Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 C Cumhuriyetimizin 90. YILI 29 Ekim 2013 Salı A R A K N A o Prof. Dr. BİLSAY KURUÇ ir kentin varlığı; yerleşim alanından, coğrafyasından, mesleklerden, ekonomisinden ve birçok maddi özelliklerinden mi ibarettir? Yoksa ayağını tarihin yaptığı bir zaman birimi, öteki özelliklerini ölümsüz kılıp, bir kente, kent olmaktan ötede bir kişilik sahibi olma şansı verir, hatta onu bir simge yapar mı? 1 Eylül 1922’de başlayıp, 22 Ekim 1923’te tamamlanan bir zaman birimi vardır. Buna, “Mustafa Kemal yılı” demeliyiz. Kullanılagelen takvimin dışında, tarihin olağanüstü yıllarından biridir. Bir eskimiş çağdan bir yeni çağa geçişin özel zamanıdır. Ve Ankara’nın kişiliğinin şekillendiği yıldır. 1 Eylül 1922’de, “Ordular ilk hedefiniz” harekâtıyla başlar, 1 Ekim’de Mudanya’da ateşkes görüşmeleri, 11 Ekim’de İsmet Paşa’nın ve karşı tarafın imzalarıyla sonuçlanır. Bir gün önce, Ankara’da, Meclis’te Mustafa Kemal şöyle demiştir: “Ordu vazifesini tamamlamıştır. Artık her şey siyaseten çözüme bağlanacaktır.” Yani, Mustafa Kemal yılı başlamıştır, siyaset bekleyemez. 16 Ekim’de Bursa’ya gidiyor. Milli Mücadele’nin ve devrimin karargâhı Ankara, İstanbul’u kuşatmaya başlamıştır. 26 Ekim’de “büyük devletler”den, Lozan’da barış görüşmeleri için Ankara’ya davet gelir, 29 Ekim’de kabul edilir. Siyaset, öncelikle barış için siyaset demektir. Diğer her şey buna bağlı olarak gelecektir. Siyasetin gerçekleri katıdır, ihmale gelmez. 1 Kasım’da saltanata son verilecektir. İkili iktidar (Ankara’ya karşı İstanbul) bitmiştir. İktidar bir bütündür, paylaşılamaz. “Tüm iktidar kimin” sorusuna ilk kesin yanıttır. 5 Kasım’da Lozan heyeti Ankara’dan uğurlanır. 22 Kasım’da Lozan, barış için büyük siyaset başlar. 6 Aralık’ta Mustafa Kemal gazetecilerle konuşup, “Halk Fıkrası” adıyla, halkçılık esasına dayanan bir parti kurmayı düşündüğünü söyler. Bu “tüm sınıfların arzusudur.” Demek ki, önce barış, sonra parti, sonra da program gelecektir. Karşıtları (iç ve dış) boş durmazlar ve onlar da Ankara’da, Meclis üzerinden bir siyaset hamlesi yaparlar. “İntihabı Mebusan” Kanunu’nu değiştirerek, Mustafa Kemal’i Lozan’da gitgide sertleşen görüşmeler sırasında saf dışı bırakmak isterler. Püskürtülürler. 21 Aralık’ta, Lozan’da, emperyalizmi hakkıyla temsil etme donanımına sahip İngiltere ve ötekiler işi zora sokacaklarını belli ederken, Mustafa Kemal cebinden bir “sarı kart” çıkarır. Fevzi Paşa’ya hitaben, Lozan’ın kesilme olasılığını vurgular ve başkumandan sıfatıyla, orduların süratle faaliyete geçirilmesini ve ilk Devrimci 1 Eylül 1922’de başlayıp, 22 Ekim 1923’te tamamlanan bir zaman birimi vardır. Buna, “Mustafa Kemal yılı” demeliyiz. Kullanılagelen takvimin dışında, tarihin olağanüstü yıllarından biridir. Bir eskimiş çağdan bir yeni çağa geçişin özel zamanıdır. Ve Ankara’nın kişiliğinin şekillendiği yıldır. B u 23 Nisan’da İsmet Paşa ve heyet Lozan’a hareket eder. 24 Temmuz 1923’te, İsmet Paşa Lozan’da anlaşmayı imzalar. Bu, diğer her şey bir yana Osmanlıcılığın resmen son bulması ve tek cümle ile Ankara’dan kapitülasyonsuz bir yeni devletin doğuşudur. Yeni rejimin adı bile konulmamışken, antlaşmanın temel harcında, malzemesinde ekonomi vardır: Kapitülasyonsuz! Bu özelliği ile Lozan, Cumhuriyetin göbek adıdır. Ve 23 Ağustos’ta Ankara’da, Meclis’te onaylanır. hedeflerinin bitirilmesini ister. 9 Ocak’ta orduların teftiş için Ankara’dan hareket edeceğini duyurur. Bu hem askeri, hem de siyasi hamledir. Cebinde çift “sarı kart” vardır. Eskişehir’den başlayarak uzun bir tur atacak, halkla görüşecek, konuşacaktır. Ankara’yı temsilen ilk siyasi gezisidir. 31 Ocak’ta, Lozan’da, İngiltere ve ötekiler İsmet Paşa’ya 160 maddelik bir “barış taslağı” verirler. Bu “yumuşatılmış bir Sevr”den başka bir şey değildir. 4 Şubat günü, orada, İsmet Paşa’nın deyişiyle “hakiki bir çekişme ve boğuşma” yaşanır ve heyet Lozan’ı terk eder. Görüşme kesilmiştir. 7 Şubat’ta, Mustafa Kemal Balıkesir’de halka, bu taslağın “vazgeçmediği kapitülasyonlardan ötürü kesinlikle kabul edilemeyeceğini” anlatır. 17 Şubat’ta, İzmir’de İktisat Kongresi’nin açılışında uzun konuşur. Geçmişle hesaplaşır ve Osmanlı padişahlarının halkı boyuna savaşa sürerek, üretici olma şansından ve haklarından nasıl uzak tuttuklarını, bunun bedelinin ağırlığını vurgular. Geri kalmışlığı aşma davası ile karşı karşıya bulunurken bu köylüler ülkesinde ekonominin, eğitimin ve bayındırlığın nasıl öncelikli olacağını anlatır. Ve kesinlikle söyler: Kapitülasyonlar olmayacaktır. Saltanat geçmişi ve geleceğiyle bitmiştir ve ikili iktidar hayaldir. Karşı taraf görüşmek istemektedir. Mart başında, Ankara onlara barış için önerilerini gönderir. Demek ki barışın önemi görünmüştür. İç siyaset başlayabilir. Yapılacak seçimler için 8 Nisan’da, Ankara’da, Mustafa Kemal’in seçim beyannamesi açıklanır. Fırkalaşmaya (partileşmeye) geçişin adımı atılmıştır. İç siyasetin ağırlık merkezi ve fıkralaşmanın mantığı geri kalmışlığı aşma üzerine kurulmuştur. Bu dava, fırka ile ulusal programı birbirine bağlayacaktır. 23 Nisan’da İsmet Paşa ve heyet Lozan’a hareket eder. 24 Temmuz 1923’te, İsmet Paşa Lozan’da anlaşmayı imzalar. Bu, diğer her şey bir yana Osmanlıcılığın resmen son bulması ve tek cümle ile Ankara’dan kapitülasyonsuz bir yeni devletin doğuşudur. Yeni rejimin adı bile konulmamışken, antlaşmanın temel harcında, malzemesinde ekonomi vardır: Kapitülasyonsuz! Bu özelliği ile Lozan, Cumhuriyetin göbek adıdır. Ve 23 Ağustos’ta Ankara’da, Meclis’te onaylanır. 9 Eylül’de Halk Fırkası kurulacaktır. Artık iç siyaset dünyasına adım atıyoruz. 2 Ekim’de işgal kuvvetleri İstanbul’dan ayrılırlar. Ancak, su uyusa bile karşı siyasetin uyumayacağı bilinmelidir. Karşı taraf “ikili iktidar”dan vazgeçmek istemediğini her fırsatta gösterecektir. İşgal kuvvetleri çekilir çekilmez, 3 Ekim’de, Osmanlı’dan kalan Duyunu Umumiye Meclisi (Karşı Meclis) Ankara’nın Maliye Vekili’ne başvurur. Piyasadaki kâğıt paraların “fersude” kestiğini (aşınıp yıprandığını) iddia ederek, eskiden beri devletin Merkez Bankası işlevini gören (yabancı sermayeli) Osmanlı Bankası’nın yeni “ihtiyat” (yedek) para basması için izin ister. Üzerinde padişah tuğrası taşıyan yeni banknot basımı teklifi masum mudur? Üstelik, henüz 38 milyon liralık (emisyonun dörtte biri) bir yedek para stoku varken! Ankara’nın maliyecileri teklife “evet” diyecek kadar saf olabilirler mi? Kaldı ki, Ankara, 20 Ağustos’ta kendi madeni para basma kararını almıştır bile... 6 Ekim’de Türk kuvvetleri İstanbul’a girerler. 13 Ekim’de, İsmet Paşa ve arkadaşlarının teklifiyle Ankara yeni devletin başkenti olur. 24 Ekim’de başlayan hükümet krizi, 27 Ekim’de istifa ile sonuçlanır. 29 Ekim günü, 20.45’te Ankara’da Meclis, Cumhuriyeti ilan eder. 30 Ekim’de İsmet Paşa orada ilk hükümeti kuracaktır. Devrimci Ankara en büyük ödülü almış, Cumhuriyetin başkenti olmuştur. Devlet kurma ve bunu tüm dünyaya kabul ettirme mücadelesiyle siyasal iktidar meselesi bir bölünmezlik içinde birlikte çözülmüştür. İlk gününden başlayıp Cumhuriyete kadar birbirlerine kenetlenen atılımlarla kendi özgü bu bütünlük taşıyan özel yıl, “Mustafa Kemal Yılı” tamamlanmıştır. Geçen 90 yılda Ankara’da yaşayan birçok şeyi hatırlarken, anlatırken, önce bilinmesi gereken şey, kente, gelecek kuşaklara taşımak üzere devrimciliği ve kişiliğini o özel Mustafa Kemal yılının kazandırmış olduğudur. Unutmayalım.