19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Z eynep Oral’ın 1985’te yayımlanan Kadın Olmak adlı kitabı (yeni basımları için bak.: Cumhuriyet), 1980 sonrası kadın savaşımındaki yükselişin de gonk sesiydi sanki. Öyle ya, ne demekti “kadın olmak”? itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] KADIN ZAMANI7 Kendisinin bilincinde bir kadın yazınına doğru pıtı üzerinde özellikle durulabilir. Berktay, kadın yazarca, herhangi metnin katmanlarına sızdırılan yanlar üzerinde düşündürüyor bizi: “Olgulara ilişkin algılarımız, salt olguların kendileri tarafından değil, aynı zamanda zihniyetlerimiz, bireysel bilincimiz ve kavrayışımız tarafından belirlenir. Buysa, algılarla toplumsal etkileşimimize olduğu kadar, benzersiz beden/zihin tarihçemize dayanır.” (8) Örneğin “Özyaşamöyküsü dediğimiz şey, söz konusu yaşamın çarpıtılmamış bir röprodüksiyonu olabilir mi? Yoksa özyaşamöyküsünde dile getirilen ‘kendilik’, yalnızca dil içinde ve onun aracılığıyla yaratılan yapıntısal bir kurgudan mı ibarettir?” (165) O halde herhangi kadın yazarın, “kendisi olan bir metin” kaleme alabilmesi için, bedeniyle arasındaki yabancılaşmayı kaldırmış, sorunu enikonu çözümlemiş olmasını beklemek gerekiyor… Ancak kadının, kendi bedenine yabancılaşması bir yana gördüğü ağır şiddet, cinsel saldırı, bütün bunlara karşı bedenini salt korumak amacıyla bile ne denli ağır bedeller ödediğini ele vermiyor mu? Bu çerçevede Nedime Köşgeroğlu’nun Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Kadın/ Kalın Duvar İnce Zar (Alter, 2010) başlıklı çalışması, Eskişehir özelinden getirdiği örneklerle de renkli bir açılım sergiliyor. Kimi iletişim organlarıyla pornografik yayınlarda kadın bedenine yönelik yüceltici değil alçaltıcı tutumlar, saldırılar tarihsel gelişimin cilvesi demokrasinin gereği değil mi peki? Örneğin Nükhet Erkoç’un Osmanlı’dan Cumhuriyet’e/ Cariyelik ve Kadın (Postiga, 2010) başlıklı çalışması basındaki yansımalardan ipuçlarıyla dikkati çekiyor. Bu çerçevede İslamcı anlayışın kadın bedenine yönelik getirdiği kendi kabuğuna (bedenine) çekiliş, içe dönüş, kapanış da yine bir sorunsal olarak durmuyor mu önümüzde? YAZINIMIZA FARKLI KAVRAYIŞLA YAKLAŞMAK... Nazife Şişman, “Kendi bedeni dâhil, âlemdeki her şey belirli bir süre için ona emanet edilmiştir. Emaneti, her şeyin gerçek sahibinin iradesi doğrultusunda kullanıp kullanmayacağı (.) onun imtihanıdır” diyerek İslami inancını temele koyup şunları söylüyor: “Modern paradigma; (.) seküler yaklaşımı dikkate alarak, cinsiyeti de bu düzeyde ele alınmaya mahkum etti. Bu kabul nedeniyle kadın ve cinsiyet, sadece ‘toplumsal bir mesele’ye indirgendi. Önce devletler, ardından millet ve toplum hak iddia etti kadın üzerinde. Daha sonra da kadın birey olarak kendi ‘mülk’iyetini ilan etti: ‘Bedenim benimdir’ dedi. (…) ‘Emanet’ten Mülk’ede, işte bu perspektiften bir okumaya tabi tutuldu, kadın hakları hareketi ve onun felsefi arka planını oluşturan feminist ideoloji.” (Emanetten Mülke /Kadın Bedeninin Yeniden İnşası, İz, ikinci basım, 2006, 11) Bu noktada Berktay’a kulak vermeli yeniden: “Ataerkil sistem ve sistemin temelini oluşturan aile ve mülkiyet yapısının merkezinde (.) kadın bedenine ve davranışına ilişkin denetim kaygısı yer alıyor. Üstelik bu kaygı, dinsel (İslamcı) ve dindışı (laikmilliyetçi) söylemlerin de ortak noktası.” “Ortak nokta, bireyin karşısında topluluğun yüceltilmesi ve kadının hem topluluk kimliğini yansıtan bir simge, hem de topluluk dayanışmasını bozma potansiyeli taşıyan bir ‘fesat’ unsuru olması.”(120,121) Bu vurgu, kadında kendi bedenine dönük yabancılaşmayı ortadan kaldırmaya yarayacak mıdır? Meltem Arıkan, Beden Biliyor (Destek, üçüncü basım, 2008) adlı yapıtında, “Nedense bir bedenimiz olduğunu sürekli yadsıyoruz” deyip şunları söylüyor: “Gerçek, ondan kaçayeceği nasıl görülmez? Bu çerçevede Ayşe Durakbaşa’nın, Derya Şaşman Kaylı’nın Kadın Bedeni ve Özgürleşme (İlya, 2010) adlı kitabına yazdığı “Önsöz”deki vurgusu buna da yanıt veriyor: “Feministler olarak ‘beden’ üzerine daha çok düşünmemiz, toplumumuzda kadın bedenlerinin dil arayışına daha duyarlı olmamız ve cinsel siyaset önerileri geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.” (10) Derya Şaşman Kaylı, bedenle özgürleşme arasındaki ilişkiyi şöyle notluyor: “Kadın bedeninin soyun devamına kapatılması” için (64), “…Bedenleri de erkek kontrolüne verilmiş…” “Kadının özgürleşebilmesi kuşkusuz bedeni üzerindeki denetim hakkının sahipliğiyle mümkündür.” (18, 19) Demek ki kadın kaleme alsa da herhangi metnin bambaşka bir kavrayışla yapılandırılmış, yabancılaşmanın tamamen ortadan kalkmış olması gerekiyor… Fatmagül Berktay, “Kadının doğasından duyulan korku”ya (142) vurgu yaparken bedenin yazınsal üretim bağlamında taşıdığı önemi, anlamsal derinliği de imliyor böylece… Bu bağlamda Şaşman Kaylı’nın, “kadının bedeniyle barışma”sı üzerinde durması boşuna değil. Aysu Erden, Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar /KötücüllükCinsellikErotizm (Hayal, 2011) adlı kitabında, “Kadın yazarların, cinsel kimliklerinden sıyrılarak ve özgün bireyler olarak düşün ve yayın dünyasına girdikleri ilk andan itibaren kendilerini bu dünyaya benimsetmek ve bu dünyada yetkinlik kazanmak için verdikleri uğraşlar ve karşılaştıkları sorunlar”a (63) değinirken bunları da vurguluyor bir bakıma. İleriki haftalarda kadın yazarların verimlerini konu aldığım kimi yazılarda Erden’in yapıtına yeniden döneceğim. Bütün bu veriler, kadının yazınsal üretimde, bilimle ilişkilenecek bağlamda eleştiri aşamasına gelmiş olmakla birlikte yazınsal bağlamdaki ilk açılımlarda, bunları yine de eril bakışa dayalı yapılandırıp verimlediği ortada demek ki. Gerçekten kadınların gerek Osmanlı’da kaleme aldığı gerekse Cumhuriyet döneminde verimlediği romanların genelde böyle bir bakışla kurulduğu görülüyor. Kimi sorunlar dönüştürülürken içselleştirilmeden bir manzara olgusuymuş gibi alındığı ileri sürülebilir bunların. Köyün hatta kentin, denizle ormanın vb. soyutlanıp dönüştürülmeden dışımızda birer tablo halinde alınışına benzer biçimde kadın sorunları da böyle katılıyor bir ölçüde romana. Anlatılan olarak… Buna karşın erken dönemde eril bakıştan sıyrılan, farklı bir zihinle dişil bakışa dayalı öykü roman verimleyenlerin cumhuriyetin ilk kuşak yazıncılarıyla ortaya çıktığı da bir gerçek. Örneğin Nezihe Meriç, Sevim Burak, Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Leylâ Erbil, Adalet Ağaoğlu vb. bu öncüler arasında sayılabilir. Hele Leylâ Erbil’in, dişil erkeye dayalı yazınımızda öteden beri anıt örnekçe, öncü konumuyla hâlâ bu yolun ışıldağı olduğu hiç mi hiç göz ardı edilmemeli… Dişil erkeye dayalı kadın yazınının yaygınlaşıp bir gövde bütünlüğüne kavuşması, dişil bir eleştirinin kendini göstermesi içinse zaten hepten 1980 sonrasını beklemek gerekiyor. ? Kadınların, haklarıyla ilgili savaşımının 1980 sonrasında yoğunlaştığı biliniyor. Gerçekten kadınlar bu süreçte bir yandan 12 Eylül faşizmine karşı demokrasi için sağlam dayanaklar oluşturmaya girişti, öte yandan buna koşut kadın hakları bayraktarlığı yaparken “kendisinin bilincinde” varlık olarak “kadın bedeni”ne dönük toplumsal algıda da derin, köklü bir değişime yol açtı. Oysa kabaca yüz elli yıl önceleri mürebbiyeyle, hemşireyle, öğretmenle başlayan, sonrasında yazarlıkla süren kadın savaşımındaki o ön süreçte, eril erkin düşünsel planda değişkesi olarak çıkmıştı karşımıza hep kadınlar. Hoş, kadınların roman okuması büyük bir işleve sahipti. Çünkü kurulan roman evrenleri aracılığıyla kadın yaşamına müdahale edilebilmesi olanağı doğduğunu okuma yazma deneyimi ile yaşıyordu kadınlar. Ne var ki bütün bunlar, kadının kendi dişil bakışı yerine ataerkil biçimlendirmenin mantığıyla yapıldı hep. Yani var olan egemen anlayış, kadına biçtiği toplumsal cinsiyet rolünün oynanmasını bekledi onlardan. Sonuçta kadınlar, bu eril bakış egemenliğindeki yazınsal üretimlerini 1980’lere dek sürdürmüş oldu. Nitekim günümüzde kadının öyküdeki öncülüğü, romanda, oyun yazarlığında, sinema, tiyatro oyunculuğunda, yönetmenlikte sergilediği dikey yükseliş bir yana, ama görece yine hep erkeklerin tekelindeymiş gibi görünen yazınsal eleştiri, yazın eleştirisi alanındaki başarısı da bunun büyük bir erkeye dönüştüğünü göstermeye yetiyor artık… “Kadın Zamanı” dizisindeki yazıların bu son bölümlerinde kadınların öykü, roman gibi yazınsal türlerdeki başarılarından çok yazın kamuoyunun da görmezden geldiği veya henüz şimdilik tam anlamıyla ayırdına varamadığı eleştirideki o büyük, görkemli yükselişine taşımak istiyorum konuyu… Ancak bu konuya girmeden önce “kendisi olma bilinci”nde kilit rolü bulunan bedeniyle ilişkisine de değinmek zorunlu görünüyor kadının… KADIN YAZAR; ERİL ERKİN İZİNDE KOPYACILIK... Kadının, dişil bir yaratı kavrayışı ortaya koyamadan eril erke dayalı bir yazının kopyalayıcısı olarak yola çıkması doğaldı. Çünkü önünde dişil erkeye dayalı bir yazınsal model örneği yoktu. Demek önceleri bu eril erkin yazındaki kopyalamasıyla işe koyulacak, yapması gereken dişil erkeye dayalı yazınsal verimlemeyi sonraki aşamada bulgulayacaktı. Kadınbeden ilişkisine getirdiği eleştirel bakışla, bunu kucaklayıp kuramsal bağlamda temellendirişiyle Fatmagül Berktay’ın Tarihin Cinsiyeti (Metis, üçüncü basım, 2010) adlı yaSAYFA 20 ? 2 ŞUBAT rak, onu yorumlayarak değil, aklın ve bedenin bütünlüğü içinde yaşayarak algılanabilir. Beden, kaçmaya çalıştığınız oranda bunun karşılığını size fiziksel sorunlar olarak yaşatacaktır.” (17, 18) Arıkan’ın sözünü ettiği “kendilik nefreti”ni (44) bu bağlamda almak olası. Nitekim “kadınlarda kendilik nefreti genellikle bedenlerine ya da kendi yaratısı olarak gördüğü bebeğine yönelir…” (136) “Bebek” sözcüğünü “yapıt” sözcüğüyle değiştirdiğimizde nereye varırız dersiniz?… DİŞİL ERKE DAYALI BİR KADIN YAZININA DOĞRU... Bedenin örneğin oyuncu için açıktan açığa enstrüman olduğu bilinir de bunun yazar için de enstrüman olarak kabullenilmesi gerektiği görmezden gelinir nedense. Yaşantı, deneyim, birikim vb. bir yazarın, yazınsal verimlerinde nasıl önemli birer dayanaksa beden de bu yönde gereksinim duyacağı erke için bir verim odağı değil midir? Buna göre kendi bedeniyle yaşayacağı yabancılaşmanın verimlemede yazarın yazınsal üretim sürecini olumsuz etkile 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1146
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle