06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D Ş eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Emel Güz’ün ‘Saklı Güldeste’si iir yıllıkları seçiminde nesnel ölçütler göz ardı edilmese bile öznel beğeninin önemli payı olduğuna değinmiştim. Şiir seçkilerinde bile bu anlayışın payı vardır. Gene de şiir değerini yitirmiş nice “manzumeler” şiir seçkilerindeki alışılmış yerini alır. çekip almasaydı, o ozanı tanımak olanağını bulabilecek miydi? Bir ozan bulutudur geçiyor üstümüzden. Bir şiir yağmuru ıstatmalı bizi. Kendi içimize çekilirken lekesiz bir şiirin gizlerine ulaşmaya çalışmalıyız. ESKİ BİR OZANI YENİ KEŞFETMEK Türkân Yeşilyurt ile Emel Güz, şiirle bütünleşen iki iyi arkadaş. Akşamın alacasında söyleşi uzayınca şiirli bir aydınlık başlıyor. Emel Güz Sedat Umran’a diyor ki: “O hep gözümüzün önünde durup da görmediğimiz şeylerin yaşadığını hep senden öğreniyoruz.” Dünyadan ruha uzanan bir tünel olarak düşünüyor Sedat Umran’ı. Latifi’den el almıştır Emel Güz, XVI. yüzyılın usta teskirecisi Latifi’den. “Teskiretü’s Şuara”yı düzenleyen bu büyük ustadan el almak ozanların iç dünyasına bakmayı kolaylaştırıyor. Bir ozana kırık sevilerden, kendi yalnızlığının iç aydınlığından, sözcüklerin gizil dünyasından bakmanın bir ayrıcalığı olmalı. İki kadın ozanın şiirde bütünleştiği bir kitaptır “Onlar Şair Değildiler.” Peki Sedat Umran, yavaş gösterimli bir film gibi, attığı her adımda “eşyasız bir ada” gibi boş kaldığının bilinci içinde; Bu alışkanlıkları sürdürmek bir şiir seçkisinde kurtulması kolay olmayan yüklerdir. Böyle bir zorunluluk seçkiyi düzenleyeni de usandıran bir çalışmadır. Gerçek “saklı güldeste”, şiir seçiminde öznel özgürlüğü gerektirir. Emel Güz’ün çalışmasına bu gözle bakmak, binlerce ozan arasından otuz ikisi üzerinde yoğunlaşmak, onların kişiliklerini bilinmeyen ayrıntılarla öğrenmek şiiri yorumlamada yeni bir açılım olarak değerlendirilmelidir (ONLAR ŞAİR DEĞİLDİLER, Portreler, Yazılı Kâğıt Yayınları, 2012). Yaşayan bu 32 ozandan en büyüğü 87 (Sedat Umran), en küçüğü 30 yaşında (Gonca Özmen) olduğuna göre, otuz yıllık üç kuşağı kapsayacak bir genişlik içinde görünüyor. Böylesine geniş bir kuşakta yaşayan daha nice değerli ozan olabilir. Ama Emel Güz’ün öznel ölçütleri, ozan kişiliğinde aradığı özellikler onu belli bir anlayış içinde sınırlamış görünüyor. Belli ki “Onlar Şair Değildiler” derken ozanlığı aşan özel niteliklerle tanıdığımız o “portreler”, ozan kişiliğindeki değişik ruh yeteneğini de göstermiş oluyor. Emel Güz elini uzatıp da, Türkân Yeşilyurt’un kitaplığından Sedat Umran’ın şiir kitabı “Leke”yi “ÇAĞKADIN” Bir de en genç ozana, Gonca Özmen’e bakalım. Şiir dili değiştikçe yeni anlatım olanakları gelişme gösteriyor. Şiire “çağdaş bir giysi” yakıştırmak gerekiyor. Bilinen 29 harfle sözcüklere yeni anlam derinliği, bilinmeyen imgeler, etkili bir söyleyiş kazandırmak, keşfedilmeyi bekleyen ozanın işidir. Emel Güz’ün ozanları gizemli bir denizdeki yitik adalar gibidir. Yitik bir ada olmak da en çok ozana yakışır. Hele o ozan, şiire yeni bir giysi biçmeye çalışan Gonca Özmen olursa, kendini açıklar gibi gizleyen o ozanı tanımak gerekir. “Bir sevişmenin bittiğini gövdemizin ucunda Anlamın hep ötelere ötelere gittiğini” demesini bilen bir ozanı. Kendi gizlerinden yola çıkan ozan, kendine yabancılaşan ozanı daha iyi anlayabilir. Emel Güz’ün yorumuna göre: “Bizi sözcüklere götüren o derttir ki, ben hissederim sen yazarsın, sen hissedersin ben yazarım. Sana “Çağkadın” diyorum. Hem yakınsın hem uzak, hem yakınsın hem karmaşık, hem kadınsın hem çocuk, hem kontrollüsün hem sarhoş. Salaş ruhunu düşündükçe, akademik kariyerini başarıyla sürdürmene ve çalışkanlığına hayran oluyorum.” Belki Emel Güz gibi bir kadın ozan, kendi gizlerini yoklayarak yorumlayabilirdi o “Çağkadın”ı. OZAN BABA İLE EVDEKİLER Emel Güz, kendi gizlerine sığınıyor görünürken ozanlar üzerine vardığı yorumlarla bilgece gülümseyen bir şiirbilimci gibidir. Takıntıları olan ama bunlara aldırmayan bir şiirbilimci. O, Abdülkadir Budak’ın kızı, Orhan Göksel’in ablasıdır. Ozan baba ile evdekiler değişik şiirleri dokuyan bir ailedir. Abdülkadir Budak’ı “evlerin ozanı” olarak nitelendirmek yeterli midir? Evet, bir “ahşap anahtar”la kapıyı açar ama evin içi şiirli bir dünyaya açılır. Emel Güz onun şiirinde “Tanrı vergisi olan bir dizedir” artık. O, yüksek sesle konuşmamaya özen gösteren bir ozan babadır. “Yaşama sevincini şiirle diri tutan, esprili, sıcak kanlı, çocuk ruhlu bir şair baba.” Şiir sıcağıyla yoğrulmuş bir yaşama serüveni. Çocuklarının ruh yeteneğini anlayan bir ozan baba. Dar odaların ozanı: “Sürüklenmekmiş meğer kaderim, ayakkabı olabilseydim derim” demeseydi, Emel Güz’ün onu keşfetmesi söz konusu olacak mıydı? Ama Sedat Umran’ın en iyimser bir çağdaş Türk şiiri seçkisinde yeri yokmuş, kimin umrunda! “Onlar Şair Değildiler.” diyen Emel Güz, Sedat Umran’a daha değişik bir nitelik kazandırıyor. Bir şiire değişik açılardan bakılır. Bir şiiri yorumlamada anıların da payı vardır. Ama “Emel Güz’ün Saklı Güldestesi”ndeki bu 32 ozanın hepsi, yakından tanıyarak yorumladığı ozanlar değildir. Onların şiiridir Emel Güz’ün ilgisini çeken. Adı daha yaygın olanlar da var, az bilinenler de. Öncelikle kadın ozanları anımsayalım: Arzu K. Ayçiçek, Ayten Mutlu, Lale Müldür, Fatma N., Derya Önder, Nilay Özer, Çiğdem Sezer, Oya Uysal Emel Güz’ün özellikle anımsadığı kadın ozanlar. Onları yakından tanımış olmanız yetmez. Bir de Emel Güz’ün gözüyle bakmanız gerekir. Değişik kuşakların kadın ozanları onlar. Geçmişi özleyenler de var, kavgaya girişenler, sevi ilişkisine sığınanlar da. Emel Güz sevecen bir ilgiyle bakıyor onlara. Arzu K. Ayçiçek için söylenen şu sözleri hangi şiirbilim yorumcusu düşünebilirdi: “‘Matlaşmış güncel bir kederdim’ diyorsun. Haklısın. Söylediğin ve yaptığın ne varsa, ruhunu güncelleştirmemek içindi. Evinin mutfağını şiirine kocaman bir dünya yapmakla, yetinmeyi bir şairlik biçimi olarak yaşıyorsun ya Arzu, hayranım sana.” Tasavvuf felsefesinden gelen “yetinme anlayışı”nı, evini çekip çevirmesini bilen bir kadın ozan belki daha iyi değerlendirir. Her ozan yaşamayı kendince yorumlar. Çiğdem Sezer nitelikli bir kadın ozan. Emel Güz, onun sorunlarını paylaşır gibi yorumluyor şiirini: “Çiğdem, bak sana ne diyeceğim: Senin şiirin bir atmosfer şiiri. Yaşam biçimlerinden değil yaşam tekniklerinden konuşulduğu bu zamanda, yalnızca sözcükleri kullanarak bir atmosfer oluşturmak, bana göre önemli bir yetenek.” EMEL GÜZ’ÜN AYNASINDAN Emel Güz, şiiri, ozanın kişiliğinden ayrı düşünmediği bir yoruma varmak istiyor. Bu tutum yanıltıcıdır. Alexis Carrel’in “L’homme cet in Connu” (Şu bilinmeyen insan) sözünü, “Ozan, şu bilinmeyen” diye yorumlamalı. İnsan kendini bile yeterince tanımıyor ki! Yeni bir olay kişiliğimizin bilinmeyen bir yönünü ortaya koyabiliyor. Emel Güz de onları kendi aynasından gösteriyor bize. Emel Güz’ün aynasında iyi tanıdığımız ozanlar da var, az tanınanlar. Ahmet Telli usta ozanlardan biri. 2011 Altın Portakal Şiir Ödülü’nü kazanmıştı. “Nidâ Odağında Ahmet Telli Şiiri” üzerine 31 edebiyatçı onun şiirini yorumlarken nice ayrıntıların bilinmesini sağlamıştı. Bir de Emel Güz’ün aynasından bakmalı Ahmet Telli’ye, “Bir şairi okumak, bazen bir şey aramaya benziyor” diyen Emel Güz’e. Toplumsal duyarlığı savsözlerden kurtaran Ahmet Telli’yi, “devrim türkülerini dinleyen bir plak gibi” seviyor. Kimler yok ki “Emel Güz’ün ‘Saklı Güldeste’si”nde! Sina Akyol, Ahmet Ada, Küçük İskender, Yücel Kayıran, Veysel Çolak, Mehmet Can Doğan, Hüseyin Peker, Hüseyin Alemdar, Selim Temo gibi daha nice birbirine benzemeyen, ama birbiriyle bütünleşen ozan. Ucu açık arkadaşlıklar... Belki sevi ilişkisine gülümseyen, ama yakınlıkları koruyan arkadaşlıklar. Bir ozan babasının kızı olmak onun ozan kişiliğini gölgeleyecek mi? Emel Güz arkadaşı Selim Temo’ya diyor ki: “Bir şairin kızı olmak ve şiir yazmak sanki bir kusurmuş gibi gezdiğim ve herkese biraz da bu yüzden kızgın olduğum o günlerde, beni hiç üzmedin, bana bunu hiç hissettirmedin. Sen hep benimle konuştun. Bir şairin kızıyla değil, Emel’le konuştun.” Latifi’den el almak, onun sözlerinden yola çıkarak nice ozanı yorumlamak, gelenekten gelen anlayışı güncel koşullara uygulamak, bunlara kendi duyarlığını katmak, alışmadığımız bir aynada değişik yönleriyle tanıtıyor onları. İçsesiyle konuşur gibi onları anlatırken o “Saklı Güldeste”de yer almadığı için nice ozanların yazıklandığını düşünüyorum. Biz de Emel Güz’ün anımsattığı “kelimi kibar”a sığınarak “Temâtüne kemâ taîşün” (yaşadığınız gibi ölürsünüz) demekle yetinelim. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 “Koklanmayan gül üşür Ayak sesi duyulmayan oda dar Sessizliği dene Kar kar İn derinlere korkma Sürsün kazı Bir zaman sonra göreceksin Acının köklerinde sevincin ağzı” Bilinçaltındaki gerçekle yaşayan iki ozan kardeş daha var o evde. Gerçek, bilinç yüzüne çıkınca kendileriyle yüzleşmeyi göze alan iki ozan Emel Güz’le Orhan Göksel: “Başkalarından başkalaşmış iki güzel çocuk.” Orhan Göksel değişik bir gözle bakıyor evin içine: “Bir erkek çocuğu için Anneler komşu gezmesidir; Babalar eve ekmek getirir. Hakkı yenmemelidir.” Emel Güz’ün yorumuyla şu soruyu çözmeye çalışalım: Epifani bizi kendimizden kurtarıp kendimizle barıştırabilir mi? KADIN OZANLAR Emel Güz’ün yorumuyla nice ozana değişik gözle bakarken onu bize öğreten Türkân Yeşilyurt gibi özel bir ozan vardı. Belki de Emel Güz’ün kendini tanımasını kolaylaştıran bir ozan. Türkân Yeşilyurt kendinin bile uzağında duran bir beyaz parıltıydı. Ödünsüz bir dostluğun öyküsüdür bu! “Hiç görmediğim kadar beyaz biri” diyor Emel Güz. Türkân Yeşilyurt’un şiirinde gizli bir sitem vardır: “akşam ve trenle ne ile sormadım saat kaçta yağmurun ince uzun parmakları üstümde” SAYFA 20 ? 28 HAZİRAN 2012 Mustafa Şerif Onaran CUMHURİYET KİTAP SAYI 1167
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle