07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ümmü Gülsüm’ün oynadıkları. Yine aynı yıl İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Shakespeare ile tanışır. Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu Atinalı Timon’dur ilk gördüğü oyun. Kolej’de Karagöz tutkusu da sürer. Okulda bir perde yaptırıp Karagöz oynatmaya başlar. İlk yurtdışı gezisini de bir okul gezisi olarak Yunanistan’a yaparlar. Çeşme’den önce Sakız Adası’na geçip, oradan da Atina’ya giderler. Robert Kolej’de çok iyi bir edebiyat eğitimi verilmektedir. Şair Nigar Hanım’ın oğlu Salih Keramet Türkçe öğretmenleridir. Tevfik Fikret’in arkadaşıdır. Nâzım Hikmet, dönemin yaşayan bütün öteki şairleri, Sait Faik, Yakup Kadri, Halide Edip, Halit Ziya, Reşat Nuri derslerde okudukları yazarlardır. Yine Batı dünyasından T. S. Eliot, Ezra Pound, James Joyce da bu yıllarda keşfettiği yazarlardır. Okul bitince, 20 yaşında babası onu İngiltere’ye Cambridge Üniversitesi’ne gönderir. Ailesi iktisat okumasını istemektedir. O ise İngiliz Edebiyatı bölümüne kaydolur. Babasına altı ay sonra yazdığı bir mektupla durumu bildirir. Cambridge’de sinema tutkusu iyice depreşir. Durmadan sinemaya gider. Hemen bütün sinema klasiklerini izleme olanağı bulur. Bir keresinde Mihail Kokoyannis’in Melina Merküri’nin oynadığı Stella adlı filmini o kadar beğenir ki, tam 9 kez seyreder. Cambridge’de ilk yaptığı işlerden biri de İngiliz arkadaşlarını rakıyla tanıştırmak olur. Savaştan yeni çıkmış İngiltere’de birçok şey karneyle dağıtılmaktadır. Babası her ay küçük bir koli içinde ona beyaz peynir, pastırma ve rakı gönderir. Rakı sofrasını kurup arkadaşlarına hem rakı içmeyi, hem de türkü söylemeyi öğretir. Kendisi de elbette çağdaş İngiliz edebiyatının ustalarından etkilenir. İlk şiirlerini de yine bu yıllarda yazar. “Denizi Özledik Denizi”, “Dilek Şart”. Yaz aylarında ise Türkiye’deki edebiyatçılarla arkadaşlıklar kurar. Bunlar arasında ilk sıraları Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener, Özdemir Asaf alırlar. Sonraki yıllarda asker arkadaşı olarak Oğuz Atay da katılacaktır yakın arkadaş grubuna. Tabii İngiltere’de okumanın bir yararı da pek çok çağdaş yazarı herkesten önce fark edebilmesi olur. John Berger’i daha ilk romanı ‘Zamanımızın Bir Ressamı’ yayımlandığında, 1953’te keşfeder. Ted Hughes, Sylvia Plath aynı dönemde öğrencilik yaptığı şairlerdir. Yine Raymond Williams, F. R, Leaves, George Steiner gibi çağdaş edebiyatın başta gelen eleştirmenlerinin de derslerine girer. Aynı şekilde, yalnız İngiliz edebiyatına değil, bütün dünya edebiyatına ve şiirine açılan kapıları bulabilmiştir. Böylelikle, günümüzün “Şiir Atlası”na ulaşacak, “Çin’den Peru’ya” çeviri serüveni başlar. “Çin’den Peru’ya”nın ilk basımı 1966’da Vedat Günyol yönetimindeki Çan Yayınları’ndan 76 sayfalık ince bir kitap olarak çıkar. Ancak içinde Sappho’dan Latin şairlerine, Eski Çin şairlerinden Japon Haiku’larına, Ungaretti’den Pavese’ye, Michaux’dan Rene Char’a, Lorca’dan Alberti’ye Yeats’den Auden’a, Ezra Pound’dan Vallejo’ya çok geniş bir alanda dünya C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I şiiri karşımıza çıkar. Ardından peş peşe çağdaş Yunan şiirinin büyük ustalarını dilimize aktarır: 1966’da Seferis, 1974’te Yannis Ritsos, 1981’de Kavafis ve 1983’te de Elitis’in şiirleri kitap olarak yayımlanır. Çağdaş Yunan Şiiri Antolojisi, Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi ve Çağdaş Amerikan Şiiri Antolojisi de 80’li yılların ürünlerindendir. 80’li yılların başında bir de Amerika serüveni vardır. Beş kişilik bir aile olarak gittiği New York’ta Fulbright bursuyla geçinemeyince, bir yandan üniversitede 17. yüzyıl İngiliz edebiyatı dersi verir, öte yandan da Türk öğrencilerin kurduğu bir badanacı ekibine katılarak evlere boya badana işlerine gider. Birinde evini boyamaya gittikleri kişinin bir üniversite profesörü olduğunu öğrenince ev sahibi profesörle, onun evini boyamaya gelen profesör Cevat Çapan’ı tanıştırırlar. İşte, kimi sahnelerini aktarmaya çalıştığım böylesi çok sayıda mutlu rastlantının ortaya çıkardığı bir şair kişiliktir Cevat Çapan. KENDİ ŞİİRİNE DÖNÜŞ 80’li yıllar, Cevat Çapan’ın aynı zamanda yeniden kendi şiirine dönüş yıllarıdır. İlk şiiri 1952 yılında, henüz 19 yaşındayken yayımlanmış olmasına karşın, ilk şiir kitabı Dön Güvercin Dön, aradan 33 yıl geçtikten sonra 1985’te yayımlanır ve o yılın Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanır. Yılların birikimi içinde yaşama sevinciyle hüznü ustalıkla harmanlayan, yalınlıkla derinliği buluşturan şiirleri peş peşe kitaplaşır: Doğal Tarih, Sevda Yaratan, Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz. Şiirlerinden seçmeler İngiltere ve Fransa’da da kitap olarak yayımlanır. Toplu şiirleri Bana Düşlerini Anlat’ın yayın tarihi 2007’dir. Sonrasında Ara Sıcak (2009) ve bu yıl da son kitabı Su Sesi gelir. “Haziran sonu poyrazla başladıydı yaz, haftalarca hiç dinmeden kayaları dövdü dalgalar. Homeros’un sesi Tenedos’ta martı çığlıklarıyla rüzgârın sesine karıştı. Temmuz da sona ermek üzere – Rüzgârın görünmeyen salıncağında titriyor kavağın yaprakları, azmağın körfeze karışan suları öğle sıcağında bile dipdiri.” Cevat Çapan şiirine genel bir bakışla baktığımızda hep anlatılan bir hikâye vardır. Bu hikâye, kimi zaman kişisel, kimi zaman toplumsaldır. Ancak içlerine kişisel tarihlerin ve düşlerin karıştığı hikâyelerdir bunlar. Annesini, babasını, dayısını anlatırken Anna Ahmatova’yı, Osip Mandelştam’ı, Cesar Vallejo’yu, Walter Benjamin’i de anlatır. Su Sesi’nde de Ahmatova yine çıkar karşımıza. “Bizim bir yanardağımız olsa külleri büsbütün soğumamış biri bize bir kahve yapsa o soğumamış küllerde Oturup aşağı ovaya baksak sen orası Çukurova’dır desen ben, hayır, o ova Ahmatova, desem, Ondan şiirler okusak.” 1243 Aslında bir düşler sağanağı da diyebiliriz onun şiiri için. Yalın görünümlü olmalarına karşın kişisel, toplumsal ya da tarihsel pek çok öykünün iç içe geçtiği, birbiriyle ilintilendiği, buluşup uzaklaştıkları bir olaylar ve düşler sağanağıdır. Bu nedenle gizlerine çok da kolay varılabilecek bir şiir değildir belki. Ama şairin dünyasını tanıyıp, ailesi, geçmişi ve bunca içli dışlılıktan sonra bütün dünya edebiyatı ve özellikle de şiiri için de onun ailesi diyebiliriz; evet, dünya şiirinin serüvenlerine açık, şiirin bu geniş ailesine yakın olanlar için tadına kolay varılacak ve sonra da tiryakisi olunacak bir şiirdir Cevat Çapan’ın şiiri. Bu yazıda kısaca söz ettiğim olaylar ve olgular, onun bin bir zenginlik içeren hayatının küçük bir bölümüdür yalnızca. Onu tam olarak tanıyabilmek için, gittiği meyhaneleri, yüzdüğü denizleri, gezdiği yerleri, okuduğu kitapları, gördüğü filmleri, oyunları, tanıdığı yamalı bohça gibi görünen şiir dünyasına biraz geri çekilip de yukarıdan baktığınızda ise karşınızda kusursuz bütünlükte bir yapıtın durduğunu göreceksiniz. Elbette bütün sanatlar gibi şiir de aslında şairinin bireysel bir serüvenidir. Ama şair bu serüvenine ortak edebildiği okurlarıyla yaşar, çoğalır. Cevat Çapan şiiriyle ve yaşamıyla, bize yaşadığımız hayatın nasıl büyük bir mucize olduğunu gösteriyor. Şiirle yaratılabilecek güzel, mutlu, yaşanası dünyaları müjdeliyor. Şiirin yaşadığımız karanlıklar ve hastalıklar dünyasında ışıklı, aydınlık bir sağlık yolu olduğunu anımsatıyor. Cevat Çapan’ın, Türkçe okuyabilen bizlere sunduğu şiir yolculuğu çok özel ve güzel. Ve kim bilir kaç kuşaklar boyunca aklımızdan çıkmayacak. ŞİİRE DÖNÜŞEN HAYAT Bir hayatın nasıl şiire dönüştüğüne ilişkin güzel bir örnektir Cevat Çapan şiiri. Bir şaire en gerekli olan zengin yaşam deneyimine ulaşabilmek için olmadık serüvenlere girişir, dünyayı dört dönerler. Kimileri bunu evlerinde, analarında, babalarında, komşularında bulur; kimi geniş toplumsal kesimlerin mücadelelerinde. Ama şu yadsınamaz bir gerçektir ki, her şaire bir dünya gerekir. Şairler kurdukları dünyayı, yazdıkları şiirlerle dile getirirler. Okurlarına farklı bir dünya sunabilen şairler gerçek şairlerdir. Dünya durdukça kalıcı olan, okunan hep onlardır. Cevat Çapan’ın büyük kültürel birikiminin şiirdeki sesi ise son derece usuldur. Fısıldar gibi söyler dizelerini. Kimi zaman bir büyükbabanın uykuya yatırdığı torununa, yatağın başucunda anlattığı bir masaldaki gibidir sesi; kimi zaman en içten sevgi sözlerindeki yumuşaklıktadır. Sonsuz bir yeşilliğin içinde, yanı başınızdaki bir akarsuyun varlığını duyumsatmayan sesidir onun sesi. Okuruna da yaratıcılık öneren, düzeyini yükselten ürünlerdir. Okurlar, yani bütün insanlar; tıpkı gözlerini boyayan kandırmacı siyaset adamları gibi, cicili vitrinlerle önlerine konan şeker kitapların kendilerine hiçbir şey söylemediğini bir gün anlayacaklar. İnsanoğlu, şu yeryüzünde insanlığını anımsayıp, insan gibi yaşamaya karar verdiğinde, o dünyanın kapılarını has şiirlerle açacaklar. Cevat Çapan, hayatın şiire ya da şiirin hayata dönüşmesi üstüne güzel bir örnek. Biri ötekini yalanlamayan bir doğruluk, tutarlılık ölçütü. Onun hayatına bakıp güzel şiirleri, şiirlerini okuyup güzel bir hayatı düşleyebiliriz. “Gülleri solmayan o bahçe, dinlemekten bıkmadığı o şarkı, durmadan parende atan bir cambazdı o, şapkasından üç tavşan çıkaran bir hokkabaz, içinde büyümek istemeyen bir çocuk.” n Su Sesi/ Cevat Çapan/ Yapı Kredi Yayınları/ 80 s. 2 0 1 3 n S A Y F A 1 7 Cevat Çapan, hayatın şiire ya da şiirin hayata dönüşmesi üstüne güzel bir örnek. Biri ötekini yalanlamayan bir doğruluk, tutarlılık ölçütü. nice renkli insan portrelerini, çocuklarıyla, öğrencileriyle olan serüvenlerini uzun uzun anlatmak ve dinlemek gerekir. Çünkü bütün bunların ve nicelerinin bileşeninin doğurduğu bir şeydir Cevat Çapan şiiri. Bunca yüksek uçuşa karşın, Cevat Çapan, ayakları yerden kesilen şairlerden değildir. Güçlü gerçekçiliği ve duyarlık eğitimiyle maddi dünya ile yaratı dünyasını birbirinden ayırmadan bir arada koruyabilmeyi başarmıştır. Gerçeklik duygusuyla güzellik duygusu yan yana, bir aradadır. Lirik şiir yazmasına karşın, şiirde lirik söyleyişle mizahi, ironik tonu da ustalıkla birleştirebilmektedir. Cevat Çapan’ın düşler sağanağından, bölük pörçük yaşam parçalarından bir şiir dünyası kurduğunu söyledim. Bu 1 2 A R A L I K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle