16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ERVING GOFFMAN’DAN “tımarhaneler” ‘Hizmet’ idealinin ufaladığı benlikler 1961’de yayımlanan ve geçtiğimiz günlerde Ebru Arıcan tarafından Türkçeye çevrilen, Erving Goffman’ın “Tımarhanaler”i, bir total kurum olan akıl hastanelerine, oraya kapatılanların gözünden bakıyor. Goffman, benliği ezen bu kuruma ve resmî söyleme de eleştiriler getiriyor. ALİ BULUNMAZ [email protected] içbir hapishane, Bentham’ın tasarladığı Panoptikon kadar iyi olamaz” diye bir görüş dile getirilmişti zamanında. Ama bu, kısa sürede yok olup gitti; gerçek hapishaneler o fikri çürüttü. Benzer bir yaklaşım, akıl hastanesi tasarımları için de dillendiriliyordu. Ancak Erving Goffman gibi uzmanlar, hakiki tımarhanelerin içini dışını anlatınca tasarılar da teoriler de tuzla buz oldu. Goffman, psikolog veya psikiyatr değil, bir sosyolog; uzmanlığı ise iletişim sosyolojisi. Özellikle kapatılmış insanlar üzerine yaptığı araştırmalarla tanınıyor. Chicago’da yaşadığı dönemlerde adı duyulan ve ABD’de 1950’lerin ünlü radyo oyunu Big Sister’la ilgili çalışmaları efsaneleşen Goffman, akıl hastanelerindeki incelemelerini (Türkçeye Tımarhanaler adıyla çevrilen) Asylums’ta bir araya getiriyor. Uğraştığı tüm konularda olduğu gibi Tımarhaneler kitabında da araştırmalarını kendi yarattığı kavramlarla açıklarken antropolojiden de yardım alıyor. “H “ZAMAN MERHAMETLE ÖLDÜRÜLÜR” Goffman, akıl hastanelerindeki araştırmalarında, kapatılmış bireylerin toplumsal davranışlarına eğiliyor. Bir spor antrenörü rolünde sahaya çıkıp bu total kurumdaki sınırları, orada bulunanların neyi nasıl yaptığını, neye nasıl ve ne ölçüde tepki verdiğini anlamaya uğraşıyor. Bu arada atlamayalım, az önce “total kurum” diye bir kavram geçti; Goffman bununla, toplumun genelinden uzun süre koparılan çok sayıda bireyin resmî bir yaşam döngüsüyle hayatını sürdürdüğü bir ikâmet ve çalışma yerini kastediyor. Ayrıca, akıl hastanesindeki iki gruptan; personel ve kapatılmış kişilerden ikincisine yoğunlaşırken onun benliğine, davranışlarına ve algılarına odaklanıyor. Total kurumlarda, çok sayıda kapatılmış bireyi az sayıdaki personel denetler. Neredeyse tüm eylemler, personelin tasarrufunda gerçekleşir veya gerçekleşmez. Diğer başka total kurumlardaki gibi akıl hastanelerinde “yaşayanlar” da dış dünyayla sınırlı bir bağlantı kurar; personel, bu kişileri güvenilmez, kapatılanlar da personeli kötü ve küçümseyici bulur. Goffman’a göre her iki grup da karşısındakini ötekileştirir ve düşman gibi görmeye başlar. Yani personelle kapatılan arasındaki sınırlı iletişimden gerilim doğar. Dört duvar içindeki kişinin planlanmış ve rutine binmiş günlük yaşamı, personelle arasında bürokratik bir yarık oluşturur. Kapatılmış birey için akıl hastanesi, sadece ruhsal bir yenileşme mekânı olmaz aynı zamanda onu kuşatan ve her ân’ının planlandığı bir kuruma dönüşür. Goffman, belli bir vakitten sonra oranın, zamanın boşa aktığı bir yer olabileceğini söyler: “Zaman, total kurumda merhametli bir şekilde öldürülür.” Bunu iki şekilde anlamak mümkün: Birincisi, hastaneye yatmadan öncekiyle yatıştan sonraki zaman algısının farklılaşması. İkincisi, yatışın ardından gelen beyhudelik hissi. İkinci durum, benliğin dönüştürülme çabasının bir yansıması. Dahası, tektipleştirme babında ele alınacaksa Goffman’a göre politik bir hareketin daniskası. Bu anlamda Goffman, yine yapacağını yapıyor, araştırma sırasında olmasa bile eldeki verileri yorumlarken muhalif kimliğine bürünüyor. Bir başka önemli şey, personelin, kapatılmışlardan kayıtsız şartsız saygı beklemesi. Bunun, kimi zaman belli korkutma yöntemleriyle karşımıza çıkması ise köleefendi “ilişkisini” aklımıza getiriyor. Akıl hastanesinde de “maneviyat” ve “istikrar”ın sürmesi, katı kuralların konulması ve kapatılmışların buna uymaya zorlanmasına bağlı! Yani personel haricindekilere bir kişiliksiz Goffman, iletişim uzmanı bir sosyolog. leştirme harekâtı mevcut. Goffman, sosyolojik bir bakış açısıyla eğildiği akıl hastasının yabancılaştırılma işlemine, yatış formunun doldurulmasından önce başlandığını söylüyor. Bunun da “profesyonel” bir yaklaşım olduğunu ekliyor. Uzmanlardan ve aile bireylerinden oluşan karar vericiler, kişiyi tüm bireysel özelliklerinden soyutlayarak dışarıdaki akıl hastalarının bulunduğu ortamdan içerideki “akıl hastalarının” yer aldığı mekânlara yolluyor. Üstelik içeri gönderilen kişiye gerçekler söylenmiyor, bunun yerine Goffman’ın hatırlattığı gibi “tedavi göreceği, istirahat edeceği ve birkaç ay içinde çıkacağı” yönünde telkinlerde bulunuluyor. Başka bir deyişle hastanenin bir sürgün yeri olduğu kişiden gizleniyor. Bu gerçekle yüzleşmeyi sağlayansa kişinin, koğuşa yerleşmesi veya davranışlarının yönlendirilmesi. Goffman, buna “alışılmış tatminlere ve savunmalara ket vurulması” diyor. Ortak yaşam, engellenme ve otoriteye boyun eğmenin beklenmesi ise bütün bu süreci perçinliyor; kişinin yaşamı kurumsallaştırılıyor. Yani hasta yola getiriliyor ya da geçmişi kaybedilerek yeni bir “şimdi” ve “gelecek” yaratılıyor. Böylece hastanın benliği, kurumsal olarak sallantılı hale getirilirken kapatılan kişi de ancak kurumsal yapıya saygı göstererek ve kısıtlamalara bağlı kalarak kendisiyle aynı konumdakilerle “sosyalleşebiliyor.” SAHNE ARKASI Goffman, diğer total kurumlardaki gibi akıl hastanelerinin de kişiyi (hastayı) “normal”, “programlanmış” ve “yerleşik” bir üyeye dönüştürmeye uğraştığını anımsatır. Bu, resmî bir öğreti olarak işler. Böylece akıl hastanesinin gayrıresmî yüzü ortaya çıkar: Total bir kurumda süren gizli hayat. Persone lin, hastaları elinden gelen işlere göre (bahçıvan, çocuk bakıcısı, kâtip olarak…) sınıflandırıp kullanması, onları yaşamaya ikna etmeye yönelik bir eyleme dönüşebilir. Goffman, bunun dışında bir parantez açıyor: “Bazı koğuşlarda, hastaların sürdürmesine izin verilen yaşamın içi o kadar boşaltılmıştır ki yapacakları herhangi bir eylem, onlara öngörülemeyen ek bir tatmin sağlar.” İşin bir başka boyutu, hastane aracılığıyla sistemin nimetlerinden faydalanma; örneğin, sağlık hizmetlerinden yararlanma veya toplumsal sorumluluklardan kaçma. Bunları kolaylaştıransa hastanedeki işleyişe uyum sağlama ve kurallara harfiyen uyma. Goffman, sistemden yararlanmak uğruna hastaneye yatanların sayıca az olduğunu söylüyor ama bu, böyle bir grubun var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Goffman’ın verdiği bir başka örnek, hastanede personelin gözüne sokulan “içten çaba”; kapatılanın, işten sağladığı faydayla küçük tatminler elde etmesi. Mesela, temiz elbise çok daha kolay verildiği için çamaşırhanede çalışmak. Burada kâğıt üzerinde her iki taraf da kazanmış görünüyor ama zaten bir hak olan temiz elbise, fazladan bir çaba sarf eden hastaya veriliyor! Hastanede sistemin dışına küçük kaçışlarda ve çoğu zaman yasak faaliyetlerde (örneğin sigara içmek, alkol almak ve kâğıt oynamak için) kullanılan serbest bölgeler (mesela ormanlık alan) de bulunuyor. Goffman’a göre buralar, “personelkapatılmış kişi ilişkisinin olağan gösterisinin sahne arkasını” temsil ediyor. Aynı zamanda hastayı denetlemeyi kolaylaştıran grup alanlarından uzaklaşmayı sağlamasıyla da önemli bir işleve sahip. Özel yatak odası ve zulalar da aynı şekilde. Zuladakiler (oyun kâğıtları, kitaplar, yazı ve resim malzemeleri vb.), yine denetimden bir parça ve belli zaman da olsa sıyrılmayı sağlayan araç gereçler. Öte yandan, hastanedeki yaşamı anlamlı kılabilmenin ya da ondan kaçışın da bir yolu. Goffman, bütün bunları istifleyip resmî söyleme eleştirilerini sıralıyor: “Hastanede olup bitenler, tıbbi hizmet referans çerçevesine oturtularak ya da bu çerçeve üzerinden yorumlanarak meşrulaştırılmak zorunda. Personelin günlük eylemleri; gözlem, teşhis ve tedavinin ifadeleri olarak tanımlanıp sunulmalı.” Bunun anlamı, görünenle gerçek arasında önemli farkların bulunduğu. Görünen, hastaya tıbbi destek sağlandığı ve onun topluma kazandırılmaya uğraşıldığı. Fakat gerçek, kendilerine biçilen statüyü kabullenmeye zorlandıkları; yani zihni bulandıran ve kişiyi kendisine yabancılaştıran ahlaki bir esaret... Sonuç olarak “hizmet” idealinin; resmî söylemin ve kurumsallığın altında ezilen birey. Goffman’ın Tımarhanaler kitabındaki bam teli tam da bu işte. n Tımarhaneler/ Erving Goffman/ Çeviren: Ebru Arıcan/ Heretik Yayınları/ 398 s. 14 7 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle