Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yaşar Kemal’in Bu Bir Çağrıdır kitabı, büyük yazarın 1992’den bu yana, inatla, kimi zaman özlemle, kimi zaman öfkeyle ve her zaman umutla dile getirdiği demokrasi, insan hakları ve barış çağrılarını, uyarılarını, söyleşilerini ve bu konulara dair yazılarını bir araya getiriyor. ? Lal Mina SOLMAZ e söylense sanki duyan yok, gören yok” diyor Yaşar Kemal. Haklı mı? Gerçekten duyan, gören yok mu? Bir çıkmazın içinde yıllardır debelenip duran, toprağından nice ana babalarının, kardeşlerinin eşlerinin ağıtları, feryatlarıyla beslenen ve kana doymayan bu topraklarda süren savaş ne zaman bitecek? Yıllardır yaşanan bunca şey gerçek mi yoksa biz de bir romanın içinde miyiz? Kocaman bir roman, bir savaş, bir ibret hikâyesi; bir başyapıt… Yaşar Kemal bir Yunan filozofunun sözünü hatırlatıyor: “Ülkelerin türkülerini yaratanlar, kanunlarını yaratanlardan daha güçlüdür.” Bu cümleyi okurken Sivas’ta yakılan 33 aydın düşüyor aklıma. Bu sözü şu satırlara yazdığımda Sivas Katliamı davasının zamanaşımı süresi doluyor. Kanunlar böyle istiyor çünkü. Kanunu yapan kim? Sorular çoğaldıkça çoğalıyor. İnsan öfkeleniyor, çaresizliğiyle tokatlanıyor sanki. Gerçekten Kemal’in de dediği gibi “ne söylense sanki duyan yok, gören yok” çünkü. İnsanlar sokaklarda, toplantılarda, üniversite bahçelerinde, Avrupa’nın hacmen en büyük ama kanununa nizamına baktığınızda zavallı kalan Adalet Sarayı’nın kapısının önünde bağırıyor. Pankartlar açılıyor, dövizler kaldırılıyor; alkışlar, ıslıklar, türkülerle faili meçhuller için, ne için hapishaneye tıkıldığını bilmeyenler için, düşünce suçluları için… Hepsinin istediği tek bir şey var; o da adalet. Vatan sevmeyi kan dökmekle, “öteki”ni ortadan kaldırmakla ve hatta kökünü kazımakla bir sananlar vicdan ve kardeşlik duygusundan çok uzakta derin ilişkiler yumağıyla kirli bir savaşın çarklarını ha babam döndürürken Yaşar Kemal yine de umutlu. Üstelik yıllardır süren Kürt sorunundan yana da umutlu: “Çok hatalar yaptık ama umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği, seçecekse bu, evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu istemek en doğal haktır (…) sayın beyler bayanlar, vatanımızı çok sevenler, vatan sevmek taşını, toprağını, ağacını suyunu sevmektir.” TÜRKİYE’NİN BAŞI BELADA Biri bana “sence bu ülkeyi en çok kim seviyor” diye sorsa, hiç düşünmem Yaşar Kemal derim. Sever çünkü en iyi o tanır bu toprakları. Ta çocukluğunda Yaşar Kemal’den ‘Bu Bir Çağrıdır’ Sözüm sizedir kence cehennemi olduğunun bilindiğinin altını çizerek şu soruyu sormayı da ihmal etmiyor: Demokrasiyle yönetilen yönetimler, hiç bin yıllık kardeşlerinin dillerini keserler miydi? Sen Kürtçe konuşmayacaksın, Türkçe konuşacaksın der miydi?” “Mehmed Uzun”un Tabutu Başında başlıklı yazıda ise Yaşar Kemal, Uzun’un Kürt dili ve edebiyatı kadar Türk edebiyatını da bildiğinden ve dilinin ustalığından bahsediyor ve kitap boyunca birçok konuşmasında yaptığı gibi “kültür”ün altını şu şekilde çiziyor; “İnsanlığı insanlık eden, her şeyden önce kültürdür. Ve dünyada hiçbir kültür hiçbir kültüre zarar vermemiş, her kültür öbür kültürü beslemiştir.” SADECE BARIŞ İSTİYOR Bu Bir Çağrıdır kitabını okurken aklıma Kemal’in 2009 yılında çıkan Binbir Çiçekli Bahçe kitabı geldi. Oradaki bir yazıda “Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksulluklarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar...” diye yazıyordu. Kemal’in “kendisi binbir çiçekli bahçe” iken Bu Bir Çağrıdır adlı kitapta toplanan yazıları bir gecede okuyunca “nasıl oluyor da böyle oluyor” diye sormadan edemiyor insan. Olan biten bunca şeyin içinde Yaşar Kemal yıllardır hala inatla barış çağrısı yapıyor. Hâlâ umutlu. Onca savaşa, kendi deyimiyle Türkiye’nin kanına doğranan ekmeğe rağmen. Umutlu ama aynı zamanda öfkeli de… Defalarca, defalarca tekrar ediyor barış, demokrasi, insan hakları çağrısını. Yıllarca. Konuşmalarda, röportajlarda, makalelerde, toplantılarda, her yerde barış ve adalet istiyor Kemal. Kürtler de Türkler de artık kan akıtmasın istiyor. Çok mu zor? Biz o günleri görür müyüz görmez miyiz bilinmez ama Yaşar Kemal o günleri gördüğünü 2009 yılında Cem Erciyes’e verdiği röportajda şöyle anlatıyor: “Türklerle Kürtlerin barış içinde, kardeşlik içinde birlikte yaşamasını ben kendi çocukluğumdan bilirim. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğdum, büyüdüm. Evimizde sadece Kürtçe, köyde Türkçe konuştum. Bir gün de kendimi yabancı, dışlanmış, farklı hissetmedim.” Yaşar Kemal tüm halkları barışa çağırıyor, yeniden ve yeniden. Tarih bu barış çağrılarını kanlı sayfalarına yazarken, bu çağrıya kulak vermemeye inat edenler bir gün vicdanlarıyla çok ağır hesaplaşacaklar şüphesiz. Çünkü istenen tek şey; barış ve kardeşlik. “Binbir çiçekli bahçe” bir değil mi hem bu ülke? ? Bu Bir Çağrıdır/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 144 s. 29 MART 2012 ? SAYFA 15 “N Yaşar Kemal tüm halkları barışa çağırıyor, yeniden ve yeniden. yüzünü toprağa sürmüş, ellerini pamuk tarlalarında parçalamış, işçinin yoksulun yanı başında olmuş, üşümüş, acıkmış ve bu topraklarla doymuştur. Her bir karışını iyi bilir bu ülkenin. Dil, dini, etnik kökeni ne olursa olsun bu ülkenin tüm insanları onun için eşittir ve bu yüzden de Yaşar Kemal yıllardır bu ülkeyi dıştan kemiren, içtense vicdanlarımızı lime lime eden o savaşın durdurulması için yazılar yazıyor, konuşmalar yapıyor ve işte söz yine onda: “Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan bütün halklar, sözüm hepinizedir. Yirmi yıldan fazladır bu ülkede herkesin onuruyla, barış içinde yaşaması için çağrıda bulundum. Bu çağrıları bu kitapta toplayarak bir kez daha sesleniyorum. Bu kardeş kavgasında, binlerce binlerce gencimizi toprağa verdik. Çok kötülük, zulüm oldu. Bu savaş bin yıllık kardeşliğin önünü kesti. Dostluk topraklarına öfke ve kin tohumları serpildi (…) Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Ülkenin onuru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim. Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir.” Evet, bahsedeceğim kitabın adı: Bu Bir Çağrıdır. Yazarı Yaşar Kemal, yazdıranı ise Türkiye’de zaman geçtikçe daha da çok tırmanan demokrasi, insan hakları ve barış sorunu. Kitap, Yaşar Kemal’in söyleşileri, açıklamaları, yazıları, uyarı ve çağrılarından bir araya gelmiş yazılardan oluşuyor. Yukarıda verdiğimiz alıntılar ise kitap için Kemal’in yazdığı önsözden. Daha sonra ise “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” başlıklı yazı geliyor. Bu yazı daha önce Zulmün Artsın kitabında da vardı. Yeniden hatırlayalım: “Benimki belki de bir tuhaf inanç. Ben, hiçbir insanın, gözlerini kan bürümüş de olsa, işkenceci de olsa, yüzlerce insanın katili de olsa, Musa Anter gibilerine kıyabileceğine inanamazdım. Musa Anter’i yirmi üç yaşlarındayken tanıdım. Dostluğumuz o gün bugündür sürüyordu. Dünyaya hep iyilikle bakan bir kişiydi. En karanlık, en zalim günlerde bile hep aydınlık, hep umutlu, hep inançlı olurdu. En kötü insanda bile bir iyi yan arar, bulur, o insanı, o küçücük iyi yönüyle sevmeye, anlamaya çalışırdı. Düşüncelerine sonuna kadar, inatla bağlıydı. Etiyle kemiğiyle kendi kültürünün, kimliğinin yok olmasına karşıydı. Savaşımı sonuna kadar, eksilmeden, ölümüne kadar sürdü. Ölümü de işte bu yüzden oldu. Ape Musa mutlu öldü. Savaşımının sonunu görmedi, ama ışığını gördü.” Bu satırları ta 1992’de kaleme almış Yaşar Kemal. Ta o zaman sormuş “Şu Kürtlerin dilini versek, kültürünün gelişmesine yardımcı olsak ne zararımız olur? (…) Bir de Kürtlere insan haklarını verirsek sonunda bağımsızlık isterler, deniyor. Şimdi Kürtlere insani haklarını vermeden isteyemezler mi? Üstelik insanlık karşısında haklı çıkamazlar mı? (…) Hani Kürt realitesini tanımıştık? Tanımak böyle mi olur? Ülke kan gölüne dönüştürülerek mi olur?” Bir an önce barış için masaya oturulması gerektiğini düşünen Kemal Musa Anter’i öldüren ve öldürtenlerin hiç iyi bir şey yapmadığını dile getiriyor. Çünkü Musa Anter ve onun gibiler barış güverciniler. Kemal, ülkede nice Musa Anterler olduğunu söylüyor ve en önemlisi de inanıyor: “Türk olsun, Kürt olsun, kim olursa olsun; yaşasın Musa Anterler, Ape Musa…” Yaşar Kemal, 1993’te yazdığı, “Demokrasi Yalanı” makalesinde (ki bu aynı zamanda Yaşar Kemal’in Demokrasi Kurultayının açılış konuşması metni) “Yetmiş yıldır Türkiye halklarının başı belada” diyor. Dünyaya demokrasi yalanı söylediğimizi ifade eden Kemal Türkiye’nin ikiyüzlü yöneticilerinden bahsediyor ve dünyada da ülkenin bir iş CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154