06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Öfke hiliph Roth Öfke’de 1951’de Kore Savaşı sırasında, Ohio’da Winesburg Üniversitesi’nde okuyan dürüst, ahlaklı, çalışkan ve yalnız öğrenci Marcus’un öfkesine kapıldığında başına gelenleri anlatıyor. Marcus’un tek amacı okulu birinci olarak bitirip Kore Savaşı’na gitmemek ve ölmekten kurtulmaktır. Bu amaçla okul arkadaşlarıyla hiç ilişki kurmadan, sosyal etkinliklere katılmadan sürekli ders çalışmaktadır. Ailesinin tek çocuğudur. Babasının okulunu bitiremeden başına bir şey geleceği korkusuyla aşırı ilgisinden ve baskısından kurtulmak amacıyla evinden çok uzaktaki muhafazakâr ve disiplinli bu okula gelmiştir. Babası koşer et satan bir Yahudi kasaptır. Oğullarını evden uzakta okutmaya maddi durumları uygun olmadığı için anne de babayla çalışmaktadır. Marcus, ailesi üzerindeki yükünü biraz azaltmak için hafta sonlarında garsonluk yapar. Marcus’un steril hayatını tarih derslerinde yanında oturan ama ancak bir gece kütüphanede rastlayınca alıcı gözle bakabildiği ve güzelliğinden hemen etkilendiği Olivia değiştirir. “O gün tam iki saat boyunca onun saçının ayrığını ve bacaklarını sürekli birbirine sürtüşünü seyrettim. (...) O kendini ödevine vermişti, ben ise 18 yaşında bir oğlanın aklıyla elimi onun eteğinin içine sokma arzusuna...” diye anlatır. Hiçbir kötü alışkanlığı olmayan, kurallara bağlı bu genç sürekli bastırdığı cinsel arzularına yenilmiştir. 50’li yılların aşırı ahlakçı havasında karşı cinsten iki öğrencinin flört etmeleri ya da masumane cilveleşmeleri bile mümkün değilken Olivia daha ilk buluşmalarında ona cinsel doyumu tattırır. Marcus çok hoşlanmasına rağmen okuldan atılırım korkusu ve aşırı ahlakçı bakış açısı ile patavatsızlık eder Olivia’nın kalbini kırar. Olivia’yı küstürerek kazasız belasız okulu birincilikle bitirme hedefinden kopmayacaktır. Ama arzularını bastıramaz ve okulda birçok öğrenciyle ilişkiye girdiğini, alkolizm tedavisi görüp bileğini keserek intihara teşebbüs ettiğini öğrenmesine rağmen kendini affettirmek için Olivia’ya mektuplar yazar. Olivia mektuplara cevap vermez ama apandisiti patlayıp hastaneye kaldırıldığında uzun yolu göze alıp Marcus’u ziyarete gelir ve hastane odasında ona yine cinsel doyumu yaşatır. Philiph Roth, birinci tekil şahısla ve düz, kronolojik anlatımla olayları hikâye ederken birden araya girer ve Marcus kısa bir süre sonra öleceğini açıklar. Marcus olayları öldükten sonra anlatmaktadır. Bu açıklama anlatının inandırıcılığından okuru kopartır. Roth sonradan da olaylar hakkında bu tür önbilgilendirmeler yapar nedense. SAYFA 12 ? 26 NİSAN kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? P Philip Roth Marcus’un kitaba adını veren öfkesine öğrenci işleri dekanının niye sürekli oda değiştirdiği, arkadaşlarıyla bir sorunu mu olduğunu sormak için çağırdığında şahit oluruz. Dekana gidene kadar sessiz sakin, sadece dersleriyle ilgilenen bir öğrenci olarak tanıdığımız Marcus’un aslında okulla, yaşamla, inanç sistemiyle ilgili birçok keskin eleştirisi olduğunu anlarız. Din ayrımı gözetmeden tüm öğrencilerin kiliseye gitmeye zorlanmasını ve kiliseye devamın notları etkilemesini eleştirirken Bertrand Russell’ın “Neden Hıristiyan Değilim” başlıklı konuşmasından alıntıladığı dine karşı ateist bir söylev çeker tutucu dekana. Az sayıdaki Yahudi öğrencinin oluşturduğu öğrenci birliğine de katılmamıştır çünkü din ya da ırk temelinde yapılan ayrımlara karşıdır ve bu tip birlikleri zaman kaybı olarak görmektedir. Olivia’nın hamile kalıp sinir krizi geçirerek hastaneye kaldırılması, odasının basılıp darmadağın edilmesi ve bir kartopu savaşının kız öğrencilere yönelik bir isyana dönüşünün ardından eski oda arkadaşının kaza sonucu ölümü gelişmeleri hızlandırır. Kiliseye gitmemek için hile yaptığı anlaşılan Marcus’a ancak kurallara uyarsa okulda kalabileceği bildirilir. Marcus da öfkelenerek okuldan ayrılır Kore’ye savaşa gider ve Roth kısa bir bölüm yazarak hızlıca romanı sonlandırır. Philiph Roth’un diğer eserlerinde olduğu gibi 2008’de yayınlattığı Öfke’nin (Mart 2012, çev. Şeyda Öztürk, Yapı Kredi Yay.) de otobiyografik özellikler taşıdığı belirtiliyor. Romanın kahramanı Marcus yazarla aynı yaşlarda ve yazar gibi çocukluğu Newark’ta geçmiş. McCarthy döneminin ırkçı, aşırı sağcı, tutucu anlayışının egemen olduğu dönemde gençliğini yaşamış. Öfke yapısal sorunlar içerse de 50’li yılların aşırı ahlakçı bakışının, baskıcı aile ve okul yapısının insanları, özellikle gençleri nasıl belirlediğini Marcus örneğinde çarpıcı olarak örnekliyor. SEN VE BEN İnsanlarla ilişki kurmayı, arkadaşlık etmeyi sevmeyen, hep yalnız kalmak isteyen on dört yaşında bir gencin arkadaşlarımla kayak yapmaya tatile gideceğim deyip oturdukları apartmanın bodrumuna gizlenmesi ile gelişen olayları anlatıyor Niccolo Ammaniti Sen ve Ben’de (Nisan 2012, Şemsa Gezgin, Can yay.). Romalı, varlıklı bir ailenin çocuğu Lorenzo’ya dadısı “Lorenzo, sen kaktüsler gibisin, hiç kimseyi rahatsız etmeden büyüyorsun, biraz su, biraz da ışık yetiyor sana,” dermiş. İlk ve ortaokulu, varlıklıların gittiği özel okullarda olabildiğince az diyalogla, hiç arkadaşlık etmeden, kendini soyutlayarak geçirmeyi başarıyor. Sonunda annesi ve babası Lorenzo’nun aşırı asosyalliğinin farkına varıyor. Gittikleri doktor, çocuğun narsistik bir rahatsızlığı olduğunu, başkalarına karşı empati duymadığını söylüyor. “Kendi sevgi çemberi dışında kalan hiçbir şey, onda herhangi bir duygu uyandırmıyormuş. Özel bir insan olduğuna ve yalnızca onun gibi özel insanların kendisini anlayacağına inanıyormuş” diye anlatı Sen ve Ben yüz sayfalık kısa bir anlatı. Ammaniti’nin anlatımı da oldukça sade ve akıcı. yor annesi. Babası onu her kesimden çocuğun devam ettiği bir devlet okuluna verince kendini “cehennem”de buluyor Lorenzo. Bu hareketli ve heyecanlı kalabalıkta kendini soyutlaması mümkün değil. Onlar gibi giyinip, onlar gibi davranırsa kalabalıkta fark edilmeyeceğini anlıyor. Annesi ile babasının dikkatlerini üzerinden çekmek için de bir arkadaş grubuna dahil olduğu yalanını söylüyor. Yalnız bir hafta geçirme planını da bu hayali arkadaş grubu ile kayak yapmaya gidecekleri yalanını söyleyerek hayata geçiriyor. Oturdukları apartmanın bodrum katını bir hafta geçirecek şekilde donatıyor; Yiyecek, içecek, gerilim romanları, çizgi romanlar, playstation... Her şey hazırdır. Planı hayata geçirip bodrum katına kimseye hissettirmeden yerleştikten kısa bir süre sonra 23 yaşındaki üvey ablası Olivia geliyor ve Lorenzo’yu sığınağında buluyor. Olivia uyuşturucu madde bağımlılığından kurtulmak için arkadaş çevresinden kaçmış, sığınmak için pek görüşmediği babasının evinin bodrumunu seçmiştir. Daha önce birlikte hemen hiç vakit geçirmemişlerdir. Birbirine yabancı sayılabilirler. Bu nedenle aralarında abla – kardeş ilişkisi gelişmemiştir. Onları buluşturan ve kader birliği etmelerine sebep olan yalnız kalabilmek için herkesten uzak bir yere sığınmalarıdır. Lorenzo başlangıçta üvey ablanın varlığından hiç hoşlanmasa da zamanla Olivia’yı reddetmiyor. Olivia’nın uyuşturucu ile mücadelesinde yaşadığı sıkıntılar, ilaç ihtiyacı gibi gelişmeler de birlik duygusunu güçlendiriyor. Bodrum katındaki varlıklarını fark ettirmemek, annesinin Lorenzo’nun yalanını anlamaması için oyunlar kurmak gibi güç birliği yapmayı gerektiren durumlar aralarındaki bağı güçlendiriyor. Lorenzo hiç tanımadığı ablasını bir dost olarak benimsiyor. Bağlanıyor ve seviyor. Böylece Lorenzo’nun aslında karşılık bulabilse arkadaşlık kurabileceğini de anlamış oluyoruz. Bir kişisel bozukluğu, hastalığı yoktur. Daha önce de “hayali” kayak tatiline davet edilse o çocuklarla arkadaşlık edebileceğini ima etmiştir. Onun sorunu arkadaşlık ya da ilişki kurarken talep edenin kendi olamamasıdır. Büyükannesi ile kurduğu arkadaşça ilişki de bunun bir örneğidir. Olivia ise onun tam tersi bir konumdadır. Annebaba sevgisinden yoksundur, kendi ayakları üzerinde kalmak zorundadır ve sevgi yoksunluğunu yanlış arkadaş çevrelerine katılıp uyuşturucuya sığınarak karşılamaya çalışmıştır. Romanın en etkileyici bölümlerinden olan babasına yazdığı mektupta tüm bunları açıkça ifade eder. Sen ve Ben yüz sayfalık kısa bir anlatı. Ammaniti’nin anlatımı da oldukça sade ve akıcı. İki ana karakter, tek mekân, az ve öz sözle oldukça etkileyici ve üzerinde düşünülecek bir metin ortaya çıkarmış. Eserlerinde çocukluk ve gençlik çağlarını yaşayan yoksul insanları anlatmasıyla tanınan Ammaniti’nin geçtiğimiz on yılın parlayan yazarı olarak tüm dünyada ilgi görmesinde de kuşkusuz bu nitelikleri var. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1158 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle