Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
i ? Başka şeyler de vardır ilk kez tattıkları; ilk aşk kıpırtıları örneğin. Yüreğinizi ısıtacak denli gerçekçi ve ustalıkla kaleme alınan bu ilk kalp çarpıntıları gençlere yabancı gelmeyecek. Kamp hayatı olur da kuralsız olur mu? Hem de doğayla iç içe yaşarken kuralları yıkarsak başımıza neler gelir neler… Kitaplarında hayvan sevgisini her zaman dile getiren, hayvanlar hakkında ve hatta hayvanların ağzından öyküler anlatan Güldem Şahan bu romanında da unutmamış kadim dostlarımızı; evcil kertenkele “Kerti” ve “Karetta Karetta Osman”ı siz de seveceksiniz. Her şey iyi güzel de doğa geceleri biz insanlar için ürkütücü olur. Özellikle etrafta gizemli ayak sesleri varsa. Tatil havası için yazı beklemeye gerek yok. Şimdilik Yaz Kampı’nı okuyup düşler kursak… İyi okumalar. Bay Çiklet ve Kiraz Ağacı/ Andy Stanton/ Resimleyen: David Tazzyman/ Çeviren: Nazan Özcan/ Tudem Yayınları/ 160 s./ 2012/ 8+ Yine yeni yeniden Bay Çiklet! Milyonlarca çocuğun hayran olduğu Bay Çiklet’in serüveni yedinci kitapla sürüyor. Limonlu Bayır kasabasında bahar yüzünü göstermek üzeredir. Kasabanın sakinlerinden Friday O’Bilir, Üçüncü Billy William, Martin Çamaşırhane, Yaşlı Nine, Jonathan Şapırtı, Bay Çiklet ve diğerleri dört gözle baharı beklemektedir. Ama bahar yerine başka bir şeyler mi gelmektedir? Bir sabah erkenden, Yaşlı Nine; “Kadim Zamanlar geri geldi!” diye haykırır. Herkes neler olduğunu merak eder. Yaşlı Nine neden veya kimden korkmuştur? Yoksa eski ruhlarla dolu korkutucu Runtus Ormanı’ndaki Runtus’u mu görmüştür Yaşlı Nine? Herkes Kiraz Ağacı’nın etrafında toplanır. Daha doğrusu Kiraz Ağacı’nın yanına gitmeleri istenir. Sizin anlayacağınız, pek de gönüllü bir toplantı değildir bu. Ama aralarında Bay Çiklet ve Üçüncü Billy William yoktur. Yoksa bu karmaşa da onların da mı parmağı var dersiniz? Ne çok soru var değil mi yanıtlanacak. En iyisi Bay Çiklet ve Kiraz Ağacı’nın sayfalarını aralamak. Yanıtları bulurken eğleneceksiniz de. Sıra dışı bir gülmece anlayışına sahip yazar Andy Stanton, çocuklara kahkahalar attırmayı başarmış yine. Karikatür tadındaki çizimler de okuma zevkini çoğaltıyor. İyi okumalar. Bağlantı/ M. D. Anderson/ Çeviren: Ali Ünal/ ON8 Kitap/ 288 s./ 2011/ 14+ Gökyüzünün yok olduğu, yerini oksijen üreten fabrikaların aldığı ve bulutun, artık ticari ürün olduğu bir gelecek. Bu dünyada insan olarak yaşamak, ancak bir tüketiciyseniz mümkün, çünkü tüm kontrol, şirketlerin elinde. Satın alıyorsanız, varsınız. Amerikan edebiyatının güçlü seslerinden Anderson, çıkardığı her kitapla hem eleştirmenleri hem de okurları etkileyen sıra dışı bir yazar. İlk kitabı Thirsty (2006) ile geniş çevrelerce tanındıktan sonra, Amerika’daki köleliği ilginç bir öyküyle anlattığı iki ciltlik The Astonishing Life of Octavian Nothing (2006) kitabıyla da birçok ödül kazandı. Kitabın aldığı ödüller: 2002 Genç Edebiyat ABD Ulusal Kitap Ödülü, Finalist, 2003 Boston GlobeHorn Book Ödülü, 2003 Golden Duck Ödülleri, Genç Kitaplar Hal Clement Ödülü. “Bağlantı’yı özledim. İlk ne zaman yerleştirildiğini bilmiyorum. Belki bundan elli ya da yüz yıl kadar falan öncedir. Ondan önce, insanlar ellerini ve gözlerini kullanmak zorunda kalıyorlarmış. Bilgisayarlar, bedenlerinin dışındaymış. Bilgisayarlarını ellerine alıp dışarı çıkarıyorlarmış, tıpkı akciğerlerinizi bir çantanın içine koyup da nefes alması için açık havaya çıkarır gibi.” JJ Kim?/ Anne Cassidy/ Çeviren: Nazlı Tancı/ ON8 Kitap/ 296 s./ 2012/ 14+ Yazdığı polisiye ve gerilim kitaplarıyla ünlenen, yedi kitaplık “East End Murders” (Doğu Londra Cinayetleri) dizisiyle dikkati çeken Anne Cassidy, ON8’le ilk kez Türkçe’de. 2004’te yazılıp, 2007’de tiyatroya uyarSAYFA 20 26 lanan JJ Kim?’de Cassidy, İngiltere’de yaşanmış gerçek bir olaydan esinleniyor. Genç Alice’in yaşamı, bir türlü kaçamadığı büyük bir sırla sürekli örselenmekte, onu sonu gelmez bir vicdan hesaplaşmasına itmektedir. Geçmişine ait bu sırra, ihmal ve yalnızlıkla kararan bir çocukluğun anıları eklenmiştir. Suç, masumiyet ve adalet kavramlarını çocukluk bağlamında düşündüren roman, gizem dolu kurgusuyla derin bir iz bırakıyor. 2004 yılı Carnegie Medal Ödülü adayı bu romanında Anne Cassidy, geçmişinin ürperten gölgesinde yaşamını yeniden kurmaya çalışan JJ’in kim olduğunu sorguluyor: İnsan sil baştan başlayabilir mi? Büyük Sır/ Zehra Tapunç/ Altın Yayınları/ 192 s./ 2012/ 12+ Yetimler yurdunda öğretmenlik yapan annesiyle birlikte Nepal’in başkenti Katmandu’da yaşayan Birke’nin, çok sevdiği arkadaşı Namita’yla birlikte bu oldukça gizemli ülkede kaygısız, mutlu bir yaşamı vardı. Ta ki annesinin hayatlarını altüst edecek planını keşfedinceye kadar... Annesi kendi yaşlarında oğlu olan bir mimarla evlenerek, İstanbul’a taşınmaya karar vermişti. Acaba Birke, “büyük sırrını” bilen tek kişi olan sevgili arkadaşı Namita’dan ayrı kalmaya ve hiç bilmediği İstanbul’da yaşamaya alışabilecek mi? K İ T A P L A R A R EN K Lİ D O K U N U Ş Yurtdışındaki yayıncılarda her edebiyat türü için ayrı editörlerin görev aldığını öteden beri duyardık. Editörlük kavramı son yıllarda bizim dilimize de yerleştiği gibi, kitapların künyelerinde de yer buldu. Sahi, kimdir editör? Yazan yazar, yayınlayan da yayıncıyken editörlerin işi ne? Sorduk, anlattılar. Konuğumuz, Kelime Yayınları’nın editörü, Sibel Doğru. ? Aytül AKAL ditörlük nereden geldi aklınıza? Bir ideal miydi? Karşılaştırmalı edebiyat mezunuyum. Edebiyat, hayatımın hep çok büyük bir parçası oldu. Editörlük de bir idealden ziyade bunun doğal bir uzantısı olarak gelişti. Dildeki etkinliğinizi nerede kazandınız? Kitaplarda, yani okuyarak. Yazarlık atölyeleri gibi editörlük atölyeleri de var mı? Tabii ki vardır. En son yanlış bilmiyorsam İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde böyle bir atölye düzenlendi. Editörlük, öğretilen, öğrenilen, sürekli üzerinde çalışılması gereken bir meslek. Ancak atölye tercih ederken derslerin kimin tarafından verildiğine dikkat etmek, alanda çalışmış, deneyimli ve keyif aldığınız eserler üzerinde çalışmış kişilerin atölyelerini tercih etmek katılımcı açısından daha tatmin edici olacaktır diye düşünüyorum. Size gelen metinlerde değişiklik ya da düzeltme istediğinizde yazarların tepkisi ne olur? Önerilerinizi uygulamak yerine dosyasını alıp giden oldu mu hiç? Dosyasını alıp giden olmadı ama düzelti ya da yoruma direnen, gücenen, metnine olan güveni azalan çok oldu. Ne yazık ki, yazar adaylarında bir metin üzerinde bir kez çalışmak yeterlidir gibi yanlış bir anlayış var. Dolayısıyla düzeltiye, yeniden yazmaya pek sıcak bakılmıyor. Siz önerdiniz, düzeltti ama olmadı, tekrar uyardınız düzeltti, olmadı... Kaç kez gider gelir bir dosya yazarla aranızda? Yayımlamaktan sonradan vazgeçtiğiniz dosya olur mu? Bir metni okuduğunuzda o metnin düzeltiler sonrasında bile nereye ulaşabileceğine dair az çok bir fikriniz oluyor. Yazarın üslubu, hikâyesine ve karakterlerine hâkimiyeti bu anlamda önemli unsurlar. Bu unsurlardan herhangi birinde “ışık” görmediğim dosyalarla ilgili herhangi bir editöryal sürece girmemeye gayret ediyorum çünkü genellikle iki taraf için de hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor. Ama ışık görmenize rağmen düzeltiler sonrasında bile istediğiniz aşamaya gelemeyen dosyalar da illa ki çıkıyor karşınıza. Böyle durumlarda da önemli olan karşılıklı şeffaflığı korumak, her yazar adayına, dosyasında düzenlemeler yapılması gerekebileceğini, bu düzenlemeler tatmin edici olmazsa dosyasının yayımlanmama ihtimali olduğunu en baştan söylemek. Çevirilerde, kitabın orijinalini de okuyor musunuz? Çeviri kitaplar üzerinde editoryal çalışma yaparken en zorlandığınız konular... Evet, kitabın orijinalini de okuyorum. Çoğu zaman kendi merakımdan okusam da okunması gerektiğine de inanıyorum açıkçası. Zorlandığım değil de hassasiyet göstermeye çalıştığım konular çevirmenin tercihlerine saygı göstermek ve bunu yaparken de bu tercihlerin metni doğru yansıtmasını sağlayabilmek. Sizce bir editör her alanda editörlük yapabilir mi? Ya da şiir editörü, öykü editörü gibi ayrımlar mı olmalı? Hatta çeviri editörlüğü ile telif dosya üzerinde çalışmak da çok farklı değil mi? Sözünü ettiğiniz her alanda editörlük o alan ile ilgili belli bir hâkimiyet gerektirir. Yapabilir, yapamaz demekten ziyade, editörlüğü sadece metin düzeltisi olarak görmüyorsak eğer, bir editörün elindeki metne çok yönlü bakabilmesi, yeni bir boyut kazandırabilmesi, yazarına yol gösterebilmesi için o alanla belli bir tanışıklığı olması gerekir demek lazım sanırım. Önünüze gelen bir dosyanın, başka bir kitaptan ayarsız esinlenme ya da alıntıyla dolu olup olmadığını nasıl belirliyorsunuz? Diyelim ki esinlenilen orijinal kitabı okumadınız, bilmiyorsunuz... Orijinal kitabı okumadıysanız ve yazar esinlenme ya da alıntısını metnine iyi eklemlemişse ki burada böyle bir “esinlenmenin” etik olmadığı da tartışma götürür, açıkçası bana bunu belirlemenin pek bir yolu varmış gibi görünmüyor. Bundan kaçınmanın tek yolu çalıştığınız alanda çıkan eserleri yakından takip etmek. İyi bir editör olmanın sizce olmazsa olmaz üç ölçütü... İyi bir okur olmak, karşınıza gelen her metne ki E Mossy Gölü Canavarı OlayıBilim Dedektifleri/ Michele Torrey/ Çeviren: Yaman Öğüt/ 80 s./ 2012/ 9+ Sabahın beş buçuğunda, Drake Doyle ve Nell Fossey kıyıdaydılar. Pus, gölün üstüne çökmüştü ve her şey azıcık korkunçtu. “Hazır mısın bilim insanı Nell” diye sordu Drake. “Her zaman olduğu gibi.” Nell can yeleğini taktı, bir kürek aldı ve tekneye atladı. Küreklere asıldılar, çeke çeke gölün ortasına vardılar. Orada gizli silahlarını suya indirdiler: Kod 61. Beraber iş yapıyorlar... Ciddi işler. Hiçbir iş Doyle ve Fossey’i aşmaz. Onlar beşinci sınıfın en iyi bilim dedektifleri. Mossy Gölü’nde bir canavar mı var? Şeytani güçler işbaşında mı? Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Doyle ve Fossey’i arayın. Zaman kaybetmeden hemen telefon edin. Acayip Bir Deniz Yolculuğu/ Müge İplikçi/ Gün Işığı Kitaplığı/ 100 s./ 2012 Alerjisi yüzünden aşıdan korkan Kerem’in kâbusu gerçek olur: Okulda aşı günüdür! Çocukların hepsi de o kadar çok, o kadar çok ağlarlar ki sıradan bir aşı günü, ancak çok eski çağlarda yaşanacak bir serüvene dönüşüverir. İçinde Kerem’le arkadaşlarının, servis şoförüyle hemşirenin, şehla gözlü gemi Kibele’nin ve kötü adam Kadirbilmez’in yer aldığı inanılmaz bir serüvene... Müge İplikçi, çocuklar için yazdığı ilk kitap olan renkli öykü Uçan Salı’dan sonra, okurlarını bu kez de kürekli, yelkenli Antik gemi Kibele’yle tanıştırıyor. 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği’nin deniz arkeolojisi çalışmalarından biri olan “FoçaMarsilya Tarihe Yolculuk” projesini çocuklara yakınlaştırmak için hazırlanan kitap, Antik Çağ batıklarından yola çıkılarak aslına uygun inşa edilen gemi Kibele’nin gerçek yolculuğundan esinleniyor. İplikçi’nin, geçmişle bugünü harmanladığı yaratıcı düşsel kurgusuna genç sanatçı Sedat Girgin’in canlandırma gücü yüksek desenleri eşlik ediyor. ? görüOmniya, der. şfettiği ona. a bir de Om Kapak m Yayın atilini. tmek… i. Hepierle z yaza manla ilkgençm ŞaeğlenGüven’in cisidir. nın Eğlenş kişinin çler evn ? min metni olduğuna bakmaksızın aynı mesafe ve objektivite ile yaklaşmak başlıca ölçüttür sanırım. Bir kitabın ilgi çekeceğine veya tutmayacağına nasıl karar veriyorsunuz? Yabancı kitaplar için ilginizi çeken bir kitapla ilgili yaptığınız ayrıntılı bir araştırma o kitapla ilgili size bazı ipuçları veriyor. Bir kitabın belli başlı çocuk edebiyatı ödüllerinden birine layık görülmüş olması, hakkında çıkmış okur yorumları büyük ölçüde karar vermemizde etkili oluyor. Yerli dosyalar için ise, elinizdeki metnin kendini bir iş, görev olarak değil de sizi çekerek kendini okutması çok önemli. Bir kitabın geleceğini yüzde yüz öngörebilmek çok mümkün değil, ancak bu kıstaslar sizde olumlu hisler uyandırıyorsa, ilgi çeken, tutan bir kitap olmasa da sizi tatmin eden bir kitabın ortaya çıkma olasılığı oldukça yüksek. İşinizde karşılaştığınız zorluklardan birkaçı... Yazar ve çizer beklentilerini ortak bir çizgide bir araya getirebilmek, çocuk sahibi olduktan sonra çocuklar için yazabileceğini düşünüp ne yazabilen ne de yazılanları okuyan yazar adaylarının dosyaları, dolayısıyla iyi olmayan dosyalarla çok vakit kaybetmek ilk aklıma gelenler.. Bir de sektörün genel problemi olan nitelikli yazarla, yani bunu sadece bir şansını deneme, anne olduktan sonra vakit geçirmek için kalkışılmış bir uğraş olarak görmeyen yazarla karşılaşmanın çok zor olması. Ne yazık ki ağırlıklı olarak bilinen, tanınan, aynı isimlerin işlerinin ön planda olduğu bir sektör Türkiye’de çocuk yayıncılığı. Editörlükle ilgili başınızdan geçen ilginç bir olay... Çocuklar için yazan yeni yetişkin yazarlar bulma amacıyla düzenlediğimiz roman yarışmamıza anne babaların çocuklarını sokmak istemesi ve bu konuda aldığımız hem ebeveyn hem de çocuk telefonları son derece ilginçti. Ülkemizde editörlük kurumu hangi aşamada? Sizce yeterli mi? Editörlüğün ne kadar kurumsallaştığı ya da tam zamanlı bir meslek olarak görüldüğü açıkçası tartışma götürür konular hâlâ Türkiye’de. Dolayısıyla bir meslek olarak editörlüğün çok iyi bir aşamada olduğu söylenemez. Bu, Türkiye’de iyi editörlerin olmadığı ya da iyi bir editöryal çalışmadan geçmiş kitapların olmadığı anlamına değil, daha çok yerleşik bir editörlük mesleği anlayışının olmadığı anlamına geliyor. Ne yazık ki bizde editörlük yapan isimler, ya birilerinin tanıdığı, ya da işi aslen bu olmayan, “Nasıl olsa iyi yazar, iyi de editördür” yanlış yargısından bu işi yapan isimler. Kendi özel zevkiniz için de okumaya zaman ayırabiliyor musunuz? Evet, ama daha çok yaratıyorum demek daha doğru. Öbür türlüsü yaptığınız işi sevmenize ket vuruyor. Kimi kitaplarda sinema dili ağırlıklı olabiliyor. Kitabı okurken “Bundan iyi film olur” deyip sonradan sinemaya uyarlandığına tanık olduğunuz kitaplar var mı? Daha çok yetişkin ve gençlik kitaplarında karşıma çıkıyor bu durum. Ancak böyle örneklerde, ne yazık ki dilin görsel anlatıma uygunluğundan ziyade popülerlik ve çok satarlık ağır basıyor. En son Brian Selznick’in The Invention Hugo Cabret’si, Suzanne Collins’in Hunger Games’i ilk aklıma gelen örnekler. Barış Bıçakçı’nın Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i de okurken “Sinemada da görsek ne güzel olur” dediğim ve bir film projesinin de olduğunu öğrendiğim kitaplardan biri olmuştur. Siz de yazıyor musunuz? Sizin metinlerinizin editörlüğünü kim yapsın isterdiniz? Yazıyorum ve severek, içinde kaybolarak okuduğum tüm kitapların editörlerinden herhangi biri ile çalışmak beni çok mutlu edecektir. İshak Reyna, Murat Yalçın, Can Cankoçak aklıma ilk gelen isimler. En çok hangi kitabın editörü siz olmak isterdiniz? Tek bir kitap söylemek çok zor. Aklıma yakın zamanda okuduğum ve bir editör için heyecan verici çalışmalar olduklarını düşündüğüm için ilk gelenler Jonathan Safran Foer’in Her Şey Aydınlandı’sı ve Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı. ? A 19 ? NİSAN 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1158