22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ekmek alarmı!.. İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı A nadolu topraklarında yaşıyoruz. Bu topraklar, yabani buğdayın anavatanı olarak kabul ediliyor. Dünya üzerinde ilk kültür buğdayının bu topraklarda yetiştirildiği, M.Ö. 78 bin yıllarına tarihlenen fosilleşmiş buğday kalıntılarının neolitik yerleşim alanlarında bulunmasıyla kanıtlanmış bulunuyor. Bu nedenle olsa gerek, unlu mamuller denildiğinde aklımıza ilk gelen gıda maddesi, ekmek oluyor. Uzmanlar, geçen yıl 20 milyon ton olduğu açıklanan buğday rekoltesinin, "kullanılabilir miktarının" 18 milyon ton civarında olduğunu tahmin ediyorlar. Nitekim, TMO’nun çeşitli ülkelerin son yıllardaki buğday üretimleri ve dünya üretimindeki payları ile ilgili yayınladığı bir tabloda Türkiye’deki üretim rakamları 2004’te 18.5 milyon ton, 2005’te 18 milyon ton ve 2006’da 17 milyon ton olarak verilmiştir; ki bu rakamlar TZD’nin elde ettiği diğer verilerle örtüşmektedir. Bu durumda, Türkiye’nin 2007 yılı "kullanılabilir" buğday rekoltesinin, 17 milyon tonun altında olacağı görülmektedir. Geçmiş yıllarda uygulanan politikalar, Türkiye'yi "OECD ülkeleri içinde çiftçisini en az destekleyen ülke", "tarım sektörüne en az yatırım yapan ülke" gibi, utanmamız gereken sıfatlarla donatmıştır. Yukarıda ortaya koyduğumuz sıkıntılı tablonun gerçek nedeni de bu politikalardır. *** Kısa vadeli önlemlere gelince, bunların başında, çiftçimizi genel olarak tarımdan, özel olarak da buğdaydan kaçıran fiyat politikalarının terk edilmesi gelmektedir. Geçen yıl, 1 milyonun üzerinde bir üretici kitlesinin tarımdan koptuğu resmi rakamlarla da doğrulanmıştır. Bu durum, yaklaşık 5 milyonluk bir insan grubunun üretici olmaktan çıkıp tüketici haline gelmesi demektir. Böyle giderse, ekmeğimiz için de başkalarına muhtaç hale gelmek kaçınılmaz olacaktır. *** Bu rakamlar, Türkiye’nin, uzun yıllar sonra ilk kez, önümüzdeki sezon buğday açığı vereceğini, yani üretimin tüketimin altında kalacağını göstermektedir. Başka bir deyişle, artık ekmeğimiz açısından da dışa bağımlı olma aşamasına gelmiş bulunuyoruz. *** Ülkemiz, yıllardır gıda alanında kendine yeterli olmakla gurur duydu. "En kötüsü, ekmeği çorbaya banar yeriz!" felsefesi, toplumumuza her zaman dayanma gücü verdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında, tarımımızın hâlâ büyük ölçüde insan emeğine dayandığı koşullarda, tarımdaki işgücünün silah altına alınması ve buğdayın stoklanması nedeniyle ekmeğin karneye bağlandığı günleri, bu nedenle insanımız unutmadı. *** Kısa vadeli önlemler deyince, TMO alımları ve stok durumu da önem kazanıyor. TMO alımlarında, "Tarım Reformu" adı altında IMF gözetiminde uygulamaya konulan "daraltma" politikaları sonucu 1999 yılından itibaren keskin bir düşüş görülmekteydi. IMF’ye verilen Niyet Mektubundaki taahhütlere bağlı olarak 1999 yılında 5.5 milyon ton olan TMO’nun toplam hububat alımı, 2001 yılında 2.4 milyon tona, 2002 yılında 872 ton gibi sembolik bir rakama düşürülmüştü. 2003 yılında bu rakam bir miktar artarak 1 milyon tonun üzerine çıkmış, 2004 yılında da 2.3 milyon tonla artış devam etmişti. 2005 yılında bu artış eğiliminin bir sıçramayla 5 milyon tonun üzerine çıkmış ve 1999 yılı seviyesine yaklaşmıştı. *** Peki, o günlerden bugünlere neler değişti? Muhakkak ki pek çok şey... Ancak, son yıllardaki gelişmelere bir göz attığımız zaman, bir zamanlar gurur duyduğumuz gelişmelerin tersine döndüğünü görüyoruz. *** Türkiye'de 1995 yılında 9 milyon 400 bin hektar alanda buğday ekiliyordu. 2006 yılında ise 8 milyon 900 bin hektara düştü. 2000 yılında üretimimiz 21 milyon tondu. 2006 yılında buğday rekoltesi 20 milyon ton oldu. Bu yıl 18 milyon tonun altında bir üretim bekleniyor. 2000 yılında hektar başına verim 2234 kg olarak gerçekleşmişti. 2006 yılında 2.200 kg olarak gerçekleşti. Dünya ortalamasının 2.4002.600 kg arasında olduğu hesaba katılırsa, hâlâ dünya ortalamasının altındayız. Üstelik, dünya ortalaması her yıl artarken, bizimki inmeye devam ediyor. *** Bu olumlu bir gelişmeydi. Ne var ki, durum bu yıl tersine döndü. Bu sezon, TMO, toplam 2 milyon 189 bin ton hububat alımı yaptı. Yani geçen yılki rakamın yarısından daha az... *** Son günlerde, kuraklık nedeniyle önümüzdeki yıl rekolte kaybı yaşanacağı belli olur olmaz, spekülatif dalgalanmaların başlaması ve bunun sonunda hemen buğday ithali için kotaların açılmasının nedeni budur. Ne var ki, ithalata da fazla güvenmemek gerekiyor; çünkü dünyada hububat üretimi azalıyor, fiyatlar yükseliyor. FAO'nun "Gıda Durumu" başlıklı raporuna göre, hububat fiyatları 2006 yılında son on yılın en yüksek düzeyine ulaşmış bulunuyor. Raporda özellikle etil alkol üretimi amaçlı endüstriyel kullanımın büyümeye devam etmesi durumunda fiyatların mevcut düzeyinden geriye dönmesinin çok zor olduğu belirtiliyor. Geçen yıl (2006) dünya buğday fiyatları 190 dolardan başlayarak 250 dolara kadar yükselmişti. Bu yıl (2007 Ocak) 200 ile 220 dolardan başladı. FAO Raporunda, gelişmekte olan ülkelerin ithalat faturasının, bu yıl 2005'e göre yüzde 5 oranında artabileceği görüşüne yer veriliyor. *** Son kuraklık dönemini takiben hububat ekilen önemli üretim bölgelerinde yapılan araştırmalara göre, kuraklıktan ötürü buğdayın yeterince çimlenememesi nedeniyle, Konya Ovasında, özellikle Çumra, Ereğli ve Aksaray yörelerinde yüzde 2030 arasında; Güneydoğu Anadolu bölgesinde Urfa, Diyarbakır, Antep ve Mardin yörelerinde yüzde 2530 arasında; Eskişehir Ovasında yüzde 20 civarında, ÇukurovaCeyhan yöresinde yüzde 2530 arasında rekolte kaybı bekleniyor. Buğday ekilen alanların azalması, kuraklık vb. etkenler göz önüne alındığında Türkiye genelinde geçen seneye göre yüzde 10'un üzerinde bir rekolte kaybı gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Geçen sene rekolte 20 milyon ton olarak açıklanmıştı. Yüzde 10'un üzerinde bir kayıpla, rakamın bu yıl, 1718 milyon ton civarına inmesi sürpriz olmaz. Öyle bir noktadayız ki, özellikle buğdayın üreticinin elinden çıktığı dönemde, piyasada yaratılacak yapay dalgalanmalar ekmeğimizin kaderini belirleyebilir. Yani hâlâ temel gıda maddemiz olan ekmek, spekülasyon kurbanı olabilir. *** Bu durumda, hem kısa, hem de uzun vadeli önlemler almamız acil bir zorunluluk haline gelmiştir. Uzun vadeli önlemlerin başında, tarımı ekonominin üzerinde bir yük gibi gören anlayışların bir kenara bırakılması, IMF programlarıyla kalkınma anlayışının terk edilmesi gelmektedir. Tarım, tüm kan kaybına rağmen, hâlâ toplam işgücünün yüzde 30'a yakınını bağrında barındıran, Milli Gelirin yüzde 12'sini sağlayan, ve geçen yıl yaklaşık 10 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştiren, temel bir sektördür. *** Sonuçta, yanlış tarım politikaları, zor günlerimizde bize dayanma gücü veren ekmeğimizi de tehdit eder hale geldi. Çanlar, ekmek için çalıyor... Çanlar Tarım için çalıyor... Çanlar, bizim için çalıyor! *** Geçen yıl toplam yurtiçi buğday tüketimimiz 17 milyon 297 bin ton idi. Bu yıl bu rakamın 18 milyon tona yaklaşması bekleniyor. 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle