17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Armağan KULOĞLU E. Tümgeneral Irak’ın kuzeyine operasyon tartışmaları… C S TRATEJİ konusunda cüretkâr davranışlar içindedirler. Bölgelerini "Güney Kürdistan" olarak tanımlamakta, "Büyük Kürdistan"ı yaratmaya çalıştıklarını ima ve hatta ifade etmektedirler. ABD’nin Türkiye’nin bölgeye askeri harekât düzenlemesini önleme çalışmalarının kendilerine verdiği güvenceden yararlanarak ABD’nin arkasına sığınıp, Türkiye’ye karşı rencide edici ve tehdit içeren ifadelerde bulunuyorlar. Yerel yönetimin bu yapısı, maksadı ve davranışları da Türkiye’ye etnik esasa dayalı bölücülük/Kürtçülük konusunda tehdit oluşturuyor. Gerek terör örgütünün, gerekse Irak’ın kuzeyindeki yönetimin, Türkiye’de etnik bir toplumun temsilciliğini yaptığını iddia ettiği bir siyasi parti, onun destekçisi ve sempatizanları ile iletişim içinde olmaya çalışması da, konuya siyasi bir boyut da kazandırıyor, bölücü tehdidi artırıyor. Bölücü tehdidin Irak’ın kuzeyindeki ayağını oluşturan bu düzene de son verilmesi gerekiyor. T erörün tırmandığı ve Irak’ın kuzeyindeki yapının Türkiye’yi rahatsız eden beyanları arttığı dönemlerde, Türkiye’de tansiyon yükseliyor ve hemen akla sınır ötesi operasyon geliyor. Siyasiler de bu yükselen tansiyonu düşürmek ve toplumla aynı düşünceleri paylaştığını göstermek amacıyla açıklamalarda bulunuyorlar. Açıklamalarında sınır ötesi operasyonu çağrıştıran ifadelere de yer veriyorlar. ABD de Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapmasını arzu etmediğinden bunun yapılmaması gerektiği yönünde açıklamalar yapıyor ve hatta terörün önlenebileceğine yönelik etkinlikleri gündeme getiriyor. Bu konu birkaç yıldır ve özellikle son bir yıldır kısır bir döngü içinde süregeliyor. Konunun özü nedir? Sınır ötesi operasyon gerektirir mi? Gerektiriyorsa yapılabilir mi? Yapılırsa sonuç alınabilir mi? Bu sorular kamuoyunu meşgul ediyor, doğal olarak ta bazen heyecan, bazen karamsarlık, bazen de endişe yaratıyor. Bu analiz yukarıda ifade edilen konulara bir açıklık getirmek, bu yöndeki gelişmelere ışık tutarak kamuoyunu objektif olarak bilgilendirmeyi amaçlıyor. Ancak bunun takdiri yine de analizi okuyup, çeşitli boyutları ile değerlendiren kişilere aittir. Türkiye oyalanmaya son vermeli yapılan Kuveyt’i kurtarma harekâtından sonra, 36. paralelin kuzeyinde bir korumalı bölge oluşturulmuştu. 2000’li yıllara kadar burada bulunan aşiretler Türkiye’nin de katkıları ile yaşamlarını güçlendirme imkânına kavuştu, hatta bunlardan Türkiye’nin terörle mücadelesinde yararlanılmaya da çalışıldı. Ancak bu aşiretlerin ABD’den aldığı güç ve destek, yaşamlarını Saddam idaresine karşı korumanın ötesinde bir konuma gelmesine olanak yarattı, devlet olabilme heveslerini açığa çıkardı. 2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesinde, Türkiye’nin devre dışı kalması nedeniyle bu gruplar ABD’nin bir nevi müttefiki durumuna geldi, idari yapılarını güçlendirdi, devlet olabilme hayalleri ABD’nin de desteği ile üst noktaya taşındı. Ayrıca Irak’ın kuzeyinde oluşan yapı, Türkiye’ye zarar veren PKK terör örgütünün, Irak’ın kuzeyinde barınmasına, eğitim, lojistik, finans ve insan kaynağı desteği almasına hoşgörü gösteriyor ve hatta destek oluyor. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de etkinlik yaratabilmek için siyasi faaliyetlerde bulunmaya başlamış durumda. Bağımsızlık hakları olduğunu savunuyorlar. Irak Devleti ve hatta ABD’de bunu dolaylı olarak destekliyor. Kerkük Türkiye’yi tahrik eden ikili... Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden algıladığı tehdit nedeniyle, sınır ötesi operasyon SINIR ÖTESİ OPERASYON ifade edilen duruma son verilerek yapması gündeme geldi. Genelkurmay Yukarıda tehdidin bertaraf edilmesi için sınır ötesi gerekip gerekmediği konusuna Başkanı Büyükanıt’ın ifadeleri, gerekliliği operasyonun gelince, bu konuda hem yurtiçinden hem de dışından kaynaklanan değişik ortaya koyuyor. Türkiye’nin rahatsızlığını yurt zamanlarda değişik ifadelere rastlanıyor. politikada önemli olan tehdidin sezen Batı, oyalama taktikleri izliyor. Dış oluşmasına imkân yaratmamak, oluşursa da KONUNUN ÖZÜ Konunun özüne baktığımızda iki husus öne çıkıyor. Bunlardan birincisi teröre, gösterilen tepkidir. Terör can yakmaktadır. Şehit olanların geride bıraktıkları, acı içinde kıvranıyor. Evladını, eşini, babasını, kardeşini, yakın akrabasını, arkadaşını, dostunu, can yoldaşını kaybedenlerin içinde bulunduğu ruh halini anlamak ve onların acılarını paylaşmak gerekir. Terör nedeniyle sakat kalanların acısı ise hem kendilerince hem de yakınları tarafından hayatlarının bir gerçeği olarak sürekli yaşanıyor. Toplumun bu konuya duyarlılığı ancak yeni bir şehit olduğunda gündeme geliyor, zaman içinde bu tepkiler de erozyona uğruyor. Toplumun büyük bir kesimi de bu konulardan oldukça uzak bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Ancak tehlikenin, şehit olanlar ve sakat kalanların ötesinde etnik esasa dayalı bölücülük/Kürtçülük hareketi olduğu, ülkenin bu tehditle karşı karşıya bulunduğu, yıllardır verilen mücadelenin bunu önlemeye yönelik olduğu, maalesef toplumun önemli bir bölümü tarafından anlaşılamıyor. Terörün bu siyasi düşünce ve amacı gerçekleştirmek amacıyla, konuyu dünya kamu oyununun gündemine taşımak ve Türkiye’yi bölmek için yapılan silahlı bir propaganda aracı olduğu iyi anlatılamıyor. Mücadele, toplumun desteği alındığı, benimsendiği, devletin tüm organları ile koordineli bir şekilde desteklendiği, siyasi kararlılık gösterildiği ve süreklilik kazandığı takdirde başarıya ulaşır. Bu nedenle geçici tepkiler yerine sürekli bir tepki yaratacak tedbir alınması gerekiyor. Konunun özünde ön plana çıkan ikinci husus, Irak’ın kuzeyindeki yapılanmanın Türkiye’yi rencide eden açıklamaları, yönetimin gittikçe güç kazanması ve Türkiye’ye tehdit teşkil etmesidir. 1991 yılında, Irak’ın Kuveyt’i işgalinin ardından BM çatısı altında onu diplomasi yoluyla önlemektir. Savaşın da diplomasi yolunun bir devamı olduğu, ancak en son kullanılacak araç olduğu da bir gerçektir. Türkiye’nin bölücülük konusunda karşı karşıya olduğu tehdidin PKK terör örgütünden ve Irak’ın kuzeyindeki oluşumdan kaynaklanan sınır ötesindeki gelişmelerinin diplomasi yolu ile çözümlenmesi için gerekli olan tüm girişimler yapılmaktadır. Ancak bunların bir sonuç vermediği de görülüyor. Özellikle Ortadoğu’da güç faktörünün önemli olduğu ve bütün çözümlerde diplomasinin arkasında güç bulunduğu ve bunun kullanımı konusunda kararlı olunduğu gösterilmeden bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığı anlaşılıyor. Gücü tam olarak kullanmadan önce yapılacak olan güç gösterileri de caydırıcı rol oynayabilir. Bunlar güç kullanmaktan başka bir çare kalmadığının ifade edilerek gücün kullanabileceğinin deklere edilmesi, güç kullanarak sonuç alınabileceğinin söylenmesi, sınıra yığınak yapılması, sınırdaki hareketlerin yoğunlaştırılması, keşif ve emniyet maksadı ile kısmi ve kısa mesafeli sınır geçişleri yapılması gibi faaliyetleri kapsayabilir. Bu davranışlar siyasetin elini güçlendirir ve diplomasi yoluyla sonuç alınmasına yardımcı olabilir. Ancak bütün bu girişimlerden sonra sonuç alınamıyorsa, gücü kullanma konusunda siyasetin göstereceği zafiyet ve çekingenlik, karşı tarafı daha da cesaretlendirecek ve güvenlik daha da tehlikeli bir duruma sürüklenebilir. Halen PKK terör örgütü Türkiye’ye tehdit oluşturuyor, faaliyetlerini Irak’ın kuzeyinde elde ettiği imkânlarla sürdürüyor. Bölgede bürolar açıyor, personel ikmalini yapıyor, eğitim yapıyor, lojistik ve finans desteği alıyor, kurduğu üslerde ve kamplarda tehlikeden uzak, güvenli ve rahat bir şekilde varlığını devam ettiriyor. Bu durum Irak’taki işgal kuvveti olan ve Irak üzerinde söz sahibi durumunda bulunan ABD tarafından biliniyor. Ancak ABD’nin, kuzey bölgede istikrarın bozulabileceği, bölgede kurdurduğu yapının zayıflayabileceği, Kürtleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle