02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Yrd. Doç. Dr. Barış DOSTER Marmara Üniversitesi urtuluş Savaşı’nda Büyük Taarruz, düşmana en ağır darbenin indirildiği, İzmir yolunun açıldığı çok önemli bir savaştır. 30 Ağustos Zaferi, dünya harp tarihi içinde de özgün, öğretici bir konuma sahiptir. Ülkelerin bölünmesi, ulusların çözülmesi, devletlerin ortadan kaldırılması yönünde her yolun denendiği günümüzde, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün izlediği yöntem, bugüne ışık tutan, yol gösteren, ilham veren çok önemli dersler içermektedir. Milli Mücadele’yi öncü bir kadroyla başlatan, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti ile sürdüren, Meclis yönetim ve denetiminde yürüten Atatürk, ulusal, bölgesel ve küresel bir kırılma noktasında, tarihin tunç yasasının değişmezliğini bir kez daha kanıtlamıştır: Teşkilat ve İstihbarat= İktidar. "Ben askerliğin her şeyden ziyade sanatkârlığını severim" diyerek, çok iyi bildiği ve yaptığı işten aldığı keyfi vurgulayan büyük komutan, "Hayatı millet tehlikeye maruz kalmayınca, harp bir cinayettir" diyerek de barışseverliğini ortaya koymuştur. Siyasi ve askeri zaferlerin sürekliliğinin güvencesi olarak ekonomik gelişmeyi gören Gazi’nin şu sözleriyse günümüzde özellikle anlamlıdır: "Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler ile tetviç edilmezlerle husule gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner" Güvenliği tüm boyutlarıyla düşünmek… C S TRATEJİ Eğitimin, savunma ile birlikte adının önünde "Milli" kelimesi olan iki bakanlıktan biri olması, Atatürk’ün verdiği önemi ve yüklediği işlevi göstermesi açısından dikkat çekicidir. Eğitimin, ulusal kültürle, ulus bilinciyle, ulusal özgüven ve amaçlarla, yani toplamda ulusal güvenlikle olan ilişkisi, Cumhuriyetin emanet edileceği gençlere ve onları yetiştiren öğretmenlere verilen özel önem, Gazi’nin hedefleriyle örtüşmektedir. Psikolojik savaşın ve ekonominin tüm unsurlarının kullanılarak Türkiye’ye karşı yürütülen "Karanlık Savaş"la nasıl mücadele edileceği de Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda ortaya çıkmıştır. Halkı uyarmak, bilgilendirmek, kazanmak ve örgütlemek için, eldeki tüm olanaklar kullanılmış, Tekâlifi Milliye örneğinde olduğu gibi, ulus bu yolda seferber edilmiştir. Yurdun bütünlüğü, ulusun geleceği için ölen ve öldüren insanları, niçin ölüp, neden öldürdükleri konusunda bilgilendirip, ikna etmek TBMM’nin görevleri arasındadır. Bu sadece bir temsil ve meşruiyet sorunu değil, aynı zamanda bir güvenlik sorunudur. Çünkü cephede ulusun fertleri savaşmaktadır ve ne için savaştıklarını bilmek, onların kararlılığını, özverisini, direncini de yükseltmektedir. K Toplumsal bilgi savaşı Atatürk, tüm kıt olanaklara karşın Kurtuluş Savaşı’nı toplumu bilgilendirerek, onların etkin katkısını alarak kazandı. Toplumsal sistematiği bozan bilgi kirliliği ve yarattığı dağılma her zaman hüsranı getirebilir… SAVAŞ VE HALK DESTEĞİ "Muhaberesiz muharebe olmaz" diyen Atatürk’ün, Milli Mücadele boyunca karargâhlarını mümkün olduğunca telgrafhanelere yakın yerlerde kurmaya çalışması, stratejik dehasının kanıtlarından biridir. İradei Milliye gazetesi, Hâkimiyeti Milliye gazetesi, Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi’nin önce Yenigün sonra da Anadolu’da Yenigün olarak çıkan gazetesi, henüz TBMM açılmadan, 6 Nisan 1920 tarihinde kurulan Anadolu Ajansı Atatürk’ün basına verdiği önemin, yüklediği işlevin göstergeleridir. Bu yolla propaganda yapılmakta, savaşın amacı, kapsamı ve yöntemi konusunda halk bilgilendirilmekte, aynı zamanda örgütlenmektedir. Diğer yandan da içeride ve dışarıda kamuoyu oluşturulmakta ve istihbarat toplanmaktadır. 7 Haziran 1920’de kurulan Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi ise ulusal birliği bozmak amacıyla yapılan iç ve dış tertiplere karşı önlem almak ve halka Milli Mücadele’yle ilgili bilgileri duyurmak amacıyla kurulmuştur. Basının siyaset ve ulusal güvenlikle ilişkisini, toplum üzerindeki etkisini çok iyi bilen Atatürk, o dönemde İstanbul ile bağlantısı kesilen Anadolu’daki pek çok yerel gazeteye, bu müdürlük üzerinden kâğıt desteği sağlamıştır. Günümüzde kimi çevrelerin "Taşra basını", diye dudak büktükleri, burun kıvırdıkları Anadolu basını, Mütareke basınının büyük bölümünün ihanetle özdeşleştiği bir süreçte, Kuvayı Milliyecilerin yanında olmuş, vatan ve meslek adına çok olumlu ve onurlu görevler üstlenmiştir. Anadolu gazetecileri, Ali Kemallerin değil, Hasan Tahsinlerin izinden giderek tarihe geçmişlerdir. Nitekim istihbarat servisleriyle yakın ilişkileri bilinen bazı yabancı vakıf ve fonların, günümüzde kimi basın meslek örgütlerini de yanlarına alarak, Anadolu basınını "eğitmek ve bilgilendirmek" için yaptıkları çalışmalar, mesleğin bağımsızlığından öte, ülke güvenliği kapsamında değerlendirilmelidir. ABD’nin Irak’ın işgali sürecinde dünyadaki medya kuruluşlarını "etkilemek" için ayırdığı fon ve "iliştirilmiş gazetecilik" kavramı ya da Venezüella lideri Chavez’i devirmek için geçtiğimiz yıllarda düzenlenen ABD ULUSAL GÜVENLİK Günümüzde ABD’nin düşman imalatında, bilgi çarpıtmada, yalan haber yaymada, "başarısız devletler", "önleyici vuruş", "asimetrik savaş", "denetlenebilir istikrarsızlık", "barışın korunması", "ulus inşası", "demokrasinin restorasyonu", "insani müdahaleler" gibi kavramları yaymada ve belleklere yerleştirmede, kendi dilini ve kültürünü yaygınlaştırmada, medyayı nasıl kullandığı bilinmektedir. Keza, "insan hakları", "hukuk devleti", "özgürlükler", "sivil toplum", "demokrasi", "piyasa ekonomisi" gibi kavramların da nasıl emperyalist merkezlerin elinde ve dilinde amacından, özünden saptığı, yoksulların tepesinde adeta "Demokles’in kılıcı" gibi sallandırıldığı açıktır. Eğitim, kültür, toplum üzerindeki etkisiyle medyanın günümüzdeki sermaye yapısı, siyasi ve iktisadi güçlerle ilişkileri, hem iktidarlar, hem de büyük sermaye tarafından kullanılması, güvenlik sorunu olarak öne çıkmaktadır. "Yoksulların savaşına terörizm, zenginlerin terörizmine savaş denir" diyen ünlü aktör Peter Ustinov’un sözlerindeki haklılık, medyanın güç merkezleriyle ilişkisini etraflıca düşünmeyi zorunlu kılmaktadır. Küreselleşmenin iki stratejik ve çok karlı alanı olan bilişim ve iletişimin, insan beynine hükmedebilme kabiliyeti, gelişmiş ülkelerce başarıyla kullanılmaktadır. TV , telefon, uydu iletişimi, internet, hem gelişmiş ülkelerin çıkarlarına hizmet için halkı yönlendiren, koşullandıran, hem de büyük sermayenin, çokuluslu şirketlerin en tatlı kar alanları olarak öne çıkmaktadır. Sermayenin ve verginin tabana yayılmaması, nasıl ekonomiyi, maliyeyi olumsuz etkiliyorsa, siyasetin tabana yayılmamsı, halktan kopması da ülkeyi tıkamış, tıkanıklık halka da yansımıştır. Siyasi partilerin ve medyanın, kamuoyu yoklamalarında en güvenilmezler arasında sayılması acıdır. Örgütlenme halka yayılmayınca, toplum merkezden kopmaktadır ki, tarih bu durumun bozgun getirdiğini yazmaktadır. destekli darbede, devreye önce bazı medya patronlarının sokulması, 4. kuvvetin 5. kol faaliyetlerinde nasıl kullanıldığını ortaya koymaktadır. HALKI AYDINLATMAK Askeri zaferleri, siyasal amaçlar doğrultusunda kullanmakta yetkin bir önder olan Mustafa Kemal Paşa, sürekli halkın içinde olarak, halkın tepki ve beklentilerini saptayarak, halk içinde yandaş toplayıp, örgütlenerek de farkını ortaya koymuştur. Sık sık çıktığı yurt gezileri, dönemin aydınları, bilim insanları ve gazetecileriyle yaptığı uzun sohbetler, devrimin tabana yayılmasında, izlenen politikaların halka anlatılmasında önemlidir. Meslekleri gereği halkla iç içe olan ve halkın güvenini kazanan din adamları, işadamları, bilim adamları ve gazeteciler, Milli Mücadele önderinin sık sık görüşünü aldığı kişilerdir. Büyük devrimci, iletişim olanaklarının çok sınırlı olduğu bir dönemde ve oldukça yoksul bir ülkede, bu yolu bilinçli olarak izlemektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle