Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K ustafa Balel, ilk öykü kitabı Kurtboğan’ı (Yar, 1974) yayımlayalı neredeyse kırk yıl olacak… Aradan geçen bunca yıl sonra yeni bir öykü kitabıyla daha buluştuk onun: Etiyopya Kralının Gözleri (Kavis, 2011). Böylesi uzun soluklu süreçte öyküden kopmaksızın verimliliğini sürdüren yazar sayısı sanıldığı gibi çok değil… Ferit Edgü, Tahsin Yücel, Füruzan, Necati Tosuner, Selim İleri, Necati Güngör, Osman Şahin, İnci Aral, Burhan Günel, Mustafa Kutlu; beş on ad daha eklersiniz bunlara, o kadar… Mustafa Balel, bu grup içinde anılması gereken bir öykücümüz. Kırk yıl bir ömür çünkü, kırk yıl boyunca öykü ocağına düzgün odun taşımayı göze alabilmek, söz konusu alana, türe bağlılığın da göstergesi değil mi? Öyle ya, kırk yıl önce doğanlar bugün öykücülüğümüzün doruklarında gezinirken, onların yaşınca öykü yazmış, ötesinde arayışlarını hep sürdürmüş bu kahramanları nasıl alkışlamaz insan? Üstelik o Balel ki, Salim Şengil’in ardından yedi sayı da olsa günümüz öykü dergiciliğine ışık tutar nitelikteki Öykü dergisiyle de (Nisan 1975Mayıs 1976) ayrı bir yere sahip… Kavis Kitap, bu son öykü kitabı öncesinde okuru Kiraz Küpeler’le de (2010, ilk basım: 1977) buluşturduğuna göre Balel’in 1974’ten 2011’e kırk yıl boyunca yayımladığı öykü kitaplarını sıralayabiliriz o halde: Kurtboğan, Kiraz Küpeler, Gurbet Kaçtı Gözüme (Yazko, 1983), Turuncu Eleni (e, 1991), Karanfilli Ahmet Güzellemesi (Dünya, 2004), Etiyopya Kralının Gözleri… Bunların dışında azımsanmayacak sayıda roman, anlatı, gezi yazısı, masal derlemesi, itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Öykü için bir küçük divançe: Mustafa Balel... M çeviri vb. türlerde ürün vermiş bir yazar o. Ne ki bu yazıyı Balel’in öykücülüğüyle sınırlı tuttum ben yine de. Kırk yıl boyunca yukarıda sıralanan altı öykü kitabıyla yetinmiş olmasına bakarak onun, hele de kimi yazarlarla karşılaştırıldığında azımsanabilir belki bu sayı. Ancak öykü sanatının enikonu militanlığına soyunmuş böyle bir yazarın, elliyi aşkın öyküsüyle farklı dönemleri yansıtan aşamalardan geçerek bugünlere geldiği düşünülür, öykücülüğümüzde geçirdiği evreleri karşılaştırmanın öykü kaleme alanlar açısından yararlar sağlayacağı öngörülürse bu sayının yeterliği de kendiliğinden ortaya çıkmayacak mıdır o zaman? öne çıkıyor. Ötesinde işçiler, fabrikalar, sendikalar, grevler vb. eşliğinde dönemin toplumsal olayları, herhangi yapaylaşmaya bulaşılmadan siyasal temel üzerinde yeniden kuruluyor, diyalektik açıdan sınıfsal bakışa dayalı biçemle… İnsanın doğayla savaşımı yavaştan geri çekilirken bunun yerine insanla insan arasındaki çelişki belirgin hale geliyor. Ayrıca önceleri arada bir su yüzüne vuran yerlilikten de sıyrılıyor artık öyküler. Demek ki yalnız izleksel bağlamda evrenselliğe kucak açışıyla değil, öyküyü yapılandırışıyla da daha geniş çevrenlere çıkıyor yazar. Öte yandan Kiraz Küpeler’le birlikte ilk kez bir çokkültürlülüğün, yanı sıra ötekileştirmenin de izleri sürülüyor. Önceleri daha çok Doğu, Kafkas odaklı Anadolu, Azeri, Malakan, Ermeni, Rus kültürüne dayalı bir çokkültürlülük varken, ikinci öyküler demetinde daha çok Batı’ya yakın bir çokkültürlülüğe giriş gözleniyor. “Ekinler Sarardı”, “Filiz Çayı” bu yönde örneklenebilir. GURBET KAÇTI GÖZÜME’DEN TURUNCUELENİ’YE... Balel, öykücülüğünün ikinci evresine yayılan iki kitabında 1970’lerle 80’lerin toplumsal, bireysel acılarına yer açarken bunları daha çok biçemsel açıdan karmaya yöneliyor sanki bu kez. Bu yeni evredeki öykülerinde özöyküsel anlatıma geniş yer açıyor yazar. Bu tutumu çok belirgin. Bireysel dram, dıştan bakıldığında algılanan yanıyla değil, içeride yarattığı, yaratabileceği yankılanmayla, depremle yeniden kurulmaya, yaratılıp yapılandırılmaya çalışılıyor bunlarda. Kırsal alan insanlarının yufkaymış görüntüsü veren teksesli duruşlarının yerini, kentlerin yoksul, emekçi, işçi, hizmetli, memur dar gelirli küçük insanları alıyor; daha derinlikli, görece katmanlaşmış iç dünyalarıyla. Mustafa Balel, gerek Gurbet Kaçtı Gözüme, gerekse Turuncu Eleni’deki öyküleriyle yalnız 12 Eylül karanlığının, kıyımının öyküsel açılımlarını getirmiyor, yanı sıra bu verimleriyle siyasal öykücülüğümüz içinde bir yerinin bulunması gerektiğini de imliyor aynı zamanda. Bu evre öykülerinde asıl dikkati çeken yan, kuşku yok ki biçemsel arayış çabaları yazarın. Bu alandaki deneyimleri, uygulayımları, öykü evrenlerinden biçeme, karakterlerden anlatıya uzanarak genişliyor. Siyasal işleme, çokkültürlülük ile ötekileştirmenin de çok inceltildiği gözleniyor. Baştan bu yana tüm öykülerinde kadına açtığı yerle gösterdiği özenin konumunu hep koruduğu söylenebilir yazarın. Nitekim bu evreye ait her iki öykü kitabı da kadınlara açtığı yeri pekiştirmesi, onlara kazandırmaya giriştiği kavramsal konum, yaşam, uğraş odağında döşediği artalanla, bunları biçemsel teyelleyişle ciddi ivme kazanıyor bana göre. Şu da söylenebilir ayrıca ek olarak: Balel’in dilde sergilediği zengin çağıltı, ilk örneklerden sonunculara okuru kıskıvrak yakalayan kamçılayıcı, iştahlandırıcı tutum, parlak renklerle ebemkuşağı görüntüsü vermeyi sürdürüyor hep… KARANFİLLİ AHMET’TEN ETİYOPYA KRALI’NA... Mustafa Balel’in son evre öykülerinde en dikkat çekici yan, anlatıcının iyiden iyiye yeri KURTBOĞAN’DAN KİRAZ KÜPELER’E... Mustafa Balel, Ardahan, Posof yöresi insanına özgülediği ilk öyküler toplamı Kurtboğan’da, öykülerinin tümünü elöyküsel bir anlatımla verimlerken yoğun örgülü söylen diliyle masal kuşunun kanatlarına yüklüyor bunları. Doğa zorunun insanın başına açtığı onca belayla birlikte… Balel bu ilk öyküler demetinde kısa öykü türünün gereğini karşılıyor belki, ama bu arada olay öykücülüğüyle ilişkisini de olanca yoğunluğuyla sürdürüyor. Bu örnekler, kendini yerel dilde somutlarken, acımasız doğa zorunun belirleyiciliğine karşın kimileyin yerlileşme tehlikesi de kendini duyuruyor. Yirmilerinin sonlarına doğru verimlediği bu ilk kitabında yazar, dönemin yaygın öykü anlayışının, egemen estetik kavrayışının bir yansımasını ele veriyor kuşkusuz. Sınıfsal çelişkileri temele alsa da, yazarın bunları toplumcu gerçeklikle kol kola sürdürdüğü öykücülük kavrayışının ötesinde örnekler halinde almak eğilimindeyim ben yine de. Nitekim insanın doğayla çelişkisinden beslenen acımasızlık sarmalındaki saltık yaşama güdüsünün beslediği çelişkiler, öykülerden bambaşka bir hava yayılmasına yol açıyor. Gerçekten göze göz, dişe diş kıyım, ortadan kaldırıp yok etme, birbirinin azraili kesilme, bu arkaik saldırı vahşetinden geriye NECATİGİL ŞİİR ÖDÜLÜ kalan cehennem ateşine dönüşüyor bir anda… Yazar 1979 yılında yitirdiğimiz şair Behçet Necatigil anısına bunların tümünü, o uçsuz bucaksız bozkırın üzerine ailesi tarafından konulan NECATİGİL ŞİİR ÖDÜLÜ, örttüğü büyü gereciyle süs2012 yılında da şairin doğum günü olan 16 Nisan lüyor. Yani şiddetin yol açtıtarihinde verilecektir. ğı yarılma, insanı birbirinin kurtluğuna kışkırtıyor; bu Ödüle, Mart 2011 ile Şubat 2012 tarihleri arasında şekilde zulme de, günaha yayımlanan şiir kitapları aday olabilir. da, kurban olmaya da hazır Seçiciler kurulu; Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay bekliyor karakterler… Sözgelimi “Hasır”da yazar, kıtFişekçi, Doğan Hızlan, Mehmet Taner, Tahsin Yücel ve lıkla özürlenmiş insanın, yılNecatigil ailesinin bir temsilcisinden oluşmaktadır. ların yoldaşı atıyla birlikte Katılmak isteyen adayların 15 Mart 2012 tarihine kadar buna göğüs germeye çalışırken yaşadığı dramatik yedi adet kitabı, kısa özgeçmişleri, telefon numaraları vurgunun doruğuna ulaşıve adresleri ile birlikte, yor. “Necatigil Şiir Ödülü Seçiciler Kurulu Sekreterliği, P.K. Kurtboğan’dan gelen SivasArdahan eksenli söy109, 34349 Beşiktaş – İstanbul” lenmasal anlatısallığı Kiraz adresine göndermeleri gerekmektedir. Küpeler’de sürüyor. Kırsaldan tam anlamıyla koptuğu Ödül tutarı, 2.000, TL’dir. da söylenemez bu ikinci öyküler toplamında yazarın. İletişim için: (0212) 293 06 65 (Telefon ve faks) Yine elöyküsel anlatımın http://www.necatigil.com (eposta bağlantısı) egemen olduğu örneklerde bu kez artık kentsel doku 20 ? 9 ŞUBAT 2012 ne oturmuşluk yansıtarak neredeyse modern bir masal atasına dönüşüp söylenanlatı ustası olarak kendini göstermesi kanımca… Buna ek olarak Balel, bir bağlamlı öyküleme sürecine girerek de adeta perakende verimden sıyrılmaya koyuluyor görüldüğünce… Bu arada özellikle Ermeniler, Rumlar başta olmak üzere Türklerin yaşadığı köklü ilişkilerin çokkültürlülük temelinde öykülere yerleştirilişi de doruğa ulaşıyor. Bu tutum, öykülerde özel bir yer tutuyor aynı zamanda. Mustafa Balel öykülerindeki kişilerin, ister kırsal isterse kentsel alanda yaşasın, hep yalnız oldukları, bunun öykülere ayrı bir dinamizm kattığı görülüyor. Kadın erkek, yaşlı genç çocuk tümü koyu bir yalnızlık halesi içinde kuşatılmışlık sergiliyor çünkü. Bu çerçevede, “alışılmış standart aile yaşamı”na (Karanfilli Ahmet Güzellemesi, 31) neşter vuran bir yazar olduğu da öne sürülebilir Balel’in. Nitekim artalanıyla geçmişteki egemenliğini enikonu koruyan büyük aile olgusunu, çapraşık yapısıyla, uzak yakın akrabalık ilişkileriyle yetkin ustalıkla yansıtması da bunu ele veriyor. Zaten karakterlerdeki çatışma da bu ilişkilerin yer aldığı derin kırılma eğrisi düzleminde gözler önüne seriliyor. Böyle olunca kişilerdeki sevgi eksikliğiyle buna dönük boşluk da kuşkusuz çok iyi yer buluyor öykülerde kendine. Ancak yazar, anlatıcıları aracılığıyla kimileyin komiklik de katarak öykülerini bir ölçüde havalandırmayı iyi biliyor. Bakıyorsunuz hüzünlere gülümseyişler ekleniveriyor hemen… Ayrıca ele aldığımız tüm verimlerinde bunların “son”unu ortada bırakışıyla dikkati çekiyor Mustafa Balel, bütün usta öykücülerde görüldüğünce. Bu, ayrı bir derinlik kazandırırken öykülere, estetik albeni de kazandırıyor elbette anlatıya… Sonuçta soy yazıncılara özgü bir tutumla verimliyor öykülerini Balel. Her sözcüğe, deyişe hakkını teslim eden, sözdizimlerini dilimizin ezgisel tınılarıyla ören, ayrıntıları incelikle işleyen, olayları uzak bir bakışla, bunlara bulaşmadan aktaran, ama bütün bu anlatısal aristokratlığına karşın her kezinde sevgi dolu alçakgönüllülükle karşımıza çıkan bir öykücü tanıyoruz böylece… Diyelim siz, kırk yaşına bile varmamış bir genç öykücüsünüz ama kırk yıldır inatla öykü verimlemeyi sürdüren bir Mustafa Balel’i tanımıyorsunuz daha öyle mi, ne diyeyim o zaman size? Öykücülüğümüzün bu alçakgönüllü emek anıtını, onun öykülerini, 14 Şubat Dünya Öykü Gününe gelen haftada “Kitaplar Adası”na konuk almaktan mutluyum… Aşklarınız, öyküleriniz süreğen olsun efendim… ? SAYFA CUMHURİYET KİTAP SAYI 1147