22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

34 C Cumhuriyetimizin 90. YILI 29 Ekim 2013 Salı Ulusal Mimarlık akımından AVM’lere... Seyfi Arkan otuzların başında yarışmayla kazandığı Hariciye Köşkü’yle dikkatleri çekmiş olmalı ki ardından Pembe Köşk’ü tasarlamış, Florya Deniz Köşkü yarışmasını da kazanması ona Atatürk’ün mimarı sıfatını kazandırmış olmalı o YILMAZ ZENGER Mimar, Tasarımcı, Sanatçı Mimar Kemalettin’den başlıyarak mimarimizin AVM’lere nasıl geldiğini anlatmam istendiğinde, mimarlık tarihçisi olmadığıma göre olsa olsa, yaşayıp duyumsadıklarımı, algılarımı aktarabilirdim, ben de öyle yaptım. Kemalettin Bey’in Edirne’de yapıtları olduğunu bilirim o kadar. Nedeni Selimiye; zira gözüm başka birşey görmez Edirne’ye gidince. Önlerinden geçtiğimi anımsarım, fotoğraf da çekmiş olabilirim. Daha fazla ilgilenmedim. Ulusal mimari adına kurguladığı ayrıntılara saygı duymakla yetinirim. Vedat Tek mimarisini, Sirkeci büyük postaneyle tanıdım. Gençlik yıllarımda o postaneyi çok sık kullandım. Bu dönem yapılarını, hemen her uluslararası üslubun serpintilerini göz ardı edip ulusal üslup olarak tanımlamayı yetersizlik ve de haksızlık olarak görürüm.. Haliç’te büyüdüm. 6 yaşında hem yüzmeyi hem oradaki kültür farklarını sevmeyi öğrendim. 12 yaşıma dek Beyazıt’ta sahaflarda yoğunlaştı yaşamım. Kitaplarda resimlerinden yapıları tanıdım, resim altlarında isimlerini heceledim. 12 yaşımda Moda’ya, iskele yanında su üstüne kurulu erkekler plajına dadandım. Hemen yanı dört tarafı kapalı hanımlara özel. Yüzmekle hayal kurma arası geçen zamanlar. İlk modern yapılara orada şaşırdım. Onüçümde Beyoğlu’na geldi sıra. En can arkadaşımın babası yapsatcı müteahit, bir apartman dikti Fındıklı yokuşuna. Her yer bostan, apartman tek başına ortada. Yanında yine farklı bir bina, Fındıklı ilkokulu. Galata’dan Ayaspaşa’ya, bisiklet altımda, yokuşta sırtımda, Beyoğlu’nu karış karış gezdim. Onsekizimde Maçka tramvayında bir genç kızın peşine takılıp Karakol durağından bahçeli konaklar arasından Topağacı’na Hacı Eminefendi’deki tek yeni apartmana dek yürüyüp Nişantaşı’nı keşfettim.. Dönüşte, tramvay yolundan Maçka’ya ilerlerken, hikayelerini çok sonra öğrendiğim 1920’lerde bir İtalyan mimarın yaptığı Maçka Palas’ın boyutundan, Taşlık’ta Rüknettin Güneyin İnönü evinin yalınlığından etkilendim. Sedat Hakkı’nın taşlık kahvesinin içini görmeme izin verdiler. Geçmişe aidiyeti bağıran yeni yapı, beni sadece şaşıttı. Sonraları Amcazade Hüseyin Paşa yalısını görünce, aidiyeti kopyası oldu. Sedat Hakkı beyle Taşkışla bitişiği Atatürk kitaplığının çatısını ürettiğimde, kendisini Yıldız’da yaptığı Üzeyir Garih evini dekore ettiğimde mimari ayrıntılarını tanıdım. Kişisel kanım Sedat bey Milli mimari konusunda yüzeysel ve samimiyetsiz, Emin Onat’ı yapılarından ve de Ankara gezilerimizde içki masası sohbetlerinden içtenlikli fakat değişen dünyayı farketmekte kararsız olarak gördüm. Ve diğerleri dersem, aralarında pek çok dost var. Örneğin İsmail Utkular, hocam, sonra kürsü arkadaşım. Doğan Erginbaş’la birlikte Istanbul radyosunun, Çanakkale Anıtı’nın mimarları. Saymakla bitmez koca bir dönem pekçok mimar. Özetle birinci milli mimari dönemi bana göre toplamacı süslemeci ama sevabıyla günahıyla kendi dönemiyle örtüşen ve işlevsel. İkinci milli mimari dönemi ise Bonatz ve benzeri hocaların yolunda, bireyin yaşamı dönüştürme gücünün farkına varamamış işlevsiz. Doğru ya da değil ben böyle hissediyorum Buna karşın geçmişi özümseyen ve güncele katabilen milli lafzına sıkışmadan aidiyet yaratan Nezih Eldem gibileri ayırdetmek isterim. Altmışlarda Ayazpaşa’da şimdi Yapı Kredini yer aldığı yerde mağazam var. karşı köşede Mimar Seyfi Arkan’ın Üçler apartmanı. Çok yakın bir dostumun, Mimar Günay Çilingiroğlunun bürosu orda yapının her ayrıntısını tanıdım. Birkaç bina aşağısı mimar Adil Denktaş’ın Tüten Apartmanı, iki işlevsel Sirkeci Postanesi yapı. Seyfi Arkan otuzların başında yarışmayla kazandığı Hariciye Köşkü’yle dikkatleri çekmiş olmalı ki ardından Pembe Köşk’ü tasarlamış, Florya Deniz Köşkü yarışmasını da kazanması ona Atatürk’ün mimarı sıfatını kazandırmış olmalı. 1950 sonrası, İstanbul’da “kenti koruyarak turizme açma ”raporum bir şekilde Gürsel Paşa’ya ulaşmış ki Forya Köşkü’nde kendisiyle görüşmeye çağrıldım. Konuyla ilgili sorgum tahminimden uzun sürdü ve o arada Atatürk’ün mimar olarak Seyfi Arkan’ı seçerek “çağı doğru anlama kapasitesini mimari tercihiyle de kanıtladığını” da anlamış oldum. Gürsel Paşa beni dikkatle dinledi ve yaverine beni köşkü gezdirdikten sonra yolcu etmemi söyledi. Ben mimarlığımızın en azından İstanbul bağlamında imtihanının başarısızlığına üzülerek inanıyorum. Bunun günahı Prost’dan başlıyarak kente müdahale edenlerin ve ettirenlerin bu kentin özsuyunu farketmemiş olmaları ve bu kentin mimarlığını çerçevelemek bir yana sapkınlaştıranlarındır. Istanbul’un kültürel katmanlarını figürden soyuta sayısız yontuma taşıdım. İstanbul kendi mimarlığını özgün geçmişiyle dayatma hakkı olan ender bir kenttir; bir Osmanlı Bizans olduğu kadar bir dünya kentidir de. İroniktir ki kentin ne olduğunu yarım yamalak farkedenler sağ iktidarlar olmuş , farkına vardıklarıyla da ondan nefret etmiş ve onu imar bahanesiyle katletmişlerdir. AVM’ler ise bu yaratılmış ucubenin, kurgulayıp dayattığı kent yaşam biçiminin sırıtan suratlarıdır. Mimar Kemalettin Vedat Tek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle