Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Faruk Duman’dan ‘Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur’ Hoş kokular ve sis içinde ORMANDAN GELEN Neden? “Ormanda göz dolanır” için. (s. 15) Böylelikle çevresinde dönen her şeyden haberdar olmakla kalmaz, her daim soluk alan; sis içinde; hem cazibeli hem de ürkütücü bir masal diyarıdır orman. Keşfedilmek, aşırıya kaçmadan sırlarını ele vermek de ister bir yandan. Bu yüzden kıyısında duranların içine bana ve Duman’ın kahramanına nasıl yaptıysa öyle bir kaplan salıp kendine çeker. Derken zaman olur, “iki karın yan yana” inip kalkar: “İki karın yan yana. Oyunun adı buydu. Ormanın karnıyla benim karnımdı, birlikte alçalıp birlikte yükselmeye başlamıştı. Olağanüstü bir şeydi bu. Çünkü, elbette kuru bir soluktan ibaret değildi. Orman, dünyanın bilgisini taşıyordu bana. Uzakta öten kuşları, dakkarıdeviren rüzgârı. Çürümüş yapraklarla ezilmiş yabani meyvelerin kokusunu. Parçalanmış ceylanlarla yaşlı sincapların sonra. Onların insanın içini ezen küfünü. Sümüklüböceklerin bitimsiz tırmanışını. Yılanların esneyişini, ayının suya dalışını ve daha pek çok şeyi.” (s. 92) Faruk Duman da ormanın büyüsüne kapılanlardan. Çok geriye gitmeden, denemelerinin dışındaki son üç kitabına bakmak bile yeter bunu anlatmaya. ‘Sencer ile Yusufçuk’ ve ‘İncir Tarihi’ gibi ‘Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur’ da ormandan çıkıp gelen bir yapıt. Kahramanlar, iri yapraklı ağaçların arasında maceralar yaşar, nehir boyunca hikayelere karışıp çalılıkların arasında kaybolur. En son kitabı yine de ayrı yere koyabiliriz ki burada orman, öbür kitaplardakinden farklı olarak, bir karakter hüviyetinde hikâyeye katılmaktadır. Yazara bir mekân sağlamakla yetinmeyip pus içinde, gizemli bir vücut olarak neredeyse her satırda görünmektedir: “Dönüp yoğun sisin içine doğru hızla yürümeye başladık. Orman kulaklarımızda gümbürdüyor, sis adeta köpülerek saçarak koyulaşıyordu. Çalı diplerinde salyangozlar çıtırtılar çıkararak eziliyordu. Yükselip alçalan patikada; alçaldıkça ayaklarımız suya değerek. Yükseldikçe kuşların kanatları saçlarımızı tarayarak.” (s. 97) Bir ara da kitabın ana kahramanının bedenine sığınarak yazarın kendisi belirir karşımızda: “Kalkıp çay ocağından çıktım, bir zaman sokağın sonuna doğru yürüdüm. Sonra, insanlardan da, evlerden de, arabalardan da müthiş sıkıldığımı anladım; yine de, ormana dek yürümeye, acele etmeden ağır ağır yürümeye karar verdim. Kadınlar evlerin balkonlarından yollukları silkeliyordu. Ağlayan çocukların sesi geliyordu. Ellerimi cebime soktum, ayak uçlarıma baka baka ormanın yolunu tuttum.” (s. 2012 Faruk Duman, ormanın büyüsüne kapılmış bir yazar. Çok geriye gitmeden, denemelerinin dışındaki son üç kitabına bakmak yeter bunu anlatmaya. ‘Sencer ile Yusufçuk’ ve ‘İncir Tarihi’ gibi ‘Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur’ da ormandan çıkıp gelen bir yapıt. ? Fuad ALKIN er yiğidin gönlünde bir aslan yatar”daki aslan, sarı kürkü kara talihiyle çizgi çizgi bir kaplan olabilir mi? Yaşamımın kısa fakat önemli bir kısmı, Anadolu’nun orta yerinde, bir ormanın kıyısında geçti. Çok sürmedi ormanla birbirimize alışmamız. O ev sahibiydi, bense konuk. Böylece benim, onun için bir şey yapmam gerekmiyordu. Ormansa gözümün ucundan ayrılmıyor, içimden geçeni önüme koyuyordu. Bir kızım olsa, derdim bazı ikindiler. Birkaç dakika sessizlik. Kiraz dallarının arasından bir kız çocuğu çıkagelirdi sonra. Saçlarını okşayıp gülüşünü seyrederken sanırdım ki sandalyemden kalksam elinden tutup yürüyebileceğim. Bir keresinde de şimdi deniz olsa, dedim. Bir rüzgâr dolandı, yosun, iyot kokusu sardı her yanı. Öyle mutlu ederdi beni. Kaç hafta geçmişti anımsamıyorum, içimde bir kaplan gezinmeye başladı. Önce Duman’ın Parsı gibi ağaçların arasından görünüyordu bana. Gün gün yaklaştı ve bir andan sonra, ben gözlerimi kapattığımda onun gözleri açılır oldu. Tüm büyülü canlılardaki yetenek onda da vardı: En kuytu köşeye gizlenmiş korkuları sindiriyor, unutulduğu sanılan yaraları iyileştirmeye bakıyordu. ‘Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur’daki alıntıda Borges’in dediği gibi bir şiirde bir suret olmak için bana uğradığını düşünüyordum Kaplan’ın. Hatta onun adını vereceğim bir şiir yazmaya oturdum. Ne ki eksik bir şey vardı ve önüme çıkan ilk kayayı dahi aşamadım. İşte o eksiği de Kaplan’la karşılaşmamızın esas nedenini de Faruk Duman’ın romanını okuyunca kavradım: Her orman, kendi kaplanını doğurur. SAYFA 14 ? 29 MART 53) Bu cümleler, Duman’ın ormana kapılmışlığının bir başka ifadesi, nedenlerini bildiren bir açıklama üstelik. Bu durum, yazarın dil işçiliğiyle birleşince, nitelikli ve daha da önemlisi özgün yapıtlar çıkarıyor ortaya. Ele aldığımız roman bunun en somut örneği. Son Anadolu Parsı’nın vuruluş öyküsünü konu edinen on yapıt olsa, dokuzunun aşkla örülmesi şaşırtıcı gelmez. Ne ki Faruk Duman, sadece seçtiği kız tipiyle bile ötekilerden ayrılır: “Yağmur birden bastırmıştı. Bir ara kız pencereden baktı, bir telaş dışarı fırladı, gidip baltayı yerden kaldırdı, kömürlüğe koydu, kapıyı sürgüleyip koşa koşa döndü. Bacağındaki hafif aksama ona yakışıyordu. Gözü rahatsız etmiyor, tersine, hafif şaşı kızlarda olduğu gibi, ona tatlı bir çekicilik veriyordu.” (s. 63) YENİ BİR SÖYLEYİŞ İÇİN Dil işçiliği demişken... Romanın masalsı bir anlatımla okuyucuya aktarıldığı söylenebilir. Anlatımın yanı sıra pasajlarda da masalsı öğeler var: “Bugün abim onu sırtından vurdu. Ama tam değil, hayvan fazla yaralanmadı. Ama böyle durumlarda bizimkiler kudururlar. “H Faruk Duman’ın 1974’te Beypazarı’nda vurulan son Anadolu Parsı’na adadığı romanı Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur, adsız bir kahramanın çocukluğunu geçirdiği köye dönüşüyle başlıyor. Hayal ve gerçeği birbirine katan yıkımları yüklenen ve çocukluğunda duyduğu tüm tekinsiz söylencelere rağmen evinin yanı başında uzanan ormana sığınan genç bir erkek. Babasından yadigâr siyah, kudret timsali çizmeleri ayağına geçirip ormanın hakimiymişçesine yürürken ağaçların ve kendi dünyasına akan nehrin sihrine kapılan kahraman için asıl hikâye, ormanda bir yaprak misali savrulan “göz” ve çocukluk aşkı Ceren’i bulunca başlar. Yıllardır böyle bu. Kaplanı gördükleri zaman burada hafif bir rüzgâr eser. Evin çatısından, işte şu ormana bakan taraftan çatırtılar gelir. Zaten çok geçmeden bir el ateş edilir. Köprünün öte yakasındaki ormanın sağ tarafa doğru biraz esnediğini hissederim. Ama ikinci bir atış asla olmaz. Biliyor musun, ormanda ikinci bir atış duyarsan bil ki kaplan ölmüştür.” (s. 65) Romanın anlatımı konusunda değinilmesi gereken en önemli nokta, Duman’ın kesik cümleleri: “Uzun, derin uykusundan uyandığı zaman, odunlukta kışlık odunumuzun tükenmiş olmasına kulak asmaz. Kalkıp parkasını sırtına geçirerek. Küçük baltasını sırtına vurarak. Orman dolanan göze meydan okuyarak. Çizmelerinin izler bırakan pençeleriyle ağır. Yeni ve daha ünlü bir Avcı Kemal olup. Ocağımızı doyurmak için hemen yola çıkardı.” (s. 25) Anlatıcı burada bir yandan hızlı hızlı yürümekte, bir yandan da soluk soluğa olup biteni mi anlatmaktadır? Hayır. Öyleyse bu kullanım anlatıcının hangi halini imlemektedir? Yazarın bu soruların karşısına bir yanıt koyması, elbette gerekli değil. Sadece öyle yazmayı arzu etmiş olması yeterli. Fakat Türkçeye yeni bir söyleyiş kazandıracaksa yanıtlamalı. Duman’ın son yapıtıyla ilgili değinilecek bir başka konu, roman boyu kadına yönelik şiddete dikkat çekilmiş olması. Yazar, kitabına sosyal bir içerik kazandırmaya çabalamamış olabilir. Belki de medyaya sıkça yansıyan olaylardır algıya o cümleleri seçtiren. Yazı onlarla noktalansın ki etkileri uzun kalsın: “Taze, hayat dolu bir yüzü vardı. Bu gülümseyen yüz insanı kaygılandırıyordu ama. Evden, evin umutsuz kasvetinden kızda eser yoktu. Belki bu yüzdendi. Kasabaya inmediği, kenti belki hiç görmediği anlaşılıyordu. Belki oralarda, devletin oturup doğanı öleni kaydettiği o tozlu odalarda bu kız hakkında en ufak bir bilgi bile yoktu. Devletin habersiz olduğu bir kız, diye düşündüm.” (s. 46) “Derken çocuk belinden kemerini çıkardı. Babası da gidip oysa onun sesini kim duyabilirdi kızın ağzını bir tülbentle bağladı. Sonra dayak başladı. Kemer inip kalkıyor, indiği yerde iz bırakıyordu. Kız gözlerini kapatmıştı. Her seferinde acıyla sıçrıyor, dizlerini karnına çekmeye çalışıyordu. Ama bunu yapamıyordu. Oğlan kızın çıplak göğüslerini kemerle dövüyordu.” (s. 71) ? Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur/ Faruk Duman/ Can Yayınları/ 98 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154