Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Murat Yalçın’dan “İçimde Oğuz Atay ile Orhan Gencebay İkizi Yaşıyor” ‘En büyük editör bizim editör!’ Öyküleriyle tanıdığımız Murat Yalçın diğer yandan on dört yıla yakın bir zamandır Türkiye’nin önemli edebiyat dergilerinden “Kitaplık”ın editörlüğünü sürdürüyor. Yazarın son kitabı “İçimde Oğuz Atay ve Orhan Gencebay İkizi Yaşıyor”da, Murat Yalçın’ın bu on dört yıla yaklaşan editörlük serüveninden, kurmaca ve gerçeğin iç içe geçtiği mizahi hikâyeler anlatılıyor. "Hangi türüne ait ve ne kadar bulaşmış ve yoğunlaşmış olursa olsun, edebiyat sevgisinin verdiği duyguyla selamlarım" (İlhami Bittim Kitaptan) Murat Yalçın'ın işte bu on dört yıla yaklaşan editörlük serüveninden miras kalan, kurmaca ve gerçeğin iç içe geçtiği mizahi hikâyelerden oluşuyor. Hikâye diyorum kitaptaki yazılar için ama aslında hepsi birer mektup. Yine de çok çeşit duyguyu açık ettiğinden ve kendi su yollarında akarak okurunu "kurmaca" zevkinden de mahrum bırakmadıklarından, bu yazılanlara hikâye dersek mahcup olmayız. Ya da hikâye tadında mektuplar deyip işi toparlarız. Fotoğraf: Mehmet Erte bırakacak dertler denizinden geçen, birçok yazarın kalem gücünü aynı anda kendinde gören, çok yetenekli olduğunu iddia edip elinden tutulmasını isteyen, "bir arkadaşın" ısrarıyla ürününü gönderdiğini söyleyen yazıya meraklı genç tiplemeler bunlar. KARİKATÜRİZE HALLER VE TİPLER Daha neleri yok ki bu dünyada: Elektronik posta aracılığıyla sevdiği yazara smileyli selam gönderenler, yayımlanmayan yazıları için editörü sigaya çekmeye kalkanlar, "Ayağını denk al, editör!" derken dahi ne üzerine konuşulduğunun kendisinin de bilmediğinden şüphe edilen kişiler tarafından edilen faşizan tehditler, derginin kendi düzeninde kurduğu yayımlama sırasını "Yemişim derginizi!" diyerek protesto edenler, "yanlışlıkla" gönderilen romanlardan sonra illa ki basılmak isteniyorsa basılabileceğini söyleyenler, kelime başına 10 TL. ödemek kaydıyla ürününün yayımlanmasına izin verenler, cana yakınlıkla lakaytlık arasındaki farkı bilmeden Sait Faik'in donundan çıkanlar, editöre şiiri beğenip beğenmeme yetkisini kimin verdiğini soranlar, âşık olanlar... Üzeri kalın çizgilerle çizilmiş, karikatürize edilmiş tipler bunlar elbette. Haliyle duygularını da aynı kalın çizgilerle yaşıyorlar. Sinirli, umutlu, şiirsel, öfkeli, dertli, kıskanç, aklı başında, tutarsız, kurnaz, akıl veren, danışan birçok yalanlı gerçekli yazın insanıyla karşılaşıyoruz kitapta. Bu mektuplardaki komik unsurunu da büyük oranda bu kalın çizgilerle ortaya çıkarılmış karikatürize haller ve tipler sağlıyor zaten. Karikatür demişken bu kısıtlı alanda Semih Poroy'a da birkaç cümlelik yer ayırmak şart, çünkü kitaba ayrı renk katan çizimler onun kaleminden... Her hafta bu sayfalarda, yayın ve kitapların dünyasından çizgileriyle Feklavye'de izlediğimiz Poroy, Murat Yalçın'ın kitabına farklı bir değer katmış. Yalçın'ın karikatürize tipleri, Poroy'un çizgileriyle yaşam bulmuş adeta. Kitaptan sonra yukarıda bahsettiğim iki kutup arasında nasıl bir "ilişki gelişimi" gözlenir bilemeyiz. Belki de kitabın sosyolojik etkilerini görmek için her iki tarafa da zaman tanımalıyız biraz. Ama ne olursa olsun öykülerinde biraz Bukowski, John Fante ve tabii Murat Uyurkulak ve Murathan Mungan etkileri görülen Ali İmran Salkım Söğüt'ün de dediği gibi: "En büyük editör bizim editör!" Ya da herkese gönlünce bir editör bulabilmesi dileğiyle... n e.erayak@gmail.com İçimde Oğuz Atay ile Orhan Gencebay İkizi Yaşıyor/Murat Yalçın/ Çizimler: Semih Poroy/ Can Yayınları/ 120 s. K İ T A P S A Y I 1240 r Eray AK debiyat dergisi çıkarmanın, bu dergilerde editörlük yapmanın zorlukları malum. Lafta da değil bu durum hani, gerçekten zordur. Dışarıdan zevkli ve eğlenceli bir iş gibi görülebilir. Öyledir de çoğu zaman ama zorluklarına katlanırsan daha da doğrusu katlanabilirsen.... İnsanla uğraşılan her iş gibi desek bile olay genel seyirden çok farklıdır çünkü insanla değildir yaptığınız iş bir edebiyat dergisinde. "İnsan değil"den kasıt ise şu: Yaratımlarını sürdüren ya da bir şeyler yaratmak için çabalayan küçük tanrılarla baş başasınızdır bu mecrada. Hani derler ya yazar kaprisi diye, o türden bir şey değil anlatmak istediğim. Daha çok varoluşla ilgili bir durum bu. Meydana getirdiği "ürün" güzeldir bir dergiye yazı gönderen için. Yazdığı öykü, şiir ya da bir eleştiri yazısı olsun fark etmez. Buradaki fark, yaratımla ilgilidir ve bu ortaya koyulan ürün "ilgilenesidir" onun gözünde. Editörden alınacak "tersi" ya da "gecikmiş" bir yanıt ise her iki taraf için de can sıkıcı sonuçlara gebe olabilir. O yüzden her zaman diken üstündedir bir edebiyat dergisinin başındaki editör. Tam da olması gerektiği gibi... Murat Yalçın da o editörlerden biri işte. Hani şu diken üstünde olanlardan... Aslında öyküleriyle biliyoruz Murat Yalçın'ı. Aşkımumya, Hafif Metro Günleri, İma Kılavuzu, Şen Saat, Kesik Hava, Kontrol Kalemi ve en son da Karga Zarif adlı öykü kitaplarıyla çıktı okuyucu karşısına. Diğer kimliğini ise hemen her editör gibi sadece "bilen biliyor". Türkiye'nin önemli edebiyat dergilerinden Kitaplık'ın 2000'den bu yana editörlüğünü yürütüyor aynı zamanda Murat Yalçın. Yazarın son kitabı "İçimde Oğuz Atay ve Orhan Gencebay İkizi Yaşıyor", E Genel bir bakışla, bir edebiyat dergisi editörünün elektronik posta adresinden taşanlar diyebiliriz kitap için. Murat Yalçın'a göre ise yıllarca "Ben de ondan yazmak istiyorum!" dediği türden yazılar elimizdekiler. Bu kitapla sonunda istediğini elde etmiş yazar. Bir nevi yıllardır bu istek peşinde, sepetinde biriktirdiklerini derleyip toparlamış. Ortaya da bir editörün neler yaşadığını öğrenmek isteyen okuyucular ya da editörüne nasıl davrandığını görmek isteyen yazarlara, okunması gerçekten keyifli metinler çıkmış. Bu, "yazar" ve "yayar" kişilikler arasındaki bitmez çatışmaya bu şekilde yaklaşan bir kitap olmadı bugüne kadar. Bakıldığında, bu iki kutup arasındaki ilk uzlaşı çabası da diyebiliriz Murat Yalçın'ın çalışmasına. YALANLI GERÇEKLİ TİPLER Murat Yalçın, iki taraf arasındaki bu tatlı gerilimi, yukarıda da söylediğim gibi gerçek ve kurmaca arasındaki o ince çizgide dokumuş. Bu dokumanın 2 0 1 3 temel malzemesini de yazarın yine gerçek ve kurmaca harmanında yarattığı tipler meydana getiriyor. Bu tiplerde dikkat çeken en önemli özellik ise kendi dünyalarında kurdukları yaşamları. Kısmen bir kurmacanın içinde kurulan özel tipler Yalçın'ın kaleminden çıkanlar. Bu yüzden kaynağı, kim oldukları araştırılacağına tadının çıkarılması daha iyi. Ancak genel bir bakışla genç ve yaşlı yazarlar diye ayırabiliriz bu tipleri. Bilen bilir, Kitaplık dergisinin sayfalarında gençlere daha çok yer vermek için 35 yaş altı şair ve öykücülere ağırlık veriliyor. Bu haliyle "yolun yarısından" yukarıya doğru tırmanışa geçmiş yazarların, "editör sipariş vermedikçe" yazdıklarını yayımlatamaması anlamına geliyor. Murat Yalçın'ın bu "yenidenyazım" mektuplarında yaşını almış yazarlarımızın, en çok şikâyetçi olduğu durum bu. Genel tavır olarak bu olay karşısında makul cümleler kurmaya "çalışıyorlar". Örnekse; "35 yaş üstü şair ve öykücülerin 'Editör ısmarlamadığı sürece' şiir ve öykü göndermemeleri gerektiği konusundaki yayımlama koşullarınızı biliyor ve buna saygı duyuyorum. Ancak (...)" İşte bu "ancak, ama, fakat ve lakin" cümlenin ve anlatılmak istenenin tüm seyrini değiştiriyor. Yalçın'ın orijinal postalarda yakalayıp yazıya dökmek istediği mizah da bu ama'lı cümlelerin sonrasında buluyor kendini. Kitabın alt başlığı "editörepostalar" da bu yaşını almış yazarlardan geliyor daha çok. Olaya aksi yönden, genç yazarlar çerçevesinden baktığımızda ise kendini ve yazısını tanımlama sıkıntısının ürünleri olduğunu görüyoruz öncelikli olarak. Daha on dokuz yaşındayken yazıya S A Y F A 1 4 n 2 1 K A S I M C U M H U R İ Y E T