25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Halide Edip’ten Erendiz’e dişil öykü Kadınların anlatıldığı, kadın bakışının egemen kılındığı, kadın sorunsallarının işlendiği, genel olarak “kadın anlatıları” başlığı altında toplanan öyküler kadar “kadın”ın türe dönük doğrudan bir merkez, erke, odak bağlamında işlevlendiği anlatılar da yazınımızda ayrı bir yer tutuyor… H alide Edip (Edib) Adıvar’ın, ilk basımı 1922’de yapılan Dağa Çıkan Kurt başlıklı öyküler demetinin yeni basımının (Yayına Hazırlayan: Mustafa Çevikdoğan, Can, 2014) ardından, Erendiz Atasü’nün de yeni öyküler demetiyle buluştuk: Kızıl Kale (Can, 2015). İki kitabın basımları arasında tam doksan beş yıl var. Adıvar’ın kimi öykülerine düştüğü 1919 tarihi dikkate alındığında, aralarında yaklaşık yüzyıllık zaman bulunduğu öngörülebilir Halide Edip’le Erendiz’in öyküleri arasında… Ancak her iki yazar da, öykü evrenlerine yerleştirdikleri kadın karakterler aracılığıyla ilginç bir direnç odağı oluşturarak farklı yönseme sergiliyor bana göre. Bu, “öykü kadını”, “kadın öyküsü” vb. başlıklar altında alınabilecek yaklaşımların dışında, farklı bir ele alış bağlamında somutlanıp bütünselliğe ulaşıyor kanımca. İşte kadın varlıkla estetik var oluş biçemi olan öyküyü bir araya getiren, kadınla öyküyü görece aynı odakta çakıştıran söz konusu olguyu vurgulamak anlamında kullanıyorum başlıktaki “dişil öykü” deyişini… Bu doğrultuda iki öykü demetindeki örneklere kısa bir göz atışla, sözünü ettiğim “dişil öykü” deyişi için temellendirme gerekçeleri getireyim istiyorum. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Milli Savaş Hikâyeleri’ne göre Halide Edip Adıvar’ın Dağa Çıkan Kurt’taki öyküleri, hele de kadın karakterler dikkate alındığında başka bir hava yansıtıyor genelde. Çünkü Adıvar’ın kadınları, toplumsallık sarmalında, soyut kavramları öne çıkaran veya ülkü, ideal uğruna mitleştirme yansıtan bu tür karakterlerden uzaklaşarak bireysel tutumları, eylemlilik yansıtan ahlaksal davranışlarıyla öne çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında bu kadınlar da ulusal tutumlarıyla dikkati çekiyor elbette, ne ki kadın duyarlığı ekseninde ayağa kaldırılabilecek duruş da sergiliyor belirgin biçimde. Öykülerde kadınla kurulan bağın, bu bakımdan farklı bir açıya dayandığı öne sürülebilir. Gerek Halide Edip Adıvar’ın gerek Erendiz Atasü’nün öykü evrenlerine yayılan kadın karakterler birebir örtüşme gösteriyor. de Erendiz Atasü’nün, özel bir yazınsal dil oluşturmayı başarmış yazar olarak da farklı bir dişil öykü yapısı kurduğu öne sürülebilir pekâlâ. Öykülemede, bir yanı söylen öte yanı masal diliyle akraba bir anlatı temele alınırken, bunların üzerine kadıncı bakışla bir harmanlama da yaşanıyor alabildiğine. Bu son öyküler demeti, yazarın otuz beş yıllık öykü emeğinin doruğu olarak görülebilir öyleyse. Öykülerini taş kaideler üzerine birer yontu halinde işleyip öyle getiriyor önümüze Erendiz. Tarihe, eskil çağlara bile yeniden düzen veriyor bir çalım. Öyküler, Halide Edip’te görüldüğünce derin bir burgaç içine çekip farklı coğrafyalarla kültürler ortasında korunaksız ama yine de alabildiğine direngen, bu yanıyla müthiş çekici kadınlarla tanıştırıyor okuru… Üstelik erkek karakterler de bu bakıştan pay alıyor. Yazar, Kızıl Kale’de, derin bir siyasallığın zemini üzerinde öykülerini örüntülerken bu yanıyla Halide Edip’le örtüşme sergiliyor. Gerçekten her iki yazar da öyküler aracılığıyla bir ülkeyi, insanlarıyla birlikte onun tarihini de anlatıyor bize. Kadın ülkesinden kalkarak kendi ülkemizi… Ama kadınlarına biçilmiş rol açısından bakmaya çalışalım biz yine de Atasü’nün öykülerine. Sözgelimi Uysalkadın, bir ekonomik çözümleyici konumuyla katılır öyküye, diyalektik bağlar şöyle dursun, sınıfsal hareketliliğin şifrelerini de çözer. Bir başkasında ise Aya’nın, Nigâr’ın, Refref’in vb. yansıttığı edilginlik bile neredeyse bir dikleniş gibi patlar öyküde. Erendiz Atasü’nün öyküde uyguladığı bir yan da bu kadınları özel bir dille giyindirmek olarak kendini gösteriyor bana göre. Nitekim yazarın, dişil öykü bileşkesine dönük adeta özel bir mancınıkla sözcüklerini de berkittiği ileri sürülebilir herhalde. Sonuçta her iki yazar da kadın karakterlerini birer destan kahramanı olarak yaratırken klasik tragedyada yüceltilen çözümsüzlüklerden enikonu uzaklaştırmayı da başarıyor doğrusu bunları… HALİDE EDİP ADIVAR Kurtuluş Savaşı süreci yaşanırken cephede yazılan, güçlü tanıklıklara dayalı içtenlikli bir ırmak halinde almak olası kimi öyküleri. Bu çerçevede söylensel bir biçem de eşlik edecektir elbette; hatta abartı, yiğitleme vb. duygularla kesişecektir okurun yolu. Ama bütün bu öykülerde bir “dişil öykü” diyebileceğimiz direnç odağı da, sonuçta kendisini koruyup göstermeyi sürdürüyor hep. Kaldı ki bireyin zaten toplumsal varoluşun taşıyıcısı konumuyla gerçeklik kazandığı unutulmamalı bunlarda. Halide Edip de, yazar olarak kendisini bir altüst oluş içinde görevlendirmiştir ayrıca. İşte sınıfsal değişimler de bu toplumsal altüst oluşun temel belirleyenleri arasında yerini alıyor. Dağa Çıkan Kurt’ta anlatıcı kadını anlamak görece kolaydır belki, ancak kadın karakterlerin de öykülerde kendilerinden emin, güçlü kişilik yansıtması olgusuna farklı bir gözle bakmak gerekiyor. Çünkü öykü evrenlerindeki kadın varlığın etkin, eylemli yanını belirgin biçimde gözlemek olanaklı. Demek ki kadın, bu özelliği karakterine giyinmiş halde görünüyor hep. Yazar, öykü kişileri olarak Zeynep, Kezban, Ayşe, Fatma vb. kadın karakterlerden kalkarak tam bir kreşendo vurgusu yaratıyor denebilir kestirmeden gidersek. Aslında bu kadınlar, “hür hayatın en çekici bir şelalesi gibi kaynayan” (20) kişilerdir bir bakıma, ötekine duyacağı gereksinime, kendi başına olamayışın bungusuna karşın. Çünkü “çekici kadın ruhunun gençliğini yıllar ve ıstıraplar (yine de) söndürememişti”r (83, 84)… Halide Edip’in romantik yaklaşım içeren öykülerinde bile, (örnekse “Cehennem Dağı, Cennet Dağı”, “Çakır Beyaz Ayşe” vb.) kadına özgü bir direncin nakışlandığı görülebiliyor apaçık. Erendiz Atasü, Kızıl Kale’de etkin, eylemli kadın karakterleriyle soylu bir dikleniş sergiliyor denebilir. Nitekim onun kadınları, “kadınlar klanı”nda (85) yaşasa da, “ardiye kadar sıkışık hayat”lar (133) sürse de, “[h]ayatı sürdürmenin cinsine yüklediği içgüdüyle” (26) davranır genelde, bilinç de tam bu içgüdünün bağrında fokurdamaya koyulur bir bakıma. Öte yandan bunca güçlü kadın karakterin geçit yaptığı öyküler demetin ERENDİZ ATASÜ Gerek Halide Edip Adıvar’ın gerekse Erendiz Atasü’nün öykü evrenlerine yayılan kadın karakterler, söz konusu öykülerde bir öykükadın odağı ile birlikte bu doğrultuda direnç dayanağı da ortaya koyuyor… Kadınla öykü, öyküyle kadın bu bağlamda birebir örtüşme gösterirken birbirine girişip ciddi katılışım sergiliyor. Ancak kimileyin Halide Edip’te anlatıda kurmaca hünerine yaslanılması gerektiği dışlanmamakla birlikte, olgusal gerçeklik, anısal aktarım öne geçiyor Erendiz’de ise olgusallığa, anıya en yakın olduğu yerde bile yazar, kurmacanın parıltılı yanışlarından kopmuyor hiçbir zaman. Halide Edip’ten bu yana yüzyıl içinde gelip geçen kadın yazarları yoksayıp da öne sürüyor değilim elbette bu satırları… Ama öykü kadınları ile kadın hikâyelerinin biçimlendirdiği öyküler neredeyse yeni bir öykü biçemini de aşarak adeta farklı bir yazınsal türmüş gibi önümüze geliyor artık… Bu, bir açıdan sınav; ama bu sınavda yalnız kadın değil, öykü de sınava giriyor bir çalım… n KADINLA ÖYKÜ İLİŞKİSİNDE YENİ BİR ODAK 26 7 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle