Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Terk edibnif bir masa, gönlü ktnk üçbeş sandalye: hıanbui da bir sonbahar ikindlsl... Kurumuş dallar, sararmış yapraklar: Yıtdız ParkVnda bir Istanbul sonbahanmn keyJL. mak gülüş, bir bakış yalazını mı bırakırdı ateşte parlayan yüzlere? O gülüşler, o yüzler, o aşklar da geçmişin kuytu sularında... Nediyordu Behçet Necatigil bir şiirinde? "Klmi de gün ortası yanıma sokuluyor En çok güz ayları ve yağmur yagınca Alçalır ya bir bulut, o hüzün buluıunda. Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor Solgun bir gül oluyor dokununcaî' En çok güzayları ve akşam olunca, o bulut yinealçalıyor her sonbahar. Yağmurlar yağıyor yine. Ve neye dokunsa elleri bir kızın, solgun birgül oluyor. Beton yığınları arasında boynu bükuk, solgun bir gül. Bir bulul SUleymaniye'nin minareleri arasından Sarayburnu'nu gözluyor. Bir manı kankatran kanatlarıyla HaydarpaşaGan'ndakı saatin yelkovanı üzerineyuva kurmuj. Boğaz Köprüsü'nu kolları arasına almış bir sis yumağı, çakır dikenleri gibi yuvarlanıyor denizın dalgalı ytlzUnde. Göçmen kujlar çıglık çıglıga lstiklâl Caddesi'nin akşamını yağmalıyor. Vapurlar, sahi Ada vapurlarına da ne oldu böyle? Lodosun günleri düştu mü takvimlere? Peki nerede "ayva san nar kırmızı sonbahar?" Kasım ayı ile kasımpatlarının ilişkisinı irdeleyen bir kitap yazıldı mı? "Yazın bittigi heryerde»öylenlr." Ama sonbahar? Nerede sonbahar? Çiçek degil kurum yağıyor gökyüzünden. Artık sokaklarda, caddelerde yaşamıyor Istanbul'da sonbahar. Kcntin kıyı bucağına sürülmUş parklarda yaşıyor. Bir de mezarlıklarda. Nerde görülmüş, hangi parkta, hangi mezarlıkta sarışın bir selvi? Bu yuzden hüznün yeri yok. mülkü de. Kendisi de, ne parklarda, ne mezarlıklarda. Sarının ve sarışınhgın da, ne gurbeti kalmıs ne sılası puslu günlerin. Saksıları balkonlara çıkarmamn vaktidir, öyleyse bu sonbahar pazarı. Ne çok şiirler yazılmıs sonbahar üzerine. Şıirler okumanın vaktidir. Çamhca'da " O Agacın Altı"nda bugusu huzunlü bir bardak çay içmenin vaktidir. Bu değil işte. Olmadı. "llhal" çayla çıkar mı sonbaharın keyfi hiç? Yıldız Parkı'na gitmeli, şaırlerin sonbaharı oradaçünku. Kurumuş dallar, sararmış yapraklar. Terkedilmis bir masa, gönlü kırık Uçbeş sandalye. Issızlık. Ve hüzün, hüznü hüzün olarak yaşamak ıçin. Yalnızhğı yalnızlık olarak yaşamak ıçin. Ece Ayhan gibi, "Şliriuıiz gül kurutur abiler" diyebilmek için. tlhan Berk gibi "ben ancak kokumla vanm" diyebilmek için. Bedri Rahmi gibi " ö n d e zeytin ağaçlan arkasında yâr Sene 1946 Mevslm Sonbahar önde zeytin ağaçlan neyleyim neyleyim Dallan neyleyim Yâr yoluna dökulmedik dllleri neyleyim" diyebilmek için. Sararmış yaprak mı kokardı sonbahar? Şimdı is ve katran kokuyor. Koksun. Dipnot olarak da kokular dUşülemez mi bir sonbahar akşamına? Şimdi benim yaptıgım gibi örneğin... Geceler küçük bahçede, bir pazar günU, Istanbul'da, sisiyle, görünmcz mehtabıyla, kokularla iç içe hüznüyle, korkusuz kokusuzluğuyla, dalgalarda sürüklenen manı kanatlanyla, kuytularda gizlenmiş parklan, yok olmuş, boynu bukuk kır kahvelerıyle, sokak başlarında sönmüş atesleriyle, uzun ve gölgeli aşkları, âşıklarıyla böyle geldi ve gidiyor işte sonbahar. Ustelik Istanbul'da... Uçuk sarı bir hüzün... Sarışın anılanyla... Yazılmaz, ancak yaşanır bir sonbahar... yaşanır bir sonbahar,,. REFİK DURBAŞ • "Ahıııel Haşim'ın ölümündcn birkaç hafta evvel söylediği bir sonbahar beyti vardır: Bir kus düşümır bu bahçelerde Allın tüyii sonbahara uygun Bu k uşu geçen gün Kozyatağı'nda sararmış çınarlar, bağ kütükleri, kuru yapraklar arasında başı boynunda, yahut hemen uçacakmışgibi mücevher kanatlannı silkerken gördüm. Kahvenin kuçük, biçarehavu/unda gölgelerimiz bir an beraber yüzdU ve dakikalarca aynı şeylere, akik, san yakuttan ikindi semasına, uzak vegölgeli denizebaktık, bakhk" Ahroel Hamdi Tanpınır, "tstanbul'un Mevsimleri ve Sanatlanmız"ı anlatırken, Istanbul'da bir sonbahar ıkindisini böyle çiziyor. Bugün ne Tanpınar yaşıyor, tstanbul'da ne kuşlar kalmış, ne sararmış yapraklarıyla çınarlar, ne de akik, yakuııan semasıyla ikindiler. YahyaKemalgibi, "(jünler kısaldı, Kanlıca'nın lhtiyarlan Bir bir hatıriamakla geçen sonbaharlan" diyerek geçmiş sonbaharları "yad ctmek" amacında değilim. Nostaljiden değil Nâam Hikmet'ten yana bu puslu, kararmış, terkedilmeye "mahkum" sonbahar gUnünde gönlUm: "Çiçekli badem agaç lannı unut. Değmez. Bu balıisle geri gelmesi miimkün olmayan hatırlanmamalı. ıslak saf lannı güneste kurut: olgun meyvelerin baygınlıgıyl» panldasın nenüi, «gır kınitılar... Sevgilim srvgilim, mevslm sonbabar..." "Geri gelmesi mümkUn olmayan hatırlanmamah:' Bag kütüklerinin yerini sıra sıra apartmanlâr doldıırmuş bugün (,'ınarların sararan yaprakları yok artık. Kırlar kaldı mı ki kır kahveleri olsun? Muhallebicilerin arkasından onlar da birer birer gittiler. Yerlerine "Bacanak"lar, "Cafepub"lar açıldı hemen her köşebaşında... Akşamlnr hUzünle mi inerdi? Eskiden çöpçuler değil, çocuklar mı toplardı yapraklan? Aytşığında, sokak başlarında küçük küçük ateşler mi yanardı? Onlar da geçmişin kunyesinde kaldı. Ateşlerle bırlikte büyük umutlar, küçük aşklar mı yanardı? Komşu kızı balkona mı çıkardı? Bir kaça Yazümaz,