25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Ş kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Memleket Garları air Kemal Varol’un derlediği Memleket Garları, Türk filmlerinin başrol oyuncusu Haydarpaşa Garı’nın emekli edildiği günlere rastladı. Garların mimari açıdan yapıldıkları dönemlerin simgeleri olduğu kadar sinemada ve edebiyatta da önemli yerleri vardır. Ama asıl önemlisi kentlerin giriş kapısı olarak bizlerin anılarında kavuşma ve ayrılık noktaları olarak ettikleri yerdir. Önce şehirlerarası otobüsler, sonra hava ulaşımının kolaylaştırması Haydarpaşa gibi birçok garın, tren istasyonunun fark ettirmeden hayatımızdan çıkmasına neden oldu. Memleket Garları’nı bu önemli yapıları tekrar hatırlamak, hayatımıza katmak için de okumak mümkün. çarpıcılığıyla ortaya koyduğunu gördük” diyor önsözde Kemal Varol. Memleket Garları’nda Sıddık Akbayır, Feridun Andaç, Mehmet Aycı, Orhan Berent, Ahmet Büke, Behçet Çelik, Şeyhmus Diken, Haydar Ergülen, Yonca Kösebay Erkan, Enver Sezgin, Adnan Özer, Mustafa Uçar ve Erdoğan Yener’in yazıları var. Genellikle anılardan yola çıkarak ama garların önemi, tarihi, mimari, sosyolojik ve sanatsal işlevleri üzerinde de durarak yazılmış deneme olarak tanımlayabileceğimiz yazılar bunlar. Aralarında organik ya da mantıksal bağlar yok, her yazar kendi bakışına, yazı anlayışına göre kaleme almış yazısını. Kitabın sonundaki biyografisinden restorasyon eğitimi aldığını, kültür varlıklarını koruma üzerine uzmanlaştığını öğrendiğimiz Yonca Kösebay Erkan’ın HaydarpaşaSirkeci garları ve Hadımköy tren istasyonu hakkındaki yazıları ise bütünden kopan daha çok bilimsel içerikli, mimari ağırlıklı, tarihi bilgi veren çalışmalar. Erkan’ın yazısından Marmaray projesi ile Haydarpaşa’dan sonra Sirkeci Garı’nın da emekli edileceğini öğreniyoruz. Yani “Haydarpaşa elden gidiyor” diye eylemler yapan küçük ama duyarlı kitlenin henüz vakit varken Sirkeci Garı’nı da kurtarmak için çaba göstermesi, bizlerin de onları desteklememiz gerekiyor. Memleket Garları, çocukluğumuzun garlarını, tren istasyonlarını hatırlamamıza, özlemle anmamıza da vesile oluyor. Tren yolculuklarından da garlardan da vazgeçmemek gerektiğini düşündürüyor. Ama “modernizmin mabetleri” olarak tanımlanan garların değişen ihtiyaçlar ve yeni ulaşım araçları ile ya hayatımızdan çıkacağı ya da bambaşka kimliklere bürünüp tanınmaz hale gelecekleri de bir gerçek. O değişimden sonra da bu kitap başka bir işlev de kazanıp tanıklıklardan oluşan belge haline gelecek. YANI BAŞIMIZDAKİ YABANCI Richard Swartz’ın hazırladığı, Doğu Avrupa’dan Bir Antoloji alt başlığını taşıyan Yanı Başımızdaki Yabancı Ivo Andric’den bir alıntı ile başlıyor; “Birinin genelleştirerek (siyah ya da beyaz) ülkeler ve halklar hakkında hüküm verişini duyduğumda, bir an bile bu hükümlerin doğru ya da yanlış olup olmadıklarını düşünmem, çünkü değmez buna, tersine bu insanın aklının ve ahlakının bu gibi hükümler vermek için ne durumda olduğunu sorarım kendi kendime.” Richard Swartz, (Güney) Doğu Avrupa’da doğup büyümüş yazarlara “Ötekini dost değil de düşman olarak görmemizin sebebi nedir?” diye sormuş. Cevap olarak gelen hikâyeleri bir araya getirip antolojiyi oluşturmuş. Güney Doğu Avrupa, daha doğru tanımlamayla Balkanlar kaderinde savaşlar, düşmanlıklar bol olan bir coğrafya. Bir türlü rahat edemiyor, huzur bulamıyor Balkan halkları. Belki de bunun nedeni küçük bir alanda birçok milletin bir arada, hatta iç içe yaşamak durumunda olması. Ve tabii emperyalistlerin doyurulamaz iştahı ile durmadan bölgeye el uzatmaları... Richard Swartz, zamanında mutlu huzurlu bir şekilde birlikte yaşamış, şimdi istemese de birlikte yaşamak zorunda olan, Bir demiryolcunun oğlu olan Kemal Varol’un garlara, demiryollarına tutkulu bağlılığını daha önce derlediği Demiryolu Öyküleri’nden biliyorduk. O garların içinde yaşayanlardan. Demiryolcu çocuklarının garlarla ilişkileri, anlattıkları hikâyeleri daha farklı, daha içli geliyor bana nedense. Memleket Garları’nda hayatı garlarda geçenlerin de hayatında garların önemli işlevleri olmuş olanların da anıları, denemeleri var. Haydarpaşa’da başlayıp Sirkeci, Hadımköy, AlsancakBucaSeydiköy, Basmane, Akhisar, Eskişehir, Samsun, Ankara, Ulukışla, Pozantı, Adana, İskenderun, Diyarbakır ve Batman’dan geçip Kurtalan’a ulaşıyorsunuz kitabı okurken. Sanki Kurtalan Ekspresi’nin günler süren bir seferine katılıp garlarda duraklamış, onlar hakkında öyküler kurmuş gibi hissediyor kendini insan. “Demiryollarını sadece bir ulaşım aracı olarak gören resmi zihniyetin aksine, ülkenin siyasal, toplumsal ve kültürel tarihini de içeren nice hikâyeyle karşılaşmayı umuyorduk. Daha fazlasıyla karşılaştık. Her yazıya biraz daha yakından bakılınca gar binalarının söz konusu dönemin atmosferi kadar, o şehirlerin kendine has dinamiklerini de yansıttığını, sadece yolun değil aynı zamanda şehrin hikâyesini de tüm SAYFA 12 ? 29 MART ilk bakışta birbirine benzeyen ama aslında farklı olan bu milletleri lahana dolmasından yola çıkarak anlatıyor Sonsöz’de. İsveç Kralı’nın Türklerden öğrenip memleketine getirdiği lahana dolmasının Balkan ülkelerinin her birinde nasıl küçük ama önemli tat farkları taşıdığını ve bu yemeği her milletin nasıl kendinin icat ettiği ve en iyi kendinin yaptığını iddia ettiğini, başkalarının yanlış yaptığına inandığını anlatıyor. “Ortak olan –neredeyse aynı olandurumlar elverdiğinde kolayca ayrışabilir” diyor ve “çoğu zaman yıkıcı sonuçlar doğurabilir” diye sözünü tamamlıyor. Balkanlar’da, Doğu Avrupa’da bu hep yaşanmış. Yakın geçmişte Yugoslavya’nın dağılması ile o devleti oluşturan, birlikte yaşamış halkların birbirlerine nasıl düşman edildikleri, yaşadıkları kıyımlar, acılar belleklerimizde taze. Richard Swartz, bir gerçeğe daha dikkati çekiyor; “Bu antolojiye katkıda bulunanların çoğu bugün kendi ülkelerinde yaşamıyorlar, kimisi ülkesini terk etmiş ve sürgün diye adlandırabileceğimiz başka yerde yaşıyor. Birkaçı ise dilini bile değiştirmiş, bu bir rastlantı değil.” Yanı Başımızdaki Yabancı’da Hırvat, Arnavut, Boşnak, Sırp, Macar, Sloven ve Bulgar yazarların hikâyeleri yer alıyor. Dağılma sürecinde Balkanlar’da insanlara yaşatılan acıları, trajedileri, düşmanlığı, ötekileştirmeyi, yabancılaştırmayı anlatıyorlar. Ama Yanı Başımızdaki Yabancı sadece bir tanıklıklar antolojisi değil aynı zamanda iyi bir edebiyat derlemesi. İsmail Kadere, Dimitri Dinev, Luan Starova gibi daha önce Türkçede okuduğumuz yazarların yanında Charles Simiç, Dragan Velikic gibi ilk kez okuduğumuz birçok önemli yazarın hikâyeleri yer alıyor. Hem bu yazarları tanımak hem de antolojide yer alan ülkelerin edebiyatlarına yakınlaşmak açısından da önemli bir çalışma. Zira, Balkanlar’la çok sıkı bağlarımıza ve yakın komşu olmamıza rağmen bölgeyle aramızda güçlü bir çeviri bağı yok. Özellikle günümüz yazarlarını tek tük çeviriler dışında pek tanımıyoruz. Bu antolojinin bir ön tanıtma işlevi de olabilir. Yanı Başımızdaki Yabancı’da yer alan hikâyeleri Sezer Duru, Naciye Güngörmüş, Rubin Hoxha, Hüseyin Mevsim, Sadet Nebi, Cumhur Orancı, Celal Sadıker ve Melahat Pars çevirmiş. Çevirmen sayısının çokluğu hikâyelerin birden fazla dilden çevrildiğine işaret ediyor. Antolojinin bir yerinde hikâyelerin hangi dillerden çevrildiği belirtilse iyi olurmuş. Antolojinin künye sayfasında Yanı Başımızdaki Yabancı’nın Alman Sanayi Birliği desteği ile Robert Bosch Vakfı ve S.Fischer Vakfı tarafından yayımlandığı belirtiliyor. Orijinali Almanca olan antoloji eşzamanlı olarak Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Slovenya, Macaristan ve Türkiye’de yayımlanmış. Bu haliyle bir dostluk projesi olarak da tanımlanabilir, dostluğa ilk adım olarak da... ? Kemal Varol 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle