23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 ARALIK 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR CHP’li Güldal Okuducu, hükümetin 4.5 yıllık uygulamalarını eleştiren derlemeyi anlattı: C Türban ve Çankaya rü, din adına, inanç uğruna savunanlar bu sorunun yanıtını veremiyorlar. Çünkü bu bir inanç sorunu değil, bir siyasal simge sorunu. ??? Sıkmabaşı, özgürlük uğruna savunanlara sormak gerek: “Kendisini inançlı bir Müslüman olarak tanımlayan kadınların başları açık gezme özgürlüğü yok mu?” Buna da yanıt veremiyorlar, çünkü temelde biliyorlar ki, sorun bir özgürlük ya da inanç sorunu değil, siyasal bir sorun. ??? Sıkmabaşı, türbanı siyasal bir simge olarak kullanan, inançları siyaseten istismar eden görüş, laikliğin korunması için sıkmabaşın kamu alanında yasaklanması gündeme gelince, dışarıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, içeride Danıştay’a, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın ağzından “Efendi bu senin işin değil, konuyu ulemaya (din bilginlerine) sor” diye eleştiri yöneltiyor. ??? Türbanı, sıkmabaşı bir siyasal simge olarak kullanan, inançları siyasal alanda istismar eden bu siyasal görüşün lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın veya işaret edeceği bir kişinin Çankaya’ya çıkması, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma niteliğini zedeleyecektir. ??? Çankaya’ya böyle bir kişinin çıkması, anayasa açısından bir sivil darbe değil de nedir? 5 Çağdaşlığa duvar ördüler ŞULE KÖKTÜRK CHP Kadın Kolları’nın hazırladığı, “AKP’nin 100 Karası” isimli kitap, 4.5 yıllık “hükmetme” döneminde AKP’nin eğitim, yerel yönetim, kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları, terör politikaları, sağlık ve bunun gibi birçok alanda yaptığı uygulamalarla, yasal değişikliklerle, ülkeyi nasıl yaşanmaz bir hale getirdiğini ve eğer böyle devam ederse ülkenin hangi siyasi sisteme doğru yol aldığını adeta yüzümüze çarpıyor. Her gün ayrı ayrı duyumlar, haberler halinde izlediğimiz gelişmeler kitapta art arda sıralandığında Türkiye’nin geleceğine yönelik tehdidi çok net ortaya koyuyor. Kitapta yer alan örnekler, dinci basında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde olağan olaylar, kitap da “CHP’nin din karşıtlığı”nın kanıtı gibi yansıtıldı. CHP tarafından 50 bin adet bastırılıp dağıtılan kitabın yeni baskısı için hazırlık yapılıyor. Kitap, AKP uygulamalarını 100 ana başlık altında toplamış ancak, CHP İstanbul Milletvekili ve Kadın Kolları Başkanı Güldal Okuducu’nun ifadelerine göre bu olaylar, AKP’nin yüzlerce “kara”sından yalnızca 100 tanesi. Özellikle kadın ve çocukları ve dolayısıyla Türkiye’nin geleceğini hedef alan bu uygulamaların aslında kitapta yer alanlarla sınırlı olmadığını belirten Okuducu, kitap ve Türkiye’nin AKP’nin politikaları ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Neden böyle bir kitap hazırladınız? GÜLDAL OKUDUCU Toplum olarak 4.5 yıldır, Türkiye’deki gelişmelerin parçasıyız. Bu süreçte hepimizi tedirgin eden bir şey var. O da Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’nin temel felsefesine, kuruluş ilkelerine varoluş altyapısına dönük, saldırgan, kuşatıcı, değiştirmeye, dönüştürmeye dönük, heves ve uygulamaları. Özellikle kadınlara ve çocuklara dönük olarak, laik demokratik değerlerin aşındırılması niteliğindeki kararları, parlamento kararlarını, belediye uygulamalarını, toplumdan gelen tepkileri bir araya getirdik. Parçalara baktığımızda algılayamadığımız şeyi, bütüne baktığımızda daha kolay algılanabileceği anlayışı ile bunu yaptık. İstedik ki bu çaba sergilensin, toplum bunu görsün, hep birlikte bunu görelim ve geleceğimize dönük tehdidin büyüklüğü noktasında da gelişmeleri doğru algılayalım ve toplum olarak üstümüze düşen, sorumluluğun gereğini yapmaya çalışalım. Kuşkusuz biz de Atatürk’ün aydınlığına doğru harekete geçmemiz gereken günleri yaşıyoruz. Kitap dinci basında da haber olarak yer aldı. Bu haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? OKUDUCU Onlar kendilerini açık, dürüst, aslında ne yapmak istediklerini alenen söyleyerek topluma yansıtmadıkları için, takıyye kavramıyla özdeşleştikleri için, gerçek yüzlerinin teşhir edilmiş olmasından, anlaşılabilirliğinin sağlanmış olmasından rahatsızlık duymaları kuşkusuz ki bizim de anlayabileceğimiz bir şeydir. Ama bence ondan rahatsızlık duymak yerine, bu ülkenin ve bu toplumun asıl ihtiyacı olan noktalara dönük olarak bir özeleştiri yaparak bir duruş almaları çok daha hayırlı olacaktır. Başbakan bir tarihte, “Ben Milli Görüş elbisesini soyundum” demişti. Sonra ne kadar soyunduğunu soyunmadığını, “Laiklik yeniden yorumlanmalıdır” deyince Bülent Arınç, o da “Bu sözü söylemenin zamanı şimdi değil de, 1015 yıl sonra nasıl olsa toplum bu noktaya gelecektir” sözleriyle anlattı. Hiçbir dinci gazete bunları biz yapmadık diye inkâr etmedi, ama belki de kendilerince, “bizim yaptıklarımız yanında, sizin yazdıklarınız ne kalır, daha henüz bilmediğiniz neleri yapıyoruz biz” değerlendirmesini yapmış olabilirler. Kitapta eğitim sistemine, kadınlara ve çocuklara yönelik uygulamalara ağırlık verilmiş? Eğitim sistemine yönelik uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? OKUDUCU Çocuklar geleceğimizdir, dolayısıyla yeni yetişen kuşakların, Atatürk’ün ilkelerinin aydınlığında, ışıklı, çağdaş, bilimsel bir yöntemle yetiştirilmeleri ve yarına hazırlanmaları, bizim yarınki güvencemiz. Ama ne yapılmakta, Tevhidi Tedrisat Yasası’nı bütünüyle ortadan kaldıran, eğitimin dinselleştirilmesini amaçlayan ve eğitimin dinselleşmesini sağlayacak olan kararlarla, uygulamalarla atılan adımlar nedeniyle Türk eğitim sistemi bugün ulusal olmaktan çıkmıştır. Tevhidi Tedrisat’ın uygulanabilirliğinden söz etmek artık mümkün değildir. KADINA DÖNÜK KUŞATMA Kadın haklarına yönelik uygulamalar... OKUDUCU Kadın haklarına yönelik uygulamalar özellikle kadın eliyle de yürütülmeye çalışılıyor. Laik demokratik hukuk devletinde sahip olduğumuz haklardan bizi mahrum etmeyi amaçlayan bir sistem kurulmaya çalışılıyor. Bu, merkezi ve yerel yönetimlerce, çeşitli yayınlarla yapılmaya çalışılıyor. Kitapta belediyelerin aileye ve kadına dönük kuşatmasının örneklerini görebiliyoruz. Bunun en uç noktası, bir AKP milletvekilinin, bu nitelikte bir yayını parlamentoda dağıtmasıdır ve hiçbir tepkiyle karşılaşmadan çok olağan bir şey yapmış gibi karşılık görmesi. Şu anlaşılabilir değil: Bir kadının, bir erkeğin sahip olduğu hak masına kuşkusuz izin vermemek gerekir. CHP bu durumda ne yapmayı planlıyor? Sinei millet tartışması devam ediyor... OKUDUCU Günübirlik tartışmalar hiçbir zaman ülkenin sorunlarının çözümü değildir. CHP 83 yıllık bir birikime sahip bir parti ve çok iyi görmek ve algılamak gerekir ki, 4.5 yıllık bir parlamento döneminde, en doğru politikaları etkin bir şekilde gündeme getirmiş, kimisinin uygulanmasında ya da önlenmesinde başarılı olmuş, kimisinde ise kuşkusuz ki anayasa değiştirecek çoğunluğa sahip bir iktidarla yönetildiği için Türkiye, kalıcı ya da etkin adımların atılmasını sağlayamamıştır, hükümetin istedikleri olmuştur ve bütün sıkıntıların temelinde de bu vardır. Geldiğimiz noktada, aynen geride bıraktığımız dönemde taşıdığımız sorumluluk ve doğru görev yapma anlayışı ne ise onun devam ettiği bir süreç olacaktır... Bunun çözümü erken seçimdir, erken seçimin tartışılması sürecidir. Hukuki olarak da bütün olanaklara sahibiz, nisan ayında yaşanacak bir seçimin arkasından Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaşanması Türkiye’ye hangi kaybı getirir? ‘DİNSELLEŞTİRME ÇABASI’ AKP’nin yüzlerce karasından yalnızca 100’üne yer verebilen CHP Kadın Kolları’nın kitabından birkaç örnek: c 605 imamın kurumlar arası nakil yoluyla Milli Eğitim Bakanlığı’na geçişi sağlandı. 1041 yönetici, 167 Talim Terbiye Kurulu uzmanı görevden alındı. Değişmeyen ilçe milli eğitim müdürü kalmadı. 4 bin 13 okul müdürü, 4 bin 573 okul müdür yardımcısı, 552 ililçe milli eğitim şube müdürü, 416 ililçe milli eğitim müdürü, 186 ililçe milli eğitim müdür yardımcısı ve yalnızca 94’ü kadın olmak üzere 9 bin 834 yönetici atandı. Okullar vekâletle yönetilir oldu. İlköğretim öğrencilerinin yararlanması için belirlenen “100 Temel Eser” uygulamasıyla, Atatürk, Cumhuriyet, laiklik karşıtlığının işlendiği, müstehcenliğin, hurafe ve argonun yer aldığı kitaplar okul kütüphanelerine girdi. Anayasaya aykırı olmasına karşın, 10 bin yoksul çocuğun özel okullarda devlet parası ile okutulması gündeme geldi. Ancak, bunun tarikat okullarına kaynak akıtma çabası olduğu açığa çıktı. Yasa veto edildi. Yaşları 614 arasında değişen 300 bin öğrencinin eğitim gördüğü 582 yatılı öğretim bölge okulları, çocukların gece dini eğitim ve ibadet için uyandırıldığı, dinsel zorbalığın kol gezdiği yuvalar haline geldi. Özürlüler Kanunu’na ve 2005 yılının “Özürlüler İstihdam Yılı” ilan edilmesine karşın gerek bu konuda gerekse özürlüleri ilgilendiren diğer konularda ciddi hizmet sunulmadı. Eylül 1980 askeri darbesini izleyen yıllarda dinci yazar ve düşünür kardeşlerimiz, açık oturumlarda, panellerde, köşe yazılarında hep bir gerçeği dile getiriyorlardı: “Biz iktidara gelince kadınların başlarını örtmesi için yasa çıkartmayacağız, halkın baskısı kadınların başlarını örttürecek.” ??? “Halk” dedikleri, tabii erkekler, babalar, ağabeyler, kocalar. Tam bir erkek egemenliği. Tam bir feodal baskı. ??? Sorun sadece feodalite olsa, pazar ekonomisinin gelişmesiyle aşılır. Sorun sadece köylülük olsa, tarımın makineleşmesiyle çözülür. Sorun sadece gecekondu kültürü olsa, kentlileşmeyle o da halledilir. Hatta sorun sadece din ve mezhep olsa, çağdaşlaşmayla onun bile üstesinden gelinir. Ama sorun siyasal! Yukarıdaki bütün öğeler, gelenek, görenek, inanç ve din adıyla, siyaset şemsiyesi altında bütünleştiriliyor. Bu nedenle de aşılamıyor. Annelerimizin, anneanne ve babaannelerimizin başörtüsü, türbana, sıkmabaşa, tesettüre dönüştürülüp siyaset sofrasında meze yapılınca sorun çözülemiyor. ??? “Türban, sıkmabaş, tesettür inancımdır” diyenlere sormak gerek: “Dünyada milyonlarca başı açık Müslüman kadın yaşıyor, onlar dinsiz mi, inançsız mı?” Türbanı, sıkmabaşı, tesettü 12 ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org FRANSIZ TARİHÇİ THIBAUX: lardan, olanaklardan ve özgürlüklerden, daha fazlasını aramak ve sahip olmak varken vazgeçmesi, vazgeçmesini sağlayacak eylem, görüş ve davranışlarda bulunması; bu çok çelişkili. Böyle bir tablo çizen bir hükümetin cumhurbaşkanını seçme olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? OKUDUCU Gerek Başbakan gerek onun yakın çalışma arkadaşları hakkında çok geçmiş yıllardan bugüne devam eden çok ciddi soruşturma dosyaları var. Bunlar işin bir boyutu. Bir de 2002’de iktidar olduktan bu yana geçen bu 4.5 yıl içinde, sistematize hale getirilmiş olan bir yolsuzluklar süreci var. Bu iki süreçte de aktörler aynı. Bu iki süreçte de bugün Meclis’te dokunulmazlıklarının kaldırılmasını gerektiren dosyalar olmasına karşın, dokunulmazlığı kaldırılmayan bakan, başbakan ve milletvekilleri söz konusu. Böyle bir kamburla, böyle bir yükle, hakkında böylesine yoğun iddialar ve toplumda böylesine yaşanan gerçeklikler varken, bunlar aydınlanmadan, bunlar bir sonuca bağlanmadan, böyle bir ekibin tek başına, azınlık tahakkümüyle Türkiye’de cumhurbaşkanını seçme eğiliminde, arzusunda olmasının, ne demokrasinin gelişimiyle, ne demokratik bir süreçle, ne demokratik bir çıkarla özdeşleşebilir uyuşabilir bir yanı var mıdır? Dünyada Türkiye’yi Türkiye eden en temel değerlere saldırıyorsa, onları ortadan kaldırmayı amaç edinmişse toplumun da burada bir durup düşünmesi, bir bakması gerekmektedir. Kendi anayasası ile çelişkisi olan, kendi rejimi ile problemleri olan, o ya da bu şekilde bu rejimden kurtulmak isteyen bu anlayışın, ülkenin en yüksek temsil noktasına kendini taşı KADINLAR ‘DUA’YA EMANET . Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şiddet gören kadınlara psikolojik ve hukuksal destek sağlamak amacıyla kurduğu Aile Danışma Büroları, yardım isteyen şiddet mağduru kadınlara “itaat ve ibadet” önerdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslam Konferansı Örgütü’ne yaptığı teklifte, “Çağdaş Türk Kadını” yerine “Müslüman Türk Kadını” tanımlamasını kullandı. Haremselamlık, okullardan okul statlarına, AKP kongrelerinden düğün salonlarına kadar her yere girdi. İstanbul’da avukatlık yapan Alparslan Arslan, türbanı bahane ederek düzenlediği saldırıda, Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürdü, Başkan Mustafa Birden ve birçok üyenin yaralanmasına neden oldu. Gazetemize yönelik 3 bombalı saldırı düzenledi. Yoksulluk sınırı altında yaşamak zorunda kalan aile sayısı 3 milyon 300 bine ulaştı. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’yla, çalışan hakları geriye götürüldü, “işsizlik”, “az para almak”, “evli olmamak”, “iş kazası geçirmek”, “dul olmak”, “yetim olmak” cezalandırıldı. Ermeni soykırımı yok Gürsu KUNT ANTALYA Fransız Meclisi’nin Ermeni soykırımı savlarını tanımayanlara ceza öngören tasarısını protesto için Türk yurttaşlığına geçme başvurusu yapan ve Akdeniz Üniversitesi’nde 1 yıl “Antik Tarih” dersi vermeye hazırlanan Fransız tarihçi Jean Michel Thibaux, soykırıma ilişkin bir bilgiye ulaşamadığını söyledi. Akdeniz Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma Merkezi Müdürlüğü’nce düzenlenen konferansa katılan Thibaux, Türkiye’nin soykırımı savları ya da Kıbrıs’ı çözmesi durumunda bile karşısına yeni sorunlar çıkarılacağını söyledi. Thibaux, “Türkiye 26. ve son Avrupa ülkesi mi yoksa Türk cumhuriyetlerinin lideri mi olmak istiyor? Türkiye Türk cumhuriyetlerinin lideri olduğunda, çok daha güçlü olacaktır. Avrupa’da demokrasi çöküşe gidiyor. AB’ye siz gitmek istememelisiniz, AB size yalvarmalı” diye konuştu. Hiçbir ülke arşivinde Ermeni soykırımıyla ilgili belgeye rastlamadığını söyleyen Thibaux, “Benim araştırmalarıma göre soykırım yok. Ne Rus, ne Türk, ne Ermeni arşivlerinde böyle bir olay var. Yapılması gereken, farklı ülkelerden tarihçilerin komisyon oluşturmasıdır” dedi. estisler, “Apronda deve kesimi”nden sonraki toplumsal turnosol kâğıdı. Fakat testislerin çok önemli bir başka özelliği var: Bir “bilimsel tezi” yerle bir ettiler! Genç delikanlının testisinin röntgenini, dini duygularının zedelenmemesi için olsa gerek, çekmeyi reddeden Doktor kılığındaki Hanım’a bakıyorum. Tam bir “Modern Mahrem”! Yani doktor olmuş, sosyolojik olarak “toplumsal hayata” katılmış. Bunu da varsayalım ki: “Bilimsel” teorideki gibi “türbanı sayesinde” gerçekleştirmiş… Çünkü türbanı takmasaymış ne okuyabilir ne de doktor olabilirmiş… “Modern hayata” katılmasına izin verilmeyebilirmiş, diyelim… Hani Amerikan sosyolojisinin ve kamu araştırmacılığının egemen olduğu BÜ’den Nilüfer Göle isimli araştırmacının, ülkemizde türbanı kadının “özgürlük savaşımının bir simgesi” olarak gören “bilimsel öngörüsü”nün “laboratuvar testi”ni yaşıyoruz!!! Göle, şüphesiz kurduğu teoride, başarılı bir “Modern Mahrem”in pratik hayatta bir “Testis”le karşılaşacağını düşünememiş ve dolayısıyla bir karşılaşmada ne olacağını da öngörememiştir! Şimdi bu ünlü tezin objesi bir türbanlı doktor hanım, yani bir Modern Mah T CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Ve.. ‘Modern Mahrem’, Bay Testis ile Karşılaştı! vası ve yorumu ile ilişkisinden, dinci erkeğin kadına bakışı ve yaklaşımından kopartırsanız, onu kadının özgürlük örtüsü gibi bir (zırva) içerikte değerlendirirseniz, varacağınız nokta burasıdır: Daha çok dinci temellere dayanan, daha ilkel anlayışlarla yoğrulan ve yönetilen bir toplum modeline doğru yol alan yelkenlere rüzgâr doldurmuş olursunuz… ??? İşin ilginci, dinci basın ve iktidar kanadı, olayı örtbas etmek için de yeni sahtekârlıklar ve tezgâhlar peşinde koşuyor. Egemenlikleri altındaki hastanelerde neler yapabileceklerini ve yapabildiklerini görebilmek için testis olayında “Modern Mahrem”in o sırada görevde olmadığı karşı iddialarını, bilgisayar tahrifatlarıyla kanıtlama çabalarına bir göz atmak yeterlidir… Dinci basın, büyük basına saldırıyor. Ve olayı topluma mal eden Uğur Dündar’ın haberini izleyen Hürriyet de savunmada adeta! rem, Testis ve tabii ki bir de eklentisi Penis ile karşı karşıya kalacağını görünce, teorinin doğasında içkin olan “Modern” davranamamış ve “eski bildik mahrem” tepkisi vermiştir! Üstüne üstlük, büyük bir toplumsal zararla da karşı karşıyayız: Belki de “Modern Mahrem”in yabancı Penis ve Testis korkuları veya önyargıları nedeniyle, hastaya zamanında müdahale edilemedi ve Testis’lerden biri kaybedildi!... Neyse ki veya iyi ki sorun Penis ile değilmiş! ??? “Modern Mahrem” tezi çökmüş durumda! Eski Mahrem ile Modern Mahrem benzer davranıyor! Peki şaşırtıcı mı? Şüphesiz ki hayır! Türban takan kafanın şu sapına kadar erkek toplumda özgürleşebileceği gibi bir zırvalık icat etmek için, postmodern olmak gerekmektedir… Türbanı kendi özünden, çıkış kaynağı ve bağlamından, erkek fet Ve bu arada Uğur Dündar bir başka gerçeği açıklıyor: “Hastanelerde türbanlı doktorlar konusunda elimize ulaşan çok sayıda görüntüye yayınımızda yer vermedik” diyor. Yani hastaneler Modern Mahrem’lerle dolu!.. Kim bilir hastalar neler yaşıyordur! Biraz daha ilerledikçe durum, bu özgür yayınları yapabilmek de giderek daha büyük bir cesaret gerektirecek boyutlara ulaşabilir. Oruç tutmayanların üzerindeki büyük “toplumsal baskı” ve özgür iradelerine göre yaşayamamaları, medyaya da daha büyük ölçüde yansıyacaktır. ??? Testislere bakmama Modern Mahrem’in hakkı… “Apronda deve kesimi” Erkek Dinci’nin dinsel hakkı… Bunlar ülkemizde egemen olma yolunda durmadan yol kat eden “yeni” “Modern Mahrem” toplumun hızlı ilerleyişinin örnekleri. Şüphesiz, içki içme yasağı, okullarda bilimsel eğitimin dinselleştirilmesi, imam hatip okullarını normal okulların yerine geçirme çabası ve şüphesiz ki kadınları türbana, çarşafa sokma “büyük mücadelesi”nin devamları bunlar. Bakalım toplumun öbür kesimi ne derece ve nereye kadar “ötekileşecek”.. ‘Kürtlerle iyi ilişki kurun’ Mahmut GÜRER ANKARA Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu “BakerHamilton’un Ardından: Irak’ta Ne Yapmalı’’ adlı bir rapor yayımladı. Raporda, bölgedeki sorunların çözülmesi için Türkiye’nin “Irak Kürdistanı’yla barışçıl ilişkiler kurması” gerektiği ileri sürülürken “Türkiye, Irak’taki nüfuzunu kullanıp ulusal uzlaşma sağlanmasını kolaylaştırmalı” değerlendirmesi yapıldı. Raporda, Irak’ta yeni bir stratejiye ihtiyaç duyulduğunun kesin olduğu vurgulanırken ABD’nin “yavaş ve gönülsüz” adımlar attığı kaydedildi. ABD’deki Irak Çalışma Grubu’nun önerilerinin birçok yenilik içerdiğine işaret edilen raporda, buna karşın “yeterince radikal değişim öngörmediği ve sorunlara uygun çözümler getirmediği’’ ifade edildi. Raporda, Türkiye’nin bölgede önemli ve hâkim bir devlet olduğuna da vurgu yapılarak Türkiye’den “Irak Kürdistanı” ile olan ilişkileri barışçıl yollarla düzeltmesi gerektiğine işaret edildi. Rapordaki unsurlardan bazıları şöyle: Türkiye, direnişçiler dahil Irak’taki tüm aktörler üzerindeki etkisini kullanıp ulusal uzlaşma sağlamalarını kolaylaştırmalı. Irak’ın bölünme olasılığı ciddi bir sorundur. Irak’ta bölgesel aktörlerin ne derece etkili olduğu görülmüştür. Şiiler İran, Sünniler Araplar, Türkmenler de Türkiye tarafından desteklenmektedir. ABD, ŞiiSünni çatışmasının engellenmesi için Suriye, İran ve Türkiye’nin sürece müdahil olmasına izin vermelidir. Irak petrollerinin yüzde 12’sine sahip olan Kerkük, diğer 13 eyalet gibi özel bir yapı içerisinde olmalı ve bu bölgeye BM kapsamında bir çözüm bulunmalıdır. 2007’de yapılacak referandum konusunda da yeni bir düzenlemeye gidilmelidir. obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle