16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Kaan TURHAN Anadolu Eğitim Sendikası Danışma Kurulu Üyesi İ kinci dünya savaşını izleyen dönemde, az gelişmiş ülkelerin uluslararası sisteme entegrasyonunu kolaylaştıran ve bu anlamda uluslararası sistemin kendini yeniden üretebilmesine hizmet eden ithal ikameci sanayileşme stratejisinde de ortaya çıkmaktadır. İkinci dünya savaşından sonraki yıllarda, "gelişmiş ülkelerde STK’ların, kalkınma sorununa ilgi duymaya başladıkları, yoksulluk ya da az gelişmişlik olgusunun küçük çaplı yardım projelerinden çok, bir bütün olarak algılanması gerektiği noktasına geldikleri görülmektedir.. az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş ülkelere ait modern düşünce tarzını, teknolojisini ve uzmanlarını ithal etmelerine dayalı yardım programları STK’ların gündemine gelmiştir. Bu bağlamda ilk olarak gelişmiş ülke STK’ları kendi proje ve personelini kullanmak kaydıyla az gelişmiş ülke STK’ları ve köy komiteleri gibi kurumlarla ortak çalışmalar yürütmüşlerdir. Örneğin The Oxford Committee For Famine Relief (OXFAM) gibi bazı gelişmiş ülke STK’ları geleneksel gönüllü organizasyon kimliklerinden sıyrılarak az gelişmiş ülkelerde yerel bir takım projelere destek vermek suretiyle yeni bir işlev üstlenmişlerdir. Böylece gelişmiş ülkelerin teknisyenlerinin yanında az gelişmiş ülkelerin toplumlarının katılımına da öncelik veren ve kalkınma politikaları üzerinde etkili olabilen STK anlayışı hızla yükselmeye başlamıştır." Bu masumane görüntü altında merkezi kapitalist ülkelerin örgütleri kendi ülkesinin ulusal çıkarları için çaba göstermekteydi. Birçok STK; sorunların, merkezi ülkeyle toplum arasındaki anlaşmazlıklardan çıktığını söylemekte ve toplum muhalefetini bu anlaşmazlığın kaynağına çevirmektedirler. Buna karşılık STK’ların önerdikleri eğitim ve öğretim programları yeni liberal merkezlerden geldiği için, Latin Amerika’da devlet okulları öğretmenlerinin savaşımına STK’lar sınırlı destek vermişlerdir. Kaldı ki bu durum Türkiye’deki basiretsiz siyasilerin her fırsatta atıfta bulunduğu Avrupa Birliği’nde dahi, STK’ların merkezi ülkenin çıkarlarına uygunluğu açısından gerçekleşmekteydi. Avrupa Konseyi’nin 27 Nisan 1986’da 124 sayılı: "uluslararası sivil toplum örgütlerinin hukuksal kişiliğinin tanınması, Avrupa konvansiyonu"nu imzaladı. Bu konvansiyonun ilk maddesi şöyleydi: "…aşağıdaki koşulları yerine getiren dernek, vakıf ve özel kurumları şu şekilde tanımlar: uluslararası yarar açısından çıkarcı olmayan, bir tarafın iç hukukuna bağlı bir anlaşmayla kurulmuş olmak, en azından iki devlette etkin olmak ve statü bağlamında merkezi bir tarafın bölgesinde olmak, gerçek merkeziyse bu tarafın ya da öteki tarafın bölgesinde olmak" AB’nin "uluslararası yarar" olarak nitelendirdiği olgu, STK’ların çıkarlarının ulusal çıkarlardan yana değil küresel emperyalist İşgal hukukuyla demokratikleştirme Uluslararası etkinlik sahibi STK'ların temel işlevi olan yardımı sağlarken, içlerinde bulundukları duruma değil, bağlı oldukları ülkelerin çıkarlarına göre hareket etmeleri dikkat çekiyor. STK'lar sorunların, merkezi olan ülkeyle toplum arasındaki anlaşmazlıklardan çıktığını söylüyor ve toplum muhalefetini bu anlaşmazlığın kaynağına çeviriyorlar. örgütlenmişlerdir. Konsey, "danışmanlık statüsü" oluşturarak STK’ların rolünü 1960’lı yıllarda tanımıştı. Konseyle STK’lar arasındaki işbirliği daha Avrupa yönelimli ilişki ağlarının oluşturulmasını özendirdi. Böylece çeşitli konulara ilişkin danışmanların etkisi ve verimi de artacaktı. Konseyin ulusal hükümetlerle doğrudan bağlantısı: iletişim ağlarıyla tanıtım – savunu kampanyaları için yeni olanaklar oluşturmaktı. (özellikle insan hakları alanında) Komisyon, Avrupa kurumlarıyla STK’lar arasında bir aracı olarak gördüğü Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’nin (EESC), daha aktif bir rol üstlenmesini istemektedir. Bu işlev, Komisyonla EESC arasında 2001 yılında gerçekleştirilen protokollerle daha da pekiştirilmiştir. Bu protokollere göre EESC Komisyon adına karşılıklı görüşmeleri düzenlemekle görevlidir. Böylece, Komisyonun stratejik öncelikleri çerçevesinde çapraz kesen konularda açıklayıcı görüşler istenmektedir. EESC istişare süreci için seçilebilirlik ölçütleri geliştirmiştir. Bu görüşmelerde yer alabilecek bir Avrupa kuruluşunun: 1. topluluk düzeyinde kalıcılık taşıması, 2. üyelerinin uzmanlık alanlarına doğrudan ulaşıp hızlı ve yapıcı bir istişare süreci gerçekleştirebilecek durumda olması, 3. Avrupa topluluğunun çıkarlarıyla düzenin çıkarlarına uygunluğunu öngörmekteydi. uyumlu genel ilgi alanlarına sahip olması, 4. AB üyesi Dahası kendi bölgesel yapılanma sürecinde, küresel ülkelerin çoğunda üye kuruluşlara sahip olması, 5. üye sistemde yer edinebilmenin yolu; ulusal çıkardan öte devlet düzeyinde tanınan organlardan oluşması." Yine uluslararası çıkar düzleminde hareket etmekti. STK’lar "AB’nin işleyişi hakkında Türkiye’de az bilinen bir açıdan, anılan konvansiyon önem taşımaktaydı. AB’de boyut var: özel sektörün resmi karar alma sürecindeki oluşum ilk ilişki ağları önce Birleşmiş Milletlerin rolü. Bu rolü üstlenen kilit kurum UNICE (Avrupa uzmanlaşmış bölümleriyle ilişkilerde sektörlere özgü Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği), Avrupa uzmanlık geliştirme çabalarının bir parçası olarak şirketlerinin ortak sesi; makro ekonomik düzeyde gündeme gelmiştir. BM bu amaçla başta İsviçre ve Avrupa özel sektörünün AB tarafından resmen tanınan Avusturya olmak üzere Avrupa’da bir bölge ofisiyle ve Brüksel merkezli temsil kuruluşu." çeşitli bölümler oluşturmuştur. Çeşitli kategorilerdeki "Uluslararası STK’ların Kürtlerle yakın ilişki içinde STK’lar, ilgili BM programları üzerinde etkide çalışmaları, uluslararası arenada Kürtlerin sorunlarının bulunmak amacıyla kendi çalışma alanlarında temsili için önemli fırsatlar yaratmakta, bu STK’lar sorunların/konuların George Soros Açık Toplum Birleşmiş Milletlerde Enstitüsü ile tüm dünyada gündeme getirilmesine etkinlik gösteriyor... aracılık etmekte ve uluslararası medya aracılığıyla sorunlarını dile getirebilmektedir" Uluslararası yardım kuruluşları ve STK’lar Müslüman ülkelerde faaliyet göstermek istemektedir ve bu isteklerinden ötürü misyonerler olarak eleştirilmektedir. STK’lar en çok ihmal edilmiş, yoksun kalmış ve cahil toplumları seçmekte, böylelikle tıbbi, eğitimsel ve ziraî yardımlar sayesinde onlara kur yapabilmektedirler. Aynı zamanda "İsa’ya paylaşım" (sharing christ) görevini de yerine getirmeye çalışırlar. Böylece hedef toplumun kültür ve inancına yavaş yavaş zarar verirler. Dolayısıyla, "devlet, küçük, minimal, sınırlı, az yer kaplayan bir noktaya çekilmektedir. Tüm bu değişimlerin bir sonucu olarak bireye doğru bir güç kayması yaşanmaktadır. Özellikle, demokratikleşme, C S TRATEJİ STK’ların dünyaya etkisi…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle