16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yerelleşme, sivil toplumun öne çıkması, iktisadi serbestleşme ve özelleşme gibi köklü gelişmeler devletin gücünü ve fonksiyonlarını daraltmakta, buna karşın sivil toplumun gücü ve kapsama alanını genişletebilmektedir. Bu gelişme, tüm dünyada yayılma eğilimi göstermektedir." Devletin STK’lara karşı halkını ve kültürel değerlerini koruyan bir konumda olmasının engellenmesi için her türlü hukuksal düzenleme de yapılmaktadır. STK’ların önü açık olmalı, mali açıdan saydamlığın olmadığı ya da mali kaynakların hukuksal düzenlemelerle kılıfına uydurularak hibe gibi yöntemlerle kaynak aktarımı rahatlıkla sağlanabilmektedir. Çünkü bu yolla hedef ülkede beklenen/istenen sözde demokratik dönüşüm rahatlıkla gerçekleştirilebilecektir. "Türkiye’de devletle sivil toplum arasındaki ilişkiye baktığımızda, kuramsal olarak siyasal alanda konuşlanan devletin, elinde tuttuğu siyasal iktidar aracılığıyla özel alanda olduğu kadar sivil toplum kuruluşlarının konuşlandığı kamusal alan üzerinde de geniş ölçüde düzenleme ve denetleme yetkisine sahip olduğu dikkati çeker" gibi küresel sermayeyi toplumsal örgütlenmeler üzerine çekmeyi ve toplumsal duyarlılığı küresel efendinin beklentilerine yöneltebilmeyi isteyen görüşler de bulunmaktadır. IRAK’TA STK TASARIMLARI VE EMPERYAL HEDEFLER "Batılı ülkelerin STK’larına finans sağlamasının yanı sıra sınırsız operasyonel olanak da sağladığı görülmektedir. En son olarak Pakistan’da Alman ordusunun helikopterleri Alman STK’larının personeli ve yardımını taşıyor ve Alman askerleri dağıtıyordu. Kosova’da NATO’nun müdahalesinden sonra ABD’nin denetimindeki Prizren bölgesinin yardım ve kalkınma programının tamamı CRS’e, İpek bölgesinin yardım ve kalkınma programı da Mercy Corps kuruluşuna tahsis edildi. Birleşmiş Milletler dahi bunu engelleyemedi ve bu iki bölgede faaliyet gösteremedi. İki bölgede de Katolik azınlıklar yaşıyordu." Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı’nın bu raporu kuşkusuz bir gerçeği vurgulamaktaydı: "…devlete alternatif olarak gösterilen STK’ların doğmasına ortam hazırlayan gelişmeler, uluslararası sistemdeki karar alma süreçlerinde birbirine eklemlenmiş yeni yönetim biçimlerinin doğmasına neden olmaktadır. STK’ların da işte bu yeni yönetim biçiminin bir parçası olarak üstlendikleri işlevler sayesinde; küresel politikaları etkileme güçleri giderek artmaktadır. Nitekim kalkınma sürecinde özellikler uluslararası çevreler tarafından kalkınmanın yeni aktörleri olarak ön plana çıkartılan STK’lar, kendilerini "kalkınmacı sivil toplum kuruluşları" ya da "uluslararası alanda hükümet dışı kuruluşlar" adı altında farklı biçimde tanımlamaya başlanan bu kuruluşlar, ulus devletlere karşı uluslararası sivil toplumun temsilcileri olarak sunulmaktadır." Kanada Dışişleri Bakanı Lloyd Axworthy’nin de söylemiş olduğu gibi: "açıkça görülüyor ki, STK’lar artık salt danışmanlık ya da militanlık işlevlerinin havale edileceği kurumlar değildirler… karar verme süreçlerinin birer parçası oluvermişlerdir" Dünyanın bu yöne evrilmesi ve ABD’nin belirleyiciliği çerçevesinde; Türkiye’deki bazı akademisyenler de, örneğin Mustafa Acar şunları dile getirebilmektedir: "en başta halkıyla devlet aygıtını dış dünyanın baskısından oldukça izole biçimde baş başa bırakan ulus devlet anlayışı ve uygulamasını zayıflatmak suretiyle küreselleşmenin sivil toplumun yeşerip büyümesine elverişli bir ortam yarattığı açıktır." Ulus devlet halkını dış dünyanın baskılarından izole ediyormuş(!) Acar’ın yazısı, ulus devletin halkını korumak, emperyalist baskılara karşı çıkarlarını öne sürmek olarak nitelendirilmesi gereken bir ortam ve süreçte çarpıtmanın önemli bir göstergesi olarak durmaktadır. Vakfın raporuna bakmayı sürdürürsek: "…genellikle çok uluslu şirketler kendi STK’larını da kurarak Coca Cola Vakfı, Kellog’s Vakfı gibi insani amaçlı faaliyetlere destek vermekte ve bu yolla sempatiyi ve bağımlılığı artırmaktadır. Bu çok uluslu şirketlerin avantajlarından biri de hedef ülkelerde de aynı isimli vakıfları şirket şemsiyesi altında kurarak istedikleri biçimde yönlendirme yapmalarıdır. uluslararası finans şirketleri ve bankalar bu yola gitmektedir. (HSBC Bankası Vakfı gibi) Bunlar daha çok vakıflarını bulundukları ülke ekonomisi takip ve yönlendirme için kullanmaktadır. Uluslararası şirketlerin amaçları kısaca: kendi ürünlerini pazarlamak, ürünlerine bağımlılığı geliştirmek, kendileri için yatırıma elverişli ortam yaratmak, ülke piyasalarını izlemek için STK’lara destek vermektir." Raporda ayrıca Kuzey Irak’ta tasarlanan etnik temelli devlet ve Türkmen nüfusunun hiçe sayılarak demografik yapının etnik kimliklerin lehine dönüştürülmesi üzerine çabalarıyla STK’ların analizi de yer almakta: "1991 yılındaki Körfez Krizi’nin ardından Kuzey Irak’a gelen yaklaşık 100 STK’nun insani amaçlı görünmekle birlikte, bir çoğunun ülkelerin bölgeye ilişkin politikalarına hizmet ettiği gözlenmiştir. Bu kuruluşların bölgede bir Kürt devleti kurulmasının fiziki alt yapısının oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Irak’ta faaliyet gösteren STK’lar kendi devletlerince ulusal çıkarlarını ve dış politika hedefleri doğrultusunda: stratejik istihbarat temini, diplomasiyi etkileme, misyonerlik ve dönüştürme faaliyetleri, sosyal, kültürel ve etnik yapıyı çözümleme, ideolojik taşıma, kültür aktarımı, yer altı ve yer üstü kaynakları saptama, kitleleri etkileme ve yönlendirme amaçları için kullandıkları bilinmektedir." Kuzey Irak’ta faaliyet gösteren STK’lar şöyledir: Amerika Birleşik Devletleri: Assyrian Aid Social Society, Asian Volunteers Network, Concern For the Kids, Care For The Kurds, Global Development Cehtre, Global Partners, Horizonsinternational, İnternational Catholic Migration Commission, Impact Teams İnternational, Kurdish Human Right Watch, Nortwest Medical Teams İnternational, US Office Foreing Disaaster Assistance, Servant Group İnternational, Wells of Life; Hollanda: A Community Oriented Rehabilitation Network, Dutch Consortium; İtalya: Assocation for Participation İn Development; Fransa: AIDE Medicale İnternationale, Equlibre, MEdecine Du Monde, Mission Enfance, Pharmaciens Sans Frantier; Almanya: Arbetier Samortier Bund, Children’s Relief Assaciation, Center For Development And Peace, Humanitarian Aid Development Cooperation, Heildelberg İnternational, Help, Medico İnternational, Solidaritat Komite, Kurdistan, Voluntary Relief Doctors, Wadi; Belçika: Broederlijk Delen, Handicap İnternational; İngiltere: Christian AID, Iraq Trust, Kurdish life AID, Minas Advisory Group, MiddleEast Development Services, Response, RElief, Resettlement Rehabilitatio, Save The Childiren FUNK; Danimarka: Danish Church AID; İsveç: Diakonia, Opontion Marcy, The Qandil Project, SAve The Childiren FUND, Swedish Red Cross, Avrupa Birliği: Europen Community Humanıtarion Office; İsviçre: Emergency, İnternetional Commite Of The Red Cross, Resource Development Services; Norveç: Norwegian People’s AID. Gelişmiş zengin merkezi ülkelerin hükümetleri, uluslararası mali kuruluşlar ve bunlarla iç içe olan bir çok STK ve diğer işbirlikçiler bu sistemin bir parçası olarak çalışmakta ve adil olmayan serbest pazarın devam etmesi için vaazlarını sürdürmektedirler. Bunun için emperyal merkezlerdeki ‘dostlarının’ gücüne güvenmektedirler. Afganistan’da, Irak’ta ya da dünyanın herhangi bir yoksul, gelişmemiş ülkesinde sözde "demokratikleşme"yle işgal edilen, yerinden yurdundan edilen, çocuk, kadın, yaşlı tüm dezavantajlı kitleleri dünyanın sınırlı su, petrol, enerji kaynaklarından daha fazla pay almaya odaklanmış gelişmiş kapitalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda hiçe sayan bir anlayış görünür kılındığı gibi bu faaliyetleri STK’lar aracılığıyla yapmaktadır. Yine söz konusu STK’lar, insan hakları, kültür, ekonomi, eğitim, sağlık gibi temel konularda çıkarlarına uygun olmadığı yerlerde hiç de insaf ölçülerini düşünmemektedir. Örneğin: "sahra altı Afrika’sında ülkeler, IMF/Dünya Bankasından ikili anlaşma, buna C S TRATEJİ 23 bağlı olarak da finansman, talep ettiklerinde bugün; ‘sivil toplum’un kendisine biçilen katılımcılık rolünü oynayabileceği Yoksullukla Mücadele Stratejilerine (PRSP), katılmak zorundalar. Fakat gerçek bundan, tabii ki, çok farklı: Dünya Bankası, IMF ve hükümetler (ki hükümetler IMF’nin etkisi altında) ekonomi politikasının temel sorunlar üzerinde tartışmaya ve alternatif bakış açıları geliştirmeye izin vermiyorlar. Ekonomi politikası oluşturma süreçlerine sivil toplumun katılımı, PRSP prosedürleri doğrultusunda büyük oranda sınırlanıyor ve hatta olanaksızlaşıyor." Dünyada insan kaçakçılığının, uyuşturucu trafiğinin en belirgin geçiş ve çıkış hattı olan Afrika kıtası, içilebilir su kaynaklarının yokluğu, hastanelerin yetersizliği, sağlıklı beslenme koşullarının sözünün dahi edilemeyeceği son derece ilkel koşullarda 21. yüzyıl dünyasının en önemli ayıbı olarak can çekişmektedir. Uluslararası örgütler HIV/AIDS önlemleri, gıda güvenliği ve gıda sağlanması gibi göstermelik yardımlarla adeta Afrika’nın tüm gerçekliğini kapatmakta aynı zamanda da Afrika toplumunun bakış açısını yansıtmak isteyen sivil toplumun ağzına bant yapıştırılabilmektedir. Yoksullukla Mücadele konu olduğunda, sanırım STK’lar bağlı oldukları ülke ya da ülkelerin çıkarlarını yeğlemekteler. "Özel sektörün bağımsız gelişmesine imkan vermeyen aşırı müdahaleci ekonomi ve demokrasinin geliştirilmesinde başarılı olamayan müdahaleler ortamında, sivil toplumun gelişmesi de mümkün olmadı" sözleriyle Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) genel direktörü Gündüz Aktan kuşkusuz(?!) IMF’nin, Dünya Bankasının Afrika coğrafyasındaki müdahalelerini dile getirmiştir, değil mi? Yuşçenko
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle