olarak görenler kafaları karıştırıyorlar... Asıl üzerine eğilinmesi gereken pek çok soru var... Menemen’deki askeri birliğin komutanının olayı önemsememesi ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı bir manga askerle camiye göndermesi... Bu ne demek oluyor... Yıl 1930... Asker içinde “Nakşi örgütlenme” var!.. Menemen’deki asker kanlı olaya önce tepkisiz kalıyor, Asteğmen Kubilay’ın, bekçi Hasan ve Şevki’nin tarikatçılar tarafından öldürülmesinin ardından müdahale ediyor. O nedenle Menemen’deki “Kubilay Olayı” Kemalistlerin bir balonu değildir. Olay Nakşilerin, Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı olan bazı askerlerin desteğiyle giriştiği bir irtica eylemidir... Olayın tam aydınlanmayan yönü de budur!.. Fethullah Gülen yıllarca TSK içinde boşuna mı örgütlendi; askeri liselere, Harp Okulları’na, astsubay okullarına boşuna mı “Işık Evleri”nde yetişen gençleri soktu!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 S “RTE, İNANÇ HORTUMCUSU...” Devlet Bahçeli Lozan’ın mimarı anıldı Haber Merkezi Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı ve Lozan Antlaşması’nın mimarı İsmet İnönü, ölümünün 33. yılında Anıtkabir’deki gömütü başında düzenlenen törenle anıldı. İnönü için memleketi Malatya ve doğduğu kent olan İzmir’de törenler düzenlendi. Anıtkabir’deki törene, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i temsilen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, İnönü’nün oğlu Prof. Dr. Erdal İnönü ve kızı Özden Toker ile İnönü’nün yakınları katıldı. Heyet, ilk olarak Atatürk’ün kabrini ziyaret ederek, çelenk bıraktı ve saygı duruşunda bulundu. Heyet, daha TRT, İSMET İNÖNÜ’YÜ UNUTTU ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Gaziantep Milletvekili Abdülkadir Ateş, basın toplantısı düzenleyerek TRT radyosunda her gün yayımlanan “Tarihte Bugün” programında, Türkiye için iki önemli olaydan söz edilmemesine tepki gösterdi. Ateş, “Tarihte Bugün” programında, 2. Cumhurbaşkanı ve Lozan Antlaşması’nın mimarı İsmet İnönü’nün ölüm yıldönümü ile Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşuna yer verilmemesini eleştirdi. sonra İnönü’nün gömütünün bulunduğu bölüme yürüdü. İnönü’nün kabrine çelenk konulmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu. Resmi tören, Erdal İnönü ve Özden Toker’in, taziyeleri kabul etmeleriyle sona erdi. İnönü’nün ölüm yıldönümü nedeniyle Pembe Köşk’te mevlit okutuldu. Düzenlenen mevlide, İnönü’nün oğlu Erdal İnönü ile Özden Toker ev sahipliği yaptı. Mevlide, İnönü ailesinin yakınları ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın eşi Filiz Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un eşi Sevil Başbuğ, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu’nun eşi Aytaç Karahanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert’in eşi Özay Cö mert, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in eşi Nurdan Koşaner katıldı. İnönü için memleketi Malatya’daki İnönü Anıtı önünde tören düzenlendi. Protokolün çelenk sunumunun ardından CHP Malatya İl Başkanı Niyazi Ergin Gökçe anıta çelenk koydu. Gökçe buradaki konuşmasında, bir yıl önce protokole dahil olarak çelenk sunduklarını ancak bu yıl protokole dahil edilmediklerini belirterek tepki gösterdi. İsmet İnönü, İzmir İkiçeşmelik’te dünyaya geldiği evde de anıldı. İnönü Evi’ndeki törene katılan CHP İzmir İl Başkanı Selçuk Ayhan, Cumhuriyetin değerlerinin ayaklar altına alındığı dönemde, temel değerlerin yıkılmaması için çalıştıklarını vurguladı. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ da belediye olarak İnönü Evi’nin bakım ve onarımını gerçekleştirdiklerini söyledi. Kabataşlılar Derneği ve Kabataş Erkek Lisesi öğrencileri 33 kişi ve kurumu ödüle değer buldu. Cumhuriyet’e ‘en iyi’ ödülü İstanbul Haber Servisi Kabataşlılar Derneği ve Kabataş Erkek Lisesi öğrencileri tarafından 1273 kişiyle yapılan anket sonucunda Cumhuriyet gazetesi yılın en iyi gazetesi ödülüne değer görüldü. Kabataş Kültür Sitesi, Feriye Hamdi Sever Salonu’nda gerçekleşen ödül töreninde Kabataşlılar Derneği üyeleri ve Kabataş Erkek Lisesi öğrencileri tarafından “Yılın en başarılı kişi ve kurumları”na ödülleri verildi. 1273 kişinin katılımıyla yapılan değerlendirme sonuçlarına göre 2006 yılının “En İyi Gazetesi” dalında “Cumhuriyet Gazetesi” ödüle değer görüldü. Ödülü gazetemiz adına yazıişleri editörlerinden Ayşe Yıldırım aldı. Kabataşlılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Orhun yaptığı konuşmada “2006’da en başarılı kişi ve kurum olarak ödül alan sizler, mesleğini en iyi yapan, toplumu en iyi yönlendiren, bilgilendiren, coşku veren kişilersiniz. Ülkenin aydınlık geleceği için çocuklarımıza örnek oluyorsunuz. Başarılarınızın devamını dilerim” dedi. Törende, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “Ahmet Taner Kışlalı Aydın Adam Onur Ödülü”ne; Türker İnanoğlu, “Ömer Kavur Sinema Onur Ödülü”ne; Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Behçet Necatigil Edebiyat Onur Ödülü”ne değer görülürken toplam 33 kişi ve kuruma ödül verildi. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle