23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA evfik Fikret aklın ve bilimin egemenliğine, aydınlanmaya ve aydınlık günlerin geleceğine inanan bir şairdi ve kendinden sonra gelen kuşaklar için dürüstlük, özveri ve sessiz direnişin simgesi olmuştur. Dağılma sürecindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekiştiği bir dönemde yaşayan şair, önce Abdülhamit’in baskıcı yönetiminin, sonra da özgürlük vaadiyle gelip aynı baskıyı devam ettiren İttihatçıların yarattığı korkunun içinden yükselen gür bir ses olur. Aşiyan’a inzivaya çekildiği yıllarda ve haskalıktan günden güne eridiği son dönemlerinde bile hiçbir güç onu susturamaz; her fırsatta gençliğe ve özgürlüğe haykırır. Onun gür sesi, gelecek kuşakların yarınlara daha umutla bakmasını ve karanlığı dağıtmak için savaşması gerektiğini anlatmıştır. Hıfzı Topuz bu unutulmaz şairimizin yaşamını “Elbet Sabah Olacaktır”da romanlaştırdı. Topuz’la kitabını konuştuk. “Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?” Ahmet Ümit’in Sultanı Öldürmek’i bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin öyküsü bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün öyküsü... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin’in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri “Ulu Hakan”ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı? Ahmet Ümit bu cinayetaşktarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini biraz daha sağlamlaştırıyor. Ümit’le romanı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Bol kitaplı günler... Philip Roth’dan yergi dolu bir roman “T Öfke yangınının ettiği Philip Roth’un son yıllardaki romanlarında gözümüze çarpan ölüm teması Öfke’de de tam gaz gidiyor. Buna yine toplumsal ve ahlaki eleştiriyle beraber otobiyografik öğeler de eklemleniyor. Öfke aynı zamanda Kore Savaşı’na yaslanan bir dönem romanı. ? Ali BULUNMAZ ğri oturup doğru konuşmak gerek; Philip Roth, adı Nobel Edebiyat Ödülü için geçen ama ondan da önemlisi, deyim yerindeyse rüştünü çok önceden ispat etmiş bir yazar. Kaleme aldığı hemen her yapıt ses getirdi ve övgüler aldı, tartışıldı. Bu nedenle nereden bakarsanız bakın Roth’un yazdıkları mutlaka dikkatle incelenmeli. 1950’lerde geçen Öfke de aynı dikkati hak ediyor. Romanın geçtiği döneme bakıldığında Amerika’daki hızlı antikomünist hareket, yalnızca ülke sınırlarında kalmıyor, şu bilindik “demokrasi götürme” hikâyesi dünyanın dört bir yanına yayılıyor. Buralardan biri de Kore. Roth, romanı buradaki Amerikan işgali gölgesinde kurgulamış. Romanın kahramanı Marcus Messner, o sıralarda hayatına yön verme çabasında bir genç. AHLAK KUMKUMALIĞINA KARŞI Elbette o dönemin kibarlık budalası ve epey yapay duran davranış kurallarını atlamayalım; Roth, Marcus’un kendisini kimi zaman engellemesine neden olan, bazen başını döndüren arada bir de midesine kramplar tebelleş eden o adabımuaşeret kurallarını kahramanı üzerinden alaya alıyor. Cici ailelerin cici çocukları ve hepsinin birden yaşadığı “sevimli” ortamların yer aldığı uzun tasvirler sayesinde yazar, dönemin Amerikası’nın ahlak kumkumalığını gözler önüne seriyor. Marcus’un aileden ayrılma çabası da o günlerin garip ortamıyla birleşiyor: “Her şeyi doğru yapmak istiyordum. Her şeyi doğru yaparsam babama Newark yerine Ohio’da üniversiteye giderek çıkardığım masrafın hesabını verebilirdim. Anneme, dükkânda tekrar tam zamanlı çalışmaya başlamasının boşa olmadığını gösterebilirdim. Çabalarımın odağında, yetişkin oğlunun esenliğine dair zaptı imkânsız endişelerin pençesinde kıvranmaya başlayan güçlü, duyarsız babamdan özgürleşme arzusu vardı. Hukuka hazırlık programına kayıt yaptırmış olmama rağmen avukatlık umurumda değildi. Bir avukatın tam olarak ne yaptığını bile bilmiyordum. Benim istediğim notlarımı yüksek tutmak, uykumu almak ve uzun, jilet gibi keskin bıçak ve satırları ustalıklı kullanışıyla çocukluğumun ilk kahramanı olan babamla kavga etmemekti.” Marcus’un kampus hayatı o absürd kurallar silsilesi, Kore’ye yollanma korkusu ve tutkulu Olivia’yla tanışıp hoş vakit geçirişi arasında gidip gelir. Buraya bir parantez açmak gerekirse Roth, her zamanki gibi kendi yaşamı ve dünya görüşüyle ilgili kimi notları, Marcus ve onun diyalog kurduğu kişiler aracılığıyla okura sunuyor. Bazı anlarda Marcus’la Roth neredeyse yer değiştiriyor. İYİ YAZARIN YAVAN ROMANI Roth, Marcus’un dökülme halini resmediyor adeta; ailesi, sosyal çevresi, ilişkileri, özel hayatı ve kafasının içini ortalığa saçıyor kahramanımız. Bir de babasının mesleği olan ve küçüklüğünden bu yana onu hırpalayan kasaplıkla ilgili düşüncelerini: “Kan akıtma, itlaf etme: Babam bu şeylere alışıktı ama ben, her ne kadar belli etmemeye çalışsam da çok sarsılırdım. O zamanlar küçük bir çocuktum, altıyedi yaşlarındaydım ama işimiz buydu ve kısa sürede bu işin pis bir iş olduğunu kabullendim.” Aslında bu manidar bir hatırlama; Kore’de kasatura yaralarının verdiği acıdan kurtulması için damarlarına sürekli morfin zerk edilen Marcus’un, zihin perdesinin aralanışının simgelerinden sadece biri. Bilinçsiz ama her şeyi son nefesine dek anımsayan bir adam; neredeyse tüm yaşamını an be an… Anlamsız ve pervasız savaşın ya da annesinin de haykırdığı gibi “anlık bir öfkenin” kurbanlarından biri Marcus. Anlayacağınız Roth, romanın genelinde ve özellikle de sonunda, o çokça işlediği ölüm temasını yine şapkadan çıkarıp Marcus’un trajedisiyle bize veriyor. Ancak ne inceden inceye sıraladığı ahlaki ve toplumsal eleştiri ne trajedi ne de dönem anlatımı, Öfke’yi Roth’un belli başlı romanlarındaki (örneğin Sokaktaki Adam veya Bir Komünisle Evlendim’deki) tada yaklaştırmıyor. Kötü yazardan iyi roman çıkmasını beklemek ciddi ve hatta takıntı derecesinde olumlu bir bakış açısı gerektirir. Ama iyi bir yazarın yavan roman kaleme alma hakkı hep var. Roth, Öfke’yle bunu kullanmış sanki… ? alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com Öfke/ Philip Roth/ Çeviren: Şeyda Öztürk/ Yapı Kredi Yayınları/ 140 s. E TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr Philip Roth yapıtlarıyla ses getirmiş bir isim. Öfke, Roth’un 1950’leri konu alan romanı olmasının yanında yapıtları içinde belki de en zayıf halkayı oluşuruyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1158 26 NİSAN 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle