Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ENERJİ değerlendirilmeyi bekleyen potansiyeli gözler önüne serildiğinde, nükleer santral konusunda uluslararası şirketlere verilen sözler açığa düşecekti. Teknik bir tartışmanın dışına ise, ancak teknolojiye sahip olma ve bunun arka planında da Ortadoğu’da nükleer silahlanma hayali üzerinden siyasal nüfuz geliştirme projesi olarak yükselen ırkçı milliyetçiliğin ya da siyasal İslam’ın ruhu okşanarak çıkılabilirdi. Bu süreçte konunun nasıl enerji alanının dışına ve teknik tartışmanın ötesine taşındığını gördük. Bu kafa karışıklığı ve toz duman içinde, kim hangi gerekçeyle nükleer santral kurulmasını isterse istesin, kazananın yine bir avuç uluslararası tekelci şirket ve onların yerli işbirlikçileri olacağı açıktır. olarak kabul eden, vatandaşıyla barışık yeni bir politika tercihine yönelmesi temel kabul edilen bir yönetim anlayışı değil midir? Mevcut potansiyel değerlendirilmeli Bugün başta Enerji Bakanlığı ve ilgili genel müdürlükler, meslek odaları, üniversiteler ve sanayi kesimi ile birlikte yapılan her çalışmada aynı sonuca ulaşılıyor. Enerjide yüzde 70’leri geçen dışa bağımlılığı aşağılara çekmek için hızla önlemler alınması gerekiyor. Bu önlemlerin başında “yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın enerji üretimindeki payını arttırmak, enerji yoğun tüketim anlayışını değiştiren verimlilik bilinciyle hareket etmek ile özellikle sektörde gelişen teknolojiye paralel olarak ArGe ve yenilikçiliği önemseyen bütünsel bir kamusal stratejik bakış açısına sahip olmak” geliyor. Böyle bir yaklaşım esas alındığında halen mevcut su ve kömür potansiyelinin 3’te 1’inin kullanıldığı, Avrupa’da potansiyel açısından 1. sırada olunmasına rağmen jeotermal kaynakların yüzde 4’ünün değerlendirilebildiği, 48 bin megavat olarak açıklanan rüzgar potansiyelinin halen yüzde 1’inin bile kullanılamadığı, güneş ve biyokütle konusunda sınıfta kalındığı, doğalgaz anlaşmaları ile pahalı elektriğe mahkum olunduğu özelleştirme mantığı ile kendi kaderine terk edilen dağıtım şebekelerindeki kayıp ve kaçakların yüzde 20’ler seviyesine ulaştığı bu yanlış süreçten kurtulmak mümkün olabilir. Sonuç olarak, enerji gibi insan yaşamı için vazgeçilmez ve kullanımının sosyal bir hak olduğu bir alanda kaynaklarımızın kamusal bir hizmet anlayışı ile kısa, orta ve uzun dönemde kendi dinamiklerimize uygun bir şekilde sağlıklı olarak planlanırsa kesinlikle nükleer santral serüvenine girmemiz gerekmeyecektir. ? Konu nükleer olunca demokrasiye geçit yok Nükleer santral tartışmaları ve bu tartışmalara karşı siyasal iradenin tutumu, ülkemizde demokrasi kavramından ne anlaşıldığını da gösteren çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Sinopluların 2006 yılı başından itibaren geliştirdikleri ve kentin dışında yaşayan hemşerileri başta olmak üzere bütün ülkeye fark ettirdikleri “yaşadıkları yörenin geleceğini sorgulama hakkına sahip yurttaş olma” iradesine verilen yanıt, 21. yüzyılda nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızın da göstergesi olacak. 30 bin nüfuslu Sinop’ta neredeyse eli kalem tutan herkes imzalarıyla nükleer santral kurulumuna karşı çıkmıştır. Türkiye tarihinin en görkemli çevreenerji ve doğal yaşamı savunma mitingi gerçekleştirilmiştir. Son bir yılda yapılan halk toplantıları, panel, forum ve şenliklerle dayanışmanın geliştirildiği Sinop’ta yurttaşların neredeyse tamamı farklı gerekçelerle de olsa kendi yaşam alanlarında nükleer santral kurulmaması konusunda hemfikirdirler. Nükleer santral tartışmaları ve bu tartışmalara karşı siyasal iradenin tutumu, ülkemizde demokrasi kavramının, ne kadar anlaşıldığını da gösteren çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Sinopluların 2006 yılı başından itibaren geliştirdikleri ve kentin dışında yaşayan hemşerileri başta olmak üzere, bütün ülkeye fark ettirdikleri “yaşadıkları yörenin geleceğini sorgulama hakkına sahip yurttaş olma” iradesine verilen yanıt, 21. yüzyılda nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızın da göstergesi olacak. Sinoplular bu duruşlarını Meclis’e sunulan 100 bin imzanın yanı sıra nükleere karşı çıkan bilim insanlarının toplantılarında ve her etkinlikte göstermişlerdir. O halde Sinoplulara rağmen buraya nükleer santral yapılmaya çalışılması demokratik yönetim anlayışı ile bağdaştırılabilir mi? “Demokrasi havarisi” olarak kendisini sunan AKP’nin bu süreçte yurttaşların taleplerini dikkate alan bir yönetim anlayışı yerine bir dayatma içerisinde olması dünyadaki demokratik yönetim anlayışlarına da aykırılık oluşturmaktadır. Kaldı ki dünyada böyle deneyimler yaşanmamış olsa bile ülkeyi yönetenlerin, toplumun itirazları karşısında insanların huzur ve güvenini sağlayacak, kaygıları önemseyen, hayır denilmesini bir ölçü Uzmanların nükleer hayal kırıklığı Nükleer enerji alanında çalışmalar yürüten 34 bilim adamı, mühendis ve uzmandan oluşan Türk Nükleer Enerji Forumu, hükümetin nükleer enerjiye dönük çalışmalarını eleştiren bir rapor yayımladı. “Yasanın nükleer konuların asla uzmanı olmayan kişilerin eseri olduğu derhal anlaşılmaktadır” denilen raporda, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) ölçütleri ise “Sorun çözmekten çok, çözümü olanaksız bir sürü soruna gebe ve Türkiye’yi içinden çıkılmaz bir batağa sürükleme potansiyeline sahip” olarak nitelendirildi. TAEK eski genel müdürleri Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre ve Prof. Dr. Yalçın Sanalan’ın da aralarında bulunduğu bilim adamlarının hazırladığı raporda, Türkiye’de nükleer güç santralları kurulmasını ilke olarak destekledikleri belirtilerek, 5710 Sayılı Nükleer Enerji Santrallarının Kurulması Hakkında Yasa’nın kabul edilmesinin ve ardından yayımlanan TAEK ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Ölçütleri’nin hayal kırıklığı yarattığı vurgulandı. Stratejiyi şirketler belirleyemez Kabul edilen yasanın nükleer enerji santralları kurulma sürecini, Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkardığına dikkat çekilen raporda, kanunun sıkı kamu denetimi öngörmemesi eleştirildi. Nükleer enerji alanında ABD’de bile devlet denetiminin çok sıkı olduğu ifade edilen raporda, “Nükleer santral yapımcısının hem inşaat süresini uzatacak ve hem de hızını kesecek hantal, karmaşık ve yolsuzluğa elverişli bir bürokratik süreç tesis edildi” denildi. Nükleer santral için teknoloji seçiminin yalnızca işletmeci firmanın ekonomik tercihine bırakılması eleştirilirken, seçimin “ulusal bir strateji çerçevesi içinde” yapılması gerektiği belirtildi. Raporda, “Bilimsel yeterliğe sahip yerliyabancı danışma mekanizmalarından mahrum, bürokrasinin ve özel firmaların ENERJİ ENERJİ ENERJİ çıkar hesaplarına bırakılmayacak kadar önemli ve stratejik bir konudur” denildi. Ölçütler başa dert açar TAEK Ölçütleri’nin yetersiz olduğu ifade edilen raporda, şöyle denildi: “Türkiye 40 yıl içinde üç kere nükleer güç santrallar almayı denedi. Her seferinde ciddi bir ön hazırlık yapıldı. Kalifiye eleman yetiştirildi, kamuoyu desteği arandı ve binlerce sayfalık teknik şartnameler hazırlandı. Bu defa hükümetin dört küsur yıl önce aldığı bir kararın uygulanması için TAEK ancak dört sayfalık bir metin üretti. Böyle bir hazırlıkla reaktör değil ancak başınıza dert alırsınız.” Mevzuatta bırakılan boşluklar ve mevzuatta yer alan belirsiz ifadelerin santral üreticileri tarafından istismar edilebileceğine dikkat çekilen raporda, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması istendi. ? ENERJİ ENERJİ ENERJİ