17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B B AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Adnan Saygun'un anılarını tazelerken ir yıl önce bir akşatn çocuklar gibi şendik! MUzik dünyamızın yıldızları ve kuyruklu yıldızlarıyla parlıyordu gecemiz. Ankara Hilton'un kral dairesinde kocaman bir masanın çevresinde Çoksesli Müzik Vakfı'nın kuruluşunu kutluyorduk. Leyla Gencer'in gözleri parlıyor, Adnan Saygun mutlu ve umutlu gülümsüyor, Giirer Aykal hoca ile ilgili anılarından söz ediyor, Ersin Onay bellekleri esprilerle parlatıyor, konservatuvar yılları yaşanıyor soframızda. Ben de hoca ve öğrenci ilişkilerinin gUzelliğini düşünüyorum. lyi bir hocanın etkisini, üretkenliğtni. Derken bir öneri, hoca da Ankara'ya gelmeli artık, Bilkent tepelerinde bir evde oturmalı, onu müzik fakültesi öğrencileri de tanımalı. Prof. Doğramacı'run gözlerinde şimşekler çakıyor, karar veriyor bir anda: Saygun'a bir ev hazırlanacak. O ev hazırlanadursun, Adnan Saygun lstanbul'daki evinde de oturamadı, uzun süre hastanede kaldı, evine dönmedi, dünyamızdan ayrıldı sonra. Çoksesli müziğin öncülerinden biri Saygun. Atatürk'ün müzik devrimini içtenlikle hisseden, inanan, ödün vermeyen bir sanatçımız. SevdaCenap And Müzik Vakfı'nda, Devlet Konser Salonu'nda ya da Çankaya'da düzenlenen bir resmi kabulde konuşmaları çınlıyor kulağımda. Her zaman kesin ve kararlı. Atatürk'ün müzik devrimiyle ilgili sözlerini Sayın Evren de anımsıyor mu acaba? Not aldıysa anılarında da yazar belki. Bir de Inönü'nün Pembe Köşkü'nde bir gecemiz var. tnönii Vakfı'nın düzenlediği bir konserden sonra, Özden Toker o çok zarif evsahibeliğiyle güzel bir sofrada ağırladı sanatçıları. Çok güzel, coşkulu saatler yaşadık. Hoca ve öğrenci ilişkilerinin, sevginin, saygının güzel örneklerini gördük. Bir kez daha yazdım sanırım, Saygun bir öyküyle özetledi bu ilişkileri, bir ustanın alçakgönullülüğü ile. Aslında güç, hayli uzlaşmaz bir kişiliği var, ama müzik dalında boy veren ürünlere sıcak bakıyor. öyküsü de bunu kanıtlıyor: At yarışlarında yaşanan bir olayın öyküsü bu. Seyirciler arasında bir kişi belli bir atı büyük coşku ve gerilimle izliyor. Yarışı o at kazanınca sevinçle bağırıyor, şapkasını havaya fırlatıyor. Yanındakiler de merak ediyor. Bu sevinç nerden kaynaklanıyor diye. Kazanan atın sahibi mi acaba? Yoksa bu ata oynayıp çok mu kazandı?. Hayır, atın sahibi de değil, yarışlarda oynayacak parası da yok. Ama yarışan atın yularını o yapmış! Coşkusu bu nedenle. Yuları yapan ellerin sevincini duyuyor. Hocaların hocası diye anılan Saygun'un eski öğrencilerini, müzik dalında boy veren değerli sanatçıları gözleriyle ok.şayarak bu öyküyü anlatması çok hoş değil mi? TRT'den Sedal Örsel, Altan Öymen ile birlikte bir ödul aldı Simavi Vakfı'ndan, müzik vakıfları da bir ödul verir belki. Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu compactdisk ularak yayımlanıyor bu yıl, Sevgi Yılı nedeniyle. Hikmet Şimşek'in çabasıyla gerçekleşen bir olay bu, Sedat örsel'in de bir hayli katkısı var. Adnan Saygun o yapıtı bestelerken, iki bin yılına doğru Ayasofya'da çalına Bir sevgi çağrısı gerekli Belki mimarlık dalında önde gelen ABD üniversitelerinin de katıhmıyla. ODTÜ kökenli bir bilim adamı Erban Karaosmen ön çalışmalarını yapıyor bir süredir. Erhan Karaosmen de bilgisayar türü bir kişi. 1970'li yıllarda milletvekili seçimlerinde CHP'nin kazanacağı milletvekili sayısını söyleyerek parti kulisini hayli dalgalandırdı. Aşırı iyimserler biraz bozuldular, ama bilgisayarlar yanılmıyor. Partide gerilim, Farabi Sokağı'nda kucaklarında çocuklar, yağrnur altında şemsiyelerle bekleyen başkentliler. Seçim sonuçları açıklanırken sokak coşkuyla dalgalamyor, CHP'yi iktidar tavanına yaklastıran sayı özlemle bekleniyor. Bir Farabi Sokağı var, bir de Göreme Sokağı o zaman. Sonra Çevre Sokağı'na taşındı parti. Duvarda Hamiye Çolakoglu'nun mavi kuşları. Belki de barış güvercinleri, ancak kanatları çabuk kırıldı. Sevgisiz uçmuyor kuşlar! UNESCO'nun öngördüğü Yunus Emre yılı da "Sevgi Yılı" olarak tanımlanıyor, ama ülkemizde sevgiden söz etmek çok kolay değil doğrusu. Tersine sevgisizlik ağır basıyor. Kişiler de kuruluşlar da birbirine soğuk bakıyor. Yunus Emre Oratoryosu'nun sıcak çağrısı o soğuk çevrelere de ulaşacak mı bakalım? Sevdiklerimiz ölmez, sanatçılann yasamı da ölümlerinden sonra başlar değil mi? Adnan Saygun da müziğiyle ölümsüzluğe ulaşacak bir bestecimiz. Ama güçlü bir soluk eksildi dünyamızdan. Onu çok arayacağız, boşluğu dolmayacak. SevdaCenap And MUzik Vakfı'nda, Çoksesli Müziği Geliştirme Vakfı'nda bir Adnan Saygun yok artık. Chopin'i sevenler merkezinde de bir Adnan Saygun yok. Elbet anımsarsınız, Polonya Büyükelçisi Palasz, o derneğin kurulması için önce Adnan Saygun'a başvurdu, kuruluş için öncülüğünü istedi. Kimi kişiler niçin Chopin diye sordu bana. Bdki de Chopin daha çok tanınan bir besteci olduğu için, dUnyanın birçok kentinde Chopin'i sevenler merkezi var. Oysa Mozart'ı sevenler merkezi de kurulabilir. Mozart'ı sevenler ve sevdirenler de giderek çoğahyor Ülkemizde. Nadir Nadi'nin Dostum Mozart kitabı kaçıncı baskısını yapıyor. Güzel Mozart konserleri veriliyor, çalgıcılarırruz güzel çalıyor Mozart'ı, operacılarımız güzel söylüyor aryalarını. Yekta Kara, çağdaş yorumlarla sahneliyor Cosi Fan 1utte*yi. Gürer Aykal bir Requiem konsen tasaılıyor Mozart Yıh'nda. Dünyanın en güzel seslerini de Türkiye*ye çağırmayı düşlüyor. Bu düşlerin barış içinde gerçekleşmesi kuşkusuz en büyük dileğimiz. Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu barışa da çağrı bence. Sevgi Yıh'nda da savaş değil, barış bekliyor dUnyamız. Banş sevgiyle oluşur ancak. Sevgi Yıh'nda sevgili Ruhi Su'yu da özlemle anıyor dostları. Yunus Emre Yılı, Ruhi Su'yu dinlemeden kutlanır mı diye soruyorlar. TV'de süren sessizliğin ne zaman sona ereceğini merak ediyor, Ruhi Su'nun gürül gürül sesiyle Yunus Emre'yi dinlemeyi özlüyorlar. Yunus'un bir dizesini de sevgiyi vurgulayarak söylüyorlar: Bize sevgi gerek sevgi. D "Hocaların hocası" diye anılan Adnan Saygun, çoksesli müzığın öncülerındendı cağını düşündü mü acaba? Yunus Emre'nin soluğunun yüzyıllar sonra Ayasofya'nın görkemli kubbesinde de yankılar yapması güzel ürpertiler veriyor insana. Ayasofya konserlerinin Saygun ile başlaması da güzel bir olay. Yunus Emre'nin soluğu başka tartışmaları, önerileri kulağımızdan da gündemimizden de siler belki. 5 Eylül 1980 gününü anımsıyorum şimdi. Dedeman Oteli'nin bahçesinde Libyalıların ulusal bayramı kutlanıyor. Genelkurmay Başkam Orgeneral Evren de konuklar arasında. Çevresinde milletvekilleri. Iki gün önce MSP'nin Konya mitingi nedeniyle yaptığı konuşma beni hayli şaşırtmıştı. Orgeneral Evren'e sordum, Ayasofya'nın camiye dönüşmesini isteyenler için ne düşünüyor acaba? Yanıtını ondan değil, yanımızda duran AP'li Kültür Bakanı Rıfkı Danışman'dan bekliyorum aslında. Sayın Bakan oralı değil, öteki milletvekilleri de bu soruyu benim APye soğuk bakışımla yorumluyorlar. Avni Akyol da yanımızda o aralık. AP'nin eski Kültür Bakanı, partili arkadaşlarının görüşüne katılmıyor. Bakanlığı döneminde belli davranışlarını desteklediğimi söylüyor. Sayın Evren de dinliyor. Sonra ne oldu, Ayasofya'yı camiye dönüştürme önerileri yeniden gündeme geldi. Sayın Demirel de açık seçik yaptı bu öneriyi. Atatürk'ün Ayasofya'yı müze yapması çağdaş kişiliğinden kaynaklanıyor kuşkusuz. Laik politikasının uygar ve evrensel boyutlarından. Son günlerde Sayın özal'ın Ayasofya'ya bakışı da ilginç yorumlara uğruyor. 15 ocak akşamı Ayasofya'da bir konser verilmesini sağlayarak bir yasağı kırıyor. Bir yandan da yasaklar ürüyor ülkemizde! Bilmem duydunuz mu? ABD'de Ayasofya kubbesini oluşturan çizgilerin kompütürle saptanmasını öngören bir proje oluşuyor. Bu proje nasıl gerçekleşecek, belli değil henüz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle