26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 C Cumhuriyetimizin 90. YILI 29 Ekim 2013 Salı şeklindeki kesintili eğitimin uygulamaya geçirilmesi, özellikle kız çocukları olumsuz etkileyecek ve yıllar içinde telafisi mümkün olmayan bir ayrımcılığa yol açacak niteliktedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin kadın erkek birlikte çalışarak kalkınması amaçlanmış, kadınların meslek sahibi olması ve istihdam edilmesi teşvik edilmiştir. Örneğin 1927 yılında çıkarılan ve 15 yıl yürürlükte kalan Teşviki Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni düzenlenmiş, 8 Haziran 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirilmiştir. Günümüzde yasalarla tanınan eşit haklara rağmen, aile ve iş hayatını uyumlaştırmak yerine, kadınların en az üç çocuk sahibi olmalarını özendirecek uygulamalar yapılmakta, bu nedenle çalışan kadın oranı giderek azalmakta ve kadın istihdamı temel sorun alanlarından biri olmaya devam etmektedir. Kadınlar ve hakları o NAZAN MOROĞLU * 90 yıl önce 29 Ekim’de kuruluşu ilan edilen Cumhuriyetimizin temeli ulusal egemenliğe dayandırılmış ve yapılan devrimlerle ümmet’ten ulusa, kul’dan yurttaşa kararlı bir dönüşüm sağlanmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen ilk on yılda Atatürk’ün önderliğinde yapılan devrimlerle, toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması, devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere çıkarılan devrim yasalarıyla, adeta birbiri ardına kenetlenen halkalarla, eğitimde birliğin, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın, çağdaş dünyaya uyum sağlamanın temelleri atılmış, kadın erkek eşitliği temel ilke olarak benimsenmiştir. 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek devrim halkalarının kilit noktası konulmuştur. Devrimleri günümüz koşullarına uygun olarak geliştirmek gerekirken, halkaları koparma yoluna gidildiğinin, özellikle laikliğin göz ardı edilmeye çalışıldığının farkında olan herkes bu gidişten kaygı duyuyor; bu yanlıştan dönülmesi için mücadele ediyor; Cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturan bu halkaların dağılmamasına özen gösteriyor. Bir yandan ilerlemeyi hedeflerken, aynı zamanda Cumhuriyet devrimleriyle elde edilen kazanımların korunması gereken bir dönemden geçiyoruz. Doğrudan kadın erkek eşitliğine yönelik çıkarılan devrim yasalarıyla, dünyada en kararlı değişime örnek olan kadın hakları devriminin yaşama geçmesi sağlanmıştır. Devrim yasalarıyla kadınlara eğitimde, özel yaşamda, ailede, siyasette eşit haklar tanındığı ve kararlılıkla yaşama geçirilmeye çalışıldığı yıllarda henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi CEDAW” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığını hatırlamak gerekir. C umhuriyetimizin 90. yılına girerken demokratikleşme paketinde kadınlara özgürlük diye sunulan “kamuda türban serbestisi” sanki kadınların tüm sorunlarına çözüm getirilmiş gibi yansıtılmaktadır. Bu durum, kadının istihdamda, eğitimde, siyasette, her türden şiddete uğraması karşısında yaşadığı sorunları çözmekten uzaktır. Seçilme hakkı Siyasal haklar açısından; kadınlara 1930 yılında belediyelere, 1933 yılında muhtarlıklara ve 5 Aralık 1934’te anayasada değişiklik yapılarak milletvekilliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmıştır. 1935 yılında yapılan genel seçimde TBMM’ye 18 kadın milletvekili seçilmiştir. 1935 yılında parlamentoda kadın vekil oranı ile Türkiye dünyada 2. sırada yer almıştır. Ancak Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki bu kararlılık daha sonraki yıllarda göz ardı edilmiş ve siyaset adeta kadınlara kapalı bir arena haline gelmiştir. 2012 yılında TBMM’de kadın milletvekili oranı ile (% 14.1) Türkiye, 134 ülke arasında 96. sırada yer almaktadır. Yerel yönetimlerde kadın temsilci sayısı yok denecek kadar azdır. İl Genel Meclislerinde kadın temsili % 3,5; Belediye Meclislerinde ise % 4.3 olup, hiç kadın Büyükşehir Belediye başkanı yoktur. Günümüzde birçok ülkede kadının insan haklarının gelişmesini düzenleyen uluslararası taahhütler yerine getirilmekte, kota gibi özel önlemler uygulanmaktadır. Bilindiği gibi, Ruanda’da 2003 yılında anayasada yapılan değişiklikle seçimlerde cinsiyet kotası uygulanması kabul edilmişti. Ruanda’da bu yıl yapılan seçimlerde kadın milletvekili oranı % 64’e ulaşmıştır. Eylül 2013’te Almanya’da yapılan seçimlerde de toplam 630 üyesi olan Federal Meclise 401 erkek, 229 kadın milletvekili seçilmiş, böylece kadın milletvekili oranı %37’ye ulaşmıştır. Ülkemizde siyasette kadın erkek eşitsizliğinin aslında bir demokrasi meselesi olduğu dikkate alınmamakta, kadın kuruluşlarınca bu açıdan gündeme getirilen anayasada, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanununda yapılması gereken değişiklik önerileri görmezden gelinmektedir. Cumhuriyet devrimleri ülkemizde bir çağdaşlaşma, aydınlanma projesinin temel taşlarıydı. Günümüzde ise, her ne kadar Türkiye uluslararası sözleşmeleri onaylayarak taahhüt altına girmişse de, yasalarda kadın erkek eşitliğine yönelik düzenlemelere yer verilmişse de, eşit haklar yaşama geçirilememektedir. Cumhuriyetimizin 90. yılına girerken demokratikleşme paketinde kadınlara özgürlük diye sunulan “kamuda türban serbestisi” sanki kadınların tüm sorunlarına çözüm getirilmiş gibi yansıtılmaktadır. Bu durum, kadının istihdamda, eğitimde, siyasette, her türden şiddete uğraması karşısında yaşadığı sorunları çözmekten uzaktır. Kadın sadece ailenin bir unsuru olarak görülüp BİREY olarak dikkate alınmadıkça, hangi yasa çıkarılırsa çıkarılsın, kadın erkek eşitliğinden ve gerçek demokrasiden söz edilmesi mümkün değildir. Cumhuriyetin aydınlığını yeniden yaşamak dileğiyle… * Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Medeni Kanun’la kadına eşit haklar Devrim yasalarımızdan 17 Şubat 1926’da kabul edilen Medeni Kanun ile kadınlar özel yaşamlarında “yurttaş” olarak eşit haklara sahip olmuşlardır. Kadınlar, evlenme, boşanma, malvarlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından erkeklerle kanun önünde eşit konuma getirilmişlerdir. “Tekeşlilik”, “evlenme yaşı” ve “resmi nikâh” kadın haklarının güvencesi olmuştur. Sözün özü kadın erkekle eşit yurttaş olarak kabul edilmiştir. Demokrasinin temel kriterlerinden birinin kadın erkek eşitliği olduğunu dikkate aldığımızda, Medeni Kanun’un kabulüyle ülkemizde demokratikleşme adımları atılmıştır, diyebiliriz. Günümüzde ise “imam nikâhı” adı altında kurulan ailelerin; evlilik yaşına gelmeden evlendirilen “çocuk gelinlerin”; “resmi nikâh yanında birden çok kadınla birlikteliklerin” sayısı artmıştır. Medeni Kanun’un ihlali anlamına gelen bu durum ülkeyi yönetenler tarafından dikkate alınmaz ve kararlılıkla çözüm getirilmezse, kız çocuklar ve kadınlar giderek daha mağdur olacaklardır. Her üç evlilikten birinde “çocuk gelin” sorunu yaşan dığı, sayılarının son dört yılda 181.000’i aştığı bilinmektedir. Erken yaşta evlendiren, eğitimi, çalışma fırsatı ve ekonomik bağımsızlığı olamayan, çoğu kez aile içi şiddete de katlanmak zorunda kalan çocuk yaştaki annelerin çocukları da aynı kaderi paylaşmakta, bu sorunun bir kısır döngü halinde yaşanmasına, toplumsal bir sorun yumağı haline gelmesine yol açtığı görülmektedir. Eğitimde, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu ile  yurttaşlar arasında duygu,  düşünce ve kültür birliğinin sağlanması amaçlanmış, ilkokuldan başlayarak okullaşmanın her kademesinde “eğitim birliği” ilkesine bağlı kalmak, kadın erkek ayrımı yapmadan Cumhuriyetimizin temel niteliklerine bağlı kuşakların yetiştirilmesini sağlamak hedeflenmiştir. Her ne kadar Osmanlı Devleti’nin son döneminde kız öğrencilere ilk, orta ve liseye gitmelerine imkan tanınmış, mesleki eğitim için ebelik, öğretmenlik okulları açılmışsa da, 1927 de yapılan nüfus sayımında Türkiye’de kadın nüfusunun sadece % 4,6’sının, erkek nüfusunun da % 17,4’ünün okur yazar olduğu tespit edilmiştir. 1928 yılında yapılan harf devrimiyle kadın erkek herkesin kolaylıkla okuma yazma öğrenmesi sağlanmak istenmiştir. Türkiye 1995 yılında 4. Dünya Kadın Konferansı sonunda kabul edilen Pekin Eylem Platformunu çekincesiz olarak imzalamış, 2000 yılına kadar kadınlarda okur yazarlığın %100’e çıkarılacağını taahhüt etmiştir. Ancak, bütün okuma yazma kampanyalarına rağmen, Türkiye Dünya Ekonomik Forumunca açıklanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde 2012 yılında yine çok gerilerde 135 ülke arasında 104. sırada. Kadınların eğitim düzeyine baktığımızda, kadın nüfusunun % 74’ünün en çok ilkokulu bitirmiş olduğunu görüyoruz. 1997 yılında kabul edilen 8 yıllık kesintisiz temel eğitim ile kız çocuklarının okullaşması artmıştı. Ancak bu yıl hükümet tarafından eleştiriler dikkate alınmadan dayatılan 4+4+4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle