07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jale Sancak’ın ilk romanı “Fırtına Takvimi” da unutmayalım tabii. Sır olan bir şey yok, her şey açık, apaçık. “HALİL İNANÇTAN KAÇIYOR, KEVSER İSE ONA SIĞINIYOR” Din, iman... Sağ, sol... Nasıl yaklaşıyor roman? Halil üzerinden, dinin, dini inancın, söylenenin, savunulanın aksine birleştirici değil ayrıştırıcı, bu yüzden de kan dökücü olduğunu çünkü ötekiliği büyütüyor ve mutlaka kör bir zihniyete, yobazlığa dönüşüyor, düşünceyi, sorgulamayı, tartışmayı elinizden alınca hele de siyasete alet edilirse büyük kıyımlara yol açtığını söylüyor alt okumasında. Sınırları çizilmiş, yasalarca tartışılması yasaklanmış olan şey totaliterdir. Düşman yaratmakta da üstüne yoktur. Halil bu yüzden inançtan kaçıyor. Kevser ise karakol macerasından sonra, tüm çaresizler gibi Tanrı’ya sığınıyor, kurtuluşu onda arıyor. Gene de bir şey değişmiyor. Karşısında vahşi, çarpık bir dünya düzeni var. Sol harekete gelince, zaman zaman önyargı, tutuculuk, çabuk suçlayıcı katı tutumlar, hatta rekabet yaşanmadı değil. Bunda haklı ve haksız olunan noktalar var tabii. Öte yanda mücadeleden cayanlar, korkaklar ve güçsüzler. Levent üzerinden söylemeye çalıştığım şey bu, aklım, kalbim solda olsa da. Her kişi bir ağaç gibi, sökülüyor kökünden... Leyla’nın sorusu mükemmel: “Bir şey mi başladı?” Aynı soruyu mutlaka yazarına da yöneltmeliyiz. Seziyor o anda Leyla, sezgiyle soruyor, felakete yol açacak bir isyan mı başladı? Halil’in halini görmese de, gelmekte olanı anlıyor. Halil’in isyanı kötü tabii... Bir özkıyım kalkışması. Benim yanıtımı romanın sonunda Kevser veriyor. “Fırtına Takvimi”ni yazıp bitirdiğimde henüz Gezi Direnişi’nden eser yoktu. Sonra gerçekleşti. Ben de romanı temmuz sonu yayınevine son paragrafını değiştirerek teslim ettim. Kevser her şeye rağmen bir umuda yakalanmış, Tanrı’ya değil, insana inancı tazelenmişti. Yelnehir değişecek, sağalacaktı. Evet, bir şey başladı, şu an hız kesse de, örgütsüz, dağınık bir biçimde sürse de, sevgili dostum Sezer Ateş Ayvaz’ın dediği gibi direniş ‘yoksul Alevi mahallelere’ kalsa da başladı, sürecek. Ben bu inancı korumak istiyorum. “ASIL SÖZÜ HALİL SÖYLÜYOR, EN ÖTEKİ DE O” Çocukluğundan bu yana kendisini diken üstünde tutan kıyıma, toplu cinayete tanıklık etmiş Alevi Halil... Kızının ölümünden sorumlu doktoru şikâyet edeceği mektubunu Cumhurbaşkanı’na ulaştırabilmek için yardım istediği karakolda bu nedenle işkenceye alınan Halil.. Romanın en bahtsızı, nicedir yabancılaştığı benliğine kavuşma gayretindeki Halil... İçi en kalabalık olan, sesleri hiç susmayan, romanın sesini sözünü en dile getiren kimlik o değil mi? Evet, en az konuşan kahraman olmasına rağmen hem de. Romanı yazma nedenim de o. Tutuklanıp ailesiyle birlikte karakola götürülüyor, orada anlatılan işkenceleri görmüyor, ama feci dayak yiyor, dayak yerken de duvarlardan sızan sözleri, havada uçuşan K İ T A P S A Y I 1243 Jale Sancak’ın “Fırtına Takvimi” adlı romanı, Doğu’nun uzak bir kasabası olan Yelnehir’de yolları kesişen, kaderleri birleşen bir avuç insanın hikâyesi. Fırtınaların yıktığı, sellerin savurduğu bir ilçede hayata tutunmaya, sevdiklerini yaşatmaya, var olmaya çalışan yöre insanlarıyla büyük şehirden gelip orada bambaşka koşulların içinde yoğrulan insanların acıtan öyküsü. Alevi Halil ile Kevser’in, kızlarını tedavi eden doktor Levent ile Süreyya’nın, hemşire Nur’un, bir türlü evlenemeyen Yücel ile Leyla’nın hikâyesi. Sancak’la “Fırtına Takvimi” üzerine söyleştik. r Gamze AKDEMİR ‘Yelnehir, ülkenin ta kendisi’ onsuza dek 6.5 yaşında kalacak küçük Berru’nun ölümünden önceler ve sonralar şeklinde miladi bir durumun izleğinde süregeliyor okuma. Fırtınalar kopmaya, yaşamlar hallaç pamuğu gibi savrulmaya küçük Berru’nun ölümünden önce de kıyın kıyın başlamış değil mi? Berru’nun ölümü tüm yaşamlarını değiştiriyor, ne var ki açmazlarının, onları bir yol ayrımına getiren sorunlarının nedeni Berru değil. Her birinin özel tarihinde, mevcut düzenin, toplumsal koşulların, bireysel ilişkilerin, şiddetin oluşturduğu travmalar var. İçine doğdukları şey ve kimlik meselesi, kadın erkek ilişkileri, aşk, iktidarsızlık, aldatma… Küçük kızın ölümü bardağı taşıran son damla oluyor ve acıyı büyütüyor. Romanın zamanı ikibinli yılların başı, lâkin kendi toprağından sürülmüş Halil’in sorunu, beş altı yüzyıl öncesinde, Osmanlı döneminde başlıyor. “ROMANIN ATMOSFERİNİ DOĞUNUN ZEMHERİ GERÇEKLİĞİ OLUŞTURDU” Hava hep soğuk, baharı yalancı, rüzgârlı, dondurucu… Zorlu iklim şartları da buna çocukluklarından istemeden de olsa aşina kahramanların ruh halleri gibi, karmaşık, zorlu. Fırtınanın az öncesi gibi, kıyamet koptu kopacak gibi. Seçmedikleri, maruz bırakıldıkları bir şey, aşina olmamaları mümkün değil. Sürekli huzursuz, çalkantılı, cinayetlerle dolu bir ülkede istemeden sayısız fırtına öncesine, sayısız fırtınaya sahip oluyor insan. Doğu’da böyle maalesef... Sözgelimi Halil ve Ziyar, Maraş katliamının tanıkları. Levent üniversiteS A Y F A 4 n 1 2 A R A L I K S deyken polislerden dayak yiyor, dişleri kırılıyor, gözaltına alınıyor. En yakın arkadaşlarından vurulup ölen oluyor. İnsanın içindeki ürkütücü şiddete ilaveten devletin uyguladığı şiddet veya toplumsal şiddet birikiyor hayatımızda. Giderek kanıksanan üstelik ve ne yazık ki giderek de normalleşen. Böyle olunca da doğunun zemheri gerçekliği oluşturdu romanın dış ve iç atmosferini. Ötekilik, dışlanmışlık… Halil’e “Hepimize yazıktır Kevser. Gülendam’ın taşa çakılan bedenine, kör Ali Merdan’a, Berru’nun toprağa gömülen çocukluğuna, benim küfürle, dayakla un ufak olan onuruma, senin umutlarına...” dedirten Yelnehir nasıl bir evren, nasıl bir duygu iklimi hâkim? Yelnehir bu ülkenin doğusu. Dağların arasında sıkışıp kalmış, yolları bir türlü merkeze ulaşmayan, kapıları dışarıdan kilitlenmiş, yoksunluğun, ıssızlığın başat olduğu bir ilçe. Bir metafor olarak dinmeyen, esip koparan yelleriyle ülkenin kendisi. Büyük kentli, varlıklı Süreyya için yabancı, ürkütücü, geri kalmış, o nedenle bir gün bile katlanılması imkânsız bir coğrafya. Nur için bir kaçış, öte yandan aşkın mekânı. Her şeye rağmen mutlu olduğu tek yer. Halil içinse düşman tarafından ele geçirilmiş, artık Alevi kimliği yüzünden tehlikede olduğu, giderek yabancılaştı2 0 1 3 “Fırtına Takvimi” öykülerinden tanıdığımız Jale Sancak’ın ilk romanı. ğı, kinlendiği baba toprağı. Ötekiliği daha çok Halil’in iç yıkıntısı, Ziyar’ın kaygıları ve Yücel’in istenmeyen güveyliğinde, Süreyya’nın onlara bakışında görüyoruz. Kan nasıl döküldü ilk ve bu kan dökme nasıl bir korku? Kanın dökülüşü insanın var oluşuyla başlıyor. Nur’un bu hamurun karılışında var bir bokluk dediği gibi, insandaki öldürme ve kan tutkusuyla. Romandaki ilk kan dökme ise Halil on altısındayken yaşadığı Maraş katliamıyla başlıyor. Derin devlet ve sağın işbirliğiyle gizlice hazırlanan bir oyunla, büyük bir yalanla. Çorum’u ve Sivas’ı C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle