Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENERJİ 6 Bilimsel ve teknik gerekçelerden uzak bir anlayışla nükleerde karanlık bir yol çizildi değiştirilmesi ise, yasanın bir önceki halinin yetersizliğinin de kabul edilmesi anlamını taşımaktadır. Kırk yıllık macera Karşı karşıya bulunduğumuz enerji açığı tehlikesine karşı yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızla çözüm üretmek yerine, “Para yazı da tura da gelse, hatta dik de dursa nükleer santral kuracağız” anlayışı ortaya konuluyor. Cengiz GÖLTAŞ Nükleer Karşıtı Platform Yür. Kur. Sözcüsü EMO Yönetim Kurulu Yazmanı nerjide doğalgaz bağımlılığını arttıran yanlış tercihlere, nükleer santral yasası ile bir yenisi ekleniyor. Bu sefer öne çıkarılan seçenek, ekonomik ve toplumsal maliyetler göz önüne alındığında ülkemizi geri dönüşü olmayan bir maceraya sürüklemek anlamını taşıyor. Türkiye’de nükleer santral kurma girişimleri, bu girişimlere yönelik tartışmalar oldukça eski. 1960’lı yıllardan bu yana dönem dönem yoğunlaşan bu tartışmalar, Brezilya dizilerini andıran biçimiyle 40 senedir sürdürülüyordu. Ancak AKP’nin 59. Hükümet Programı’nda yer alan nükleer santral kurma planı, 22 Temmuz seçimlerinin ardından kurulan 60. Hükümet ile birlikte idari ve yasal mevzuatlar oluşturulup bir an önce hayata geçirilmek isteniyor. Karşı karşıya bulunduğumuz enerji açığı tehlikesine karşı yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızla çözüm üretmek yerine, “Para yazı da tura da gelse, hatta dik de dursa nükleer santral kuracağız” anlayışı ortaya konuluyor. En az 15 yıl sonra devreye girebilecek dışa bağımlı ve pahalı bir seçeneği, enerji krizine çözüm olarak işaret etmek, Sayın Hilmi Güler’e gelmiş geçmiş enerji bakanları içinde “öngörü” konusunda ciddi bir ayrıcalık sağlamış durumda. önce Meclis’ten üç sayfalık bir metin geçirilmiş, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 5654 Sayılı Yasa’nın 5, 6 ve 7. maddelerini veto etmesi ile söz konusu yasa 22 Temmuz sonrasına kalmıştı. Üç sayfalık metinde nükleer atıklara ilişkin fon kurulması gibi ucu açık bir söylemin dışında hiçbir önlemden söz edilmezken, ihale yerine özel bir seçme yöntemi gündeme getiriliyor; nükleer santralın pahalı elektriği için daha şimdiden 15 yıllık alım garantisi sağlanıyordu. Planlamadan uzak günü birlik politikaların en çarpıcı göstergesi olarak nükleer santral ile ilgili bir yasaya, yaklaşan kriz ortamına çözüm bulmak adına kömür santrallarına alım garantisi veren bir düzenlemenin de eklenivermiş olması zaten ilgili herkese “Pes artık” dedirtecek boyutlardaydı. Yasa kamu yararına aykırı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından noter hızıyla onay verilen yeni yasa ise kendi içinde ciddi çelişkiler içermekte. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) kamuoyu ile paylaştığı itirazlarında şu noktalara dikkat çekmiştir: Söz konusu yasa üzerinde demokratik bir tartışma ortamı sağlanması engellenmiştir. 1015 yıl sonra devreye girebilecek nükleer santral kurulumu konusunda her türlü keyfiliğe açık, her isteyene istediğini verme anlayışı güden üçlü bir hukuk yapısı getirilmiştir. Nükleer santral kuracakların uyması gereken ölçütlerin kamuoyundan sır gibi saklandığı, yasada bu ölçütler belirtilmediği gibi bu konulara ilişkin ikincil mevzuatın Resmi Gazete’de yayımlanmasına dair bir düzenleme dahi yapılmamıştır. Teknoloji seçimi, yakıt temini, güvenlik önlemleri gibi konularda yapılacak düzenlemeler hem yasama denetiminden hem de kamuoyundan gizlenmiştir. Ülkemizde kurulacak nükleer santrallardan üretilecek elektriğin yurtdışına satışını yasaklamaya yönelik hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Kurulacak nükleer santrallara ilişkin ne kapasite, ne de elektrik fiyatına yönelik bir belirleme yer almaktadır. Kamunun alım garantisi yoluyla ciddi zarara uğratılmasının önü açılmıştır. Hükümet nükleer santralı özel sektör mü, kamu mu yapacak, ona bile karar verememiştir. Kurulumu kadar pahalı olan atık ve söküm maliyetlerinin kamuya yıkılmasına yönelik 10. Cumhurbaşkanı’nın itirazı yine dikkate alınmamıştır. Atık ve söküme ilişkin kurulacak fonun kaynaklarının yüzde 25’ine kadar varan bir düzeyde Hazine tarafından maliyetin karşılanması öngörülmüştür. Bu durumda ülkede nükleer santral kurup, ürettiği elektriği satarak kar edenler yerine halka faturanın kesilmesi nedeniyle kamu yararına aykırılık oluşturulmuştur. AKP, nükleer santral konusunu özellikle 2006 yılından itibaren değişik platformlarda gündeme getirerek bir yandan nükleer santral yapımına talip şirketlerin önünü açmayı hedeflerken, diğer yandan oluşacak tepkileri en aza indirmek ve ikna sürecini geliştirmek üzere her türlü yanlış bilgi ile yeni bir toplum mühendisliği yaratmanın imkanlarını da sonuna kadar kullanıyordu. AKP toplum mühendisliğine kalkıştı Anımsanacağı gibi önce Başbakan Tayyip Erdoğan 2006’nın ilk aylarında Sinoplular gecesinde trajikomik bir müjdeyle Sinop’ta 1800 megavat kurulu güçte nükleer santral kurulması kararını aldıklarını açıklamıştı. Hemen ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, başta Sinop ve Akkuyu olmak üzere 2011 yılından itibaren peş peşe devreye girecek 3 nükleer santral yapılacağını ifade etmişti. Bu konuşmalar üzerinden de santralın kurulacağı yerler konusunda alternatif öneriler basında yer almıştı. “Enerji politikaları” adına “Ben bilirim” mantığı ile yapılan yanlış uygulamaların sonucu ülkeyi milyarlarca dolar zarara uğratanların Yüce Divan’da yargılandığı bir dönemde, toplumun birçok kesiminden farklı bilgi ve belgelerle nükleer santrallara itiraz edenleri hiçe sayan bir dayatmanın içinde olmak demokrasi kültürünün eksikliğinden ziyade ancak “cahil cesareti” ile açıklanabilir. Yaşanan bu süreç, nükleer santralların sadece ihtiyaçların ve önceliklerin değerlendirildiği teknik bir tartışma ile sonlandırılamayacağını gösterdi. Çünkü böyle bir tartışmada ülkemizin enerji üretiminde kaynak çeşitliliğinin ön plana çıkarılması, mevcut kaynakların kullanım oranları ve ülkenin E Hükümet kendi yasasını beğenmedi Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesine Dair Yasa’nın seçimlerin ardından hükümet tarafından ikinci kez gündeme getirilmesi ve TBMM’de veto edilmeyen maddeler de dahil olmak üzere tamamen Nükleere 3 sayfalık yasa Nükleer santral konusundaki ciddiyetsizlik ve bu işin oldubittiye getirilmek istendiği, Meclis’te “Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Yasa”nın ele alınış biçimi ve işletilen trajikomik süreçten de kolayca anlaşılabilir. Anımsanacağı üzere ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ