06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA yeleri”nde, usta yazar Refik Halid Karay’ın aynı adı taşıyan kitabında açtığı yolun modern yansılarının peşinden koşuyor. Kitapta “taşra”, “millet”, “milliyet”, “milliyetçilik”, “öteki” gibi kavramların nasıl da sezdirmeden içimizde dolaştığı, fark ettirmeden iliklerimize kadar işlediği üzerinden yakın geçmiş ve bugün bir edebiyatçının kaleminde hikâyeleşiyor. Tunç’un kitabını Eray Ak değerlendirdi. Sabahattin Ali, Türkiye’de “faili meçhul” cinayetler denince ilk akla gelen isimlerden. Kısa yaşamına epey ürün sığdıran, fikirleri ve yaşamıyla hep ilgi çeken bir yazın ve düşün emekçisiydi. Bugünlerde yayımlanan iki Sabahattin Ali kitabı bu ünlü yazarımızı yeniden edebiyatın ve kültürün gündemine getiriyor. Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın yazdığı “Sabahattin Ali Olayı” ve Kemal Bayram’ın oğlu Alev Çukurkavaklı’nın devam ettirdiği “Sabahattin Ali Olayı 2” Sabahattin Ali üzerine yeniden düşünmemizi sağlayacak. Sayfalarımızda Ali Yıldız’ın Sabahattin Ali üzerine bir yazısını okuyacaksınız. Nedim Şener 3 Mart 2011’de gözaltına alındı. “Bir yanlışlık var, gidip hemen halledip döneceğim” diye düşünüyordu. Ancak 7 Mart 2011’de girdiği Silivri Cezaevi’nden 12 Mart 2012’de çıkabildi. Tam 375 gün eşinden, çok sevdiği kızından, arkadaşlarından ve tabii mesleğinden uzak kaldı. Gerçeği aramak için yola çıkmış bir gazeteciydi. Yolsuzluk, çeteler, vergi kaçakçılığı, hayali ihracat gibi pek çok konunun yanı sıra Hrant Dink cinayetinin izini sürüyordu. Şener, adını kızının sorduğu sorudan alan “Baba, Seni Neden Oraya Koydular?” adlı kitabında, kendisini cezaevine götüren süreci anlatırken parmaklıklar arkasında yaşadıklarının ve mahkeme sürecinin bilinmeyen yönlerini de okurla paylaşıyor. Şener’le kitabını konuştuk. Bol kitaplı günler... Ayfer Tunç “Memleket Hikâ P ervasız Pertavsız ENİS BATUR Dans B eaubourg’daki “Hayatı Dansa Kaldırmak” sergisine gitmemekte kararlıydım: On yıl önce Londra’da başladığım, o gün bugün wip dosyası durmadan gelişen “Örüm”ün içeriğini şişirir, taşkınlaştırabilir korkusuyla uzak durmayı seçmiştim. Evdeki hesap çarşıya uymadı: Dönerayak, geçen hafta bir Matisse sergisi açtı müze, bir ucundan dans sergisine eklemleyerek; esgeçmem düşünülemezdi “Çiftler ve Yinelemeler”i, gidince dayanamadım, öteki galeriye de girerek hızla katettim “Hayatı Dansa Kaldırmak” sergisini: Gezdim ama görmedim, diyebilirim diyebilir miyim?! Son yıllarda, belki Dada sergisinden bu yana, karşıma çıkan en zengin, derin, kapsamlı etkinlikti: Dans, hareket, ritim üçgeni etrafında olağanüstü bir görsel “ders”. Koreograf taslaklarından gösteri filimlerine, Fütüristlerden, Dışavurumculardan Ruslara ve Cunningham’a, Yves Klein ya da Pollock, Matisse ya da Picasso, görkemli dekorlar ve kuklalar, fotoğraflar ve belgeler dörtdörtlük bir ikonografya kütlesi. Gövde, sahne, uzam ve uzay ortasında sayısız girdap noktası. Sıradışı bir küratörlük çalışması. Bu soy sergileri gezerek göremezsiniz, birkaç kez gitmek ve içeridedışarıda uzun uzadıya çalışmak gerekir. Önünüze düpedüz bir doktora programı koyulmuştur: Bağlantılar kurulmuş, ilişkilendirmeler vurgulanmış, etkileşim köprüleri somutlanmış. Metin göndermelerine de açılacaksanız, aylarınızı üstünde yoğunlaşarak geçirmeyi göze alacaksınız demektir. Şüphesiz, bir “dans tarihi”ni hedeflememiş müze de, küratör de: Modernlerin dans algısını, devinim ve ritimle bağlantılı işlerini ortak bir eksende tasarlamışlar. Salona, salonlara giren her izleyicinin kendine göre bir ilişkisi olmuştur ‘olgu’yla, bir birikimi vardır kenarda, karşılaşacağı yapıtlar ve belgelerle bunlar üzerinden bir söyleşi kuracaktır. Hangi kıtanın hangi kültüründen beslenmişse, bakış açısına yer etmiş ‘hazır depo’su onu yönlendirecektir. Dans kültürü, yerel ve evrensel iki şerit çiziyor bugünün insanının dünyasında: Tango’nun Arjantinlisiyle göbek dansının Ortadoğulusu, Viyanalı ve Kamerunlu, Delhili ve Anglosakson bileşkenleri alabildiğine farklı da olsa, artık yabana atılamayacak bir ortak zeminden bakıyorlar. Yüzyıl önce düşünülemezdi bu. TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Bir sergiyi öğrenmek amacıyla gidip görmeyiz ille de: Müzeden ayrılırken, toplam bir görgül tabaka içleşmiştir her ziyaretçiye, kafalarda imgeler ve düşünceler serseri mayın dolaşacaktır ve bu kadarı aslında çok önemlidir. Kimse, eskisi gibi bakmayacaktır dansa. Matisse sergisi, Modern Sanat Müzesi’nin demirbaşı Dans’la başlıyor doğal olarak ‘Kurmaca Müzem’in vazgeçilmez parçalarından biriyle. Bu sergi de sıkı bir küratör çalışmasına dayanıyor: Ressam, takınaklarının ve çeşitlemelerinin arasında mekik dokunarak kuşatılmış. Ne yaptığının hem de nasıl farkında Matisse: Bir resim, birçok resmin, desenin, taslağın, dipsiz bir arayışın sonucu. Maeght Galerisi’nde, 1945’te açtığı sergiye hazırlanırken, her aşamasında resimlerinin fotoğraflarını çektirmiş ve sergiyi onlarla birlikte düşünmüş olması, canalıcı bir hamle. Beaubourg galerisinde özgün yapıtlara (tablo, desen, kolaj, yapıştırma) eşlik eden siyahbeyaz fotografik panolar işe bambaşka derinlikler katıyor. Seyrüsefer defterleri. Sürecin kavuruculuğu. Bir yapıtın kendisiyle bitmediğinin, sınırlanamayacağının somut kanıtları. Hollanda treninde, geçen hafta, Le Figaro’nun sergi dolayısıyla Sollers’le Matisse, işlenmiş ile işlenmemişin apayrı güçler yaptığı söyleşiyi okumuşbarındırdığını ilk farkeden sanatçılardan biri... tum. Resim sanatı üstünde onca yoğunlaşmış olmasına karşın ham bir yaklaşım içinde, yeni yetmelere özgü çıkıntılıklara sığınıyor hâlâ: Matisse’eeki “güzellik” tırmalıyormuş hazreti, Picasso’daki et ve kan alaşımı sanat dokusunu yeğliyormuş geçerken Lucian Freud’a da dirsek atıyor, “abartıldığı” kanısında. Herkesin kendi yerini görmek bu denli zor mu? “Çiftler ve Yinelemeler” sergisinin beni en çok saran parçaları arasında, bir tür ‘bitmemiş’ler yer alıyordu: Altlarına imzasını yerleştirdiğine bakarak, onları o halleriyle bitmiş saydığı kesinlenebilir. Matisse, işlenmiş ile işlenmemişin apayrı güçler barındırdığını ilk fark eden sanatçılardan biri sergi bunu belgeliyordu. Son duvarda, 1952’nin dört mavi “Çıplak” yapıştırması: Bir serüvenin doruk noktaları, aynı yıldan gelen “Dans”la yan yana, iç içe, karşı karşıya. Matisse’de “güzel” hiçe sayılmamıştır asla, doğru. Ne var: Yapıtını bu özelliğe kilitlemek için onlara güneş gözlüğüyle bakıyor olmak gerekir. Dansını reddetmek değilse nedir? ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1167 28 HAZİRAN 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle