Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 Usta yönetmenler Selanik’te ASLI SELÇUK Kırk yedi yaşındaki Selanik Film Festivali, 1726 Kasım tarihleri arasında üç ustayı; Costa Gavras, Wim Wenders ve Walter Salles’i ağırlıyor. Yetmişlerdeki Yeni Alman Sineması’nın önde gelen sözcülerinden Wenders’in, insanın kimlik arayışını, zamanın akışına karşı verdiği savaşımı, hızla değişen dünyada yönünü yitirmesini, Eski Avrupa ile Yeni Amerika’nın çatışmasını, yabancılaşma, tüketim, şiddet konularını içeren 27 filmi etkinliğin programında. ‘USTALAR SINIFI’ İlk yapımı The Scarlet Letter’ı (Kızıl Zarf/1972) içeren seçkide yönetmenin Amerikalı Arkadaşım (1977), Paris, Texas (1984), Arzunun Kanatları (1987), Buena Vista Social Club (1998) gibi çok izleyiciye ulaşan çalışmaları da var. Yol filmlerinin başarılı anlatıcısı Wenders’in Until The End Of The World’u (1991) Yönetmenin Kurgusu’yla gösteriliyor. Wenders,Ustalar Sınıfı’nı kendisi gibi yol filmleri çeken Walter Salles’le paylaşacak. Salles’in Foreign Land’le (1996) Merkez İstasyonu (1998) Brezilya Sineması’na Saygı bölümünde. Bölümde İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Fransız Yeni Dalga akımından etkilenerek Cinema Novo adıyla, kafada düşüncekamera elde kavramıyla gelişen akımın sinemacıları Glauber Rocha (Earth Entranced/1967), Nelson Pereira dos Santos (Barren Lives/1965), Carlos Dida hiç gösterilmeyen Living Dream, The Common People gibi yapımlardan oluşuyor. Çin’in popüler adlarından yönetmen, senarist, oyuncu Xu Jinglei, festivale son çalışması Dreams May Come’la katılıyor, Jinglei jüri üyeliği de yapacak. Bağımsızlık Günleri’nde Tsai Ming Liang’ın I Don’t Want To Sleep Alone, Andrea Staka’nın Altın Leopar ödüllü Das Fraulein gibi etkili çalışmaları gösterimde. Genç Amerikalılar’da bağımsız sinemanın yenilerinden Paul Gordon (Motorcycle), Steve Collins (Gretchen) gibi yönetmenlerin çalışmaları yer alıyor. Özel Gösterimler’de Gus van Sant’in Mala Noche’siyle Sharon Lockhart’ın Pine Flat’ı var. AGORA FİLM PAZARI Yunan Sineması’nın DigitalWave adlı yeni bölümünde HD kameralar ve cep telefonlarıyla çekilen filmler yarışacak. Etkinlik Stavros Tsiolis’le Dimos Theos’un toplu gösterilerini düzenliyor. Yunan Sineması’nda Göç’te ise 50’lerden günümüze dek uzanan 29 film izleyiciyle buluşuyor. Balkan Fonu’nun düzenlediği Avrupa’da Senaryo Yazımı Konferansı’na Batı ve Doğu Avrupa’dan senaristlerin katılımı bekleniyor. Crossroads ortak yapım toplantısı Akdeniz ve Balkanlar’dan gelen yapımcıları, dağıtımcıları ortak çözümler konusunda bir araya getiriyor. Agora Film Pazarı ise Güneydoğu Avrupa ve Doğu Akdeniz bölgelerinin film endüstrisini aynı çatı altında buluşturmayı amaçlıyor. C kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL KASIM CUMA Pir Sultan Apolitik miydi? rayamaması sonucunu doğurur. Pir Sultan’ın “bir siyaset adamı olmaktan uzak” olduğuna inandırılan biri, Osmanlı’daki en önemli bürokratik/otoriter amir durumunda olan Kadı’ya, Pir Sultan’ın, “Koca başlı koca Kadı/Sende hiç din iman var mı?/ Haramı helali yedi/Sende hiç din iman var mı?” dizeleriyle meydan okuyuşunu, “siyaset adamı olmaktan uzak” birinin nasıl yapabildiğini anlamayabilir. Yazıdaki –bence en vahim cümle şu: “Osmanlı iktidarına asi olup isyan çıkardığı uydurması ile idam edilen Pir Sultan...” Bu cümle insanda, Pir Sultan isyan çıkarmayan uysal bir ozanken katledildi sanısı uyandırıyor. Pir Sultan’ın isyan çıkarmadığı halde idam edildiği doğrudur. İsyan Osmanlı’nın katl için bulduğu gerekçedir. Ama ozanın asi olduğu da doğrudur. Onu uysal bir ozan olarak göstermek ciddi bir yanılgı olur. Pir Sultan elbette, isyan örgütlemiş ya da bir teşkilatın liderliğini yapmış değil. Buna bakarak “siyaset adamı” olmadığı düşünülüyorsa doğrudur bu. Bir Şah Kulu gibi, Nur Ali Halife, Şeyh Celal, Baba Zünnun ya da Kalender Çelebi gibi ayaklanmalara önderlik etmiş de değildir Pir Sultan. “Siyasetten uzak olmak”tan kasıt buysa sorun yok. Ama siyaset, muhalif olmaksa, direnmekse, her ikisini de yaşam biçimi yapmış, “siyasetin tam içinde”olmuş bir halk ozanıydı Pir Sultan Abdal. Padişahların, sultanların “Allah’ın yeryüzündeki elçisi” olarak görüldükleri, eleştirilmelerinin bile düşünülmediği bir dönemde şu dizeler siyasetin içinde olan Pir Sultan gibi bir halk ozanının ağzından dökülebilirdi ancak: “Şol icra tanrısı yatmaz uyumaz/Kimsenin hakkını kimsede komaz/Hünkar sağır olmuş ünümü duymaz/Masumlar boğdurur padişahım var”. ??? Pir Sultan’ı “siyaset dışı” görür ya da gösterirseniz, Anadolu’daki Osmanlı zulmüne karşıtlığın “kültürel direniş” boyutunu yok saymış olursunuz. Alevi direnişinin en büyük özelliği, aynı zamanda “kültürel” bir zemin üzerinde yükselmiş olmasıdır. Bu nedenle, Alevi kültürünün, tüm direngen halklara örnek olmuş moral önderlerinin içinin boşaltılmasına en çok Aleviler karşı çıkmalıdır. “Alınmış abdestim aldırırlarsa/Kılınmış namazım kıldırırlarsa/Sizde Şah diyeni öldürürlerse/Ben de bu yayladan Şah’a giderim” diyerek politik bir tutum almıştır Pir Sultan Abdal. Pir Sultanı’ı belki Aleviler kadar bilmiyorumdur. Ama bildiğim şudur: Siyasetten uzak olsaydı Pir Sultan, Şah’tan da uzak olurdu. kemalerdemol@yahoo.co.uk K 1 2 3 1 Walter Salles 2 Costa Gavras 3 Wim Wenders. egues’in (Bye Bye Brazil/1979) yapıtlarıyla birlikte son yılların seçkin örnekleri Tanrı Kent (Fernando Meirelles), Carandiru (Hector Babenco), Two Sons Of Francisco (Breno Silveira) gösterimde. Yeni Çin Sineması: Başka Bir Görünüm başlıklı toplu gösterim Çin’in dışında çok tanınmayan Zhang Yibai (Spring Subway), Wang Quanan (Lunar Eclipse), iyi tanınan Ning Hao (Crazy Stone), Li Shaohong (Baober in Love) gibi sinemacıların az bilinen filmleri, The Music Box (Chen Yifei), Jasmine Women (Hou Yong) gibi genişekran seyirlikler, Çin dışın Küba’da Segundo müzesi açıldı Kültür Servisi Havana'da Kübalı müzisyen Compay Segundo adına bir müze açıldı. Müze, Segundo'nun yaşamının son yıllarını geçirdiği evde bulunuyor. Sanatçının kendi gibi müzisyen olan oğlu Salvador Repilado, "Böylece Compay Segundo'nun eski bir dileğini yerine getirmiş olduk" diye konuştu. Gerçek adı Máximo Francisco Repilado Múñoz olan, küçük yaşta gitar, bongo ve klarnet çalmayı öğrenen Segundo, 1948 yılında Los Compadres Düosu'nu kurmuş, ellili yıllarda düonun dağılmasından sonra, bir puro fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Dört ödülle evine döndü Çeviri Servisi New York’ta sahiplerini bulan Latin Grammy ödül törenine dört dalda birinci olan Kolombiyalı şarkıcı Shakira damgasını vurdu. Ünlü şarkıcı bu yıl 7’ncisi düzenlenen ödül töreninde ‘‘Fijacion Oral Vol 1’’le en iyi albüm ve en iyi kadın pop albümü, ‘‘La Tortura’’yla ise en iyi şarkı ve en iyi kayıt dallarında birinci oldu. Mutluluğu ve heyecanı gözünden okunan Shakira geceye verdiği mini konser ve dans şovuyla renk katarken siyasilere mesaj göndermeyi de ihmal etmedi. ABD’deki yasadışı çalışan göçmenlere değinen Shakira, ‘‘Umarım yakında Bu yılki Latin Grammy Ödülleri’nde en iyi çıkış yapan sanatçı ‘‘Calle 13’’ ikilisi oldu. Gustavo Cerati en iyi rock şarkıcısı ve rock şarkısı dallarında ödül aldı. En iyi alternatif albüm dalında Julieta Venegas, ‘‘Limon y sal’’le ödül alırken çocukların seks işçisi olarak kullanılmasına karşı kampanya yürüten Rick Martin ise ‘‘yılın adamı’’ ödülüne layık görüldü. ırk yıl düşünsem Alevilerle Pir Sultan üzerine bir tartışma yapacağım gelmezdi aklıma. Anadolu’daki direnişçi halk ozanlarının bu en büyüğüne ilişkin Sünni yaklaşımların ne olduğunu bilirim. En azından bir tasavvuf ehli oluşundan ötürü bu çevrelerce pek de dindar sayılmaz Pir Sultan. Bir iktidar mezhebine dönüşmüş Sünni yaklaşımın, kendi çerçevesinin dışında kalmışları dinsiz değilse de yeterince dindar saymadığı malumdur. Osmanlı Anadolusu’nda Türk feodalizminin yükselmesi üzerine ortaya çıkan muhalif ozanların en büyüklerindendir Pir Sultan Abdal. Herhalde yanına aynı dönemde çıkmış olan Ruhi’yi de koymak gerekir. Direnişçi halk ozanları arasında Alevi öğretisine dayanmış olan bu büyük ozan, Osmanlı yönetiminin baskısı altındaki halkların sıkıntılarını, dertlerini dile getirdi hep. ??? İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi’nin yayın organı Bülten’i, elime geçtikçe zevkle okurum. Büyük bir kültürün çocuklarının bu kültürü geçmişten günümüze getirme çabalarına tanık olma gibi bir tutkum var öteden beri. Mağdur bir topluluk Aleviler. Bu mağduriyetleri onları şiirden, müzikten, deyişten, semahtan alıkoyamadı yüzlerce yıldır. Tersine, bu saydıklarım direniş araçları oldular onlar için. Bülten’in ekim sayısında Binnur Aslan’ın Pir Sultan Abdal başlıklı yazısını okuyunca, “kültürü geçmişten günümüze getirme” olarak adlandırdığım bu çabalarda –belki de istemeden– kırılmalar da oluyormuş, diye düşündüm. Çünkü Aslan, yazısının bir yerinde “Pir Sultan Abdal bir siyaset adamı olmaktan uzak, bir halk ozanı ve bir hak âşıkıdır” diyor. Ardından gelen, yukarıdaki cümleyle düşünülünce bir hayli çelişik de olan, “...baskı, zulüm ve katliamları sazı ve sözü ile dile getirip kınayan, halkın sıkıntılarına tercüman olan halk ozanıdır” cümlesine bakıp, bir kalem hatası olmuştur demek pek mümkün. Ancak Aslan, Pir Sultan Abdal’ın “siyaset adamı olmaktan uzak” olduğu iddiasını “şiir ve deyişlerini tetkik ettiğimizde görülecektir” gibi kesin bir kanıta bağlıyor. Nihayetinde yerel yayın yapan bir dergidir denip geçilebilir. Yazı sahibinin profesyonel olmayışı –eğer öyleyse göz önüne alınıp üzerinde durulmayabilir. Ama Bülten, İngiltere’de çok büyük bir Alevi kitleyi içinde barındıran önemli bir kuruluşun yayın organı. Takip edildiğini, orada yazılanların Alevi kültürüyle yeni tanışacak genç kuşak üstünde etkili olduğu düşünülmeli. Aleviliğin büyük kültürel mirasını öğrenmek isteyen bir gencin, Pir Sultan’ı “eksik” olarak öğrenmesi, her biri bir “direniş” şiiri olan deyişlerinin içeriğini yeterince kav (Fotoğraflar:AFP) hükümet onları hak ettikleri biçimde tanıyacak’’ dedi. B u yılkı TÜYAP Kitap Fuarı’nın onur yazarı seçilen Doğan Hızlan üstüne bir toplantıya katılmam istenince, onun deneme ve eleştiri edebiyatımızdaki yerini bir kez daha düşündüm. Deneme türü bizde ilk kez Nurullah Ataç ile hayat alanı buldu. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, tıpkı Muhsin Ertuğrul’un tiyatro alanında “tek adam” oluşu gibi, Ataç da deneme yazarlığında “tek adam”dı. Ataç’ın denemeleri, “eleştirel deneme” özelliğiyle yazarına eleştirmen niteliği de kazandırmıştı. Ataç, aykırı tezler ortaya atmaktan, tartışmaktan, polemiklerden hoşlanıyordu. Okurların ne diyeceğini merak ettiği bir yazardı. Toplum üzerinde çok etkili oluşunun bir nedeni öfkeli, dediği dedik, yargıları sivri ve keskin bir yazar olmasıysa bir başka nedeni de yazılarını günlük bir gazetede yazıyor, yani geniş okur kesimleriyle paylaşabiliyor olmasıydı. Günlük gazetede yazmak, ona bir edebiyat dergisinde yazmanın çok ötesinde yaygın bir etki alanı sağlıyordu. Doğan Hızlan için de, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden birinde yazması böyle bir etki gücü sağlıyor. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Buna karşın Ataç’ın hırçın söyleminin tersine Doğan Hızlan’ın kişiliğinde son derece yumuşak, kendinden çok, söz ettiği sanatçıları öne çıkaran, onların yapıtlarını anlama, paylaşma çabası içinde bir yazar görüyoruz. Tartışmalara girmekten kaçınan, daha çok nitelikli edebiyat ürünlerinin sevilmesi için çaba gösteren bir yazar. ??? Bu karşıtlığın nedenlerini kendisine sorduğumda ilginç bir yanıtla karşılaştım. Doğan Hızlan, Ataç’la arasındaki farklılığın temelinde dönemin koşulları olduğunu söyledi. Ataç kuşağının Cumhuriyet’i kuran kuşak olduğunu, dolayısıyla devrimlerin yerleşmesi, benimsenmesi için çaba göstermek zorunda olduklarını; Ataç’ın öztürkçe konusundaki çıkışlarında, yeni şiiri savunmasında böyle bir kaygının varlığını belirtti. Di Ataç ile Doğan Hızlan van şiirini çok iyi bilmesine karşın bu şiire ilgi göstermemesinin de böyle bir tercihin sonucu olduğunu açıkladı. Buna karşın kendisinin, yaşadığımız dönem de göz önüne alındığında, iyi edebiyattan başka bir kaygısı olmadığını, edebiyat yapıtlarından özellikle de şiirden aldığı okuma ve paylaşma zevkini, okurlara aktarma çabasının öne çıkmasının doğal olduğunu söyledi. Sonra da şu çarpıcı saptamasını ekledi: “Ben de Ataç’ın döneminde yaşasaydım, onun gibi bir yazar olurdum. Ya da Ataç bugün yaşasa benim gibi olurdu.” ??? Aslında bu iki denemecimizi birleştiren bir başka özellik, ikisinin de “beğeni”den yola çıkmalarıdır. Ataç, eski edebiyatın beğenisiyle koşullanmış okura, yeni bir edebiyat beğenisi kazandırmak, yeni edebiyatçıları (özellikle de Garip kuşağını) benimsetmek için çok çaba harcadı. Doğan Hızlan’ın işinin daha mı kolay, yoksa zor mu olduğu da tartışılabilir. Toplumumuz geçen süre içinde çağdaşlaşma yolunda önemli değişimler, gelişmeler yaşadı. Buna karşın çağdaş toplumların giderek daha geniş ölçülerde kimi kültürel yozlaşmalara uğradıkları, edebiyattan uzaklaştıkları da bir gerçek. Bu nedenle bugünkü topluma edebiyatı sevdirmek geçmişten daha zor. Çünkü toplumsal ve küresel koşullar insanları edebiyattan uzaklaştırıyor, her gün yeni ilgi alanları ortaya çıkıyor. Bunların başdöndürücülüğü içinde iç dinginliğini yitirmiş, bilinci allak bullak olmuş bir insan soyuyla karşı karşıyayız. Ancak bu olumsuzluklara karşın Doğan Hızlan, Ataç’tan sonra deneme yazarlığıyla geniş okur kesimleriyle bağlar kurulabileceğini, okurla estetiksanatsal düzeyde bir bağın sürekli kılınabileceğini ve bu yolla ülkenin kültür hayatının önemli ölçüde etkilenebileceğini göstermiştir. Bu da bir yazarın ulaşabileceği çok önemli bir doruktur. turgay@fisekci.com ‘Dali ve Ben: Gerçeküstü Hikâye’ LOS ANGELES (REUTERS) "Savaş Tanrısı" adlı filmin yönetmeni Andrew Niccol İspanyol gerçeküstücü ressam Salvador Dali hakkında bir film yapmayı planlıyor. Sanat simsarı Stan Lauryssens'ın 'Dali ve Ben' adlı otobiyografisi üzerine kurulan "Dali ve Ben: Gerçeküstü Hikâye" adlı filmin çekimlerine gelecek baharda başlayacak. Film Dali'nin en büyük çalışmalarını geride bıraktığı 19601980 arasını konu alıyor. Yapımcı David O. Sacks, "Dali'nin hayatının bu aşamasını ilginç kılan unsur, modern sanatın ticarileştiği zamanlarda onun da daha az resim ve daha çok satış yapmış olması" dedi ve ekledi: "Sakalını dolar olarak çizdiği resimler var. Para zihnini çok meşgul ediyor ve karısı Gala da onu teşvik ediyor." Kendisinden 11 yaş büyük bir Rus göçmeni olan Gala, onun ilham perisiydi ve Dali aralarındaki fırtınalı ilişkiye çok bağlıydı. Sacks, film hakkında şöyle konuştu: "Bu filmde 'Modern sanat nedir? Değeri var mıdır? İnsanların ödediği milyonlarca dolara değer mi?' gibi sorulara yanıt bulmaya çalıştık." Niccol bundan önce, 'Gatacca', 'Simone' ve Nicolas Cage'in başrolünü oynadığı 'Savaş Tanrısı' adlı filmleri yaptı. Ayrıca, 'en orijinal senaryo' dalında da 'Truman Show' ile Oscar'a aday gösterildi.