Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnci Gürbüzatik’ten ‘Misket’ Rengârenk küreden yansıyanlar İnci Gürbüzatik İki Çırpı Kiraz Kız adıyla yayımlanan öyküleri yirmi yıl önce okurla buluşmuştu. Sonra, Aşk Kaldığı Yerden üç yıl önce basıldı. Ödüller alan senaryoları ve Devlet Tiyatroları repertuar kurulundan geçtiği halde yıllardır sahnelenmeyi bekleyen oyunları bir yana, son olarak yaşantıanlatı diyebileceğimiz Misket‘le çıktı okur karşısına. ? Lütfiye AYDIN ok anlamlı bir sözcük misket. Kimi yörelerde meşe ya da mile (hatta gülle) diye bilinen renkli yuvarlak camlardan yapılmış çocuk oyuncağı. Bir başka anlamı Ankara’nın ünlü oyun havası. Ayrıca başkentin hem ünlü şarabın adıdır misket hem de elmasının. Dahası kimi kez küçük kız çocuklara da ad olur, yuvarlak yüzlü iri gözleri ışıl ışıl cin bakışlı insan yavrularına. Galiba limonu ile portakalı da varmış misketin. Demek oluyor ki bu iki heceli güzel sözcük Ankara’nın simgelerinden biri. Fındık nasıl Ordu’yu Giresun’u, incir Aydın’ı, kuş üzümü İzmir’i anımsatıyorsa, misket de Ankara’yı çağrıştırır. Hem de insanımız için umutların kapısıdır Ankara. En çok da Cumhuriyetin simgesi. DÜŞSEL VE MİNİK Ç Bu kentim semt adlan bile, müthiş resimler çağrıştırır. Örneğin Çankaya, yalnızca Falih Rıfkı’nın o güzelim kitabının adı değil hem Mustafa Kemal’in, daha sonraki bütün cumhurbaşkanlarının yaşadıkları köşkün hem de semtin adıdır. Ya da Ulus; hem ümmet toplumundan millete dönüşümümüzün anlatımı hem de hani değişik zamanlarda pek çok yapısı kâğıt paralara basılan bölgenin adıdır; Birinci TBMM binası, hemen karşısındaki Ankara Palas az yukarısında ilk ulusal bankalarımızın görkemli yapılan. Onun hemen yanında da adı İstanbul’la özdeş nice yazarımızın belli dönemlerde yaşadığı Evkaf apartmanı... Sonra Ankara Garı, Hipodrom, Gençlik Parkı, işlevini artık Resim Heykel Müzesi olarak sürdüren efsanevi Halkevi binası ile yakın tarihimiSAYFA 10 ? 9 ŞUBAT zin canlı müzesidir de aynı zamanda. Şimdilerde hayli gözden düşse, bu simge semt Ulus, cumhuriyete düşman grupların saldırısına uğramış olsa bile kimi özelliklerini inatla, ısrarla koruyor. Tıpkı onca saldırıya bozulmaya, saygısızlığa karşın kimliğini korumakta direnen İstanbul gibi Ankara da vazgeçilmez kimliğini savunuyor. Son zamanlarda eskisinden hayli farklı bir tarihsel roman salgını başladı. Bunun yerine belleğini her gün biraz daha yitiren toplumumuzda keşke anı, öz yaşam öyküsü, öznel tarih türü kitaplar çoğalsa diye düşünürüm zaman zaman. Gerçi bu konuda umut verici kıpırdanmalar yok değil. Özellikle bireyin yaşamından yola çıkarak, arka plandaki toplumsal yapıyı, değişimi anlatan çoğu nehir söyleşi formatındaki kitapların sayısı artıyor artmasına ama bunlar genellikte alanında İsim yapmış belirli kişilerin yaşam öykülerini içermekte. Oysa bizim en vurucu tarihsel gerçeğimiz belki de ‘sıradan’ denilen kimi insanların önemsenmeyen anılarında gizlidir. Sözgelişi Kore’de savaşan bir kumandanın anıları kadar orada niçin dövüştüğünü bilmeden vuruşan bir halk çocuğunun yaşamındadır belki de asıl gerçek. Keşke, sakatlandıktan sonra adının başına bir Koreli sıfatı takarak yurduna dönen çakmak tamiri gazoz, bilet satıcılığı vb, sözüm ona mesleklerle ayakta kalmaya çalışan o insanlar yaşadıklarını yazıya dökebilseİnci Gürbüzatik, bin dokuz yüz ellilerin yoksul fakat her şeye karşın gelecekten umutlu insanlarını yansıtıyor, düşsel minik bir cam küresinde. lerdi. Biraz daha eskilere giderek diyelim Leydi Montegu’nün Şark Mektupları’nda anlattığı 18. yüzyıl Osmanlı kadınları sözgelimi gündelik yaşamını hiç telleyip pullamadan, olduğu gibi, dümdüz yazıya dökmüş olsaydı; günlük ev yaşamından mutfak gereçlerine, dönemin giyim kuşam özelliklerinden kaç göçe, sokak yaşamından evlerin erkekleriyle olan ilişkilere, komşuluktan hemşehriliğe ilişkin düşüncelerini içtenlikle aktarabilseydi, yaşamadığımız dönemlerin bilmediğimiz pek çok özelliğini başkalarının, özellikle de Avrupalı gezginlerin çoğu tartışmalı tanıklıkları yerine birinci ağızdan öğrenebilseydi. KESKİN BİR KALEM zatik!.. Usta işi öyküleri İki Çırpı Kiraz Kız adıyla Kültür Bakanlığı Yayınları arasında çıkmış 1991 yılında. Sonra, Aşk Kaldığı Yerden Ara Yayınları’nda 2008’de basılmış. Ödüller alan senaryoları ve Devlet Tiyatroları repertuar kurulundan geçtiği halde yıllardır sahnelenmeyi bekleyen oyunları bir yana, son olarak yaşantı/ anlatı diyebileceğimiz Misket ile çıkıyor okur karşısına. Belki bir rastlantı; günün birinde yolu neredeyse unuttuğu çocukluk semtine Ulus’a düşünce olanlar oluyor. Yaratıcılığın o yakıcı kazanı öylesine kaynamaya başlıyor ki İnci Gürbüzatik her şeyi bir yana koyup yazmaya başlıyor. ‘Beni oraya MisakıMilli Mahallesi Tayyare Sokak’a neyin çektiğinin farkında olmadan, bilinçsizce ayaklarımı sürüyerek yürüyordum’ dese de aslında yazarımızı oraya neyin çektiği belli. İnsan yaşamının ‘uzun ince yol’undaki en parıltılı bölümü çocukluk durağıdır bu çekimin nedeni. ‘Geçmişini korumaya çalışan belleğime güvenerek geride bıraktığım yaşamımla ilgili hayalimde yarattığım dünya nasıldı, görecektim. Sapaklara, sokaklara alışık çelimsiz çocuk bacaklarımla hiç tökezlemeden, kestirme yollara bükülmeden burnumun doğrultusuna başka bir zamana yürüyordum’ demektedir çünkü az sonra. Belli ki sıradan bir anı kitabı değil Misket. Yazar, sanki çocukluğuyla ilk gençliğini geçirdiği bin dokuz yüz ellilerin yoksul ama herkesin yoksul olduğu fakat her şeye karşın gelecekten umutlu insanlarını yansıtıyor, düşsel minik bir cam kürede. İNSAN MOZAİĞİ... ma tarsa iç dan bu rinden hem ci fantast olan ya leyicili ? gin ANL VE S Yazar İnci Gürbüzatik ne tarihsel bir kişilik ne de sıradan biri. Öyküleriyle tanıdığımız önemli bir isim. DTCF de Tiyatro eğitimi almış, TRT’de uzun yıllar prodüktör olarak çalışmış; hem belgesel hem de dizi film senaryoları yazmış bir kalem ustası. Usta diyorum; çünkü gerçekten de yıllar yılı senaryolar, program metinleri yaza yaza bilenmiş, ışıl ışıl, keskin bir kalem. Birikimi belki de doğallıkla günün birinde öyküler de yazmaya yöneltmiş İnci Gürbü Anlatıların fonunda inceden inceye ancak bilenlerin işitebileceği oyun havası duyuluyor. “Daracık daracık sokaklarda” misket yuvarlayan kızlardan biri de yazarımızın kendisi. Taş döşeli, kıvrım kıvrım, inişli yokuşlu sokaklardan birinde, belki de çoktan unutulmuş bir imgesel bilyede, alabildiğine renkli eski zamanların insan mozaiğini yansıtır sayfalar boyu. Yıkık, tozlu evlerin bir yerlerine gizlenmiş anılar, tanıklıklardır canlanan şimdi. Harabeye dönen yapıların, kararmış ahşap kapıların, çoğu camlarını yitirmiş kör kör bakan pencerelerin aralıklarından yine de pırıl pırıl göz kırpan soyut resimler, yazarın yüreğini titretir, gözlerini yaşartır. Sanayi Caddesi, Anafartalar’la Denizciler Caddesi arasındaki sokaklarda geçen, eski Ankara Adliyesi’nin yakınlarındaki kira evlerinde yaşanan düş gibi bir çocukluktan bellekte kalanlar... Kimi kez sözlü, kimi kez de yazılı tarih özelliği taşıyan anlatılar... Örneğin yazarımızda derinden de derin izler bırakan eski komşulardan, kocaman kıçlarına, bedenlerinin ağrıyan bölgelerine sülük tutunarak iyileşmeyi uman Arife Hala ya da Naime gibi Fellini varî kadınlar, baca isi ile kulakların çevresini çizerek “yazan” halk hekimi Ocakkadın’lar, tahtası incelmiş koptu kopacak takunyalarla bile koşup oynamayı başarabilen halk çocukları... Yoksul ama yine de modern giyimli komşu teyzeler, piyano sesleri yükselen, kaotik sokaklarındaki alçakgönüllü azınlık evlerinin camlarına yapışıp kalan düş zen ? Çizil içinden Kemal figürü. hiş bir perten daştırıl arada y dınlara len, ge ayakka Gün sabahı didind ri bile nıyan İ yağınd spor ta torbala rasının oyunla ayakka rı yapa balmu lanıp c döken krizler larla kı ölüp g cik bir tün olu ra onu ken ka anne. E çüğü, k tek oğl birbiri iki kız yük kız zengin kimini ustalık te bu r “Kır ve bir tündey malıyd önünd dilen y o güze sında, oynadı görüne tinde b umutla narken beleşm dönmü Bol o vinmiş da o kı lak ann ölümü da da? orada. büyüyü tek erk kız ya ayakta zacak b ledi m 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1147 CUMH