Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ENERJİ ile denizin tabanının 2 bin metre altında petrol aramak olası mı? Bu soruya “evet” yanıtını vermek oldukça güç. Halen kullanılmakta olan teknoloji, deniz yüzeyinden sadece 2 bin metre derinde bulunan petrolü çıkarabilecek düzeyde. Karada ise bu 3 bin civarında. Bunun en önemli örneği ise ABD’nin doğu kıyısında bulunuyor. ABD’nin çok derin olamayan Louisiana sahillerinde en fazla 2 bin 440 metreden petrol çıkarılabiliyor. Dünyada bu güne kadar kurulabilmiş en derin yerdeki deniz platformu bin 880 metre. Daha derin yerlere petrol platformu kurulması söz konusu olmadı. Ancak, Rumların petrol üzerinden diplomasi yürütme çabası, bölgede hiç petrolün bulunmadığı veya saptanmış olan petrol yataklarının işletilemeyeceği anlamına da gelmiyor. ABD kaynaklı bir petrol arama şirketinin 1960 1974 yılları arasında Geçitkale havaalanının güneyinde bir kuyusunun, Gazi Magusa doğusundaki açık denizde de bir petrol kulesinin bulunduğu biliyor. 1974 Barış Harekâtı sırasında karadaki kuyu beton ile kapatılmış. Denizdeki kule ise sökülerek götürülmüş. Yani, adada petrolün var olduğu uzun yıllar önce biliniyordu. Bunların yanı sıra Türkiye ile Kıbrıs adası arasındaki bölgede 1974 Barış Harekâtı’ndan hemen önce petrol arama ve çıkarma çalışmaları da yapılmış. Sismik haritalar çıkarılmış ve dönemin Kıbrıs hükümeti de, 1974 Barış Harekâtı öncesinde çok uluslu büyük şirketlere petrol arama izinleri vermiş. Dönemin Kıbrıs Meclisi de 20 Temmuz’dan birkaç gün önce petrol bulunması halinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çıkarlarını güvence altına alan birtakım yasalar geçirmiş. Söz konusu yasalar şunlardı: 22 Mart 1974 tarihli 5/74 sayılı, Kıbrıs karasal kıta sahanlığına ilişkin sözleşmeyi onaylayan yasa; 5 Nisan 1974 tarihli 8/74 sayılı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin karasal kıta sahanlığına arama ve istifadeyi öngören yasa; 28 Haziran 1974 tarihli 25/74 sayılı, petrol arama ve çıkarma konusunda yeni direktifleri belirleyen yasa. Yani, dönemin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yöneticileri, çok uluslu şirketleri bölgeye çekmek için çaba içine girmişlerdi. Amaçları, çok uluslu sermayeyi arkalarına alarak olası bir Türk müdahalesinin önüne geçmek miydi yoksa gerçekten petrol çıkarılmasını mı istiyorlardı? Bu sorunun yanıtı hiçbir zaman verilemedi. Ancak bugün oynadıkları oyun dikkate alındığında, bu kez yine benzer bir senaryonun yinelenmekte olduğu hemen göze çarpıyor. Petrolun varlığı ve miktarı kuşkulu olsa bile önemli bir diplomatik enstrüman olarak kullanılıyor. Özellikle 25/74 sayılı yasada, “karasal kıta sahanlığı da dahil olmak üzere Kıbrıs”ın her neresinde olursa olsun, bulunacak petrolün Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olduğunu’nun vurgulanması, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olduğunu ileri süren Rum yönetiminin şimdi elini güçlendirmiş oldu. Rumların üzerinde hak iddia etiği deniz yetki sahaları, petrol yatakları ile ilgili değil. Rumlar, Türkiye’nin Doğu Akdeniz içindeki münhasır ekonomik bölgesini ortadan kaldırmak istiyor. Rumların petrolün arkasına saklanarak yaptığı bu tür girişimlerden beklentileri, çevre ülkelerle münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapmak ve sonrasında ise denizdeki haklarını kıyıdan 200 mil açığa kadar uzatmak. ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş. Kıbrıs adasının etrafında dünyanın en zengin petrol rezervleri olduğunu ileri süren Serdar Denktaş, AB ve ABD’nin bu petrol kaynaklarını kendi kontrollerine almak istediğini, bu nedenle Annan Planı’nın kabul edilmesi için uğraş verildiğini açıklamıştı. Ancak Serdar Denktaş’ın bu açıklamaları o dönemde fazla yankı bulmamıştı. Annan Planı Kıbrıs’ın tüm doğal kaynaklarının “ortak devletin” denetimine verilmesini öngörüyordu. Denktaş’ın şu sözleri dikkat çekiciydi: “Yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce, Kıbrıs’ın kuzeyinde Girne İskenderun arasında ve güneydoğuda; Kıbrıs Suriye Lübnan İsrail Mısır arasındaki bölgede dünyanın en zengin gaz ve petrol yataklarının olduğu ortaya çıktı. AB ve ABD Kıbrıs adasının tümünü AB’nin içine almak suretiyle, derhal, Doğu Akdeniz’deki petrol ve gaz rezervlerimizin tümünü kontrol altına almaya çalışıyor. Bunu yaparken de hem Türkiye’yi bu rezervlerin uzağında tutabilmek, hem de başlatmış oldukları çalışmalara uluslararası hukuk kılıfı uydurma çabası içersindeler.” Yani, Serdar Denktaş, Türkiye’nin bölgeden dışlanması yönünde oynanmakta olan oyunu da açık bir dille ortaya koymuş oluyordu. Hristofyas’ın seçilmesinden sonra görüşmeler için diplomatik hareketlilik sürerken, her ne kadar “sanal petrol krizi” ötelenmiş gibi görünse de, bu koz Rum yönetiminin elinde her an harekete geçirilebilecek şekilde hazır tutuluyor. ? ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Denktaş dikkat çekmişti Petrolün koz olarak kullanılması durumu, Rumlar kadar KKTC için de geçerli. KKTC’deki petrolün varlığını ve yabancıların bu rezervlere sahip olma iddialarını en çok dile getiren kişi KKTC’nin eski Dışişleri Bakanı ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ