Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 ENERJİ desteklenmiştir. BOP’un ABD’li kuramcılarının öne sürdükleri tezlere göre, “Büyük Orta Doğu bölgesi, sosyoekonomik ve siyasi bir kriz yaşıyor”du ve bölgedeki rejimler, modernizasyonun ve küreselleşmenin gerekliliklerine ayak uyduramıyordu. Söz konusu siyasi ve sosyoekonomik kriz, bölgede radikalleşmenin ve Amerikan karşıtlığının artmasına, kökleşmesine yol açıyordu. “ABD, bu sorunla baş edebilmek için bölgede sosyal ve ekonomik reformların yapılması suretiyle, demokrasinin yerleşmesini sağlayacak yeni bir strateji geliştirmişti.” Ve, bilindiği gibi bu strateji, Irak’tan başlayarak uygulama alanına konuldu. Bu “strateji” bugüne kadar Irak’ta bir milyonu aşkın(5) sivilin katledilmesine neden olurken, bölgeyi büyük bir kaosun ve geleceği belirsiz, son derece tehlikeli bir ortamın içine sürükledi, sürüklüyor. Türkiye, bu gelişmelerden en fazla zarar gören ülkelerin başında geliyor. ABD’li kuramcılar ve onların Arap ülkelerindeki yandaşları, BOP’un “insani ve ulvi gerekçelerini” sıralarken, tanımladıkları coğrafyaya ait bir dizi olumsuz toplumsal ve ekonomik istatistiği açıklarken, nedense diğer bazı verilerden hiç bahsetmiyorlardı: Örneğin, dünya ispatlanmış (ve üretilebilir) petrol rezervlerinin yüzde 62’sinin ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 41’inin Ortadoğu bölgesinde olduğu... Bu rezervlerin arama ve üretim maliyetlerinin, dünyanın diğer bölgelerindeki maliyetlere oranla son derece düşüktür. Sonradan Afrika da, BOP kapsamını genişletecek biçimde, tanımlamanın içine alınmıştır. Bush yönetiminin “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” tanımı, Afrika’nın yoksul ve aç nüfusunun derdine çare bulmak ve örneğin o coğrafyadaki kadınlara daha eşit koşullar sağlamak ya da “iyi yönetişim” için geliştirilmiş olmasa gerek. Afrika da, bilinen petrol rezervlerinin yüzde 10’unu, gaz rezervlerinin ise yüzde 8’ini barındırmaktadır. Dolayısı ile her iki bölge bir arada, ispatlanmış üretilebilir petrol rezervlerinin yüzde 72’sini, gaz rezervlerinin yüzde 49’unu ifade etmektedir. Dolayısıyla, kimi ABD kuramcılarının ve yöneticilerinin sıklıkla öne sürdükleri “ulvi” gerekçelerden daha güçlü bir başka gerekçeler de vardır ve bu coğrafyadaki gelişmeler nesnel olarak değerlendirildiği takdirde, bunlar ABD’nin bölgeye yönelik “motivasyonu” ve gerçek niyetlerini tanımlamak açısından, daha inandırıcı gerekçeler olarak ortaya çıkmaktadır. ABD’nin dünya petrol ve gaz rezervlerinin ağırlıklı miktarını barındıran Ortadoğu’ya ve Afrika’ya yönelik tasarımlarının, İran’ı hedefleyen sınırlı ya da kapsamlı bir harekatla devamı da gündemde olduğundan, bölgemizin çok sıcak gelişmelerin odağında olmayı sürdürmesi de büyük olasılıktır. Bu nedenle, ülkemizden geçen ve geçmesi planlanan boru hatları ile, petrol taşıma yolları olarak kritik öneme sahip Karadeniz, Türk Boğazları, Ege ve Akdeniz’in de giderek daha fazla ENERJİ ENERJİ ENERJİ ABD’li kuramcılar ve onların Arap ülkelerindeki yandaşları, BOP’un “insani ve ulvi gerekçelerini” sıralarken, tanımladıkları coğrafyaya ait bir dizi olumsuz toplumsal ve ekonomik istatistiği açıklarken, nedense diğer bazı verilerden hiç bahsetmiyorlardı: Örneğin, dünya ispatlanmış (ve üretilebilir) petrol rezervlerinin yüzde 62’sinin ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 41’inin Ortadoğu bölgesinde olduğu... ısınmaya olası alanlar olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, enerji politikalarımızın sadece “enerji üretim ve tüketimi” ekseninde değil, dış politika alanı ve askeri konular da dahil olmak üzere, çok daha kapsamlı bir güvenlik politikası anlayışı ile sürdürülmesi zorunlu görünmektedir. gösterge oldu. Irak’ın işgalinden çok önce (Nisan 2002) ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde “Irak’ın Geleceği Projesi” adı altında oluşturulan inisiyatif, Londra ve Washington’da 17 çalışma grubu ve her birinde 1520 kadar sürgünde Iraklı ve uluslararası uzmanla, Irak’ta petrolün paylaşımını(8) değil de, trafik düzenini mi planlamışlardı?(9) “Blood and Oil” ve “Resource Wars” gibi kitapların yazarı Prof. Michael Klare, “Irak’ın kontrolü, petrolün yakıt olarak değil, güç olarak kullanımı içindir. İran Körfezi’nin kontrolü; Avrupa’nın, Japonya’nın ve Çin’in kontrolü içindir. Böylelikle musluk ABD’nin elinin altında olacaktır” derken, ABD’nin asıl amacını, yalın bir ifadeyle ortaya koymaktadır. Tüm bunları sıraladıktan sonra, “Irak’ın işgalinin petrolle ilintisi ve derecesi” konusundaki kararı okura bırakmak, daha sağlıklı olacaktır. Irak, dünya ispatlanmış petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10’unu (115 milyar varil), gaz rezervlerinin yüzde 2’sini (3.7 trilyon metreküp) topraklarında barındırıyor. Bu miktarlar, en az bu miktarlarda olduğu varsayılan potansiyel rezervleri içermiyor. İşgalde önce günde 2.6 milyon varil petrol üreten, sürdürülebilir üretim kapasitesi 3.3 milyon varil/gün olan Irak, işgal koşullarında halen günde ancak 2 milyon varil üretebiliyor. Bilindiği gibi, Irak’ın petrol ve gaz ENERJİ ENERJİ ENERJİ kaynaklarının geliştirilmesi ve paylaşılması konusunda, merkezi hükümetle, kuzeydeki bölgesel yönetim arasında, ciddi görüş farklılıkları ve gerginlik söz konusu... Kuzeydeki yönetim, fiili bir durum yaratarak, bazı şirketlere, kendisine ait olmayan ancak fiilen kontrol ettiği sahalardan “pay dağıtarak” onların çıkara dayalı desteği üzerinden, uluslararası kabul sağlama çabasındadır. Mevcut Irak Anayasası’nın 111. maddesi, “Petrol ve gazın Irak’ın tüm bölge ve eyaletlerine (birlikte) ait olduğunu” hükme bağlamaktadır. 112. madde ise, “Federal Hükümet’in, mevcut sahaları, bölge ve eyalet hükümetleri ile birlikte yöneteceklerini ve gelirlerin adil ve hak edilen oranlarda dağıtımını sağlayacağını” hükme bağlamaktadır. “Mevcut saha” tanımının yanında, birleşik saha(lar) ve henüz keşfedilmemiş saha(lar) tanımları da tartışma konusudur. Irak Hükümeti, Petrol Yasası’nı çıkarmışsa da, bu yasa Irak Parlamentosu’nda onaylanmamıştır. Diğer yandan, kuzeydeki bölgesel yönetim de ayrı bir yasa çıkarmış ve buna dayanarak, 20’ye yakın anlaşma imzalamıştır. Bölgesel yönetim, 2008 yılında 20 anlaşmanın daha imzalanmasının planlandığını açıklayarak, Irak Petrol Bakanlığı’nın bölgede yapılan anlaşmaları fesh etme yetkisine sahip olmadığını ileri sürmektedir(10). İki taraf arasındaki söz konusu anlaşmazlığın çözüme kavuşturulamaması sonucu Irak Petrol Bakanı, komşu ülkelerin yerel yönetimin petrol ihraç etmesine izin vermeyeceklerini ve bu konuda Irak, İran, Suriye ve Türkiye hükümetleri arasında bir görüş birliği bulunduğunu açıklamıştır. Kerkük petrol alanı Sıklıkla gündeme gelen Kerkük petrol alanı, 4 sahadan oluşan, 12.35 milyar varil üretilebilir rezerve sahip ve halen günde yaklaşık 570 bin varil üretebilen bir alandır. Gereken yatırımın yapılması halinde, üretim günde 155 bin varil artabilecektir(11). Bu saha, mevcut durumda, kuzeydeki yönetimin yetki alanı içinde sayılmamaktadır. Ancak bu konuda da ciddi bir tartışma süreci yaşanmaktadır. Irak Anayasası’nın geçici 140. maddesine göre, 2007 yılı sonunda yapılması öngörülen “Kerkük Referandumu” Türkiye’nin yanı sıra, Şii ve Sünni grupların da direnişiyle karşılaşarak, uygulanamamıştır. Daha önce, “referandum zamanında yapılmazsa, iç savaş çıkar” tehdidini savuran Kürt aşiret liderleri, referandum gerçekleşmeyince, “referandumun kısa süre için ertelenmesinin kendilerine sorun olmayacağını” söyleyerek, zemini kaydırmamaya çalıştılar. Oysa, Türkiye’nin öne sürdüğü tez, bir kısım Kürt parlamenter tarafından da dile getirildi. Kürdistan İttifakı Listeli milletvekili Pale Bavani, Peyamner Haber Ajansı’na verdiği demeçte “140. madde anayasal bir maddedir. Irak anayasasının çoğu maddeleri yeniden düzenlenmediği ve yeni anayasa Irak’ın genelinde halkın oyuna sunulmadığı sürece bu maddenin öngördüğü referandum aşaması uygulanamaz” dedi (12). ENERJİ ENERJİ ENERJİ Irak’taki petrol ve Türkiye Dick Cheney, Londra’da International Petroleum Institute’da 1999 yılında yaptığı bir konuşmada Irak’a yönelimlerinin yalın nedeninin altını açıkça çiziyordu: “2010 yılında, bugünküne ek olarak günde 50 milyon varil daha petrole gereksinim duyacağız(6). Peki bu petrol nereden elde edilecek? (...) Her ne kadar, dünyanın çeşitli bölgeleri petrol olanakları sunsa da, dünya rezervlerinin üçte ikisi ve en ucuz petrol Ortadoğu’dadır. Bu nedenle de, son tahlilde ödül (prize) de oradadır.” Tony Blair, İngiltere Parlamentosu’nda işgalin üç askerî hedefini açıklarken, ilk sırada “Fao Yarımadası’ndaki petrol tesislerinin güvence altına alınması”ndan boşuna söz etmemişti(7). Irak’ın işgali sırasında kamu binalarının tamamı talan edilirken, ABD askerlerinin Irak sahalarına ait jeolojik verilerin bulunduğu Petrol Bakanlığı binasını sıkı biçimde koruması da, Irak’ın işgal nedenleri açısından bir diğer ilginç ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ