07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? nın evli kızını onun kocasının görünümüne bürünerek iğfal etmesi, ürpertici korku öykülerine benzer. Dante Alighieri’ye (12651321), ‘La Divina Comedya’nın cehenneminde yol gösteren Vergilius’tur. Vergilius nasıl köklerinden koparılmış bir toprak adamı ise, Dante de siyaseten, kilise ve aristokratlarca suçlanmış, öldürülmeye çalışılmış bir sürgün idi. Hermann Broch, Nazilerce kovalanmış bir yazar; Robert Musil de aynı savaşın cehennemi cephelerine sürgün edilmişti. W. Benjamin, Brecht, S. Zweig ve niceleri gibi kitapları yok edilmeye yargılı kılınarak yayımlanmamış, kullandıkları kültür dili Almancanın dışında yazamadıkları için, böylelikle başka bir yokluğun içinde terk edilmiş direnişçilerdir. Yaratarak, düşleyerek direnmeyi umutla sürdürdükleri gibi; ölümlerine de anlam yüklemekle yeryüzünün birikimini ve canlılığını kucaklayarak perdeyi kapatmışlardır. Ahmet Cemal’in Broch’u 40 yıl boyunca bir direniş modeli olarak benimsemesi çok yerinde bir seçim olmuştur. Bugün de sanatın, sanat yapıtının sorgulanması, yeryüzü canlılığının geleceğini barış içinde kurgulamak amacıyla bir ilk adım olacaktır. Çünkü klonlanmışçasına kişiliksizliğe, tektipliğe doğru evrilmekteyiz. Gittikçe insanlığı bilinçsizliğe ve düşün yokluğuna sürükleyen; dayatmalarla, yanılsamayı, göz boyamayı sanat olarak sunan para gücüne “Dur”, demenin zamanıdır. (2) Zamandan, gecikmekten söz ederken Enis Batur’un kaleme aldığı bir anısını anımsadım: Ahmet Cemal’in “Vergilius’un Ölümü”nü çevirmeye başladığı 1972’de, Batur’un, “Niteliksiz Adam”ı okumaya karar verdiğini Bilge Karasu’ya söylemesi üstüne :“ Daha erken,” demiş Karasu. “Ne yani,” diye karşılık veren Enis Batur, “Bu kitabı anlamak için yeterli olmadığımı mı söylemek istiyorsunuz?” deyin ce, Bilge Karasu bütün içtenliğiyle, “Hayır”, demiş, “her kitabın bir okunma yaşı vardır da ondan..” Enis Batur, Karasu’nun yanıtını, tekrar okumalara giriştikten sonra hiç de kırıcı bulmadığını açıklıyor zaten... OKUMA OLGUNLUĞU Ahmet Cemal, romanı yazıldığı özgün dilinden Türkçeye aktardığı 40 yıl içinde yaş alırken biz okuma olgunluğu yaşımıza eriştik. Broch’un yapıtını, çevirmenin güzel Türkçesinden okuduğumuzda daha da olgunlaştık. 1947’liyim. ’68 yıllarından başlayarak bizim kuşak, hepimiz kendi çapında birer Zeus idik; iyi ahlaklı, masum baş tanrılardık; dünya ülkelerinin bağımsızlığıyla, eğitimde eşitlikten, özgürlüklerden başka istekleri olmayan birer Zeus… Bugünün gençlerinin yeniden ülke sorunlarıyla ilgilenmeye başlamaları, üstümüzdeki buhurdanlıklardan yayılan öd ağacı kokusundan, üstümüzü örten ölü toprağından sıyrılacağımız umudunu, dahası muştusunu veriyor. Broch, Vergilius’un son on sekiz saatini anlatırken geçmişin sık dokulu örgüsü içinde çağının insanının tüm yönelişlerinin kaynağını nasıl belirlemişse; James Joyce da (18821941), Ulysses’inde orta sınıftan insanların 1904 yılının Haziranı’nın başında yaşadıkları 24 saati 844 sayfada zamansızlaşmış bir masala dönüştürür. Yazar bu romanında bilinç akımıyla savaşlar yüzyılının, sınıfların belirginleşmesinin modern zamanlarına koşarak yönelmenin öyküsünü dillendirir. Vergilius’un “Aeneis Destanı”da, Ulysses’ romanı da Homeros’u yattığı yerde birkaç kez döndürmüş olmalı. Ne var ki, Sümerlerden, Eski Ahit’ten bu çağa süren anlatma tutkumuzun dayandığı kaynaklar, varoluş tarihimizin yüzlerce serüveninden anlama kavuşturulmuş yalnızca birkaçı değil midir? Her anakarada yaşanmışlıktan, oluşmuş kültürlerden kaynaklanan binlerce anlatım, yüzlerce inanç, yüz binlerce serüven var, ama bunların arasında evrenselliğe ulaşanlar elbette ki sayılı. Modernin ötesine adım atamadığımız bugüne baktığımızda: Modern roman anlatımı değişime uğratılmıştır. Geçmişe ilişkin bilginin daha da derinleşmesinden midir, yoksa metalaştığı için bilgi de parçalara ayrıldığından mıdır, gittikçe daha kapsamlı genellemelerle birileri, yaşamakta olduğumuz anın her mikro milimetrik parçasını yakalamaktan başka uğraşımızın olamayacağına bizi inandırmaya çalışıyor; bu girişim, bilinçleri zaman kavramının gereksizliği anlayışına sürüklemekte. Ernst Fischer (18991972), yazın tarihinde ortaya çıkan iki olgudan söz eder: İlki “Gerçekliğin parçalanması” (fragmentation); ikincisi ise, “Gizemleme”dir (mystification). Parçalara ayırma gereğini duymak, bence Protogoras’ın (MÖ. 481420) gerçekliğin göreceli olduğu düşüncesinde ilk dayanağını bulur. Sanatta da, gerçek parçalara ayrıldıktan sonra, başka bir biçim elde etmek için yeniden birleştirilecektir. Yazında, modernleşme geleneksel şiirin yıkımıyla başlar. Artık imge öne çıkarılmaktadır. “Rimbaud’yu, Mayakovski’yi birer biçim yıkıcı olarak belirler” diyen Fischer, parçalama isteğinin nasıl bir saplantıya dönüştüğünü, Arthur Miller’ın Amerikan tiyatrosu için söylediği sözleri aktararak anlatır: “ ‘Amerika’da bir gelişmenin sonuna geldiğimizi düşünüyorum çünkü her yıl durmadan kendimizi tekrar ediyoruz. Kimse de farkında değil bunun.’ Bir ‘görüş açısı daralmasından’, ‘kavramada gevşemeden’, ‘bütün dünyayı sahneye getirip, büyük oyun yazarlığının her zaman amaçladığı gibi, onu sarsıp, temeline oturtma gücünden yoksun oluş’tan söz ediyor Arthur Miller”, diye durumu anlatır Fischer. Hollywood sinemasının bugünkü kısırdöngüsü içinde, anlatacak öyküsü kalmadığı halde durmadan çok sayıda filmi gösterime sokarak kekelemesi de bu yabancılaşmanın bir göstergesidir. “Gizemleme” ise klasik dönemde biçimsel olarak “mit”lere, “efsane”lere başvurulmasıyla başlayan bir akımdır. “Romantik sanat, burjuva toplumunun yavanlığına başkaldırırken ‘salt tutkuyu’, aşırı, özgün ve değişik olanı anlatmak için mit’lerden yararlanmayı seçti. Gerçekte geçerli olan bu yöntemin sakıncası(...) ‘zamanla koşullu olanın yerine, ‘değişmez’i öne çıkarmasıdır. (3) Bu örneklerden sonra, “Ali geldi”, “Veli gitti”, diye kalem oynatmak yasaklandı mı? Hayır! Özgün düşünceyi, eleştirel yorumu sunmak için; sanatın bağımsızlığı, direnci (değillemeleri) adına, burada bir kez daha söylemeliyim: Sanat yaratımı hiçbir kalıba sokulamaz; bir denklem ya da formüle indirgenemez.. Ahmet Cemal’in ve örnek olduğu sanat insanlarının direnişlerini, seçimlerini kutsuyorum. Çağdaş yazını ve özgün yapıtlarını tanıdık; öykünmeciliğin, yanılsatmaya dayalı ‘modacı’, ‘trendci’ çıkarcılığın ve sorumsuz kolaycılığın maskelerini böylelikle düşürdük. ? (1) “Vergilius’un Ölümü”, Hermann BrochÇev.: Ahmet Cemalİthaki Y. 2.Baskı2012 (2) “Niteliksiz Adam12” Robert Musil , YKY (3) “Sanatın Gerekliliği” Ernst FischerÇev.: Cevat ÇapanSözcükler Yayınları2012. Ahmet Cemal’in çevirdiği, M. Sperber’in “Gerçekliğin Parçalanması”nı öğrencisi olduğu Adler’in anlayışını savunarak ruhbilimsel açıdan ele alırken Ernst Fischer, “Sanatın Gerekliliği” başlıklı deneme kitabında 114128 sayfada toplumsalcı bir yorumla, küresel aldatmacanın bir unsuru olarak gerçeklik duygusunun yok edilmesini anlatır. (*) İki okuma önerisi; a) “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri, Denemeler” Ahmet Cemal, 2012 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Can Yayınları. b) “Görmezlikten Gelmenin Acınası Kültürü”Ahmet Cemal Cumhuriyet Gazetesi 7/Aralık/2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1197 24 OCAK 2013 ? SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle