Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Ö iir Atlası CEVAT ÇAPAN İvan KRİLOV/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY ‘Başkasından söz ederken biz, çoğu zaman Kendimizi yüceltiyoruz ayırdında olmadan’ Bir çif gözlük almalısın, demiş. O da tutmuş bir düzine gözlük edinmiş. Evirip çeviriyormuş onları ilgi ile: Kâh tepesine takıyor, kâh kuyruğuna bağlıyormuş, Bazen kokluyormuş, bazen de yalıyormuş, Ne ki deva bulamamış derdine. “Tüh, Allah kahretsin!” demiş “Kim ki, el sözüne inanır, Dünyanın en zavallı budalasıdır: Gözlüklerle ilgili söylenenler hep yalan, Ben onlardan görmedim hiçbir yarar” Köpürmüş Maymun hınçtan, gazaptan… Vurmuş gözlüğü taşa gücünün yettiği kadar Ve tuz buz etmiş camlarını, ışıl ışıl parlayan. …………….. Ne yazık ki insanlarda da durum pek farklı değil: Örneğin bir şeyin değerini bilmeyen sefil, Her şeyi kendince tartışır ve ısrar eder; Üstelik iktidar sahibiyse bu cahil Hep kendi bildiğinin peşinden gider. ŞELALE İLE DERE Kayalıklardan akan Şelale bakınıp dört yanına Gururla konuşmuş şifalı suların kaynağına (Ki belli belirsizmiş yamacında dağların, ama şifa gücüyle dillendirmiş ününü): “Biraz tuhaf değil mi, bunca azken suların, Bu kadar çok konuğun güldürmesi yüzünü? Söyler misin anlamını bu coşkun duyguların, Bu sonsuz yığılmaların?” – “Devasıyım acıların,” Diye söylemiş billur Dere mütevazı sözünü. FİL OLAYI Fil’in Aslan’a rasgele konuk olduğu an, Dedikodularla sarsıldı baştan başa orman; Başladı çeşitli tahminler ve yorumlar: Fil, Aslan’ın gönlünü nasıl kazanmış olabilir? Cazibesi varsa, acaba nedir? Ne demek bu kabuller, bu acayip oyunlar? Sonsuz oranlamaları başladı hayvanların. “Bari,” dedi uzun kuyruklu Tilki, “Gür ve yumuşak bir kuyruğu olsa anlarım Ve hiç şaşmam.” – “Ya da,” deyip Ayı dikildi, “En azından, canım kardeşim, Tırnakları olsaydı öyle kocaman, Onu her tarafta şöhretli yapan. Tırnaksızlığına hep tanıklık etmişim. Yoksa dişleriyle mi parladı ünü?” Öküz de söz aldı bu tartışmada: “Dişleri belki de boynuz gibi görüldü.” Eşek de kulaklarını sallayıp bu arada Dedi ki: “Nasıl bilmezsiniz Fil’in niye sevildiğini Ve seçkinler arasına nasıl kabul edildiğini? Bunun bence tek açıklaması vardır– Fil’i saygın kıldıran o uzun kulaklardır.” Başkasından söz ederken biz, çoğu zaman, Kendimizi yüceltiyoruz ayırdında olmadan. KURTLARLA KOYUNLAR Çekmediği kalmamıştı Koyunların Kurtlardan En sonunda iş ta oraya erdi ki, hayvanlar hükümeti, ürkerek bu durumdan, Koyunları kurtarmaya karar verdi Ve hemen bir Kurul tertiplendi. Eh, gerçi çoğunluğu Kurtlar oluşturdular, Tüm Kurtlar için değildi çünkü dedikodular. Örneğin onlardan kimileri, Karınları tok olduğu zaman, Rahatsız etmeden sürüleri Sakince yürüyorlarmış arkalarından. Böylesi Kurtlar Kurul’a niye girmesinler ki? Koyunların hakları korunacak besbelli, ama Kurtlara da sınır getirilmemeli. Bu havada başladı ormanda celse: Konuşuldu, tartışıldı hem de nefes nefese; Bir kanunda karar kılındı en sonunda Satır satır şunlar yer aldı bu kanunda: “Kurt, sürünün ortasında, şayet Ederse herhangi bir Koyuna hakaret, Anında hakarete uğrayan o Koyun Cesaretle yakasına yapışıp onun Komşu ormanın ya da çamlığın Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir.” Kurcalanmaya ihtiyacı yok bu yasanın. Ama bugüne dek içimi hep şu soru kemirir: Kurtlara karşı bunca yasak getirilirken Ve davacıyken, niye hep davalıdır Koyunlar, Ormana götüren olmaları gerekirken onlar, Hâlâ götürülüyor olmaları neden? YAŞLI ASLAN Ormanların korkulu rüyası Aslan Yaşlandıkça yitirmeye başlamış kudretini Yoksun kalmış dişlerinden, tırnaklarından – Dehşete düşüren tüm rakiplerini Ve artık iyice bezmiş ağrıyan bacaklarından. Hastalıklar iyice musallat olmuş canına Düşmanları ise, önceki korkuları bir yana, Öç almaya bile başlamışlar Aslan’dan Yedikleri hakaretler için bir zaman: Mağrur at tekme atıyormuş kıçına, Aç kurt sık sık düşüyormuş peşine, Öküz boynuz saplıyormuş döşüne. Çok acı çekiyormuş Zavallı Aslan Ve kaçınılmaz sonunu böyle beklerken Yorgun sesler çıkarıyormuş istemeyerekten Kendini savunurcasına kimi zaman. Bir gün karşısında bir de Eşek dikleşmiş, Onu şöyle dikkatlice seyretmiş, Niyeti çifte atıp canını incitmekmiş. “Ey Tanrım,” diye inlemiş Aslan, “sana ne yaptım Ki bana utançların en büyüğünü yaşattın! Al benim canımı, bitsin bu rezil iş! Eşek hakaretine katlanmaktansa ben Ölmeyi tercih ederim hemen. GUGUKKUŞU İLE HOROZ “Sevgili Horoz’um, ne güzel ötüyorsun sen!” “Ah, canım Gugukkuşu’m, benim gözümün nuru, Kıvrak sesin ne de hoş çınlamakta bir bilsen, Bir şarkıcı olarak tek sensin ormanların gururu!” “Ben seni, ciğerparem, ömür boyu dinlerim!” “Ah, güzelim, Tanrı şahidim olsun, inan, Şarkına ara verdiğin an Sabırsız beklemekten gerilir sinirlerim…. Nerden bu ses, bunca temiz? Hem kıvrak, hem yumuşak, hem tiz!... Soyun böyle senin, büyümesen de, Şarkın kıskandırır bülbülü bile!” “Sağ ol, canım, şimdi vicdan sesimi dinle: Cennet kuşundan da hoş bir tını var sende Ve herkes destekliyor doğruluğunu.” “Dostlar!” dedi Karga, sesi hınç dolu, Birbirinizi överken sesiniz parçalandı, Oysa sizin müziğiniz oldukça kaba!” Gugukkuşu Horoz’u över miydi acaba, Eğer Horoz da ona övgü yağdırmasaydı? ASİLZADE Eski çağlarda Asilzade’nin biri Terk edip locasının bulunduğu yeri Pluton’un krallığına gitmek için yola revan olmuş. Açıkçası – yaşam süresi dolmuş. Cehennemde sorguya çekmişler onu Öğrenmek için “kim” ve “nereli” olduğunu. “İran’da doğdum, valilikti görevim, Ama hayattayken çok cılızdı bedenim, Yönetici yetkilerimi ben bu sebeple Sekreterlerime devrettim bile bile.” “Ya sen ne yaptın?” – “Yedim, içtim ve yattım Getirilen evraklara sadece imza attım.” “Hemen cennete gitsin!” – “Ne?” diye kükremiş Merkür, nezaketi unutup, “yaptığınız yanlış iş!” “Eh, kardeşim,” demiş Eak, “Sen bu işte çok yenisin, bana bak. Karşındaki bu rahmetli – bir ahmak! Yetkilerini kullanıp çalışsaydı, o belki Allah muhafaza her şeyi berbat ederdi. Gözyaşlarına boğarak için için Elden çıkarırdı tüm memleketi! Bu yüzden, yani çalışmadığı için O cenneti tepe tepe hak etti.” Dün mahkemedeydim, bir mahkum gördüm orda, Zannımca cennete gideceklerden birisiydi o da. ? DÜZELTME: 1157. sayımızdaki Şiir Atlası’nda çeviren Mehmet Emin Atasoy olarak çıkmıştır, doğrusu Ahmet Emin Atasoy olacaktır. Yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. ncelikle kara mizah yazarı olarak bilinen dünyaca ünlü Rus şairi İvan Andreeviç Krilov, 2 Şubat 1769’da Moskova’da yoksul bir subay ailesinde dünyaya geldi. Ülke genelinde sevgiyle anılan şair, zamanla birçok fıkra ve söylencenin kahramanı haline geldi, “Krilov Dede”ye dönüşen adı, V. A. Jukovski’nin söylemiyle ”şiirli bilgelik dersleri” olan fabllarla halkın belleğine silinmemek üzere kazındı. Onun birçok dizeleri hâlâ atasözü olarak kullanılmakta, kimileri de özlü sözler olarak dilden dile dolaşmaktadır. Konu ve anlatım biçimi yönünden Ezop ve La Fontain’le bazı ortak noktalar olmasına karşın onun fabllarının büyük çoğunluğundaki özgünlük asla göz ardı edilemez. KURBAĞA İLE ÖKÜZ Kurbağa çayırda Öküz’ü görmüş, İri olduğu için kıskanmış onu, Tıpkı onun gibi olmaya karar vermiş Ve şişmeye başlamış içine çekerek soluğunu. “Bakın, vakvakçılar” demiş “ona benzedim mi ben hele?” Dostları hep bir sesten yanıtlamış: “Hiç bile!” “Peki öyleyse, bakın şimdi, İyice dolduruyorum ciğerlerimi. Ne dersiniz şiştim mi?” – “Yok yok, ne gezer.” “Ya bu sefer?” – “Hep aynı durum.” deyince, bizim şaklaban Öküz’e benzemek için daha çok inatlaşmış Ve sonunda birdenbire çatlamış Kendi bile hiç farkında olmadan. KUARTET Uyanık Maymun – yaramazlar kralı, Eşekle Teke Ve çarpık bacaklı Ayı Kendilerince, bir kuartet oluşturalım, demişler. Islak çimen üzerinde – notalar önlerinde, İki keman, viyola ve kontrbas ellerinde, Sanatıyla dünyayı mest etmek istemişler. Yaylar yüklenmiş, teller gıcırdamış, ama ses ne gezer: “Öyle değil, kardeşler!” demiş Maymun, “Hele bir durun! Böyle müzik mi yapılır? Önce düzgün oturun. Sen, kontrbasınla viyolanın önüne geç, sevgili Ayı’m, Ben, birinci keman, karşısında olmalıyım ikincisinin, Müziğimizi öyle bir duyuralım ki, dağlar taşlar inlesin!” Yer değişip yerleşmişler, ama ne yazık Aletlerden bu sefer de çıkmamış hiç gık. “Anladım bu işin sırrı nedir,” Diye haykırmış bu defa Eşek, “Başarılı olmak için tek tek Bir sıraya dizilip oturmamız gerekir.” Eşek’in buyruğuna uymuşlarsa da hemen, Beklenen ses çıkmamış kuartet müziğinden. Üstelik aralarında daha büyük bir hırsla herkes Tartışmaya başlamış bu kez Kimin nasıl oturması gerektiği üzerine. Derken Bülbül gelmiş bir yerden onların gürültülerine. Ona bu işe el atması için yalvarmışlar bir sesten. “N’olursun,” demişler “bizi biraz dinlesen, Belki anlarsın kuartetimizin kusuru nedir. Notalarımız da, enstrümanlarımız da yerindedir, Ama dizilişi yapamıyoruz belki, kim bilir?” “Müzikçi olmak için,” demiş Bülbül gülerek, “Önce ses gerek, duyarlı kulak gerek, Yani en gerekli olan tek şey: yetenek!. Ama, dostlar, anlaşılan sizinkisi nafile, Müzikçi olunmaz salt yer değişmekle.” KUĞU, TURNABALIĞI VE YENGEÇ Dostlar arasında anlaşma yoksa, Onların yaptığı iş de yürümez asla Ve başarısızlıkla karşılaşılır her girişimde. Kuğu, Turnabalığı ve Yengeç günün birinde Yüklü bir arabayı çekmeye kalkışmışlar Hem de ona olanca gücüyle yapışmışlar. Nefessiz kalsalar da, kımıldamamış araba, Sanıldığı kadar ağır bile değilmiş oysa. Yengeç geri geri çekmiş, Turnabalığı suya, Kuğu ise kanat açıp yönelmiş ufuklara. Suçlu kim, suçsuz kim bundan bize neAma araba durmakta hâlâ yerli yerinde. MAYMUN İLE GÖZLÜK Zor görür olmuş Maymun, ihtiyarlayalı beri; Ama insanlardan birileri Bunun büyük bir felaket olmadığını söylemiş, CUMHURİYET KİTAP SAYI 1158 26 NİSAN 2012 ? SAYFA 17