15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? mıdır? Öyle demişim evet, onu bir derginin soruşturması için yazmıştım. Biraz abartmış mıyım ne? Şimdi düşünüyorum da aslında şairler için de medyatik olma durumu şimdilerde hiç fena değil! Yani hayli medyatik şairimiz var. Romana geçmeye gerek olmayabilir artık! Kaçınılmaz olarak okurlakitabın buluşmasını sağlayacak etkinliklere gidiyoruz, imza günleri, toplantılar, söyleşiler, festivaller, bunun uzantısı olarak da dergi, gazete, TV söyleşileri, derken medyayla ilişki de sıkılaşıyor, sıkı fıkı bir hal alıyor. Eh öyleyse kendimi de katarak o tespitimi yineleyebilirim: “Herkes görünmek istiyor, şairler görünmek istemiyorlarmış gibi yaparak herkesten çok görünmek istiyor, çünkü onları kimsenin göreceği yok.” Kitaptaki, “Şiir başka şeylerin yerinedir” ifadenizde, “Her şeyin değerinin bilindiği, korunduğu, yitip gitmesine göz yumulmadığı bir gün şiire de gerek olmayacağına inanıyorum” demişsiniz. Sanırım bu hiçbir zaman gerçek olmayacak. “Şiir her zaman söylenmesi ya da söylenmesi gerekenden fazlasıdır” yazınıza da göndermede bulunarak yine de sormak istiyorum: Şiir sizin için ne zaman tamamdır? Aslında hiçbir zaman. Ama o yazıdaki ‘tamam’ sözcüğünü nasıl kullandığımı da açıklamam gerekiyor. Aynen şöyle yazmıştım: ’Tamam olmak’; tamamlanmaya değil eksikliğe delildir, az olsun, tam olmasın, başkalarına da kalsın diyedir. Çünkü tamamlanmak, fazlalıktır. Tamam demekse, eksik olduğunu bildirmektir. ‘Tamam’, ‘kafi’, ‘yeter’, ‘bu kadar’, ‘elverir’ demek, eksikliğini bilmek ve onunla yetinmektir. Tamam.” Tam da böyle anlıyorum ve böyle yazmaya çalışıyorum şiiri. “Duyarlılık eğitimim” olarak nitelendirdiğiniz “Karşılığını Bulamamış Sorular” ve “Sırat Şiirleri” adlı kitaplarınız acıyla yoğrulmuş şiirlerden oluşuyor. O günden bugüne geldiğiniz noktada şiir yazmak sizi karşılığını bulabildiğiniz cevaplara götürdü mü? Yoksa acılarla kışkırtmaya devam mı ediyor? Andığınız iki kitap da, ‘1980 Yüzyılı’nın başlarında yazıldı. İlki 1981’de yayımlandı, içindeki şiirler 19781981 arasında yazılmış şiirlerdir, ikinci kitapsa, adının da söylediği gibi bu dünyadaki ‘sırat’ı imliyor, elbette 1980 darbesinin hayatımıza yaptığı fenalıklardan yola çıkarak başka fenalıkları, zorbalıkları, faşizmleri de dile getirmeye çabalıyor. O şiirler de 198084 arası yazıldı, yani darbenin en kanlı günlerinin etkilerini, izlerini taşır. Bilmeden belki de bir şiir tanımı sayılabilecek bir ad koymuşum ilk kitabıma, “Karşılığını Bulamamış Sorular”, evet, hâlâ öyle, tam da öyle, yarın da öyle olacak. O soruların karşılığı olmadığı, bulunmadığı, bulunamadığı için şiir yazılacak ama şiir de cevap olmayacak, hem şiir niye cevap olsun? “Ayrılığı en başından kabul etmektir aşk” diyorsunuz. Biraz da aşkın size ve şiirinize etkilerinden bahsedelim mi? Yoksa külliyen bir zarar tablosu mudur aşk? Galiba aşkın imkânsızlığı bu. Aşkın da gerçeklik gibi sürgit aynı biçimde kalamayacağı, yeni içerikler, yeni bi çimler kazanması ve taşıması gerektiğine dair bir gönderme diyelim. Belki de insan ayrılığı en başından kabul ederse hem aşkın diyalektiğine hem de şiirin doğasına uygun davranmış olur, hem de tabiata ve kendi doğamıza diye de ekleyelim. Kabul etmek zordur ama, sondakini başta söylemekte de zannımca yarar vardır. Yarar, sözün gelişi. Kabul etmek yeterli. Aşk külliyen bir zarar tablosu olur mu? Hem zaten ayrılığı baştan belli olsa da kim aşka zarar diye bakıyor ki? Ya da şöyle diyelim, zararsa da zarar, ama faydalı bir zarar, şiir gibi bir zarar, iyi bir zarar, iyi ki aşk var, zarar var, bütün zararlar aşk olsa ve aşktan olsa... Aşkın bana ve yazdığım şiirlere verdiği ‘zarar’ları böyle sayabilirim işte! “ŞİİR DAHA ÇOK BİR GERİLLA HAREKETİDİR” “Kendimi sadece şiir yazdığım zamanlarda şair gibi hissediyorum onun dışında iyi bir film izleyicisiyim: Kendine bakmamak için hep başkalarını izleyen” demişsiniz peki başkaları sizi nasıl izliyor? Sanat anlayışınızla çizmek istediğiniz portre okurlara nasıl yansıyor olabilir? Aslında kendimi hiçbir zaman şair gibi hissetmiyorum, galiba en doğrusu böyle söylemek. Eskiden kendime ara sıra ‘şair’ dediğim olmuştur, ama uzun zamandır ‘şiir yazarı’ olduğumu düşünüyorum, buna inanıyorum. Bu yalnızca benimle sınırlı değil, şairlerin büyük çoğunluğu için de böyle düşünüyorum ama, kendisine ‘şair’ diyen birine, benim ‘hayır, sen şiir yazarısın’ deme hakkım olmadığı için de kendimle sınırlı tutuyorum bunu. ‘Kendine bakmamak için hep başkalarını izleyen’ cümlesi de fena değilmiş, yani beni hayli iyi tarif ediyor, o yüzden böyle diyorum, eskisi kadar film de izleyemiyorum ne yazık ki, şimdi yeni şeyler izlemek lazım! Mevlana’nın sözünün yeni çağa uyarlaması da böyle oluyor işte, “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”dan buraya! Nereye? Portrem nasıl yansıyor bilmiyorum, bazen ‘şair’, bazen ‘yazar’, bazen ikisi birden, bazen ‘okur’, bazen ‘okuryazar’, bazen ‘izler’, güler, sever, gezer... Belki de size sorulabilecek tüm soruların cevaplarını kitapta bulmak mümkün ama, tüketim çağının en büyük silahı popüler kültür nitelik ve nicelik açısından edebiyatla savaşını sürdürürken şiir ve şair bu kuşatılmışlıktan nasıl kaçınabilecek? Şiir bir meydan savaşı değildir, daha çok bir gerilla hareketidir. Yavaş yavaş oluşur, birikir, güç kazanır, okur kazanır, çevre kazanır, yani bir düzenli ordu değildir ve olmamalıdır, daha özel, daha farklı talepleri olan ve bunları dillendiren bir şey olduğu için de sisteme karşıdır ve sistem karşıtı tüm hareketler gibi kalabalık değildir, özveriyle, adanmakla sürdürür kendini. Ama sürdürür. Şiir süreklidir. Şiir sürekli olduğu için, bazen alışıldık bir şeymiş duygusunu verir, bazen kimse farkına bile varmayabilir, çoğu zamansa o kimseye aldırış etmeden sürer, sürer, sürer... ? Şiir Gibi Yalnız/ Haydar Ergülen/ Mühür Kitaplığı/ 160 s. Yapı Kredi Yayınları CUMHURİYET KİTAP SAYI 1186 8 KASIM 2012 ? SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle