29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 ABD DİPLOMASİ SINAVINI KAYBETTİ C B strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM EKİM CUMA Türkiye henüz ABD çıkmazında değil TURGUT A. KARABEKİR aşarılı diplomasi, çıkarlarını elde etmek için karşı tarafla en uyumlu yol ile anlaşabilmek ise, ABD bu sınavda sınıfta kaldı. ABD açısından bakıldığında çıkarları; Ortadoğu ve Hazar bölgesi ülkelerinin petrol ve diğer kaynaklarını, Rusya ve Çin’e kaptırmadan kontrolünde tutmak ve mümkün olduğu kadar emperyalist gayelerini uygulayabilmektir. Diğer bir sorunu da, İsrail’in çıkar ve emniyetini sağlamasıdır. Gerek İsrail’in altmış yıldır bölgedeki tutumunu takip etmek sorunu, gerek süper güç olmanın verdiği yanıltıcı düşünce tarzı, ve son yılların atmacalarının tasarladığı BOP ile ABD; aklı selim, demokrasi, insan hakları, devletler hukuku, diplomasi kurallarını bir yana bıraktı, arzularını güç ile, zorla, kendi gaye ve planına göre, herşeyi mübah sayarak gerçekleştirmek yolunu seçti. İzlemekte olduğumuz olaylar ABD’nin tarihinde leke, ve çok vahim bir hata olarak belirecektir. BOP ve haritası Irak savaşından evvel hazırlanmış olduğuna göre, Irak’ın zaten parçalanması ve İsrail’e dost bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin yıpratılarak güçsüzleştirilmesi, hatta küçültülmesi planlanmış, Lübnan, Ürdün ve Suriye’nin İsrail Kürt eksenine ilavesiyle, bölgede başedile(me)yecek bir güç olan İran’ın izole edilmesi hedeflemişti. beraberce, her şeyin üzerinde olduğunu defatle kanıtlamış olan Avrupalıların, ABD ayağını çekmeye hazırlandığı an, Ortadoğu ülkeleri ile kendi başlarına anlaşma yoluna gideceği şüphesizdir. Zaten içinde olduğumuz durumda bile ticari ilişkileri devam etmekte ve ılımlı bir politika gütmekteler. Bu politikadan yegane ayrılış Lübnan’a asker göndermek kararı olmuştur. ABD’nin Ortadoğu’daki başarısızlığı Avrupa’dan çok kendisini sarsacaktır. Avrupa, Ortadoğu’ya tavizler vererek petrolünü almaya devam edebilecektir. Bu tavizlerin başında İran’ın nükleer silahlar edinme arzusuna sıcak bakması olur. Amerikan halkını tanıyanlar, kamuoyunun uzun zaman güdülmekte olan tutumu ve aşağılanmayı kaldırmayacağını ve önemli bir değişikliği isteyeceğini tahmin edebilirler. Sorun, içine düşülmüş olan bu çıkmaza ne gibi bir çare bulunacağıdır. Silahla çözüm getirilemeyeceğine göre, yaratılmış olan Müslümanlık karşıtı tutumun, inandırıcı bir şekilde dostluğa çevrilebilmesi için evvela İsrail sorununun halledilmesi gerekir. ABD kamuoyu bunu zorlayacak şiddete erişse bile, pratikte, yörede böyle bir dostluk havasının esmesi mümkün olabilir mi? İsrail’in çaresiz bırakılması durumunda büyük fedakarlıklar yapması, bütün bölge ülkelerinin yararına olacağından, imkansız denemez. ABD ise Ortadoğu’daki petrol gayelerini bir süre beklemeye almak, güney Amerika kaynaklarını kullanmak, kendi ülkesi içinde alternatif yakıt üretimi ile idare etmeyi başararak, Ortadoğu’ya bağlı olmadığını kanıtlamak zorunda olacaktır. Zaten gayelerinden birisi olan, Kuzey Irak’ta kurulmuş olan Kürt devletinin varlığı ABD’nin bölgede kalmasını sağlayacağından, uzun vadede Hazar bölgesine yakın olması arzularını devam ettirebilecektir. Zaten planlanmış olan Irak’ı üçe bölmek projesini de, mevcut gücü ile iç savaşı önleyerek, planlı bir şekilde en kısa zamanda gerçekleştirmek yoluyla, Irak’tan çıkmak ve ABD kamuoyunu başarıya erişmiş gibi tatmin etmek yolunu bulmuş olabilir. ABD YALNIZ KALIR ABD’nin asker kontrolü altında diplomasi yoluyla Irak’ı üçe bölerek oradan dostlukla diye adlandıracağı bir şekilde çıkmasından başka alternatifi kalmamışa benziyor. Şayet bunları yapmaz ve İran’ın nükleer tesislerini bombalamak ve arı kovanını çomaklamak çılgınlığını seçerse, içinden çıkamayacağı bir durumu yalnızca taşımak durumunda kalır. Buna da ABD kamuoyu şiddetle karşı çıkacaktır. Görülüyor ki bu olasılı senaryolar içerisinde olumlu sayılabilecek şartlarla bile, Türkiye’nin BOP’a herhangi bir şekilde katkıda bulunması, taraf tutması, milli çıkarlarımıza aykırıdır. Türkiye halen Ortadoğu ve Hazar ülkeleri ile olumlu ilişkilerdedir ve başkasının kuyruğuna takılmadıkça emniyette olacaktır. ABD’nin yukarıdaki veya benzeri yöntemlerle bölgede barışı yaratmaması durumunda Türkiye’nin taraf tutmuş olması nedeniyle kendisi için çok vahim sonuçlara ulaşır. BM’nin aldığı kararlara ve hükümetin genel tutumuna baktığımızda düşünüş tarzının bizi risklere sürükleyecek yolda olduğunu görmekteyiz. İç ve dışta oynanan AB oyunun ödülleri hala tartışılmakta olan bu günlerde, daha vahim tavizler verilmesiyle karşı karşıyayız. TÜRKİYE’NİN AVANTAJLARI Ordunun halen dirayetli ellerde olmasından ötürü bütünlüğümüzün bozulması mümkün olmayacaktır. Ancak, verilen tavizler nedeniyle her gün geçtikçe büyüyen iç karmaşamız nedeniyle, ordunun müdahalesi kanlı bir safhaya da girebilir. Türkiye’nin içine sürüklendiği durumda olmaması için hiçbir aşılmaz neden yoktur. Halen bize açık olan diplomasi yolu ve jeopolitik avantajlarımızın iyi kullanılması sayesinde AB’ye de, ABD’ye de hayır demekle hiçbir şey kaybetmeyiz; ? IMF’ye olan borcumuz bütün Güney Amerika ülkelerinin yaptığı gibi ertelenebilir. Böyle bir durumda ABD çaresiz olduğunu defatle göstermiştir. ? AB zaten her türlü mesajlarla bizi almak istemediğini söylemektedir. Bu nedenle: İstediğiniz şartlarda girmeyi askıya alıyoruz dediğimizde, bize ambargo uygulanması ve benzeri önlemler söz konusu olamaz. ? Ambargo olmayınca batı pazarları bize açık kalacaktır. Doğu pazarları zaten açıktır. Gerekirse Gümrük Birliği’nin boyunduruğundan da silkinebiliriz. ? İlişkilerimizin iyi olduğu Ortadoğu ve Hazar bölgesi ülkeleriyle petrolümüzü rahatlıkla temin edebilir, onlarla ticaretimizi arttırabiliriz. ? Ceyhan hattının varlığı barışçı bir yaklaşım ile yapacağımız uygulamalarda Batı’nın bize uyumlu davranmaları mecburiyetini sağlayacaktır. ‘Plan’ Hafta içinde Finli Başbakan Matti Vanhanen yaklaşık iki buçuk aydan bu yana Rumƒ Yunan ikilisinin hazırladığı Kıbrıs’ta çözüm planını sözde kendi planları olarak gündeme getirdi. Detaylarda Rumların barış harekatından bu yana iştahla peşlerinden koştukları Magosa ve Maraş bulunuyordu. Fin başbakanının açıklamalarına Rumlar hemen göstermelik bir tepki verdiler ve planın incelenmesinden bahsettiler. Böyle bir plan olduğunu sözde ilk kez duydular ya!.. Amaçları belli, Türkiye’nin niyetini öğrenmek. Ardından KKTC’nin akıllı (!) Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın açıklaması geldi, ‘‘Bu Fin planı, Rumların görüşlerine benziyor’’ şeklinde. Nasıl anladı hayret ettim! Hemen burnunun dibinde yani Lefkoşe’de iki aydan bu yana pişirilen yemeğin kokusunu ancak alabildi. Talat’a da hak vermek lazım. O sıralar çok yoğundu!.. KKTC’deki baş imamla birlikte hükümeti düşürmek gibi önemli (!) bir operasyonu gerçekleştiriyordu. Başardı da. Şimdi artık KKTC’de AKP doğrultusunda, tavizkâr bir hükümetin kurulma çalışmaları yapılıyor. ??? Tüm bu yukarıdaki tuhaflıklar dikkate alındığında, şunun altını dikkatle çizmekte yarar var: Bir kere bu temaslar (RumYunan tarafının) ve ardından oynanan oyunlar dışişleri bakanlığımız ve genelkurmay başkanlığımız tarafından dikkatle izleniyor ve bekleniyordu. Bakan Gül ile dışişlerindeki diplomatlarımızın çelişkileri bu noktada çok önemlidir. Bir dönem aynı sıkıntılar genelkurmay başkanlığında da yaşanıyordu. Ama artık bu günlerin geride kaldığını görüyoruz. Yunan sahil muhafaza botlarının mültecileri denize dökme görüntülerinin yayınlanma tarihi ile çekim yapıldığı tarihi aklınızda tutunuz. Neden o zamanlar yayınlanmadığını da bana değil gidip emekli paşaya sorunuz. murilem?otenet.gr K ABD, Ortadoğu’da uyguladığı yöntemler sonucunda kaybetti. Washington yönetimi, kendi yarattığı çıkmazdan şu veya bu şekilde kurtulmasını becerir ama destek verenleri hiç çekinmeden sokakta bırakır. KÖTÜ SON Bu gayelerin bir kısmı diplomasi yoluyla elde edilebilecek iken, güç ve İslam karşıtı girişimlerle tamamen başarısızlığa uğradığı bu aşamada; ABD’nin kurtuluş alternatifi kalmış mıdır? Evet. ABD hala silah gücüyle gayelerine ulaşabilir mi? Hayır. Asırlardır milli çıkarlarının, ayrı ayrı veya ıbrıs’ta son dönemde yine oyun üstüne oyun oynanıyor. Oyunun başrollerinde her zaman olduğu gibi Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan var. Aslında TürkYunanKıbrıs konularında son dönemde bir takım gelişmeler bekleniyordu. Bu gelişmelerin ilk adımı Rumƒ Yunan tarafındaki hareketlenme ile başladı. İşi bilenler bilir. Bu ikilinin bütün temasları kesinlikle Türkiye ve Kıbrıs konuları üzerinedir. Bu defa da bizleri yanıltmadılar. Önce Rum kesimi dışişleri bakanı ve başkanı Atina’ya geldi. Çantasında şu son dönemde Finlandiya başbakanının ‘‘bizim planımız’’ diye kamuoyunun gündemine sunduğu Kıbrıs’ta ‘‘yeni plan’’ adı altında oynanacak oyunun ana hatları bulunuyordu. Atina’da yapılan çalışmalar sonunda bazı değişikliklerle ‘‘yeni planın’’ kulis çalışmaları başladı. İlk aşamada Yunanistan dışişleri bakanı, sözde Ortadoğu’daki gelişmeleri öne sürerek Amerika’ya gitti. Ama burada BM’nin, oğluna rant sağlamaktan başka hiçbir işe yaramayan genel sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi ile de görüştü. Bu görüşmede RumYunan ikilisinin hazırladığı (Finlandiya’nın açıkladığı) sözde çözüm planı BM yetkilisine sunuldu ve tepkisi alındı. Çantasında BM görüşleri ile Atina’ya dönen Dora bu defa Lübnan’a gitmeye karar verdi. Ama tabii bu gezi, planın dikkat çekmemesi için Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden gerçekleşti. Plan Lefkoşe’de bir kez daha masaya yatırılarak tartışıldı. Ardından Rumlar yine Atina’ya geldiler ve yaptıkları değişikleri Yunanlı yetkililerle paylaştılar. Bu gelişme sonrasında Rum ve Yunan dışişleri bakanları, başkan ve başbakanlarının AB nezdinde temasları oldu. Bu temasların özellikle dönem başkanı olan Finlandiya’nın bakan ve başbakanı ile olduğunun altını çizmekte yarar var. Tüm bu gelişmelerden sonra işi bilenler beklemeye başladı. Aslında çok da fazla bekledikleri söylenemez. Hedef ‘beyaz’ parlamento YUSUF ÖZKAN AMSTERDAM Hollanda’da 22 Kasım’da yapılacak seçimler öncesi sosyal demokrat İşçi Partisi (PvdA) ve Hıristiyan Demokrat Partisi’nin (CDA) 3 Türk adayının, Ermeni diasporasının yürüttüğü kampanya sonucu listeden çıkarılmalarına tepkiler sürüyor. Ermeni lobisinin girişimiyle, PvdA ve CDA listelerinde yer alan diğer Türk kökenli adaylara da ‘‘Ermeni soykırımını tanı’’ baskısı yapıldığı bildirildi. Hollanda’daki Türk kuruluşları, amacın, yabancı kökenlilerden arındırılmış ‘‘beyaz bir parlamento’’ yaratmak olduğunu söylediler. Ülkedeki Türk toplumu arasında seçimlerin ‘‘boykot’’ edilmesi dahil çok sayıda seçenek tartışılırken, listeden çıkarılan 3 isim, mücadelelerini parti içinde kalarak sürdüreceklerini açıkladılar. PvdA’dan Erdinç Saçan, CDA’dan Ayhan Tonca ve Osman Elmacı ‘‘Ermeni soykırımını tanımadıkları’’ gerekçesiyle liste dışı bırakılmışlardı. Saçan, Tonca ve Elmacı ile ilgili kararın önceki gün açıklanmasının ardından, Ermeni örgütlerinin, PvdA listesinin 2. sırasından aday gösterilen Nebahat Albayrak başta olmak üzere, diğer Türk kökenli adayların da ‘‘Ermeni soykırımını tanıdıkları’’ yönünde açıklama yapmaları için kamuoyu oluşturmaya başladıkları öğrenildi. Türk örgütleri, PvdA ve CDA’nın, ‘‘tarihçilerin ilgilenmesi gereken bir konuyu’’ baskı aracı olarak kullandığını belirterek, ‘‘Amaç yabancı kökenlilerden arındırılmış ‘beyaz bir parlamento’ yaratmak mı?’’ görüşünü dile getirdiler. Saçan, Tonca ve Elmacı, gelişmelere ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladılar. İşçi Partili Erdinç Saçan, kararı ‘‘büyük bir hata’’ olarak değerlendirerek, ‘‘Burada doğup büyümüş gençler olarak, geçmişte yaşanan bir konu hakkında ‘evet’ ya da ‘hayır’ deme baskısı ile karşılaştık. ‘Bu olay tarihçilerin, bilim adamlarının işi’ dedik. Ama bizim görüşümüz kabul görmedi’’ dedi. Hollanda Parlamentosu’nun, 2004 yılında Türkiye’nin AB’ye üye olabilmesi için, Ermeni soykırımını tanıması yönünde oybirliğiyle karar aldığını anımsatan Saçan, ‘‘O zaman bu konu oldubittiye getirildi. Bugün yaşananlar, o kararın uzantılarıdır’’ dedi. 1 Ekim’de yapılacak PvdA kongresine kadar partide kalacağını söyleyen Saçan, ‘‘Kongrede, düşünce özgürlüğüne karşı gelen parti yönetiminin kınanmasını isteyeceğim’’ diye konuştu. CDA’lı Tonca seçimin boykot edilmesi önerisine karşı çıkıyor. Bu hareketin düşünce özgürlüğüyle bağdaşmadığını söyleyen Tonca, en büyük azınlık grup olan Türklerin ‘‘vurdumduymazlığı ve örgütlü hareket edememesinin’’ konunun bu aşamaya gelmesinde etkili olduğunu savundu. CDA’lı Osman Elmacı, listelerdeki diğer Türk kökenli adaylara da ‘‘Kamuoyu önünde soykırımı tanıdığını açıkla’’ baskısı yapıldığını belirterek, Türk toplumunun diğer temsilcileriyle birlikte ortak adımların atılması gerektiğini vurguladı. ‘FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜNE TERS’ Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “Türkiye’nin dostu ve müttefiki olduğunu düşündükleri” Hollanda’daki siyasi partilerin sözde Ermeni soykırımı konusunda benimsedikleri tek yanlı görüşleri “fikir özgürlüğüne ters düşen ibret verici bir gelişme olarak” üzüntüyle karşıladıklarını bildirdi. ‘Şehit kanı’ ve ‘bencil çıkarı’ ? Bugün yapılması gereken elimizdeki avantajları kaybetmemek olmalıdır. ? Irak’ta halen kurulmuş olan Kürt devletinin resmiyete kavuşması bir an meselesidir. ABD’nin yakın zamandaki planında bunu gerçekleştirmek olduğu şüphe götürmez. Eninde sonunda gerçekleşecek bu duruma kendi rızamızla, ve şartlarımızla, sıcak davranmak, ABD ile olacak pazarlıklarımızda elimizde olan bir karttır. ? Lübnan’a asker göndermek kararıyla her ne kadar ABD ile yatağa girdikse de, henüz çıkarlarımıza zarar verecek bir işlem yapılmamıştır. Bu halen bizim avantajımızdır. ? İran’ın ABD ile olan nükleer çatışmasına sorulmadan karşıt olduğumuzu beyan etmek yersiz bir tutum, geleceği belli olmayan bir durumda lüzumsuz kayıptır. Bizim böyle bir girişimi durduracak imkanlarımız olsaydı bile, bugünden taraf seçmek olumsuzdur. Hayır, Türkiye henüz ABD çıkmazında değil. Fakat Türkiye’nin çıkarlarını Batı’nın isteklerine bağlamamış bir idareye ihtiyacı var. ABD kendi yarattığı çıkmazdan şu veya bu şekilde kurtulmasını becerir. Onunla yatağa girenleri ise hiç çekinmeden sokakta bırakır. İşte o zaman kendimizi daha kötü bir çıkmazda buluruz. Bu aşamada Atatürk’ün sözünü hatırlayalım: "......... Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin palanlarıyla yükselebilsin?.. Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!" Yakın zamanlarda sergilenen tavizler politikası ile geleceğimizde çözülmesi gerekecek problemlerin boyutu da, adedi de artacağa benziyor. Başka çareler yok olunca; nasıl olsa ordu halleder diye atalet içinde beklemek bizi zorluklara sürükleyecektir. Baraj geçmek gayesinde zafiyetlerinde kavrulan partilerin bugünkü tutumları ile de statükoyu değiştirmeyi ümit etmek hayalperestlikten beterdir. VATAN ŞEHİTLERİN KANIYLA KURUDU Türkiye’nin karşı karşıya olduğu durum parti çıkarlarının bir kenara bırakılarak geçici de olsa ortak fedakarlıklar birliği oluşturmanın kaçınılmaz bir sorun olduğunun altını çizmeyi gerektiriyor. Bir şekilde, adayların toplu olarak seçime girmelerini sağlamak vatan borcudur. Bu vatan şehitlerin kanıyla kuruldu, bencillerin çıkarı için heba edilemez. Aklımız varsa onu idame ettirmek için tekrar kan dökülmesi boyutuna getirmemeliyiz. Basına düşen vazife hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştır. Üzerlerine düşen sorumluluğu yüklenmeyenler bir gün kendilerini yanlış tarafta kalmış bulabilirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle