25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> anlamaz. Suat Derviş, “insan” denen varlığın sınıfsallığıyla bağımlı olduğu kadar, kendi bireyselliği içinde sınıf özelliklerini aşan yanları bulunduğunu da vurgular. Bu yanları gerçekçi kılabilmek üzere biçimlendirir yarattığı kişinin özgeçmişini. Cevriye halayıklıktan gelme, müflis bir anneanne yanında, hem ana baba şefkatinden hem iki yüzlü aile ilişkilerinin gıllıgışından uzak büyür. Tüm acılara, evlat yitimlerine dimdik dayanabilmiş anneanneyi, düşmüş bir sömürgen diye küçümseyemeyiz; trajik bir figürdür o; koşullarının esiridir; tek donanımı sarayda kendisine öğretilmiş boş gururdur; son derece cahildir; gerçek duygulardan uzak, varlıklı bir esir hayatı yaşamıştır tüm ömrünce. Gerçek bir aristokrasiden, o aristokrasinin bilgi ve kültür birikiminden yoksun, esir pazarlarında alınıp satılan yavrucakların analık ettiği, çok eşli Osmanlı üst sınıf ailesinin zor zamanlarda çocuklarına aktarabileceği hiçbir sahici dayanıklılık yoktur aslında! Çılgın Gibi, büyük yanları olan bir romandır. Yazar, yapıtının başında, tefrika okurunu çekmek için ballandırdığı ‘’ilk bakışta aşk’’ faslından geçip de toplumsal çevreleri ve oraların insanlarını incelemeye koyulduğu anda, sıra dışı bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu kavrarız. kolay bir kurtuluş önermez; kahramanını romanın sonunda, ona ölümü, karanlık ve soğuk denizi özleten ruh yorgunluğu ile genç vücudunun bu özlem karşısında dehşetle irkilen hayatiyeti arasında kararsız bırakır. Celile’nin farklı sınıflardan gelen ve farklı davranışlar gösteren iki erkeğini buluşturan nokta çarpıcıdır: Âşık oldukları kadını, “insan” tümlüğü içinde algılayıp kabul edebilme yeteneğinden tamamen yoksundurlar. “Aşk” adını verdikleri marazi ruh halinde bir damla sevgiye yer yoktur! Celile ikisi için de “meta”dır! Ya Celile’nin onlara yönelişinde?.. Sevgi var mıdır?.. n Suat Derviş/ Çılgın Gibi/ İthaki Yayınları/ 296 s. İLK CİNSEL TAŞKINLIK Roman bu gerçeği gözler önüne serer; toplumsal tarihimiz açısından önemli bir belgedir. Anneanne iyi niyetine karşın Celile’yi hiçbir biçimde toplumsallaştıramamış; ona sadece çocuk Celile’nin önünde sergilediği örnekle duygularını bastırmasını öğretebilmiştir. Böylece Celile, içinde kaynayan duygu ihtiyaçlarından habersiz, her türlü bilinçten yoksun, tıpkı bir bitki gibi büyür, çöken yalının çürüyen duvarları arasında; hem son derece doğal hem kendine yabancı! Suat Derviş’in roman kişisini yaratırken Celile’nin tipik sınıfsal özelliklerinin yanına, onun bireyselliğine özel, sınıfı için atipik özellikleri de ustaca yerleştirmesine dikkat çekerim! Yazar, elma ağacında ayva yetiştirmek istiyorsa bu olguyu inandırıcı kılması gerekir; “ben yazdım, oldu” ile olmaz! Suat Derviş’ten öğrenilecek en önemli ders budur. Cevriye ilk cinsel taşkınlığının yönlendiriciliğinde sürüklenecektir; bir bitki kadar dürüst, bir bitki kadar vericidir. Davranışları, toplumsallaşmış kişiler için çılgıncadır. Oysa âşık olduğu adam, Muhsin, her adımı hesaba kitaba dayalı, kudretli bir büyük burjuvadır. Paraçıkar ikilisi onun yaşamdaki tek ölçütüdür. Celile’nin hesapsız kitapsız kendini verişini anlayıp değerlendirebilecek bir yapısı yoktur, bu tüm davranışları kibar bir şizofreniye dayanan adamın. Muhsin, hiçbir şeyi o şeyin kendisi için yaşamaz; hep gizli bir alt gündemi vardır. Muhsin’in çıkarsamasına göre Celile olsa olsa büyük burjuvaziye özenen küçük burjuva kocasının parasal ihtiraslarını gerçekleştirebilmek uğruna Muhsin’in metresi olmuştur. Çılgın Gibi, aynı zamanda yakın ilişkilerin bazen nasıl da karşılıklı yanlış anlamalar üzerinde eğreti durduğunu örnekleyen bir yanlışlıklar komedyatrajedyasıdır; ve Suat Derviş’te yanlış anlamaların kökeni sınıfsaldır. Büyük burjuva Muhsin’in de sonuçta bir erkek doğası vardır ve bu bastırılan doğa günün birinde isyan edecek, sınıf önyargılarının demir parmaklıkları arasından taşıp Celile’ye vurulacak, Muhsin de bir tür çılgınlaşacaktır; sahiplenme oyunu gerçeğe dönmüştür. Ancak önyargı parmaklıkları kırılmamıştır: Muhsin’in şizofrenik sınıfsal onuru, tiksindiği küçük burjuva Ahmet’in boşadığı kadınla sevişirken incinmez de sıra o kadını yasal eş olarak almaya gelince ayaklanır. Celile olsa olsa “kapatma” konumuna layıktır! Suat Derviş’in feminist damarı devreye girer. Celile terk edilmeyecektir; Muhsin’den soğuyan odur. O onurlu kadın, Muhsin’in onu hor gördüğünü nihayet anlar ve buna dayanamaz. Bir erkek nasıl olur da sevdalandığı kadını aşağı görebilir? Her zaman doğal bir duygudavranış bütünlüğü içindeki Celile için böyle bir ruh yarılması kabul edilemez. Peki ama şimdi ne yapacaktır? Hayata karşı öylesine donanımsızdır ki... Gerçekçi Suat Derviş, Celile’ye (*) Madam Bovary, Emma Bovary’nin iki sevgilisinden biri varlıklı bir mülk sahibi olduğu için ayrı düşünülebilir. (1) Üçüncü Kadın Yazarlar Sempozyumu: Suat Derviş Edebiyatı, Yeni Yüzyıl Üniversitesi, İst., 45 Nisan 2013. (2) Erendiz ATASÜ, “Suat Derviş’te Tutku ve Siyasal Bilinç”, s. 3144, “Yıldızları Seyreden Kadın: Suat Derviş Edebiyatı”, Hazırlayan: Günseli Sönmez İŞÇİ, İthaki Yayınları, İst. 2015. (3) Selim İLERİ, “Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu”, s. 32123, Everest Yayınları, Nisan 2015. DERVİŞ’İN FEMİNİST DAMARI Celile’nin kocası Ahmet, orta halli bir memur ailesinin iyi yetişmiş oğludur. Bir akrabadan ona kalan küçük servetle baştan çıkmasaydı, tüm ömrünü mutluluk yanılsaması içinde, kimseye zararı dokunmayan iyi ve mütevazı bir yurttaş olarak tamamlayabilirdi. Sınıfının ondaki damgası, bir tür özentili eziklik halidir. Ahmet’in, kendi kökeninden yukarıda gördüğü karısına neredeyse kul köle oluşunun da sonradan kapıldığı, gözlerini paradan başka her şeye kör eden ve onu parasal ahlaksızlıklara iten ihtirasın da sebebi bu özentili ezikliktir. Servet merdiveninde hep daha yukarıya tırmanmaya uğraşırken masumluk çağının tüm iyi fiziksel ve ruhsal özelliklerini yitirmiştir, Ahmet; sonradan görme serveti insan olarak onu mahveder ve bu süreç başlı başına bir roman konusudur. Ahmet karısının ihanetinden tamamen habersizdir. Öğrendiği zaman çıldırır, sonsuz yakınmalarla, intikam düşleriyle kendini büsbütün çıkmaza sokar. Ancak öç düşlerde kalacaktır; Ahmet’in sakınımı bir türlü elden bırakamayan küçük burjuva tabiatı, büyük bir rezaleti göze alamayacak, uslu uslu boşanacak, sulu gözlü boş boğazlıklarıyla kendini büsbütün küçük düşürdüğüyle kalacaktır. Celile’nin kaderi Emma Bovary, Anna Karenina ve Bihter’in hazin sonlarını mı izleyecektir? İntihar?.. Burada KItap 7 Ocak 2016 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle