Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ? Dul Kadının Öyküsü/ Joyce Carol Oates/ Çeviren: Alev K. Bulut/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 416 s. 2008 yılının Şubat ayı. Joyce Carol Oates, rahatsızlanan kocası Raymond Smith’i bir hastanenin acil servisine götürür. Teşhis zatürreedir. Her ikisi de Ray’in birkaç gün içinde taburcu edileceğini düşünür. Ne yazık ki bir enfeksiyon sonucu Ray yaşamını yitirir. Joyce Carol Oates hiç beklemediği bir anda ve tamamen hazırlıksız olarak dulluk gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Şok, ıstırap, keder, inkâr ve suçluluk duygularının iç içe girdiği bu süreçte Oates bir de ölümün getirdiği görevlerle uğraşır. Çağdaş Amerikan edebiyatının en verimli ve önemli yazarlarından biri olan Joyce Carol Oates, kocasının ani ölümünün ardından yaşadıklarını, bu kayıpla nasıl başa çıktığını “Dul Kadının Öyküsü” adlı anı kitabında tüm açıklığıyla ve içtenliğiyle anlatıyor. Hammurabi/ Marc Van De Mieroop/ Çeviren: Bülent O. Doğan/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 158 s. Hammurabi, bugün en az gelişmiş bölgelerden biri olarak görülse de bir zamanlar dünyanın en ileri toplumlarına ev sahipliği yapan Mezopotamya’nın gelmiş geçmiş en büyük şahsiyetlerinden biri. Savaşçı karakterinin yanında onu bugüne taşıyan en önemli özelliği ise yaklaşık üç yüz yasadan oluşan ve kendisinden önce kanun derlemeleri yapan hükümdarlardan farklı olarak ülkesinin çeşitli yerlerine diktirdiği dikilitaşlarla kamuya ilan ettiği ‘Hammurabi Kanunları’dır. İşte tüm bu açılardan Hammurabi, yazarın sözleriyle, belki de biyografisi yazılabilecek ilk insanoğludur. Marc Van De Mieroop’un bu kapsamlı biyografisi de tarhin önemli karakterlerinden Hammurabi’yi incelikli bir şekilde ele alıyor. Meraklısına önemli bir kaynak... Diyalektik Sınıftır/ A. Cengiz Baysoy, Sinem Özer, Münevver Çelik, Barış Eroğlu/ Otonom Yayıncılık/ 418 s. “İnsanlar Marx’ın yanılmış olduğunu söylediklerinde ne demek istediklerini anlamıyorum. Hele ki Marx’ın öldüğünü söylediklerinde.” Bu kitap, ‘hâlâ Leninist olunmalı’ düşüncesine inanan, ‘kapitalizmin ve gelişimlerinin çözümlemesine odaklanmayan bir siyaset felsefesine’ inanmayan ve ‘dünya piyasasını, bunun dönüşümlerini analiz etmeye ihtiyaç’ duyan, bunun için, ‘Marx’ın içinden’ geçen makalelerden oluşmuş bir derleme. Bu bağlamda birçok konuya el atan kitap, Marksist teorinin dünü ve bugününe bütünlüklü bir bakış imkânı sunuyor. Sosyoloji Kuramları Tarihi/ Hans Freyer/ Çeviren ve Ekler: Tahir Çağatay/ Hazırlayan: M. Rami Atas/ Doğu Batı Yayınları/ 364 s. Kendisini büyük bir coşkuyla toplumsal hareketlerin yasalarını öğrenmeye veren bu yeni bilgi dalı, kısa zaman içinde ustalarını yetiştirmekte zorlanmaz. Comte, SaintSimon, Spencer, Durkheim, Le Play, Pareto, Weber, Tönnies, ve Simmel gibi isimler bu büyük yapının harcına katkı CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154 vererek çağdaş sosyolojinin altyapısını hazırlarlar. İşte kitap bu isimlerin ve bir dönemin tarihsel serimlemesi olarak da kabul edilebilir. Alman sosyoloji geleneğine doğrudan etki eden Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nin unutulmaz hocalarından Hans Freyer’in sosyoloji tarihi çalışması olan kitap, sosyolojinin doğuş aşamasında ortaya çıkan tezlerin doğrudan ve içeriden bir kişi olarak tanıklığını da yapıyor. Modernite Nasıl Unutturur/ Paul Connerton/ Çeviren: Kübra Kelebekoğlu/ Sel Yayıncılık/ 154 s. Olayları, yerleri ve şeyleri neden unuturuz? Modernite hatırlama yetimizi nasıl etkiler? Paul Connerty bu kitabında modern toplumun bellekleri nasıl aşındırdığını ele alıyor: İnsanüstü hız, öğrenilemeyecek denli büyük megakentler, emek süreciyle bağı kopmuş tüketicilik, nasıl ve kimin ürettiğini bilmediğimiz nesneler, kent mimarisinin kısa ömrü, geçici işler, sürekli maruz kalınan görüntü bombardımanı, toplumsal ilişkilerin bulanıklaşması... Aşina olunan toplumsal ilişkilerle örülmüş bir yaşam ve çalışma deneyiminin mümkün olmadığı modern dünyada hayatın ölçüsünün insan olmadığını belirten Connerton, buradan yola çıkarak modernitenin insan üzerindeki etkilerini irdeliyor. Yaşam Dönüşümdür/ Victor Ananias/ Doğan Kitap/ 264 s. “Bir adam varmış, ince yüzlü, kara kaşlı, kara gözlü, kısa kesilmiş, kara saçlı, genç bir adam. Koluna taktığı sepetiyle, insanlara gerçek yiyeceğin ne olduğunu anlatır, hasta dünyanın ve onun insanlarının iyileşmesinin yolunu onlara gösterirmiş. Bunu yaparken de sepetinden çıkarıp uzattığı yiyeceklerin tadına baktırarak iyiliğin tadına alıştırırmış. Bu adamın adı Victor’muş. Bir gün herkesi şaşırtarak ortadan kaybolmuş. Bana sorarsan ey okur, bu masal böyle başladı, ama böyle bitmeyecek...” “Yaşam Dönüşümdür” Victor Ananias’ın çarpıcı hikâyesini anlatıyor. Birçok kalemin farklı bakış açılarından bütünlüğünü buluyor Victor Ananias. Alise’de Sonbahar/ Feridun Ulusoy/ Dedalus Kitap/ 216 s. Feridun Ulusoy’un dördüncü romanı “Alise’de Sonbahar” bilgeliğin, vefanın, aşkın, vicdanın ve bilincin sıcak bir hikâyesi. Farklı kültürlere ait insanların, hiç de rastlantı denilemeyecek biçimde kesişiveren yolları var içinde. Romanın kahramanlarından Dursun’un kendi kendisiyle olan iç hesaplaşması, Vâkıf’ın bilgeliği, vefa ve nankörlük kavramlarını simgeleyen Hatice’nin serüveni, genç müzisyen Ruşen’in sanat aşkı, yazarın biçem özelliği olan ironiye başvurularak akıcı bir dille anlatılıyor. Kurutulmuş Felsefe Bahçesi/ Salâh Birsel/ Sel Yayıncılık/ 126 s. Salâh Birsel “Kurutulmuş Felsefe Bahçesi”nde tarihi anekdotlardan gündelik hayatın sıradanlıklarına, edebi eserlerin içeriğinden nasıl yazıldıklarına, yazarların okullarda öğretilmeyen özelliklerinden çeşitli edebi akımlara, aynalardan fotoğraflara, şehirler hakkında yazanlardan edebiyat tarihçilerine, bahçelerden dostluklara, denizlerden yolculuklara uzanan denemelerle okurları edebiyatın ve hayatın gizlerini keşfetmeye çağırıyor. “Kurutulmuş Felsefe Bahçesi”nde Salâh Birsel’in kendine has deneme üslubu ise her satırda hissediliyor. Ölümün Anlamı/ Arthur Schopenhauer/ Çeviren: Ahmet Aydoğan/ Say Yayınları/ 128 s. “Ölüm hayatın neresinde? Hayat ölümün neresinde? Ölümü hayatın tam göbeğinden sürüp çıkarmanın ve başımızdan ustaca savuşturmanın en sofistike yollarını keşfetmek bize ve yaşadığımız dünyaya neye mal oldu? Yaşadığımız hayatı kendi ellerimizle cehenneme çevirdiğimizi artık en ayak direyiciler bile itiraf ederlerken, bu cehennemde ölümü hayatın içinde tuttuğu yerden ve o yere bağlı olarak haiz olduğu ağırlıktan etmenin faturasını görmekte hâlâ ayak direyecek miyiz?” Arthur Schopenhauer kitapları “Ölümün Anlamı” ile okuyucuların karşısına çıkmaya devam ediyor. Schopenhauer kitabında bu sorulardan yola çıkarak yaşamın içindeki ölümü ve ölümün ne demek olduğunu sorguluyor. Binbir Deniz/ Aydın Afacan/ Kırmızı Yayınları/ 78 s. “ (…) ben bir hayâl... oldum da olmadım da/ nerden baksam o tirşe bakışlı gemi/ bir mektup şişesinde bulunmuş izim/ mektup sanki yazılmamış daha/ hep barksız bir kırlangıç gibi dolaştım/ da...” Aydın Afacan “Binbir Deniz”deki şiirlerinde hayalle gerçek arasındaki dünyaları mısralarında buluşturuyor. “Binbir Deniz”, kokusunu denizden alan şiirleriyle raflardaki yerini alıyor. Seksenler – 80’li Yıllarda Gündelik Hayatımız/ Oğuz Tektaş/ Çatı Kitapları/ 352 s. “Annelerimiz eşyalarını özenle korur, bozulduklarında ertesi gün yerine yenisinin gelmeyeceğini bilirlerdi. Hemen hepsinin elinde bir iğne iplik önlüklerin sökükleri okula gitmek üzereyken ayaküstü dikilirdi. Günlerinde kek, börek, ‘bir çay daha!’, poğaça, ‘Ay! Komşu tatlı da mı yaptın!’ derken başlarlardı şişmanlamaya. Evlerini yuva yapmaya çalışırken yorulurlar, ama asla yorgun olmazlardı. Sokağımızdaki teyzeler annelerimiz gibiydi. Susadığımızda evlerine girer su içerdik.” Oğuz Tektaş bu kitabında 80’li yıllarda gündelik hayatın içine götürüyor okuyucuları. Ömür Boyu Esenlik/ Pascal Bruckner/ Çeviren: Birsel Uzma/ Ayrıntı Yay./ 188 s. “İnsan mutlu olup olmadığını nasıl bilir? Acınası bir ifadeyle mutlu olmayı başaramadığını itiraf eden bir insana ne cevap verilir? Budizm, alışveriş, tüketim ya da başka mutlu olma tekniklerini kullanan rahatlama terapileri mi önermek gerekir? Cinsellik ve sağlığın yeni despotlarımız haline dönüştüğü bir dünyada acıyla ilişkimiz nedir?” Pascal Bruckner “Ömür Boyu Esenlik”te bu sorulardan yola çıkıp mutluluk kavramının üzerine gidiyor. ? 29 MART 2012 ? SAYFA 27 ? arasın kırk g Saygu çıkıyo li bir kadar tapta er’de izleri özelli nilgil eksile dinci muş, nında saca E Aişa B den d cak in dır. R ruhun ömür bir ka roma pa’da ce Ya Bu ki münf ayrın mind leri v olduğ ki, şim dınla büyü SAYF