Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D A rtık 80’li yaşları süren “Bizim Kuşak” giderek azalıyor. Biz bir kuşak mıydık? Yakın yıllarda doğsak bile, aynı dönemin koşullarını paylaşarak özgün bir edebiyat anlayışını geliştirebildik mi? eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Muzaffer İlhan Erdost Ellili yılardan başlayarak yakın arkadaşlıklarımız oldu. Alıştığımız bir çevrede yaşamanın kolaylığıyla kişiliğimizi geliştirdik. Nice değişimlerden geçtik. Toplumsal koşulların edebiyata yansıyan özelliklerini görerek yeni arayışlara giriştik. Bunlar gerilerde mi kaldı? Muzaffer İlhan Erdost üzerine Vecihi Timuroğlu’nun hazırladığı kitabı okurken ellili yıllar Ankara’sında öğrencilik yıllarımızın örtüştüğü o uzak zamanı düşündüm (MUZAFFER İLHAN ERDOST, BilgeDevrimciErdemliDostDirençli, Sözkesen Matbaacılık, 2012). Vecihi Timuroğlu’nun “aydın borcu” olarak düzenlediği bu kitap 80 yaşını aşan önemli bir kültür insanını yakından tanımamızı sağlıyor. Vecihi Timuroğlu, Erdost’u odak alırken geniş bir çevreyi de anlatıyor. Bu çevrede dönemin edebiyat olaylarıyla toplumsal çalkantıları yer alıyor. Zaman zaman Muzaffer İlhan Erdost siliniyor, bu çevredeki olaylar öne çıkıyor. Vecihi Timuroğlu, Erdost’u belli bir çevrede yaşatmak istediği için çalışmasını genişletiyor. NEDEN ERDOST? Muzaffer İlhan Erdost kim? Önce bir ozan. Şiirbilim üzerine, toplumsal sorunlar üzerine kapsamlı çalışmaları olan bir düşünür. İnsan hakları üzerine savaşım veren bir aydın. Sol anlayışı geniş bir çerçeve içinde değerlendiren düzeyli bir yayıncı. Solun temel kitaplarını gün ışığına çıkaran bu kapsamlı yayınlarıyla Türk solunun gelişmesine önemli katkılarda bulunan bir aydın. Vecihi Timuroğlu’nun çizdiği geniş çerçevede Muzaffer İlhan Erdost kimi zaman siliniyor. Onun “doğru düşünmeyi öğrenmiş, bilimsel düşünceyi özümsemiş, özel durumları eleştiriden uzak tutmayı kavramış kişiliği” yitip gidiyor. Kuşkusuz Timuroğlu’nun kapsamlı çalışması bir dönemi anlatmayı da amaçlıyor. Ben oradan Erdost’u çekip çıkarmakla daha özel bir çevre oluşturmaya çalışacağım. Neden Muzaffer İlhan Erdost? Faruk Bildirici’nin “Puzzle Portreleri”nden anımsayalım: “Kardeşi İlhan, askeri cezaevinde gözlerinin önünde dövülerek öldürüldü ama sorumlular layıkıyla yargılanmadı. O da katillere inat, kardeşinin de adını alıp Muzaffer İlhan Erdost oldu. Şimdi ikisi bir bedende, tek kimlikte yaşıyor...” (12 Eylülün Büyük Babaları, “Kardeşimi Gözümün Önünde Döverek Öldürdüler”, Onur Yayınları, 2011). 12 Eylül yönetiminde işlenen suçlar adil bir yargılamayla cezalandırılabilirse yurdumuz kendini aklamış olacaktır. O dönemde akıl almaz kötülükler işlendi. İnsanların bu kadar acımasız olabileceği düşünülemezdi. 12 Eylül kötülük yönetimi kimleri kullanmadı ki! Sağlam insana hasta raporu vermek hekimlik töresiyle bağdaşmaz. Ama her yanı yara bere içindeki insana sağlam raporu vermek kötülüğe destek olmaktır. Muzaffer İlhan Erdost’un yazgısında bu acıSAYFA ları çekmek de var. Çünkü 12 Mart karanlığında onlar götürülürken “Delil bulunmadığı takdirde derin uygulama yapılması” diye not düşülmüştür. “Derin uygulama”, “ağır işkence yapılması” anlamına gelmektedir. Yukarıdan kotarılan bir yargılanmada nice suçlular gizlendi. İlhan Erdost öldürüldüğüyle kaldı. Haksız yere içeri düştüğüne inanan insan, hele gözü önünde kardeşinin dövülerek öldürüldüğüne tanık olmuşsa, sağlık dediğimiz o kusursuz dengeyi koruyabilir mi? Belki her içeri düşenin kendiyle uyum sağladığı yöntemleri vardır. Muzaffer İlhan Erdost’u 80’li yaşlara taşıyan çalışma coşkusu kendiyle barışık kalmasını sağlamış olabilir. Muzaffer İlhan Erdost’un şiire ilk alıştığı yıllardaki coşku bile lekelenmiştir. 12 Eylül döneminde 1. şubedeki komiser muavini, “Sen fakültede yaptığınız etkinlikte okuduğun şiiri anımsıyor musun?” demiştir. Demek o zamandan bu yana izlenmektedir. YENİ BİR ARAYIŞ Muzaffer İlhan Erdost’un yaşama serüveninde şiirin belki sınırlı bir yeri var. Ama şiir, toplumsal sorunlara değişik bir açıdan bakmayı kolaylaştırabilir. Vecihi Timuroğlu’nun çalışması; “Seksen yıllık yaşamını, bilinçlenme döneminden başlayarak, toplumun ezilen sınıflarının hakkını korumaya adamış bir insanın ekinsel ve bilimsel Vecihi Timuroğlu sağda geniş bir arsa, içinde iki salaş yapı vardı. Biri Cemil Sait Barlas’ın “Son Havadis” gazetesi ile “Pazar Postası”nın yönetim yeri, öteki, gazetelerin hazırlandığı, basıldığı yer. Yıl 1956 olmalı. Ev hastalarını dolaştıktan sonra, altımda cip, Nurullah Ataç sürücünün yanına kurulmuş, ben arkaya çekilmiş, Rüzgârlı Sokağa gidiyoruz. Ataç cin gibi bakıyor çevresine. Üstüne lacileri çekmiş, yönetim yerinin kapısında Baki Kurtuluş bizi bekliyor. Ataç teliflerini alacaktır. Baki Kurtuluş, günün koşullarına göre, gerektiği kadar bir parayı, şimdilik anlayışı içinde Ataç’a verir. O zamanlar “Okurken” başlığı altında “Pazar Postası”nda benim de bir yerim vardı. Muzaffer İlhan Erdost, Baki Kurtuluş’u uyarırdı: “Mustafa Şerif’in telifini unutma!” “Pazar Postası” ellili yılların Ankara’sında “İkinci Yeni”nin filizlendiği “yeni bir arayışın” dergisi oldu. Dergiyi yöneten Muzaffer İlhan Erdost bu oluşumun adını koyan, “anlamsızlığa dek özgür” olmayı savunan bir yazardı. Vecihi Timuroğlu’nun yorumuna göre; “Erdost, İkinci Yeni Şiiri’ni, öğretisel olarak düşünmedi hiçbir zaman. O, bu şiiri, şiirimizin bir gelişme süreci olarak algıladı.” “İkinci Yeni”yi toplumcu şiirden kaçış olarak niteleyenler, toplumcu düşüncenin yılmaz savunucusu olan Muzaffer İlhan Erdost’u çelişkili bir durumda gördüler. Oysa o, savsöz şiire karşı çıkarken kendini gizleyen şiirin daha etkili olacağına inanıyordu. “İkinci Yeni toplumcu şiire karşı değildi ki. Toplumcu olmaya da karşı olmadı” diyen Muzaffer İlhan Erdost “İkinci Yeni”deki toplumcu anlayışı şöyle yorumluyor: “ ‘İkinci Yeni’de ideoloji, ideolojinin düz bir bilgi, öğreti olarak değil, şairin kişiliğinde dönüşümü, düşünsel yapılanmasıyla dokulaşmış olarak vardır. Bunu anlamayanların yakıştırması ve karalamasıdır İkinci Yeni’nin ‘apolitik’ olduğu savı” (Şiirin U Dönüşü, Onur Yayınları, 2009). BİR EDEBİYAT İNSANI “Sol Yayınları” ile toplumcu düşüncenin temel kitaplarını yayımlayan Muzaffer İlhan Erdost, “Onur Yayınları”yla edebiyata, edebiyatla bütünleşen toplumcu anlayışa açıklamalar getirdi. Bu arada dergilerde kalmış şiirlerini, öykülerini, denemelerini ayrı ayrı derleyerek kitaplaştırdı. Ama onun gerçek düşünce dünyasını bir bütün olarak anlatan daha onlarca kitabı var. Vecihi Timuroğlu onun edebiyattaki duruşunu, düşünce dünyasındaki yerini anlatırken geniş bir çerçeve çiziyor. O çerçevedeki ayrıntılarda, kendini acıda sınamış bir Muzaffer İlhan Erdost var. Şiiri belki ellili yıllarda kalıp unutulacaktı. Nereye konacağını bilmeyen bir güvercin gibiydi o şiir: “Köprüden uçan güvercin Şimdi Nereye konacaksın.” Ama “12 Eylül Karanlığı” gelince, İlhan öldürülünce 80’li yıllarda gene şiire sığındı. “İkinci Yeni”yle ilgisi yok bu şiirlerin. Halk türkülerinden gelen bir ağıt gibiydi şiiri: “İlhan’ın paltosu kanlı Alazlanmış tüter canı Düşmüş omzundan kolları.” “12 Eylül Karanlığı” zamanla unutulabilir. O belirsizlikten ayrıntıların önemi yitirilebilir. Ama şiirin parıltısı sönmez: “Öldürdüler onu Döverek Bağırmadı bir kez olsun Ölüm mü içiyordu sesi Uyku mu çağırıyordu sesi Onun için görmek istemem Ölümü içen sessizliği Uykunun çağırdığı sesi de.” Vecihi Timuroğlu’nun önemli saptamalarından biri, Muzaffer İlhan Erdost’un soyutlama kavramını yorumlamasıdır: “Bir nesnenin özelliklerini ya da özellikleri arasındaki bağlantıları, öbürlerinden anlıkta ayırarak tek başına ele alan bir bilme biçimi.” MAVZERİNE DOSTLUK DOLDURUR “Muzaffer İlhan Erdost” kitabındaki bir ayrıntı bile geniş yorumları gerektirir. O yalnız bir şiirbilimci değildi. Toplumcu düşüncenin kuramcısı bir düşünür, insan hakları savunucusu bir eylem insanı, kendini nice acılarda sınamış bir bilgeydi. İnsan 80’li yaşlara geldiği zaman kendiyle ödeşmesini bilmeli. Nice yenilgilerden geçmek insanı daha güçlü yapabilir. Siyaset, doğruları kirletse de, “İnsan Hakları” için savaşım vermesini bilmek gerekir. Savaşıma girişmek boşuna değildir. Tarihin akışı insanın kurtuluşuna doğrudur. Muzaffer İlhan Erdost “sömürgeci güçlerin oyununu bilen bir devrimcidir”, “Tarih ancak doğrularıyla tarihtir” diyen bir devrimci. Muzaffer İlhan Erdost’u anlatmak bir kitaba sığmaz. Cemal Süreya’nın dediği gibi “bulucu bir zekâ” mı, Alaattin Bilgi’ye göre “katı gerçekçi” mi, Vecihi Timuroğlu’nun yorumuyla “erdemi özümsemiş, namusu hıfzetmiş bir bilge” mi? Muzaffer İlhan Erdost toplumsal bilincin simgesidir. Ahmed Arif için “Mavzerine şiir doldurur” demişti. Timuroğlu, Erdost’un 85’inci yaşında onun felsefesini anlatmak istiyordu. Zaman yavaş gösterimli bir film gibi geçse de, artık adım atmaya üşeniyor olsak da, o yıllar uzak değil. Yeter ki kalbimize yenik düşmeyelim. Bense onun için “Mavzerine dostluk doldurur” demekle yetiniyorum. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: katkılarını, öğretisel savaşımını gelecek kuşaklara sunmak” amacıyla aydın sorumluluğunun gereğini yerine getirmek için kaleme alınmışsa da; önce “Yeni Bir Arayış”la şiire nasıl baktığı üzerinde durmaktadır. Geniş açılımlı “40 Şiiri”, kişilikli ozanların etkisiyle edebiyata yön veren bir gelişme göstermişti. Cahit Külebi gibi usta bir ozanın “Tabanca” şiirinde bir sözcük değişimi, Vecihi Timuroğlu’nun sayfalarca yorumuna yol açmıştı. Ama kendini kanıtlamak isteyen “Yeni Kuşak”, “40 Şiiri”nin gölgesinde kalmak istemiyordu. Muzaffer İlhan Erdost diyor ki: “ ‘Genç şairler o usta şairlerin şiirini sürdürmek istemiyor, kendi şiirlerini yazıyorlar. Yeni bir şiir geliyor’ diye bir yazı yazdım. Adını da ‘İkinci Yeni’ koymuştum. Sonra ‘İkinci Yeni şiirinin isim babası’ dediler bana, bir de böyle ‘baba’ oldum.” Rüzgârlı Sokak’a alt ucundan girdiğinizde Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 20 ? 29 MART 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1154