07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 ARALIK 2006 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY oplumların çürüyüp paralize olduğu ve ilerici hareketin tıkandığı zamanlarda, insanlar bugünü ve geleceği bırakıp geçmişten enerji toplamaya yönelirler. Geçmişten medet ummak, her zaman çok büyük bir çürümenin ifadesidir. Acı. Acı, çünkü sadece sıradan insanlar değil, aydın kategorisi içinde görülebilecek insanlar da bu yönelimi paylaşır. Hepsi geçmişin biriktirdikleri içinde rengarenk boncuklar arama merakına kapılır. Çürümektedirler. Kendi geçmişlerinden güç almaya çalışırlar, bireysel tarihlerine takılırlar. İlle de kimliklerini ararlar ve eğer bir şeyler bulurlarsa da durmadan onu tartışırlar. Kendi köklerinde bugünkü haksızlıkları yakalayacaklarına inanırlar. Tek çabaları “kendilerini bulmak” diye özetlenebilir. Peki, neden? Çünkü yenilgiyi hak ettiklerini düşünürler ve kabullenirler. Oysa insan, geleceğe dönük beklentilerinin gerçekleşmeyeceğini kolay kolay sineye çekemez. Bu kabullenme, “kurban mantığı”nı doğurur. Böyle bir mantık, “bugünün egemenleri” için doğrusu yerde ararken gökte bulunan bir nimettir. ??? Bunlar olabilir. Fakat en büyük yanlış, bir olgunun, bir olayın veya bir insanın, yalnızca köklerinden anlaşılabileceğini iddia etmektir. Bir binayı veya bir şehri anlamak için önce onun temelini, yeraltındaki varlığını çok iyi bilmek gerekir bu anlayışa göre. Bir insan, bir kültür, bir ulus, bir sınıf, hatta bir dil gerçekten köklerine bakarak mı anlaşılır? Yoksa bir bütünlük içinde kök veya temeli ihmal etmemek yeterli midir? Yaşamı hep geçmişe bakarak, “geçmişi tahsil ederek” çözmeye çalışanlar, ezici çoğunluk, sorunların geçmişten kaynaklandığını düşünür. O nedenle her türden gerici de, önce geçmişe bakmayı, hep geçmişi öğrenmeyi ve geçmişle yaşamayı önerir. Bilim ise ilericidir. Daima ileriye bakmayı, ama bunu yaparken de zamanımızı tüm ayrıntılarıyla öğrenip çözümlemeyi öngörür. Kendi başına “geçmiş”, kurban yığınların, yani emeğini kiralayarak yaşamak zorunda kalan 6 milyarı aşkın dünyalının “güdülmesi” için yaratılmış bir ideolojik kurgudur. Oysa, çocuklara bakmak bile yeterli: Hangisi gramer kurallarını ezberleyerek, sözcüklerin köklerini araştırarak dil dediğimiz hayata katılabiliyor? İlk öğrendikleri şey, güneşli bir bugün duygusuna sahip olmaktır. Geçmiş, her zaman en son bakılacak kuyudur. ??? Başka türlü de söyleyebiliriz: Geçmiş, bugün veya “şimdiki somut zaman” karşısında hiç önemli değildir. Sadece kurbanlar ve kurbanlıklar, geçmişle yaşamaya çalışırlar; o nedenle de dünya gericiliğinin kolayca hizmetine girerler. Gericiyle ilerici arasındaki büyük fark da herhalde buradadır. Geçmişi şu ya da bu biçimde hep insanların önüne sürenden, belki iyi bir pazarlamacı çıkabilir, hatta biz Basgitarcı Cem Özkan ilk albümü ‘Kendimce’den mutlu C Kurbanın İdeolojik ‘Şahsiyeti’ buna “kök pazarlamacısı” da diyebiliriz. Ama bu insandan aydın çıkmaz... ??? Aydın olmakla, insanın toplumsal hiyerarşinin neresinde bulunduğunun bir bağlantısı yoktur. İnsanlar tezgah başında, çöp bidonlarının yanında olabilir, sınıfta ders öğrenir veya ders verebilir, doktor, mühendis, kasiyer, hemşire, temizlikçi vb olabilir... Önemi yok. Aydın, 21’inci yüzyılda, bilgiyi üreten ve taşıyan, toplumu da bu bilgiyle donatarak eşitlikçi, özgürlükçü bir düzen kurma inadı taşıyan insandır. Bilgi üreten ve taşıyan, ama bu özelliğini toplumları eşitlikçi ve özgürleşen bir dünya toplumuna taşımak için değil, para kazanmak için yapanlardan aydın değil, teknokrat çıkar. Yeni ortaçağımız, bir yüzüyle de, teknokratların diktatörlüğüdür. Teknokrat, herkesi piyasaya kurban eden bu düzende, aydını gömmekle yükümlü bir “ukala”dır. Bir “tüccar”. Aydın için kökler, yani geçmiş veya tarih, sadece bugünü çözümlemek için abartmadan kullanılan yardımcı faktörlerdir. Teknokrat ise bu yardımcı faktörleri her işin önüne çıkaran ve toplumu bu sayede geriye doğru çekebilen bir kâr hırsıdır: Sermayenin açlığını giderebilecek sayıda kurban yaratmak ve bu kurbanları rahatça güdebilmek için, toplumları tarihleri veya kökleriyle sarhoş etmeyi iş bilir. İşi, budur. Her biri diğerinden daha sahte, ama her biri diğerinden daha liberal modern zaman peygamberleri bunun için piyasaya salınır. Toplumlar çıkmazda ve sadece geçmişlerine bakabilecek bir aralıkta bırakılır. Orhan Pamuklar bunun için “Nobellenir”. Turgut Özallar ve Tayyip Erdoğanlar bunun için “seçilir”. ??? Dolayısıyla, kurban olduğunu düşünen bir insanın bu ateş çemberinden kurtulması mümkün değildir. Kurban, şimdilik ve geçici olarak yenilmiş eşitlikçi bir aydınlanma savaşçısı olduğunu hatırlarsa eğer, insanlığın yıldızı parlayabilir. Şu sıralarda ortalık kurbandan geçilmiyor. O nedenle karanlığımız giderek yoğunlaşıyor. Karanlığı yırtan yıldızlar toplumdan saklanabiliyor. Çünkü Doğu’da veya Batı’da, çalışan milyonlar, kafalarını toprağın altına gömmüştür; geçmişlerini aramak, oradan çare çıkarmakla meşgullerdir: Bu, adıyla sanıyla, “kurban ideolojisidir”. Karanlığımızı, ancak bu kurban ideolojisinin köklerini kurutmaya başlarsak yırtabiliriz ve köklerle ilgili tek anlamlı çalışma, böyle bir kurutma çabasıdır. Bizi geçmişe gömenleri “Şark” karanlığında değil, metropol ışıklarında ve bugünün liberal “Garp” rehavetinde aramak, belki çok daha doğrudur. 2007 sonrası için umut taşımak ve ısrarla bugünü tartışmak zorundayız. 7 Yaşanmış ve yaşanamamış şarkılar T Hatice TUNCER Etnikelektronik doğaçlama çalışmaları ve özellikle reklam müzikleriyle tanınan Rebel Moves’un basgitaristi Cem Özkan, müzikle yoğrulduğu yılların ardından ilk solo albümünü çıkardı. Özkan, TMC Müzik tarafından yayımlanan “Kendimce” adını verdiği rock ağırlıklı albümünde 1996’dan beri yazdığı şarkıları söylüyor. Cem Özkan’la TMC’nin Esentepe’deki binasında çocukluk günlerinden başlayan sohbetimiz, müziğin vazgeçilmezliğiyle noktalandı. 1987’de China Band’da bas çalan, ama gönlü gitarda olan Tarkan Mumkule’nin “Piyasada basçı yok, sende tam basçı tipi var” diye “ikna ederek” sattığı bas gitar, artık Cem Özkan’ın ayrılmaz bir parçası. Bas gitarı zaman içinde çalarak izleyerek öğrenen Cem Özkan, “Basgitarın, bir müzik grubunun temel salınımını belirleyen, davuldan hemen sonra ritmi kaldıran bir çalgı” olduğunu keşfetmiş. KOŞULLARA UYARAK YAŞAMAK 1987’den 1989’a kadar China Band’de çaldıktan sonra gittiği Amerika’da geçirdiği 10 yıl Özkan için çok eğitici olmuş: “Amerika’ya gidince orada sonsuza kadar kalamayacağımı çok kısa sürede anladım, ama özellikle müzikal anlamda çok hoşuma giden yanları da oldu. Buradan giden her genç gibi çalıp orada hayatı idame ettirmek zorunda kaldım. Satış elemanı olarak girip müdürlük yaparken ayrıldığım müzik mağazasında birçok enstrümanın teknik yönlerini, ses cihazlarını tanıdım. Amerika buradakinden biraz daha zor bir market tahmin edersiniz. Çok fazla insan ve müzisyen var. Jam sessionlara katılıyorhina Band, Rebel sunuz, oradan eğer seçilirseniz çeşitli Moves gruplarında gruplara basgitarcı olarak seçilebilirsiniz. Çok farklı bir yaşamdı ve 2000 yıbasgitar çalan Cem lında ‘Amerika’dan 2000 yılında meÖzkan, Anadolu popun gibi “Ağlamak” gibi duyzun olup geldim’ diyorum. Bir okul en sevilen sanatçılarından gusal bir balat: gibiydi, bizim değer verdiğimiz hiçbir “Sonuçta ‘Kendimce’ Edip Akbayram’a da şey yoktu ve bu koşullara uyarak yaalbümü birtakım yaşanşamak neymiş gördüm.” yıllarca sahnede eşlik mış, yaşanamamışlıkların Özkan, Amerika’dan dönüşte Chietmiş. Cem Özkan, albümü oldu. Baştan aşağı na Band’dan arkadaşları Ömer bunca yıllık müzik rock ağırlığının yanı sıra Ahunbay, Hakan Özer ve Oğuz Kahiphop ve funk müzik var. yaşamının ilk solo albümü pangı ile Rebel Moves’u kurdu. DaHakan Şengün’un sağlam ha sonraları Erol Çay ve Kerem ‘Kendimce’de yaşama gitarları ve Volkan Öktem’in Eye’nin de katıldığı Rebel Moves, özelkendi müzik davulları olunca hem sound likle “Gule Gule Bandare” adlı reklam sertleşti, hem iyi çalımlar söz müzikleriyle tanındı. Anadolu popun en penceresinden bakıyor. konusu oldu. Gerçekten müzissevilen sanatçılarından Edip Akbayram’a yılyenlikleri tartışılmayacak insanlarla larca basgitarıyla sahnede eşlik eden Özkan, birçalıştım. ‘Albümdeki en kötü performans beçok sanatçının orkestrasında yer aldı. Son yılların sevinim’ diyebilirim.” len rock gruplarından Gece Yolcuları’nın 2003 yılında çıkardıkları albümü kendisine ait Soundcheck stüdyosunda yapan Özkan, rap grubu İstanbul Attack’ın İstanbul Geceleri albümünün de prodüktörlüğünü üstlendi. Gece Yolcuları’nın TMC Yapım firmasından çıkan ikinci albümünün de prodüktörlüğünü yapan Özkan, kolektif çalışmaya büyük önem veriyor. C em Özkan, yıllardır içinde tuttuğu solo bir albüm çıkarma isteğini geçen yıl TMC’nin kurucularından Mustafa Karahan’la bir araya geldiğinde gerçekleştirme kararı almış. Besteleri arasından seçtiklerini akustik gitar eşliğinde kaydedip dinlettiği Can Şengün şarkıları çok beğenerek albümün prodüktörlüğünü yapmak isteyince Özkan’ın Souncheck stüdyosunda çalışmalar hızlanmış. İstanbul Attack grubundan Ramiz Bayraktar albümün kartonetine yaptığı çizimler albümde emeği olanları ve Özkan’ın müzik yaşamını özetliyor. Kartonette şarkıları meyve olan ağacın köklerinde ve dallarında miksleri yapan Hasan Umut Önder, masteringi ElecTrip Stüdyoları’nda gerçekleştiren Oğuz Kaplangı’nın Albüme adım adım C adları belirtiliyor. Elektronik müziğin başarılı aranjörlerinden Tansu Kaner, elektrogitarlarda Tarkan Mumkule, davulda Volkan Öktem ve Murat Yeter ağacın meyve vermesi için katkıda bulunuyorlar. Albümün Murat Matthew Erdem tarafından “Kendince” şarkısına hazırlanan ilk klibi Beyoğlu’un arka sokaklarında çekilen 30 bin yakın fotoğrafın bilgisayarda hareketlendirilmesinden oluşuyor: “Gerçekten biz bu ekiple her şeyi yapabiliriz. Bu konuda çok mutluyum. Gece Yolcuları bir yanda, İstanbul Attacak bir yanda. Aslında solo albüm yapmak bile beni rahatsız eden bir şey. Çünkü kendim için bir şey istemeye alışık olan bir insan değilim. Soundcheck stüdyolarında bir aile oluşturduk. Cem Özkan adını ortaya koyduk, ama müzisyen arkadaşlarımın o kadar kalpten katkıları var ki bu albümü tamamen sahiplenmem bencillik olur.” Yaşadıkça müzik cutsay?gmx.net Ö KENDİNE ÖZGÜ ŞARKILAR Cem Özkan albüme “Kendimce” adını vererek kendisine ait parçalarla kendisine özgü şarkılar yaptığını ifade etmek istemiş. Albümün ilk şarkısı “Kendince” de ise yenilen, zalim, yenilmez, âşık olmak gibi insanlık hallerini anlatıyor. Reggae ritimlerinin yanı sıra rock havası da veren “Kendimce”ye İstanbul Attack’tan Fuchs, rap yaparak konuk oluyor. “Ben Böyleyim” de hafif funky ve rock havasıyla, ıslıkla çalınan melodisiyle hoş duygular uyandıran bir şarkı. Cem Özkan’ın annesine yazdığı çocukluğunu yansıtan “Sensiz Olmaz”ı, bir sevgiliye özlemi anlatan rock tınılarının ağır bastığı “Galiba” takip ediyor. 1996’da yaptığı albümün belki en funky parçası “Melek Yüzlü Şeytan”dan sonra gelen “Yar” rock bir parça: “Müzikal yapısıyla, çalımıyla oldukça Amerikan rock tınısında yaptım, ama Yar benim için içeriğiyle bir türküdür. Aslında Yar’ı bağlama çalan sanatçılarımızla yorumlamak istiyorum.” Sert bir rock parça olan “Göster”den sonra gelen Volkan Öktem’in davul solosuyla hareketlenen “Güzel Bir Gün” parçasına, Cem Özkan’ın motosiklet tutkusunu yansıtacak bir hava verilmiş. Özkan’ın duygulu bir şarkısı olan “Kim Demiş ki” bu yıl internet üzerinden tanıtım amaçlı dağıtılmıştı. “Ağır bir aşk” yaşadıktan sonra yazdığı ve Özkan’ın ilk bestesi olan “Dön Bana” zkan, yaşamının sonuna kadar müzik yapmaktan başka bir şey istemiyor. Geçen ay Balans’ta başarılı bir konser veren Özkan, dinleyicilerinin düşüncelerine önem veriyor: “Albüm çıkardım, kaç kişiye ulaşır, kim dinler, sever onu bilmiyorum. Amacım bulunduğum ortama göre müzik yapmak değil de ‘bulunduğum ortamda ben istediğimi yaparsam bunu kaç kişi sevebiliyor’ sorusunun cevabını bulmak. Ben bu albümle mutluyum ama acaba benimle beraber kaç kişi mutlu olabiliyor, bakalım göreceğiz. Beğenilmezse müzik yapmayı kesecek miyim? İmkânı yok. Bunun için benim fiziksel olarak bütün yetilerimi kaybetmiş olmam lazım. Amerika’da beraber yaşadığım bir arkadaşım boynundan aşağı tamamen felç olmuştu, ama ağzında metal bir çubukla müzik yapıyordu. Onu görünce ‘demek ki ben de ancak yaşamımı kaybedince müzikten kopabilirim’ diye düşündüm.” Soul müzik babasız kaldı Çeviri Servisi Soul ve funk müziğinin efsane ismi James Brown dün, Atlanta’da zatürree teşhisiyle kaldırıldığı hastanede öldü. Birçok genç şarkıcı için esin kaynağı olan, yeni kuşaklara şarkı sözü yazan 73 yaşındaki Brown’un menajeri Frank Copsidas’ın yaptığı ölüm açıklaması müzik dünyasında büyük üzüntü yarattı. Repertuvarında 800 şarkı bulunan sanatçının müzikseverlerin unutamadığı hitleri arasında “I Got You’’, “Living in America’’ ve “Papa’s Got a Brand New Bag’’ yer alıyor. 1933 yılında Güney Carolina’lı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve müzikle yakın ilişkisi bir kilise korosunda başlayan Brown, ilk olarak 1956’da, “Please Please Please’’ adlı şarkısıyla adını duyurdu. İki kez hapse girmesi, uyuşturucu ve aşırı derecede alkol kullanması ve üçüncü eşi Adrienne’i vurduğu iddiaları özel yaşamının çalkantıları arasında sayılan “Soul’un babası’’ temmuz ayında Park Orman’da verdiği konserde İstanbullu hayranlarıyla buluşmuştu. (Fotoğraf: AP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle