19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Can Yücel’in “Her Boydan” adlı dünya şiirinden seçmeleri yeniden yayımlandı 2 Eylül askerî darbesini izleyen karanlık günlerde, şimdi yerinde yeller esen Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde birkaç kez izleme olanağı bulduğum Bahar Noktası, yalnız benim değil, pek çoklarının gözünde, yakın tiyatro tarihimizin benzersiz oyunlarından biridir. Evet, William Shakespeare’in 159596 yıllarında yazdığı Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası adlı oyununun, Türkiye’nin ağır bir baskı döneminden geçtiği günlerde, Can Yücel’ce yeniden söylenişi diyebileceğimiz Bahar Noktası, yüreklerimizde tutuşturduğu yaşama sevinciyle yalın bir direnişin simgesi olup çıkmıştı. Başar Sabuncu’nun yönetiminde birçok usta oyuncuyu bir imecede buluşturan bu oyunun, sanırım, belleğimize kazınmış kült sanat olaylarından biri olduğunu söyleyebiliriz bugün. Bahar Noktası’nın başarısı, kuşkusuz, çevirisinden Metin Deniz’in sahne düzenine, sahnelenişinden oynanışına, tümüyle usta ellerden çıkmış ve katkıda bulunan herkesin acımasız diktatörlüğe karşı birleşmiş olmasından kaynaklanıyordu. Ama, Can Yücel’in, periler kralıyla kraliçesi tartışırken kargaşa içindeki bir dünyanın eşsiz bir betimlemesinin de ortaya çıktığı Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası’nı, özü ve ruhunu koruyarak günümüz Türkçesiyle “yeniden söylemesi”nin, kanımca, Bahar Noktası’nı benimseyip içselleştirmemizde yadsınmaz bir payı vardı. Nitekim, 2000’lerin başlarında Okuyan Us Yayınları’ndan yeniden yayımlarken, “Türkçe söyleyen: Can Yücel” demenin de ötesinde, Bahar Noktası’nı “bir William Shakespeare/Can Yücel oyunu” olarak sunmaktan alamamıştım kendimi. Burada, ne Shakespeare’e bir SAYFA ‘Bastığın zira rüyalarımdır...’ 1 haksızlık söz konusuydu, ne de Can Yücel için bir abartı. Sözcük ve imgeleriyle olduğu kadar ses, ritm ve ölçü kullanımıyla, dizelerinin vurgusu, düzeni ve lirikliğiyle bizleri büyüleyen Shakespeare’in yapıtı, şair Can Yücel’in elinde, ruhunu yitirmeden yepyeni bir yapıta dönüşmüştü. Açıktır ki, Bahar Noktası çevirisinin ardında, Can Yücel’in o tümden kendine özgü şairlik serüveninin yanı sıra, ta 1950’lere uzanan şiir çevirisi uğraşı da yatıyordu. Bu çeviri uğraşı, 1957’de Dost Yayınları’ndan çıkan Her Boydan adlı seçkiyle taçlanmıştı. Geçende, ne zamandır ortalıkta görünmeyen Her Boydan’ın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nca yayımlanan yeni basımı geçti elime. Kitabın başında, Sabahattin Eyuboğlu’nun 1957 Kasımında Yeni Ufuklar dergisinde çıkmış olan “Can Yücel’in Şiir Çevirileri” başlıklı yazısının yanı sıra, Alova’nın “Böyle Boy Boyladı Ozan” başlıklı incelemesi de yer alıyor. İKİ USTANIN KALEMİNDEN Çeviri şiirde, yıllardır elimin altından ayırmadığım biriki kitap vardır. Bunlardan biri Cevat Çapan’ın Çin’den Peru’ya’sı ise, biri de Her Boydan’dır. Birbirine çok da yakın olmayan çeviri anlayışlarının yansımaları olmakla birlikte, iki ustanın kaleminden doğan bu iki kitap, günümüzün yeni okurları kadar, bugünün yeni şairlerince de okunmalı bence. Doğrusunu isterseniz, iki anlayış arasında bir karşılaştırma yapmak hiçbir zaman içimden gelmemiştir. Her iki kitaptaki çevirilerden de ayrı şiir tatları, bambaşka Türkçe zevkleri almışımdır her zaman. Her Boydan’a dönersek… Sabahattin Eyuboğlu, bu kitap üstüne yazısında ki bu yazı da başlı başına bir dil ustalığının ürünüdür Can Yücel’in Her Boydan’daki çevirilerde gerçekte ne yaptığını o kadar iyi anlatıyor ki, sanırım en iyi bir bölümünü aktarmak olacak: “Can Yücel pek mi kendinden yana çekmiş çevirdiği şairleri? Hep bir ağızdan mı konuşturmuş değişik şairleri? Kaldırım, meyhane Türkçesi ki tadına doyamaz oluşumuzun bir hikmeti vardır elbet bu yıllarda fazla mı ağır basıyor yer yer? Kalem efendilerine inadılık, meleğe karşı çöpçüden, öğretmene karşı öğrenciden, padişaha karşı Keloğlan’dan, kasabın kendine karşı sokak kedisinden yanalık, sözün biberlisini, küfürün sunturlusunu tutarlık tutamıyor mu kendini bazı şiirlerde? Olabilir, olabilir ama bir başkasını ezecek olan bu aşırılıklar Can Yücel’de uçurtmayı havalandıran rüzgâr oluyor; dili varmıyor insanın bunlara dokunmaya. Neden derseniz Can Yücel en aşırı duygularını en soğukkanlı düzene sokmasını biliyor, düşünce coşkunluğunu biçimle, biçim düşkünlüğünü cana sesleniş, ciğere gidişle, dil sarkıntılığını kafa olgunluğuyla gideriveriyor. O kadar ki insan sonunda Can Yücel’in biçim ustalığını mı yoksa gönül cömertliğini, doğrudan yana doludizgin gidişini mi öveceğini şaşırıyor…” Eyuboğlu, Can Yücel’in, Her Boydan’daki şiirleri, kendi şiirini söyler gibi çevirdiğini vurguluyor: “Cömertçe canını komuş başkalarının söylediklerine. Ha sen söylemişin ha ben der gibi…” Bir Dylan Thomas çevirisinde olduğu gibi: “Didiniyorsam ben türkülerin ışığında / Bu ne ikbal, ne ekmek parası için / Ne fildişi sahnelerde keramet tellallığı / Ne işin cakası için filan / Didindiğim hep gönüllerin en kapalı kapısından / Verilesi hayrata.” Alova ise, Can Yücel’i bir dönemin büyük orkestra şeflerine benzetirken, şiir çevirisinin en temel sorunlarından birine de değiniyor: “Bir dönem Furtwängler, P. Montieux, Bruno Walter gibi çok etkili orkestra şeflerinin, diyelim Beethoven yorumları iyi bir kulağın birbirinden ayırabileceği kadar özgündü. O dönem orkestra şefliği bu demekti. Günümüzdeyse Beethoven’i ‘en sadık biçimde’ yorumlamak için yarışıyor şefler neredeyse. Can Yücel’in tutumu eski şeflerin görkemli yorumlarına benziyor. Birbirine hiç benzemeyen şairleri kendi yorumuyla seslendiriyor, ama Prevert’liğinden, Brecht’liğinden kaybettirmeden. Şu dizelerde hem Shakespeare’i, hem Can Yücel’i, ama sonunda her ikisi de olmayan üçüncü bir şairi duyarız. İşte budur çevirisinin sırrı; o kimseye değil, ama yalnızca yabancı bir okura aitir: ‘Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, / Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.’” Her Boydan, gerçekten de dünya şiirinin her boyundan çeviriler içeriyor. Bu kitapta, Aragon’u da, Baudelaire’i de; T. S. Eliot’ı da, Eluard’ı da; Ovidius’u da, Whitman’ı da; bir İrlanda türküsünü de, İskoç baladlarını da Can Yücel’in dilinden okuyabilirsiniz. Brecht ise hayli geniş bir yer tutuyor kitapta. Prévert de öyle. Çok sevdiğim kısacık bir Prévert çevirisini hemen aktarayım: “Eşek kıral ve ben / Sabaha sağ çıkmayacağız / Eşek açlıktan / Kıral iç sıkıntısından / Bense aşk ateşinden / Aylardan Mayıs.” Dilerseniz de, bir de Whitman: “Benim olsaydı göğün sırmalı kaftanları, / O kâh altın, kâh gümüş ışıklarla dokunmuş, / O kâh mavi, kâh açık, kâh koyu kaftanları, / Güneşin ayın gecenin ipliğiyle dokunmuş / Kaftanları sererdim ayaklarının altına. / Bense züğürdün biri, varım rüyalarımdır. / Rüyalarımı serdim ayaklarının altına, / Usulca bas, bastığın zira rüyalarımdır.” ‘ŞUARA...’ Her Boydan’ın asla gözden kaçırılmaması gereken bir özelliği de, kitapta şiirleri yer alan şairlerin yine Can Yücel’ce yazılmış kısa tanıtımlarının “Şuara” başlığı altında sunulması. İki dizeden oluşan Shakespeare tanıtımı yıllardır pek çouğumuzun dilindedir: “Şekspir’i tarife ne hacet / Ofelya ile Hamlet’e bereket…” Thomas Dylan’ın 67 satıra sığdırılmış yaşamı, “Amerika’ya gezisi sırasında bol bulduğu viskinin çarmıhına gerilerek öldü…” diye son bulur. Ezra Pound’un yaşadığı trajediyi, hem yürekten bir hoşgörüyle, hem de duru bir akılcılıkla karşılar: “Pound’un 2. Dünya Harbi’nde Roma Radyosu’ndan Faşizm adına yaptığı sözcülük, bu büyük şairin gözümüzden silinmesine yol açmış olsa bile, unutmayalım ki, Pound’u bu naneye sürükleyen şey, Burjuvaziye, Kapitalizme, Tefeci Yahudiliğe karşı duyduğu öfkedir. Bunun da kefaretini, uzun süre bir Amerikan akıl hastanesinde yatarak çekmiştir…” Her Boydan, yalnızca şiir çevirisi denen uğraşın değil, belki de şiirin de en benzersiz kitaplarından biridir. ? 6 ? 2 ŞUBAT 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1146
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle