Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? cuk ödü RENKLER SESLER HARFLER AYTÜL AKAL NİLAY YILMAZ ÇİĞDEM GÜNDEŞ MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU KİTAPÇI ? M. YENER, A. AKAL, N. YILMAZ, Ç. GÜNDEŞ KİTAP GÖLGESİ En son ne zaman bir kuşla göz göze geldiniz? Çarpık Ev, çoksesli bir roman. Uçan çocuk, canavar babaanne, evde yaşayan bir fil, Hüplet gofreti, tuhaf karga, çilek kompostosu… Burcu Aktaş ilk çocuk kitabında okuru yakalıyor. Çarpık Ev ‘çarpıklık’ sorusu üzerinde düğümleniyor. Hangisi ‘çarpık’tır? Ahşap ev mi, çocukluğu elinden alınan çocukların yaşamları mı? Çarpıklığın tanımını yapmak ne zor; zaman ve mekân değiştikçe onun tanımı da değişir çünkü. Kent yaşamında, iletişimde, eğitimde ve daha birçok konudaki çarpıklığı bir kez daha masaya yatırıyor metin. Yüksek apartmanların yanında sönük ve solgun kalmaya mahkum olan ahşap evde yaşayanların ‘öteki’ olarak görülmesi, önyargılar üzerine düşündürüyor. Ahşap evin sakinleri olan Müzeyyen babaanne ve torun Peyami’nin sıcacık ilişkisine tutulan büyüteç, biyopsikososyal varlık olarak yalnızlığa sürüklenen çocukların sorununu görebilmemizi kolaylaştırıyor. Bakıcıları ile kahvaltı yapmak zorunda kalan çocuklarla Peyami’nin yaşamının karşılaştırılması bazı gerçekleri iyice vurguluyor. Babaanne ve torun için geçmiş bir daha dönmemek üzere geride kalmıştır ama biçim değiştirerek hep içlerinde taşımışlardır anıları. Onlara sahip çıkmışlardır. Dedesinin doğduğu evde yaşayan Peyami şanslıdır. Kentin ve ailenin belleğine bu ‘Çarpık’ ev sahip çıkar aslında. Hayatları ne kadar karmaşık olsa da, onları buzlu camların ardına koysak, doğadan soyutlasak da çocuklar her zaman düş kurar, tekdüze yaşamlarını renklendirebilmeyi hayal güçleriyle başarırlar. Tıpkı romandaki dört kafadar gibi… Batu’nun, odasının tavanına yapıştırdığı fosforlu çıkartmalarda yıldızları seyretmesi, romanın bazı bölümlerinde karşımıza çıkan asansör simgesinin çağrışımı, doğadan ve ‘insan’dan uzak ‘tasarlanmış’ yaşamlarda rol almak zorunda kalan çocukların kısıtlanmışlığına birer gönderme. “Batu 33. kattan asansöre bindiğinde, kendisiyle birlikte içeride beş kişi vardı. 28. katta duran asansördeki kalabalığı gören Melisa ‘ben diğeriyle inerim’ dedi” (s, 50) Melisa’nın kitap boyunca mutlu ve mutsuz olduğunda ‘Hüplet Gofreti’ yemesi, babaannenin salçalı ekmeği çok sevmesi, çocukların bakıcılarıyla kahvaltı yapmak zorunda kalması, babaannenin yaptığı çilek kompostosu gibi bazı göndermeler duygular ve tat arasındaki bağlantıyı simgeliyor. Kitabın yalnızca bu yönü bile akademik bir bildiriye konu olabilecek nitelikte. Roman boyunca Görkemli Sesler Korosu’nun şarkılarıyla bütünleşen ahşap ev, “Bilhassa çocukları mutlu eden” Feride Bakkaliyesi, radyodan yükselen sesler, ‘programlanmış’ çocukların ezberini bozuyor. Kitabı yayına Aslı Tohumcu (Akkoç) hazırlamış, kapak resimleri ve illüstrasyonlar Turgut Yüksel’e ait. Başka yaşamları keşfetmeye çabalamayı, insanlık durumlarını algılayabilmeyi, bir kuşun gözlerinin içine bakabilmeyi, matrak şeylere kahkahalarla gülebilmeyi öğrenmek de edebiyata dair… İşte size ‘bilhassa çocukları mutlu eden’ bir roman. İyi okumalar.? www.maviselyener.com *Çarpık Ev, Burcu Aktaş, resimleyen: Turgut Yüksel, Doğan Egmont, 104 s., 2012, 9+ yaş Karikatür Kitabı/ Behiç Ak/ Günışığı Yayınları/ 160 s./ 2012/ 12+ Karikatürcü, yazar Behiç Ak’ın 30 yıllık karikatür birikimini taçlandıran özel albümü. Öncelikle çocuklar düşünülerek her yaş için hazırlanan bu özel albümde yer alan 120 karikatür, sanatçının 1982’den beri günlük gazete için yazıp çizdiği binlerce bant karikatür arasından seçilmiş. Gündelik yaşamdan ufak tefek ama önemli ayrıntılara dikkat çekerek çocukluğu yücelten karikatürler, okul yaşamından arkadaşlığa, çevre duyarlılığından hak ve özgürlüklere, büyümekten meslek seçimine birçok farklı temada mizahla harmanlanmış bir felsefe sunuyor. İnsanı ve toplumu derinlemesine yorumlayan kitap, yetişkinlerin dünyasını mizahın hınzır diliyle eleştiriyor. Akıllı Tolga Bahçe Uzmanı/ Simon Hutton/ Resimleyen: Caroline Glicksman/ Çeviren: Fügen Yavuz/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 97 s./ 2012/ 812 Y Tolga hafta boyunca okulda tarımla ilgili bilgiler edinir. Öğretmenleri Jale Hanım, özellikle savaş zamanında bir şeyler yetiştirmenin ne denli faydalı bir şey olduğu, herkesin kendi üzerine düşen görevi yapması gerektiğini söyler. Sınıflarına konuk konuşmacı olarak gelen Hasan Bey de aynı konu üzerinde durunca Tolga sebzemeyve yetiştirmenin ne denli önemli olduğunu daha iyi anlar. Hele savaş zamanında!... Öğretmeni, savaş dönemini canlandıran bir parti düzenleyeceklerini söyleyince Tolga savaş döneminde olduklarını sanır. Zaten o güne dek savaş hakkında pek çok şey öğrenmişti; örneğin “karne” deyince “minik porsiyonlar”dan söz edildiğini bilmektedir. “Fazla yiyecek olmadığında paylaşım buna göre yapılır, savaş zamanlarında yiyecek her zaman karneyle dağıtılırdı.” (sayfa: 20). Daha neler neler… Tolga, savaş dönemini canlandıran parti için turp yetiştirmeye karar verir, Hasan Bey de ona yardım eder. Bu arada Tolga savaşa ilişkin yeni yeni kavramlar öğrenir. Öyle ya savaş sırasında dikkatli ve uyanık olmak gerekir. Ancak tüm dikkatine karşın Tolga ihanete uğrar. Hem de asla tahmin edemeyeceğiniz kişiler tarafından. Tolga parti için bir sebze ya da meyve yetiştirmeyi başarabilecek mi acaba? Ona ihanet edenler kimdi dersiniz? Acaba “ihanet” sözcüğü biraz ağır kaçmış olabilir mi? Ya Tolga öyle sanıyorsa… Bunların yanıtını siz kendiniz bulun en iyisi. Tıpkı Tolga gibi. “Akıllı Tolga Bahçe Uzmanı” isimli kitap, savaşın siviller üzerindeki etkilerini yalın bir dille anlatıyor. “Karne. Bahçe işleri. Açlık. Tolga artık savaşta olduklarından emindi.” (sayfa: 21). Savaşın bu yüzünü anlatırken hiç duygu sömürüsü yapmadan, çocukları incitmeden anlatan öykünün çevirisi de çok başarılı. İyi okumalar… Annemle Masal Okuyorum/ Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner/ Resimleyen Yaşar Zeynelov/ Alfa Yayınları/ Basım Yılı: 2011/ 237 s./ 9+ “Bir vardı, bir daha vardı. Ev üstüne şehir vardı. Bu şehirde bir apartmanın beşinci katında bir aile yaşardı. Ev derlerdi yaşadıkları yere. Bir dede, bir nine, bir anne ve bir de çocuk... Baba uzaklardaydı. Öyle uzaklardaydı ki ancak sesi ? Mavisel YENER aksağan Sokağı’nda her çocuk çok yüksekte yaşıyor, biri dışında… Hepsinin okulu çok uzakta, biri dışında… Benzer rüyaları görüyorlar, biri hariç! Saksağan Sokağı’nda bulunan apartmanların hepsi de göğü delecek kadar yüksek. Orada yaşayan çocuklar kurbağalardan bile erken uyanıyor, çünkü okullarına gidebilmek için uzuuun bir servis yolculuğu yapmaları gerek. Apartmanların önü her sabah okul servisi bekleyen onlarca çocukla doluyor. Kuşların en sevdiği yer, sokağın sonundaki ahşap ev; apartmanların etrafında konabilecekleri ağaç olmadığı için bu evin bahçesini kendilerine yuva bellemişler. Ahşap ev yalnız kuşların değil mahallede yaşayanların da dikkatini çekiyor. “Gündüzleri göğü delen apartmanların gölgesinde kalan, akşamları ise onların ışıklarıyla aydınlanan bu bahçeli evi ve sakinlerini, en çok Saksağan Sokak’ın çocukları merak ederdi.”(s,4) Meraklanmamak elde mi? Apartmanlarda yaşayan çocuklar bu tuhaf evdeki yaşlı kadın ve çocuğu gözetlemenin yanısıra, rüyalarına da konuk ediyorlar onları. Akıllarında onlarca soru var; fakat anne ve babaları oraya yaklaşmalarını istemiyor. “Aileleri bahçeli evi eski, pis ve tuhaf buluyordu. Hatta ona bir isim bile koymuşlardı: Çarpık Ev.”(s, 5) Hepsinin rüyasına bu evin girdiği anlaşıldıktan sonra, artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Dip dibe apartmanlarda yaşayan ama birlikte oyun bile oynamamış çocuklar birbirleriyle tanışıyor, konuşmaya başlıyor, plan yapıyorlar. Elif Su, Kuzgun, Melisa ve Batu, tuhaf evi sabaha değin gözetleyip gördüklerini not etmeye karar veriyorlar. Ohoo, içerde neler olmuyor ki… Çarpık Ev’deki çocuğun uçma yeteneği var, üstelik mutfaktaki marullar da uçuyor. Çocuğun babaannesi ise bir canavar! Dört kafadarın ilk kez ailelerinden gizli bir iş yapıp evi yakından gözetlemeye karar vermeleriyle her şey daha da heyecan verici oluyor. Üstelik, gagası kısa, kafası yusyuvarlak bir karga peşlerini bırakmıyor. Merak ve korku kol kola yürümeye başlıyor kitapta. Pencereden duydukları konuşmalar dehşet verici! Babaanne, torun ve karga bir örgütün elemanı olabilir mi? Evin ve evde yaşayanların gizemini elbette çocuklar çözecek. Burcu Aktaş’ın kurgusunda çocuk duyarlılığının yanı sıra derinden, usul usul akan çokseslilik dikkat çekici. Çarpık Ev’i birkaç farklı düzlemde okumak olası. Heyecanlı bir serüven romanı olmanın ötesinde özellikleri de barındırıyor. Duvarlar arasına sıkışıp kalmış çocukların sorunlarını çok yönlü tartışan ve sorgulayan bu romanın esas konusu ulaşırdı telefonla. Kimi zaman da mektubu. Çocuk çok merak ediyordu babasını. Akşamları avunsun diye ona masal anlatırlardı. İşte bu yüzden bu masal evi oldu. Her gün bir masal anlatan yorulurdu. O yüzden sırayla masal anlatmaya başladılar. Bir gün dede, bir gün nine, bir gün anne. Buna komşular da katıldı. Komşu teyze ile gezgin amca... Çocuk büyüklerin masallarından sıkılınca, haftada bir gün kendi kendine masal anlatmaya başladı. Kedi durur mu? Zaten gevezenin biri, masal günlerinden birini de o kaptı. İşte bu masallar, masal evinin masalları”. Bu masalları Adan Özyalçıner ile Sennur Sezer derlemiş. Ayşe Bengi ve 10 yaşındaki Adnan Taylan Sakin de özgün yaratımlarıyla çocuk ve kedi masallarına katkıda bulunmuş. 11 yaşındaki Melisa ve 6 yaşındaki İlayda da çocuk masallarının yazımına katılmış. Kısacası bu masallara pek çok kişinin eli, aklı, ruhu, yüreği, emeği değmiş... Bu dizideki kitapların her birinde birbirinden güzel masallar var. Dizinin, “Annemle Masal Okuyorum” isimli kitabı 52 masaldan oluşuyor. Masalları Yaşar Zeynelov resimlemiş... Masal anlatmaya başlıyorlaar, dinlemeye hazır mısınız? Aşk Böceği/ Simon Puttock/ Resimleyen: Russel Ayto/ Çeviren: Gülten Senem Kaleli/ Mandolin/ 2012/ 32 s./ 57 İki canlı, birbirlerini görmeden yalnızca yazışarak birbirine âşık olabilir mi? Hele Sevgililer Günü’nde kimseden mektup almamışsanız, bir başkasına yazılmış olan aşk mektubunu kendinize yazılmış sanabilir misiniz? “Sevgili Kırmızı. Kanatların o kadar güzel ki!” Uçuçböceği bu mektubu alır da yanıt yazmaz mı? “Sevgili Mavi, Kanatlarımı beğenmene çok memnun oldum. Senin sevgilin olurum. İmza: Kırmızı”. Peki ama kim bu Mavi? Uçuçböceğinin sandığı Yusufcuk mu? Ya Mavi mektup yazdığı Kırmızı’yı hangi böcek diye hayal ediyor acaba? Düğün günü kimin kim olduğu ortaya çıktığında ne olacak? Âşık olmak için mektuplaşmanın yetmediği ve iki canlının birbirini tanımak için bir sürece gereksinimi olacağı, öyküde duyarlılıkla işlenmiş. Bilgisunarda aşk arayanların çıkaracağı dersler var bu aşk kokulu şirin öyküde. Tarayıcıya sığamayacak kadar büyük boy bir kitap bu. Ne de olsa gerçek aşklar da büyük olur… Canını En Çok Ne Yakar?/ Paco Liván/ Resimleyen: Roger Olmos/ Çeviren: Esin Güngör/ Kidz Readhouse/ 32 s./ 57 Fildişi Sahili’nden bir öykü… Tavşan ile sırtlan, en çok neyin can yakacağı konusunda tartışırlar. Sahiden ne yakar? Diş ağrısı mı? Sıyrık bir diz mi? Yaralı bir ayak belki? Hayır hayır, en çok “Yalan” yakar canını. Tavşan böyle der ama sırtlan ona inanmaz. O zaman, tavşanın sırtlana bir oyun oynaması ve yalanın ne kadar can yakıcı olduğunu göstermesi gerekir. Böylece tavşan “buram buram tüten bir çöreği” sarayın girişine bırakır. Hemen üşüşen sinekler, sırtlana ders verme konusunda tavşana yardım edecektir. Acaba çöreği kim bırakmıştır sarayın kapısına. Ya…Bu bir çörek mi gerçekten? Hoş resimleriyle büyük boy bir kitap. Sert cilt kapaklı kitap, 2006’da Resimli Ço ? sının bir merhem kış geçer zamanı g lukları öm nacak bi Tüylü Ka pastanın ama pas afiyetle y Tüylü Ka di!” Anne “MİYA bir civciv bir lokma Büyük bir kitap. S alan, büy riler, tüm alarak, ta zaman in da ot ola Periler sihir yap bu neden lebilirlerd lıklı olun, bir çiçek boş bir s bek. Per gibi… Kitapt Birileri zo tombişim aldık, ası tıdan pat şıyorum dım/ En konu tek birbirinde “Ödev fayı taktı ten öyle büyük bö celi, dah çocuk ps CostaPr şan bir g nın zorlu iki yazar, okulla ba dımcı ola de bulun yorlar. ? SAYFA 22 ? 29 MART 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154 CUMH