23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Byron Ayanoğlu’ndan “İstanbul’dan Montreal’e” ‘Ben İstanbulluyum, her şeye gücüm yeter’ İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde İstanbul’un Moda semtinde bir Politis, yani İstanbullu Rum doğar. Adı Dimitri’dir. Hayat Moda’nın sunduğu tüm güzelliklerle kendi mutlu temposunda akıp gitmektedir. Ta ki 67 Eylül 1955’e kadar. O günlerde yaşananlar Dimitri’nin üç yıl sonra çok sevdiği şehrinden ayrılmasına neden olacaktır. r Prof. Dr. Onur Bilge KULA stanbullu bir Rum ailenin tek çocuğu olan Byron (Viron) Ayanoğlu’nun “İstanbul’an Montreale’e” adlı romanı “Bir Göçmenin Hikâyesi” altbaşlığını taşır. Yazar, Moda’da doğmuş ve Rum okuluna gitmiştir. Bu nedenle, İstanbul ve Moda semti, yazarın kültürel kimliğinin oluştuğu ve belirginleştiği mekândır. Yazarın romanını bütün Modalı arkadaşlarına ithaf etmesi, bu nedenledir. Belirgin otobiyografik özellik taşıyan roman, yazarın altmış yıllık ömrünün betimlemesidir. Yazar, Moda’da başlayıp, Montreal’de süren bu altmış yıl içinde, gittiği her ülkenin mutfak kültürünü tanımaya özen göstermiş ve şiirsel bir dille yazınsallaştırmıştır. BEN İSTANBULLU BİR RUMUM VEYA TOLERANS, HER ZAMAN TOLERANSSIZLIK GİZİLGÜCÜNÜ İÇERİR Romanın başkahramanı Dimitri’nin aynı zamanda romanın anlatıcısı olmasından ötürü, romanda “ben anlatıcı tavrı” egemendir. Diğer erkek kahraman Türkiye’de ve Kanada’da basım işleriyle geçimini sağlayan babası Leandros’tur. Ben bir Rum ve Konstantinopolisliyim diyen romanın kahramanı Dimitri’in anlatımıyla, İstanbul’u ele geçiren Türkler, diyesi, yeni efendiler, Asya’nın oğulları, Muhammed’in havarileri, şehrin en güzel köşelerine, Boğaz’ın safir sularının manzarasına hâkim tepelerine yerleşmiş ve şehrin görünümüne yepyeni boyut katmıştır. Narin minareleriyle kesme taştan yapılma camiler, narin saraylar inşa edip, ufuk çizgisinin üzerine işlemiştir. Rumları ve S A Y F A 1 0 n 2 1 Fotoğraf: Algys Kemezys İ diğer gayri Müslimleri yok etmeyi veya sürmeyi düşünmeyen Osmanlılar bu güzel şehri, sahip olduğu bütün değerleriyle çok sevmiştir. Bu kentte yaşamalarına, Rumca konuşmalarına, sadece şehirde kalan Hıristiyanların değil, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bile kentin bir parçası olarak kalmasını, Rumca eğitim veren okulların varlığını sürdürmesine, sanatlarını, işlerini ve yüzyıllar boyunca mükemmelleştirdikleri sonsuz keyif kültürlerini geliştirmelerine ve yaşamalarına olanak sağlamıştır. Bunun yanı sıra, Rum topluluğu önce elbette ürkmüş ve sinmiştir; sonraki beş yüzyıl boyunca Haç ve Bizans’ın çift başlı kartal simgelerini, Osmanlı hilali ve lalesiyle değiştokuş etmişler, Türklerin Anadolu kültürünü, şiirini, tavşankanı çaylarını, tatlı eğrilerden oluşan şaşaalı mimarilerini eski alışkanlıklarıyla harmanlamışlardır. Türkiye ve İstanbul’daki yoksulluk nedeniyle, yüzlerce yıldır bastırılmış bir nevi kıskançlık, şimdi (1955) servet farkını kapatmaya yönelik girişimlere dönüşmüştür. Rum topluluğu, orta sınıfa dâhil, özverili iş sahipleridir, varlıklıdır; çok zor koşullar altında olsa bile keyifleri yerinde yaşadıkları görünümü vermiştir. Bu durum, tuzu kuru Türkler tarafından takdir edilmiş; ancak perişan haldeki kent varoşlarında yaşayan Türkler bunu hiç de hoş karşılamamıştır. Yoksulluklarının gerçek nedenlerini göremedikleri için, nefretlerini gayri Müslimlere yöneltmişlerdir. Azınlık karşıtlığı 1920 ve 30’lu yıllarda ayyuka çıkmış, şehirdeki Rumların gettolaştırılmasına ve toplum içinde kendi aralarında Rumca konuşmalarının vatan hainliği olarak görülmesine yol açmıştır. İstanbullu azınlıkların belirgin bir Avrupa özentisiyle Pera gibi bölgelerde ve özellikle de Moda’da 2 0 1 3 yaygın biçimde maddi varlıklarını hiç çekinmeden göstermeleri”, Türklerdeki bu önyargıları, romandaki anlatımla, genel kanaati belirginleştirmiştir. Bütün önyargıların anlatımı olan bu genel kanaat bağlamında gayri Müslimlerin yaşadıkları hor görülme ve dışlanma, romanda ince ayar ve insancıl bir tutumla anlatılaştırılmıştır. Roman, tolerans ile toleranssızlığın, günlük yaşamda iç içe olduğunun anlatımıdır. Dimitri’nin ve çocukluk aşkı Leyla’nın aileleri arasındaki ahbaplık, öylesine değerli hale gelir ki, bu Türk aile, 6 7 Eylül 1955’i anlatan bir metafor olarak kullanılan Hadiseler sırasında Dimitri’nin ailesinin hayatını kurtarır. Anadolu’da farklı kökenlerden insanlar, yüzyıllar içinde birlikte biçimlendirdikleri kültürün olumlu ve olumsuz yönlerini ortaklaştırmıştır. Babası Leandros da Anadolu kökenlidir bu kültürü içselleştirmiştir. Baba oğul birlikte izledikleri bir maç sırasında gayri ihtiyari Rumca konuşur. Hemen yanlarında oturan adam, ayağa fırlayıp Türkiye’deyiz, monşer! Dilimizi öğren ve kopiline de öğret ya da İstanbul’dan bir an önce def olup gidin! diye bağırır. Neye uğradığını şaşıran Leandros, hemen stadyumu terk eder. Hadiselerden ötürü, Türkiye’den ebedi olarak ayrılmaya karar verir. Baba Leandros, geminin, karşı kıyıya ulaşması üzerine, yaşadığı büyük gerilim ve işkencenin sonucunda hayatında ilk defa uluorta gözyaşlarına boğulup ağlar. ROMANIN İZLEĞİ, 6 7 EYLÜL OLAYLARI’NA KARŞIN İNSAN KALABİLMEKTİR Romanın başat izleği, Dimitri’nin ailesinin 6 7 Eylül 1955 olayları ve bu olaylardan ötürü İstanbul’u terk etme zorunda bırakılmış olmasıdır. Beşinci bölümde 6 7 Eylül 1955 altbaşlığı altındaki anlatımla, çığırından çıkmış ayaktakımının o ürkütücü ve açık nefreti, öldürücü açgözlülüğü, sürüler halinde akın edenlerin saldırganlığı yaşanmıştır. Leyla’nın babası, o sırada son derece tehlikeli olan sokağa fırlayıp, ayaktakımının önünü keser ve ayaktakımının lideri, ısrarla kendilerine burada bir Rum çiftin oturduğunun söylendiğini dile getirmesine karşın, saldırganları binaya sokmaz. Dimitri’nin Samatya’da yaşayan teyzesi ve ailesi, saldırılardan kurtulmak için, balkondan atlayarak, kaçmak zorunda kalmıştır. Pera’dakiler de benzer yöntemlerle canlarını kurtarmıştır. Ertesi gün evin bütün yapılmış bir anten ile komşuların duyamayacağı kısık sesle Atina Radyosu’ndan korkunç olayı öğrenir Radyodan dinledikleri, yüz binleri bulan, işsiz, sefil haldeki insanlardan oluşan ve ellerine geçirdikleri sopalar ve demir borularla kentin her tarafına yayılıp, ‘gâvur’ diye yaftaladıkları Rumlara acı çektirmek için köşe bucak onları arayan devasa bir ayaktakımı kalabalığının karanlık hikâyesidir. Leandros’un kardeşinin şarküteri yağmalanmıştır; ancak kendi matbaasına dokunulmamıştır; çünkü matbaa, ortağı Ali’nin adını taşımaktadır. Yaşanan vahşet yüzünden sonraki üç günü sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı ve daha pek çok yasak nedeniyle, aile büyük telaş ve korku içinde geçirir. Akrabalarından bazıları yaralanmış, ellerindeki avuçlarındaki her şeyi yitirmiştir. Romandaki anlatımla, 6 Eylül akşamı Türkiye’nin en saygı duyulan kahramanı Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bahçesinde bir bomba patlamıştır. Bu ev, yurtsever Türklerin gidip minnettarlıkla ziyaret ettiği adeta kutsal bir mekândı ve oraya saldırmak, bir savaş provokasyonundan başka hiçbir anlamda algılanamazdı. İstanbul gazeteleri özel akşam baskılarıyla hiç de üstü kapalı sayılmayacak bir şekilde halkı misilleme yapmaya çağırmış ve kentin gettolaşmış köşelerinde yaşayan ve Rumca konuşan Türk vatandaşı Ortodoks Politis toplumu bu misillemenin hedefi olarak gösterilmiştir. Bir saatten kısa bir süre içerisinde intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir ayaktakımı güruhu bir araya getirilmiştir. Bu ayaktakımı topluluğu, savaş birlikleri halinde organize edilmiş, silah ve adres listeleriyle Rum mahallelerine saldırmış, sistemli biçimde bütün evleri hedef almış, kapıları kırıp evlerde oturanları taciz ve mülklerini talan etmiştir, kadınların ırzına geçmiştir. Ayaktakımının çığırından çıkmış öfkesi, yakımyıkımı, kiliselerde, kuruluşlarda ve en çok da işyerlerinde en sınırsızlaşmıştır. TÜRKİYE’DE NİÇİN HEP ELEŞTİREL DÜŞÜNENLER CEZALANDIRILIR? Saldırılardan şehrin diğer dinsizleri de, diyesi, Ermeniler ve Museviler de payını alır. Rum ve Ermeni kiliselerinin yanı sıra, sinagoglar harabeye döndürülmüş ve talan edilmiştir. Rumların işyerleri gibi, Ermeni ve Yahudi işyerleri de yağmalanıp boşatılmıştır. Bu yakımyıkım ve yağmalamalar, ayrım gözetmeksizin bütün gayri Müslimleri kovmak için düzenlenmiştir ve geleceğe dair çok daha saldırgan bir tavrın potansiyelini K İ T A P S A Y I 1240 K A S I M C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle