29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM CUMA ekonomi PARİS’TEN DÜNYANIN EN BÜYÜK TURİZM SEYAHAT ACENTASININ TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİNI BARANER YAPACAK Demeçle tanıtım olmaz Üç ayda milyar dolar Yılın ikinci çeyreğinde (nisan, mayıs, haziran) Türkiye’ye gelen yabancı turistlerden 3 milyar 55 milyon 986 bin 379 dolar gelir elde edilirken, bunun 2 milyar 239 milyon 657 bin 752 dolarını kişisel harcamalar oluşturdu. Kişisel harcamaların ise 542 milyon 383 648 doları yemeiçme, 463 milyon 772 bin 140 doları konaklama, 46 milyon 471 bin 122 doları sağlık, 196 milyon, 279 bin 780 doları ulaştırma, 36 milyon 572 bin 87 doları spor, eğitim, kültür, 62 milyon 866 bin 591 doları tur hizmetleri, 352 milyon 827 bin 7 doları giyecek ve ayakkabı, 241 milyon 289 bin 316 doları hediyelik eşya, 82 milyon 191 bin 782 doları halı, kilim gibi malzemeler için harcandı. Frankofoni Zirvesi C 9 UĞUR HÜKÜM yılında dönemin 1986 cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın girişimiyle başlatılan ‘‘Uluslararası Frankofoni Zirvesi’’ buluşmasını bu yıl ilk kez bir Doğu Avrupa ülkesi ağırladı. Geçtiğimiz 2829 Eylül tarihlerinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te toplanan 11. Uluslararası Frankofoni Zirvesi’ne, 63 ülke ve devleti temsilen 32 devlet ve hükümet başkanının yanı sıra çok sayıda yetkili ve uzman katıldı. Resmi veya ikinci resmi dili Fransızca olan, ayrıca yaygın ve etkin olarak Fransızca konuşulan ülkelerin üyesi olduğu Organisation Internationale de la Francophonie (Uluslararası Frankofoni Örgütü OIF) tarafından düzenlenen zirvede gündemin baş maddesi, ‘‘Eğitimde yeni iletişim teknolojilerinin kullanımı’’ idi. Ancak dünyadaki güncel yakıcılık öncelikle kültürel bir randevu olan zirvenin ‘‘politika’’ tartışmasını ve siyasal kararlar almasını engelleyemedi. Bu saptama Fransızcanın, dünyada İngilizceden sonra, her şeye rağmen ve belki de şimdilik en çok konuşulan politik dil olduğunu ortaya koydu. ??? Tartışılan konular ve kararlara geçmezden önce, izninizle 1880 yılında coğrafyacı On´esime Reclus’ın (18371916) keşfettiği ‘‘Frankofon’’ sözcüğünün kapsadığı dünyanın kısa bir hatırlatmasını yapalım: Frankofoni Yüksek Kurulu’nun son verilerine göre yeryüzünün en çok kullanılan dilleri arasında 9’uncu s´ırada yer alan Fransızcayı yaklaşık 175 milyon kişi kullanıyor. (İngilizce 1 milyar, İspanyolca 450 milyon, Arapça 250 ve Portekizce 200 milyon) Son yıllarda Orta Doğu ve Afrika’da kısmen ilerlediği gözlemlenen Fransızca, 5 kıtanın geri kalan tüm bölgelerinde sürekli mevzi ve güç kaybediyor. İngilizce veya deyim yerindeyse Amerikancanın hızla yükseldiği bir bağlamda ana veya birinci dili Fransızca olan 115 milyon ve arada sırada Fransızca konuşan veya konuşmayı tercih eden yaklaşık 60 milyon kişi bu kaçınılmaz işgale karşı bir anlamda ‘direniş’ halindeler... Belçika, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, İsviçre, Kamerun, Kanada’nın Quebec Eyaleti, Lüksemburg, Moris Adası, Senegal, Togo, Tunus ve tabii ki Fransa dünyanın en çok Fransızca konuşulan ülkeleri... Şu anda Genel Sekreterliğini eski Senegal Devlet başkanlarından (19812000) Abdou Diouf’un üstlendiği Uluslararası Frankofoni Örgütü 1986’dan beri iki yılda bir Frankofoni Zirvesi düzenliyor. Örgüt ve zirveler Fransızca, Fransız kültürü çevresinde farklı dillerin, özgün kültürlerin yaşaması, gelişmesini desteklemek ve örnek olabilmek gibi temel hedefleri de içeriyor. Bu yıl Andora, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan’ın katılımıyla tam üyelerinin sayısını 53’e çıkartan örgütün 13’ü gözlemci, 2’si de aday toplam 68 üyesi var. (Son toplantıda gözlemci üyesi statüsünü kazananlar Gana, Kıbrıs, Mozambik, Sırbistan ve Ukrayna.) ??? 8 milyonu Frankofon, Fransızca bilir 23 milyon nüfuslu Romanya’nın 2006 yılı zirvesi için seçilmesi bir kaç konuda özel önem taşıyordu. Örneğin, bir AB RTK Başkanı Thomas Bösl (solda) ile Hüseyin Baraner. Hedef kış turizmi Hüseyin Baraner ile İstanbul’da başta TÜRSAB olmak üzere bazı kurumları ziyaret eden RTK Başkanı Thomas Bösl, Türkiye’ye olan ilgilerinin her geçen gün arttığını vurguluyor ve ekliyor: ‘‘Tur operatörleri ile acentalarımız için yeni ürünler oluşturacağız. Türkiye bizim için İspanya’dan sonra ikinci ülke. Çünkü sağlık, spor, termal ve 50 yaş üzeri müşterilerimiz için harika imkânlar yaratıyor. Bu ürünlere ağırlık vererek Baraner’in deneyimi ve gücü ile kış turizmini de yeni bir anlayış ve hizmet markası ile harekete geçireceğiz.’’ Bösl, ayrıca 7 bin seyahat acentasından oluşan QTA Quality Alliance grubu adına da yakında Türkiye için stratejik pazarlama konseptlerini açıklayacağını belirtiyor. ZUHAL AYTOLUN Dünyanın en büyük seyahat acentası grubu RTK’nin Türkiye temsilciliğini Travel Network aldı. Yüzde 25’i Alman turizm devi TUI Holding’e, yüzde 54’ü Alman halk bankalarına ait olan, geçen yıl 3 bin 100 satış noktasında 4 milyar avroluk seyahat satışı gerçekleştiren RTK grubu Türkiye satışlarını Hüseyin Baraner’in sahibi olduğu Travel Network ile hızlandıracak. RTK Başkanı Thomas Bösl ile Türkiye’de incelemelerde bulunan Hüseyin Baraner’le turizmin bugünü ve yarınını konuştuk. Türk turizminin bugünkü durumunu nasıl görüyorsunuz? Dünya turizminde Türkiye çok hızlı bir ilerleme kaydetti. Türk otelleri olarak kitle turizminde iyi bir yer edindik. Türkiye’deki turist profili nasıl? Türkiye’ye gelen turistlerin yüzde 72,9’u orta gelir, yüzde 13,6’sı düşük gelir, yüzde 13,5’i de yüksek gelir grubunu oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2006 yılının ikinci çeyreğine ilişkin (Nisan, Mayıs, Haziran) ‘‘Çıkış Yapan Ziyaretçiler ile Giriş Yapan Vatandaşların Turizm Harcamaları ve Profili’’ istatistik sonuçlarına göre, bu yılın ikinci çeyreğinde Türkiye’yi 5 milyon 32 bin 900 kişi ziyaret etti. Bu sayının 4 milyon 449 bin 673’ünü yabancı, 583 bin 227’sini de Türk turistler oluşturdu. Yabancı turistlerin profili incelendiği zaman, gelen yabancıların yüzde 54,5’ini erkek, yüzde 45,5’ini de kadınların oluşturduğu belirlendi. Türkiye’yi ziyaret eden yabancıların yüzde 37,8’i fakülte veya yüksek okul, yüzde 30’u lise ve dengi okul, yüzde 11,8’i orta okul ve dengi, yüzde 9,5’ini yüksek lisans, doktora, yüzde 5,5’unu ilkokul mezunu. Okur yazar turistlerin oranı yüzde 2, bilinmeyen kısım ise yüzde 3,5. Bu yıl turist sayısındaki azalma hangi boyutta oldu? Avrupalı tur operatörlerinin satışlarında yüzde 20’lere varan düşüşler var. Artık Türkiye turist sayılarında gerçek döviz girdisine, bölgesel istihdam artışlarına ve tabii kârlılığa bakmalı, turist sayısı maç skoru gibi iddaaya dönüştü. Türkiye bu yıl daha mı erken ucuzladı? Fiyatları genelde nasıl buluyorsunuz? Müteahhit kontrollü bir otelcilik sektörü oluştu Türkiye’de. Müteahhitler gerçekten çok iyi tesisler kurdular sonra bazıları kalite yerine otellere oda yüklediler, doluluk oranı üzerinden bir pazarlama yapıldı. Tabii ki bu büyük otelleri bir butik oteli fiyatına dolduramazsınız. Ama bunlar arasında çok iyi oteller de var. Gloria Golf, Xanadu, Cornelia, Papillon, Sirene gibi oteller Türkiye’nin yüz akı. Çok ilginç bu oteller iyi oldukları için neredeyse devamlı dolu. Demek ki turistler iyiyi ve kaliteliyi arıyor ve fiyatı neyse ödüyor. TÜRKİYE REKLAM YAPAMIYOR Türkiye’nin turizm alanındaki eksiklikleri neler? Ne yapılması gerekiyor? Türkiye reklam yapamıyor. Dünyaya ne siyasetimizi, ne ekonomimizi, ne de kültürümüzü anlatabiliyoruz. Türkiye dünya ile konuşmuyor, adeta susuyor. Türkiye gibi böyle dinamik bir ülkenin her kıtada en az bir tane kültür ve ekonomi merkezi olmalıydı ve biz de devamlı oralarda gerçek etkinlikler yapıp, zamana uygun bir şekilde dünya halklarına yaklaşıp, onları ülkemize çekmeliydik. Dünyada sistem böyle işliyor. Bu anlamda biz sistem dışı bir yapılanma gösteriyoruz. Dünyadaki tüm sos yal etkinliklerde ya davetli ya da misafiriz, ama davet eden, misafir karşılayan değiliz. Bugüne kadar hep hükümetler, parlamentolar düzeyindeki ilişkiler ve demeçlerle kendimizi tanıttık. Putin, Berlusconi ve Blair ile kucaklaşmanın hiç önemi yok. Çünkü, Türkiye’yi anlatmayı halka indirgeyemiyoruz. Türkiye her alanda kapsamlı bir tanıtımla, Avrupa için ne kadar önemli olduğunu bizzat köye, kasabaya inerek göstermelidir. İnanın, Avrupa halkının yüzde 75’i küçük kasaba ve köylerde yaşıyor. Büyük bir tanıtım kampanyasıyla, AB’ye neden girmemiz gerektiğini, yaşlı kıtaya ne gibi yararlar sağlayabileceğimizi yüzlerce gerekçeyle sergileyebiliriz. Onları Türkiye’ye kültürel etkinliklerle davet edip bizim tarafımıza çeker bir taşla iki kuş vurabiliriz. Entelektüellerimiz de Türkiye’nin tanıtımında sınıfta kaldı. Avrupa ile ya çok atışıyorlar; yada oralarda Türkiye karşıtı tutum içindeler, denge sağlanamadı henüz. İşte bu tür çalışmalar çok önemli turizm için. Dünyada turizm alanında yıldızı yükselen ülke bu yıl hangisi oldu? O anlamda yıldızı yükselen bir ülke yok, her ülkenin sıkıntıları var. Amerika seyahat acentaları başkanı bile bir konuşmamızda ‘‘11 Eylül olayı Amerikan turizminde 153 milyar dolar kayba yol açtı. Belini hala düzeltemeyen bir çok otelimiz var’’ dedi. Dünyada kıyasıya bir rekabet oluştu piyasalarda. Her ülke bir anlamda turist peşinde. Başbakanlar, krallar, cumhurbaşkanları ülkelerine turist çekmek için bir çok etkinliklere bizzat katılıyorlar. Turizmcileri ülkelerine davet edip onlar ile yemek yeyip, bize daha çok turist gönderin diye telkinde bulunuyor, onların önünü açıyorlar. Vizyonu geniş bir turizm ordusu yetişti Amaç gezi ve eğlence Türkiye’nin yabancı ziyaretçilerinin geliş amaçları incelendiğinde, daha çok gezi ve eğlence amaçlı olduğu ortaya çıkıyor. Yabancı turistlerin yüzde 46.9’u gezi, eğlence, yüzde 7.2 yakınları ziyaret, yüzde 6.8’i görev, yüzde 6.5’i alışveriş, yüzde 6.1’i kültür, yüzde 4.9’u ticari ilişkiler, fuar, yüzde 2.7’si toplantı, konferans, kurs, seminer, yüzde 1’i sportif ilişkiler, yüzde 1’i sağlık, yüzde 0.5’i dini amaçlarla geliyor. Kalanını transit, eğitim ve diğer nedenler oluşturuyor. Avrupalının turizm anlayışıyla Türkiye’nin turizme bakışı birbirini tamamlıyor mu? Bence bazı konularda tamamlıyor. Türk turizmi için çok iyi otel müdürleri, ön büro müdürleri ve servis elemanları yetişti. Dünyanın her ülkesinde rahatlıkla çalışabilecek vizyonu geniş bir turizm ordusu oluştu son yıllarda. Türkiye’de turizm alanında faaliyet gösteren derneklerle ve bakanlıkla ilişkileriniz nasıl? Onların çalışmalarını yeterli buluyor musunuz? Bence tüm kurumlar çok ciddi bir şekilde ve gece gündüz demeden çalışıyor. Genelde büyük bir özveri gösteriyor her kurum. Ama en büyük sorun koordinasyonsuzluk. Herkes turizmi birbirinden kopuk olarak yönetmeye ve yönlendirmeye çalışıyor. Ama Türkiye büyük bir turizme sahip, bunu yönetmek kolay değil. Bu dar kadro ve bütçe ile her olaya yetişmeniz imkansız. Devlet turist istiyor ama turizmcinin ve kurumların önünü açmıyor. Otel yasası on yıldır çıkmadı. Mecliste turizm sektörünü temsil eden bir kişi yok. Yani hızla küreselleşen dünyada Türk turizmi halen iyi niyet ve bireysel emekler ile götürülüyor. Avrupalı Türkiye’yi daha çok hangi amaçla ziyaret ediyor. Yani sadece deniz güneş kum tatili mi yoksa, kültürel turizm, doğa turizmi gibi alanlarda da Türkiye varlığını ispatlayabildi mi? Hayır ispatlayamadı. Ama çok yakında Türkiye bu konuda da başarılı olacak, kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye ne zaman zora düşse iyi işler yapıyor ve bu kriz bize bir çok akıllı adımlar attıracak. Turizm Bakanlığı özelikle bu konuda iyi projeler hazırladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda harekete geçmek üzere son şeklini almış ve konuyla ilgili yapılan çok sayıda çalışma var. Hepsi yakında devreye girecek. Hep beraber bu büyük rüyayı gerçekleştireceğiz.. Komisyonu Başkanı, Jos´e Manuel Barroso ilk defa bu toplantıda hazır bulunuyordu. Bulgaristan’la birlikte, üç ay sonra 1 Ocak 2007’de Avrupa Birliğine katılacak Romanya ile AB’deki Frankofoni Örgütü üyesi ülkelerin sayısı 13’e çıkıyordu. Zirvenin ilk kez bir Doğu ve Orta Avrupa ülkesinde düzenlemesinin dışında Romanya bu bölgede tümüyle Fransızca eğitim veren ilk Üniversiteyi de bizzat Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın katılımıyla açıyordu... Galatasaray Üniversitesi gibi tümüyle Fransızca tedrisat yapan bir yüksek eğitim kurumu, kısmi Fransızca eğitim verilen iki üniversite ve çok sayıda Fransızca temel öğretim kurumlarının varlığına ve yaklaşık 2.5 milyonluk Frankofon kitlesine karşın Türkiye bu örgütte hiçbir biçimde yer almıyor... Ayrıca ilginç bir rastlantıyla 2 hafta önce Antalya’da toplanan 10. Türk Kurultayı, 5 yıl aradan sonra Türklerin Ergenekon’dan çıkışını simgeleyen demir dövülerek (!) açılıyordu. Ortak dili paylaştığımızı iddia ettiğimiz (Kuşkusuz kökeni aynı ama, bir Kazak, Yakut veya Uygur’un konuştuğu Türkçeyi anlayan beri gelsin!..) 29 ülke, federe devlet, özerk cumhuriyet ve topluluğun buluştuğu zirvede bozkurtlu Türk bayraklarıyla ‘‘ortak payda’’ arayan AKP iktidarı bir taşla birkaç karga vurduğunu sanıyordu. Öncelikle 1993’te bu ‘‘ırkdaşlık’’ zirvelerini başlatan Alparslan Türkeş’in mirasçısı MHP’lilere gol atıp, böylece hem onlardan daha ‘‘milliyetçi’’ olduğunu sergilemiş, hem de ‘‘Müslüman’’ Türkiye’nin ‘‘Türk’’ dünyasındaki yerini perçinlediğini sanıyordu. Elbette en önemlisi medyalarda boy göstererek Türkiye’de yükselen ‘milliyetçilik’ dalgalarından seçim nasibini arttıracağına inanıyordu. Türkofoni zirvelerinin Frankofoni veya Lusofoni (Portekizce) zirvelerinden alması gereken daha çok ders vardı... ??? Bükreş’teki zirvenin gündemini belirleyen konuların başında ise Lübnan ve Afrika geliyordu. Uluslararası topluluğun Lübnan ve Fildişi Sahili devlet başkanlarını, çeşitli nedenlerle protesto etmesi hatta tanımaması nedeniyle davet edilmemiş olmaları zirvede tartışma ve gerilim yarattı. Uzun görüşmelerden sonra yayınlanan sonuç belgesinde ağırlıklı olarak, ‘‘Lübnan, Filistin, Fildişi Sahili, Darfur ve Çad sorunlarında yeni trajediler yaşanmaması için BM’ler kararlarına uyulması ve her türlü şiddete son verilmesi talebine’’, yer verildi. Ayrıca tüm BM üyesi ülkeler 2005 Ekim’inde UNESCO kuruluşu bünyesinde kararlaştırılan ‘‘Kültürel ifadelerin çeşitliliğinin korunması ve teşvik edilmesi’’ anlaşmasını imzalamaya davet edildi. Böylelikle OIF, Uluslararası Frankofoni Örgütü giderek daha bir siyasal etki hatta nüfuza sahip, çok yönlü örgüt kimliğine büründü. Evrensel bir dilin barındırabileceği farklı kültür ve zenginliklerin ortak nasıl kullanılması gerektiği konusunda henüz ideal olmaktan uzak, halen sömürgecilik döneminin izlerini taşıyan harelerine rağmen anlamlı, yararlı, izlemeye değer bir zirveydi... ugur.hukum?gmail.com Batan geminin malları ANKARA (AA) Üretim faaliyetlerine iki yıl önce son veren Sümer Holding, elindeki son ürün stoklarını da bu ay sonuna kadar satacak. “Devlet basma, pijama, ayakkabı üretmesin’’ eleştirileriyle özelleştirme kapsamına ilk alınan kuruluş olan Sümer Holding, bu yönüyle artık tarih oluyor. Halen KDV hariç 4 milyon YTL değerinde konfeksiyon, kundura, ayakkabı, askeri elbiseden satılamayanların ise yardım kuruluşlarına devri gündemde. Fabrikaların satılması veya kapatılmasından sonra elindeki stokları satmak için toptan satış ihaleleri yapan Sümer Holding, bu yöntemle 10 milyon YTL’den fazla satış geliri sağladı. AnkaraUlus hariç diğer illerdeki perakende satış mağazaları da kapatıldı. Ulus mağazasında ise deri ayakkabılar 1621.7 YTL, porselen tabaklar 2.1 YTL, pijama takımı 8.14 YTL’ye satılıyor. Kurumun stoklarında halen, KDV hariç 4 milyon 89 bin YTL değerinde, 20 binden fazla montceket, yaklaşık 4 bin takım elbise, 36 bin gömlek, 133 bin ayakkabı, 28 bin resmi takım elbise, 270 bin metre resmi (askeri) elbise amaçlı kumaş bulunuyor. Sümer Holding Genel Müdürü Sezai Ensari, “Ürünler bu fiyata satılana kadar, sosyal yardım kuruluşlarına verelim, fakirfukaraya, yardıma ihtiyaç duyanlara dağıtılsın daha iyi. Bu konuda Kızılay ve sosyal yardımlaşma fonları ile görüşüyoruz. Bundan sonra toptan satış ihalesi açmayacağız’’ dedi. Ensari, bu ay sonuna kadar yapılacak satışlardan sonra, son mağazanın da kapatılacağını bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle