23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

önce biz erkeklerin yapması gerekiyor. Çünkü dil, dünyaya ve insana aittir. Dili din, cinsiyet, ırk, coğrafya ayrımı yapmaksızın bir kılabilmek, onun içinde ortak yaşam alanı bulabilmek lazım. Roman, romandaki kadınların gözünden erkeklere bakarken öncelikle bu noktada duruyor: Toplumsal kodlar, klişeler, gelenek ve aile kavramlarının işbirliğiyle oluşturulmuş, erkek egemen bir ikiyüzlülük. Romanda hüzünlü bir anlatım var. Müzeyyen hüzünlü bir dünyanın içinde yürümeyi tercih ediyor. Ama bu kanatıcı olmaktan çok dobra, kimi yerlerde de sert bir hüzün desek doğru olur mu? Evet, doğru olur. Çünkü Müzeyyen’in tek bir duyguya sığmasını istemedim. Bunun hepimizin gerçeği olduğuna inanıyorum. Düşündürücü, kaygı verici zamanlardan geçiyoruz. Çoğu zaman bir sonraki güne hangi duyguyla uyanacağımızı bilmiyoruz. Bu duygular arası git geller, bizde tek bir duygunun tutsağı olmak ötesinde ye den kendisiyle bir türlü barışamadığını sorgulayacak cesareti topluyor. Belki bizlerin de bunu yapması gerekiyor. “BENİM HESAPLAŞMA SÜRECİM DE SORULARLA DOLU” Bütün bu anlattıklarınızdan yola çıkarak özellikle hesaplaşma vurgunuzdan hareketle şunu sormak isterim: Müzeyyen sizce hesaplaşmasının sonucunda nasıl bir noktaya ulaştı? Daha da önemlisi Yekta Kopan, bu kitabı yazarken o hesaplaşmanın içinde kendisine nasıl bir yer buldu, erkek egemen toplumun yarattığı ikiyüzlü toplum hesaplaşmasını tamamlayabildi mi? Ben de Müzeyyen gibi bu hesaplaşma sürecinden sorularla ayrılıyorum. Bu benim daha çok anlamaya uğraştığım bir anlatı oldu. Aslında bunu bugüne dek bütün anlatılarım için söyledim, tekrar etmekte de bir sakınca görmüyorum: Ben anlayabilmek için yazıyorum. Anlayabildiğim kadarını paylaşıp okuyanın gözüyle anlamları çoğaltabilmek için yazıyorum. Dolayı Yekta Kopan “Ben anlayabilmek için yazıyorum. Anlayabildiğim kadarını paylaşıp okuyanın gözüyle anlamları çoğaltabilmek için yazıyorum” diyor. tenekler geliştiriyor. Müzeyyen de romanın bir yerinde söylediği gibi “ikinci el eşyalar satan bir dükkanın vitrinine bakar gibi” baktığı hayatı boyunca, hiçbir duygunun tam anlamıyla tutsağı olmamış durumda. Onun, bu karmaşadan ibaret hayatını bir limana bağlayamamış olması beni çok ilgilendiriyordu. Orta sınıf, şehirli bir kadının çok basit bir sorunu devleştirip onun üzerinden nefret cümleleri üretmesi, günümüzde şaşırtıcı olmayan bir vaka. Bu açıdan bakınca Müzeyyen’in hissettiklerini anlamakta asla zorlanmayız. Bizler kolay öfkeleniyoruz. Kızıyoruz. Nefretin diliyle konuşmaya başlıyoruz. Ama bunların nedeniyle hesaplaşacak kadar cesur olamıyoruz. Müzeyyen, olay örgüsündeki kırılma anına vardığında, neden kardeşini sevmediğini, neden babasından nefret ettiğini ve neC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I sıyla yazdığım metinlerin okuru olabilmek benim için büyük önem taşıyor. Okuduğum şeylerle biraz daha anlamaya, bir adım daha atmaya çalışıyorum. Elbette ki hiçbir zaman kitabı yazmayı bitirdiğimde anlama sürecini tamamladığımı, yeni bir aydınlanma yaşadığımı söylemem mümkün değil. Açılan her kapı, karşıma anlaşılması gereken yeni soruları getiriyor ve ben böylece okumaya ve yazmaya devam ediyorum. Bu kitaptan sonra da söyleyebileceğim şey şu: Çalışma masamın üstü yeni sorular, yeni sorunlar ve karakterlerin düşünce dünyalarıyla doldu! Müzeyyen’den bana kalan en önemli şey bu olsa gerek… n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Aile Çay Bahçesi/ Yekta Kopan/ Can Yayınları/ 142 s. 1240 2 1 K A S I M 2 0 1 3 n S A Y F A 1 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle