08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] natın “medyada hak ettiği yeri alması” ve “doğru bir yaklaşımla yansıtılması” kuşkusuz son derecede zor. GEZİ VE İSTANBUL BİENALİ Gezi Direnişi eylemlerinin ardından gerçekleşen son İstanbul Bienali’nin, açık mekânlardan kapalı mekânlara alınması sonucunda, ana temasıyla çeliştiği tartışıldı. Siz ne düşünüyorsunuz? Bence, son Bienal’in, sergiyi sunan katalog metinlerinde izlediğimiz gibi, Bienal’i Gezi’nin devrimci ruhunun canlanması gibi anlamlandırma gayreti doğru değildi. Neoliberal küreselleşme rejimlerini izleyen kültürün özelleştirilme hareketinin en başat ve en otokrat sahnelerinden olan bienalleri bir kamusallık cenneti gibi sunması da öyle. Küratörler, başkalarının sanat deneyimine ya da sanat hayatına hükmetmeye kalkışmadan, markalandırmayı hatırlatan iletişim düzenlerine girişmeden bienallerini sunmalıydı. “ÇAĞDAŞ SANAT NEDİR?” Sanathayat dizisinden önümüzdeki dönemde çıkacak birkaç önemli kitaptan söz eder misiniz? Bugünlerde çıkacak olan “Çağdaş Sanat Nedir?” bu konuda yıllardır süren ve nihayet bazı noktalarda uzlaşan tartışmalardan bir derleme sunuyor. Bunu “Sanat ve Direniş” derlemesi izleyecek. Bahara, Sürrealist Manifesto’nun yayınlanmasının 90. yıldönümüne, “Mimarlık ve Sürrealizm” hazırlanıyor. DİNİN RESTORASYONU… Son zamanlarda kimi Ortadoğu ülkeleri (Birleşik Arap Emirlikleri, Katar Emirliği, vb.) sanata büyük yatırımlar yapıyor. Batı da bunun cazibesine kapılıyor; örneğin, Abu Dabi’de Louvre Müzesi ve Guggenheim Müzesi açılıyor. Böylesi büyük yatırımlar, günümüz sanatında nasıl bir rol oynuyor? Bu İslam monarşilerinin çağdaş sanata bu kadar yatırım yapması, ilk başta kulağa çok anlamsız gelmesine rağmen, ister istemez bizi muhafazakârlıkla çağdaşlık arasında birtakım bağlar aramaya yönlendiriyor. David Harvey gibi düşünürler neoliberalizmi “dinin restorasyonu olarak” tanımlıyor ve biz de bunu1980 Eylülünden beri gayet açık ve şiddetli olarak yaşıyoruz. Ve çağdaş sanatın bu muhafazakârlaşma dalgasıyla at başı yükseldiğine tanık oluyoruz. Çağdaş sanatın işletmeleşmesini yönetenlerin muhafazakâr siyasetleri ve söylemleri açık veya örtülü biçimlerde desteklediklerini izliyoruz. Sadece emirlerin ve şeyhlerin değil, oligarkların, spekülatörlerin, şirketlerin de çağdaş sanata bu ölçüde yatırım yapmalarının ve piyasayı inanılmaz boyutlarda şişirmelerinin, çağdaş sanatın ve sanatçının varlığında bir etkisi olmadığını düşünmek safdillik olur. Ama bu konu burada birkaç sözle değinip geçemeyeceğimiz kadar kapsamlı. Yalnız şunu söylemek isterim, bu büyük yatırımlar, dev malî himaye, yaygın kanının aksine, çok küçük bir azınlık dışında sanatçıları büyük ölçüde sefalete sürüklüyor. n K İ T A P S A Y I 1243 Editörlüğünü Ali Artun’un üstlendiği sanathayat dizisi kitapları onuncu yılında Sanat tarihinin yeniden yazımı li Artun’la, en son, 2011’in Nisanında konuşmuştuk, yine bu sayfada; Don Thompson’ın, İletişim Yayınları’nca yayımlanan hayatsanat dizisinden çıkan “Sanat Mezat / 12 Milyon Dolarlık Köpekbalığı: Çağdaş Sanatın ve Müzayede Evlerinin Tuhaf Ekonomisi” adlı kitabı üstüne. O söyleşide, 1980’lerden başlayarak piyasaya odaklı bir sanat yazının oluştuğunu vurgulayan Artun, sanatla finansı birleştiren ve giderek “sanat yönetimi” disiplinini oluşturan yayınlarla, tarihin handiyse müzayede fiyatlarının yazıldığı bir popüler ya da “güncel” tarihe dönüştürülmesinden söz ediyor, bunun gazetelerin sanat sayfalarını her geçen daha fazla işgal etmesinden ve sanatı magazinleştirmesinden yakınıyor, ama sanatı tarihsizleştiren ve eleştiriyi tasfiye eden bu egemen yazın karşısında yeni bir sanat tarihi çığrının açıldığını belirtiyordu. Artun’a göre, bu çığır, 19. ve 20. yüzyıl eleştiri geleneğini, Marksizmi, Frankfurt Okulu’nu, ’68 sonrası Paris filozoflarını, sanat düşüncesiyle eklemliyor, estetik modernizmin ve avangardın tarihi yeniden yazılıyordu; Romantik devrimle başlayan sanatın büyük özerkleşme hareketi keşfediliyor, bu hareketin zamanımızda nasıl çözüldüğü teşhir ediliyordu. İşte, Artun’un yayın yönetmenliğini üstlendiği sanathayat dizisi de bu yaklaşımı temsil ediyordu. Nitekim, o günkü söyleşimizin başlığı da “Piyasa, aklın ve Tanrı’nın yerini mi aldı?” idi. ÇIĞIR AÇAN YAPITLAR Ali Artun, on yıldır, yazdığı, yayımladığı ya da editörlüğünü üstlendiği sanathayat dizisi kitaplarıyla, Tanrı’nın olmasa da aklın piyasanın yerini alması uğraşına azımsanmayacak katkılarda bulundu. Bu diziden yayımlanan, sanatın felsefeyle, siyasetle, emekle, cinsellikle, kültüralizmle, finansla ilişkilerine ilişkin çağdaş sorunları izleyen derlemeler ve günümüz tarihyazımında çığır açan kimi yapıtlar, sanatın günümüzdeki sorunlarıyla ilgilenen insanlar, S A Y F A 6 n 12 A R A L I K A dahası sanatçılar, eleştirmenler, küratörler tarafından yakından izleniyor, tartışılıyor. Sanathayat dizisinin onuncu yılında, Artun’la yeniden söyleşiyoruz. Kimi soruları yinelemem gerekse de, Gezi Direnişi eylemlerinin hemen ardından düzenlenen İstanbul Bienali’ne, bu diziden önümüzdeki dönemde çıkacak kitaplara ve son yıllarda kimi Ortadoğu ülkelerinin sanata yaptığı büyük yatırımlara da değiniyoruz. BİR KARŞI ÇIKIŞ İletişim Yayınları’ndan çıkan sanathayat dizisini başlatalı on yıl oldu ve bu dizi yayıncılık yaşamımızda tümüyle özgün, kendine özgü bir yer edindi. Sanathayat dizisinin, sanat dünyasındaki egemen anlayışa bir karşı çıkış, bir başkaldırı olduğu söylenebilir mi? Dizide, modernizmle, avangard ve çağdaş sanatla, tek tük mimarlıkla, ve ayrıca müzecilikle ilgili birtakım eleştirel kaynaklar yayınlanıyor. Bu kaynakların, örneğin Baudelaire, Benjamin, Adorno, Baudrillard gibi yazarları ne türden bir başkaldırıyı ifade ediyorsa, elbette dizi de bu başkaldırıyı yansıtıyor. Ali Artun, on yıldır, yazdığı, yayımladığı ya da editörlüğünü üstlendiği sanathayat dizisi kitaplarıyla, Tanrı’nın olmasa da aklın piyasanın yerini alması uğraşına azımsanmayacak katkılarda bulundu. sanatın felsefeyle, siyasetle, emekle, cinsellikle, kültüralizmle, finansla ilişkilerine dair çağdaş meseleleri izleyen derlemeler yapıyor. Diğer yandan, günümüz tarihyazımında çığır açan kimi eserleri, örneğin, Baxandall’ın 15. yüzyıl İtalya’sında stilin doğuşu, Michael North’un da 17. yüzyıl Hollanda’sında sanat piyasasının doğuşuyla ilgili toplumsal tarihlerini yayınlıyor. Küresel çağdaş sanat piyasasının tarihi parçalayarak, güncellemesi karşısında oluşan çağdaş sanat tarihi birikiminin bilgisini sunmaya çabalıyor. DEVLET HİMAYESİNDEN ŞİRKET HİMAYESİNE Bugün medya ve sosyal medyada sanat hak ettiği yeri alıyor mu? Ya da sizce doğru bir yaklaşımla yansıtılıyor mu? Ne yazık ki, Türkiye’de sanatın kendi özerk kamusal alanlarını örgütleyebilmesine ilişkin deneyimi oldukça sınırlı. 1938’de kurulan yegâne sanat müzesini bile doğru dürüst açık tutmayı başaramamış. Sanat büyük ölçüde devlet himayesinde kalmış, sonra da şirket himayesine devrolmuş. Buna bir de siyasal hayat kadar entelektüel hayatı da teslim alan baskıcılığı ekleyin... Kamusallığın yaşanmadığı bu koşullarda tarih ve eleştirinin gelişebilmesi, sa GÖRÜLMEMİŞ BİR CANLANMA Bu dizideki kitapların, sanat piyasası, müzayedeler ve egemen yaklaşımın ötesinde ya da karşısında alternatif bir sanat tarihi yazımı oluşturduğunu söyleyebilir miyiz? Yakın dönemde sanat tarihi görülmemiş bir canlanma yaşıyor. Özellikle 20. yüzyıl sanatının, modernizmin ve avangardın tarihi yeniden yazılıyor. Sanat, ezberlediğimiz, stillere dayalı formalist tarihinden sökülüyor ve toplumsal, siyasal hakikatine iade ediliyor. İşte sanathayat dizisi bu canlanmadan örnekler sunmaya çalışıyor. Bir yandan, 2013 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle