Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erkin Özalp Teorisyeniniz Devrimciydi adlı kitabında, kendi deyimiyle “kapitalizmin yeniden sorgulanmakta olduğu” bir dönemde, kapitalizmi sorgulayan hareketlerin Marksizme nasıl bakması gerektiğini ve Marksizmin bu hareketlerden neler öğrenebileceğini tartışıyor. ? Ergun ÇAĞLAYAN ürkiye solunun son otuz yıllık tarihi, bu açıdan ciddi bir çelişki barındırıyor. Büyük fedakârlıklar ve insanüstü çabaların bir bileşimi olan birçok siyasi çalışmanın her biri, son kertede bir tür marjinalizmin sınırları içine hapsedildi ve kesintili çırpınışlar görüntüsüne büründü. Halkı kaderini değiştirmeye çağıran solcu militan, inançlı, inatçı ama sayıca az ve kupkuru kaldı. Çoğunlukla günceli kavrayamamakla, hayalcilikle suçlandı. Kuşkusuz düzenin ideolojik araçları, hitap kanallarının tıkanması sürecinin baş sorumlusudur. Ama tek sorumlusu değildir; sömürenlerin düzeni, sonuçta sömürenleri kollarken esas işlevini yerine getirmektedir. Diğer yandan bu otuz yılın sonuna doğru Türkiye Sol Hareketi kapalı kanalları kanıksamış ve hakim psikolojisi “böyle idare ediyoruz işte” haline gelmiştir. Yetinmek, kabullenmek, bırakın devrimciliği, ay Erkin Özalp’ten ‘21. Yüzyılda Marksizm ve Sosya Teorisyeniniz Devrimciydi! dın olmanın zıddıdır. Biz, bu dönemin tümünde yaşamış, onyıllarca direnmek, doğruda durmaya çalışmak ama marjinalizmi kanıksamak olarak özetlenebilecek bu büyük çelişkinin taşıyıcısı bir ara kuşağın insanlarıyız. Ve dünyamızın son otuz yılda yönetildiği gibi yönetilemeyeceğinin ilk sinyallerinin alındığı bir dönemde, inancın ve umudun, sadece doğruda durmak için değil, örgütkitle bağlarına yeniden kavuşmak için de tazelenmesi gerektiğini düşünen bir kuşak haline gelmek zorundayız. Erkin Özalp çok basit ve çok etkili bir noktadan başlıyor evet birisi başlamalıydı! Tazelenme için ilk ve en önemli kaynak Karl Marx’tır. Yazar, solcu aydının bu hengâmede unutmaya yüz tuttuğu umudun ve iyimserliğin en önemli ve başlangıç adresini bilincimize yeniden kazımayı saygın bir görev olarak bellemiş. Marksizmin tartışılması için etkili bir yöntemle karşı karşıyayız: Bize marksizmin sınırlarını gösteriyor; bir iktisat teorisi, felsefi disiplin ya da kapitalizmin bütünsel analizi değil, kapitalizmin nasıl devrileceğinin teorisi olduğu iddiasını serimliyor. Devrimciliğin marksizmin oluşumunda, genetiğinde çakılı olduğunu ispatlıyor. Kitap, günümüz dünyasında kapitalizmle daha etkili mücadele biçimleri ararken marksizmden nasıl güç alınabileceğinin; devrimci ve umutlu kalmanın bir kılavuzu olarak şekilleniyor. Türkiye’deki dönüşüm, kapitalist üretim ilişkilerinin dünyanın birçok noktasında olduğu gibi “hakim olma” durumunun çok ötesine geçip gündelik hayatın hemen her noktasını hızla yeniden kurması, şirazesinden çıkması ve insani değerlerden büsbütün uzaklaşması ölçüsünde, “anlık” müdahaleleri de güçleştiriyor veya etkisizleştiriyor. Peki bu olan bitenler, “kendi mezar kazıcılarını” çağırdığı halde, solcuları, sosyalistleri ayaklarını sağlam bastıklarını ele güne göstermeye davet ettiği halde; biz niye bu kadere razı oluyoruz? Bu kitap sayesinde bir kez daha anlıyoruz ki, bunu doğru dürüst tartışmıyoruz bile. On dokuzuncu yüzyıl devrimleri karşısında marksizmin tutumunun ve şekillenmesinin anlatıldığı ilk dört bölümü, beşinci bölümde yer alan etkili bir Kapital okuma kılavuzu takip ediyor. Özet yerine kılavuz demem kasıtlı: Ben bu bölümü Kapital okumaya ve yeniden okumaya güçlü bir çağrı olarak anlamlandırdım. Altıncı bölüm, Ekim Devrimi ve Sovyetler deneyiminin bugünün devrimcisi için neresinden tutulunca anlamlı olabileceğini tartışıyor. Son iki bölümde ise, anlatılan marksizm ve devrimcilikten hareketle bugün neler yapılabileceği tartışılıyor. Kitabın kurgusu ve sağlam temeli, sonda tartışılan önerilerin “fantezi’ denilerek görmezden gelinmesini imkânsız hale getiriyor ve önemli kapılar açıyor. Açılan bu kapılar, bizi, son dönemde on yıl öncesine göre hızla canlanan birlikte mücadele edilebilecek hedefler saptama, ortak eylemlilik, seçim platformu gibi niyetlere, samimiyet, süreklilik ve toplumsaltarihsel referans ölçütlerine götürebilir. Erkin’in bir çırpıda okunuveren, ama çoklarımız için kolay yenilir yutulur olmayan metninde yapmakta olduğu, “kitapta yazan”la hayatta gerçekleşenler arasında daha sağlam bağlantılar kurma ve tartışma çağrısını yanıtlamak gerekmiyor mu? Marjinalizmi değil, devrimciliğin doğru kaldıraçlarla tarihi değiştirme iddiasını ilke edinmemiz ve bir kez daha ispatlamamız gerekmiyor mu?? Teorisyeniniz Devrimciydi: 21. Yüzyılda Marksizm ve Sosyalizm/ Erkin Özalp/ Yordam Kitap/ 192 s. T Coşkun Bükteli’in kaleminden çıkan İkinci Geliş, yazarın kazandığı acıtıcı ama gerçek, ironi dolu ama zifiri karanlık bir mizahı işleyen dilinin başarılı bir yapıtı. ? Erol ÜYEPAZARCI oşkun Büktel’i, Türkiye’de polisiye romanın öyküsünü anlattığım Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes isimli kitabımın hazırlık aşamasında tanıdım. Türkiye’deki telif ve çeviri polisiye romanları saptarken elli yıllık arkadaşım, dostum İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski termoteknik kürsüsü şefi Aksel Öztürk’ün idealist eşi Nancy’nin kızı Zarife ile birlikte kurup yürüttükleri Çitlembik Yayınevi’nin yayınladığı “Botswana’nın tek kadın detektifi Mma Precious Ramotswe”nin maceralarını içeren Alexander McCall Smith’in kitapları benim için hoş sürpriz olmuştu. Bu ilginç yazarı ve hoş öyküleri dilimize kazandıran yayınevinin benzer sürprizleri olabileceğini düşünüp yayınlarını mercek altına aldım ve yanılmadığımı gördüm. Beni bu kez etkileyen kitap Fiyasko isimli bir yapıttı. Eserin yazarı İngiliz değildi; Türk’tü ve beni McCall Smith’den daha fazla şaşırtmıştı. BükSAYFA 20 ? 8 KASIM Coşkun Büktel’in romanı İkinci Geliş tel’in bu polisiye romanının hâlâ ıskalandığını ve hakkı olan ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Kitabımda eserin önemini anlatmaya çalıştım. Aynen şöyle yazmışım: “Size anlattığım bu ilginç öykü çerçevesinde yazarın ironik dili ve yarattığı kara mizah çok başarılıdır. Okuyucu bir yandan olayların gelişmesini merakla takip ederken bir yanda da eserdeki ilginç tipleri yazarın alaycı aynasında izlemektedir...Başlangıçta bir senaryo olarak yazılmış ve çok hızlı bir ritme sahip ‘Fiyasko’ polisiye romandaki ‘kara roman’ türünün edebiyatımızdaki en başarılı örneklerinden biridir.” Daha sonra yazarın Theope adlı tiyatro eserini okuma olanağını buldum. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda başarıyla sahnelenen ancak Devlet Tiyatroları’nın repertuarına kabul edilmesine karşın nedense(!) sahnelenmeyen ve bu davranışla yazarını isyan ettiren çok başarılı bir başka yapıtla daha karşılaştım. Büktel çocukluğundan beri yaşamak ve okumak için ne iş bulduysa onu yapmış bir kişi. İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. Simit satıcılığından Türk Hava Kurumu adına kurban bayramlarında koyun postu toplamaya, sinema ve televizyon filmlerinde figüranlığa, otel rezervasyon işlerinde çalışmaktan reklam yazarlığına ve çevirmenliğe kadar her çalıştığı iş ona kişileri ve toplumu tanıması için katkıda bulunmuş, bunun sonucu ironi dolu kapkara bir mizahla örgülenmiş bir dil kazanmış. Hiç yüz yüze görüşmediğim ama telefonda uzun uzun konuştuğum Büktel’in yayın macerasını yakından izlediğim ve yayınlanmadan okuma olanağını bulduğum son romanı İkinci Geliş, bu ilginç yazarın kazandığı acıtıcı ama gerçek, ironi dolu ama zifiri karanlık bir mizahı işleyen dilinin başarılı bir yapıtı. Eser çarpıcı, meraklı ve başarılı bir kurgu içinde ilerliyor. Hem polisiye hem bilimkurgusal bir yapıya sahip; bazen çok naif bir anlatıma bürünüyor; bazan ağır siklet dünya boks şampiyonunun yumruğu suratınızda patlamış gibi sizi sarsıyor. Yapıtı okuyacakların eserden alacakları edebi lezzet yanındaki kurgusal keyfi bozmamak için konusuna hiç değinmeyeceğim ama edebiyatımızda ilk ör C neğini on dokuzuncu yüzyılda Ahmet Mithat Efendi’nin Dünyaya İkinci Geliş adlı eseriyle verdiği, öldüğü sanılan bir kişinin bir asır sonra capcanlı aramıza katılmasıyla hem de torunundan daha genç biri olarak yaşama karışmasıyla ilgili bir kurgunun söz konusu olduğunu vurgulamaktan da kaçınmayacağım. Bu kurgu Büktel’e istediği bireysel ve toplumsal eleştirileri yapması için uygun bir ortam hazırlıyor. Romanın kahramanları başta bir asır sonra dünyaya tekrar gelen Hamdi Mümkün; onun torunu Kenan Derin, torun çocukları Ferhat, Barış, Pınar; Ferhat’ın karısı Canan, ünlü televizyon sunucusu Hayyam Bekçi, kiralık katil Mansur, komiser Ferit ve Hamdi Mümkün’den sonra ortamın en dürüstü fahişe Mariya nâmı diğer Meral ve diğerleri hepsi birden toplumdaki çürümeyi, yozlaşmayı ve ikiyüzlülüğü suratımıza şamar gibi vurmak için başarıyla çizilmişler. Ben her yerde hep tekrarladığım gibi her şeyden önce okuduğum kitaptan keyif almak isterim. Burada keyiften kastettiğim eğlenmek, hoşça vakit geçirmek değil; etkilenmek. Keyif almanın okuyucunun hakkı olduğunu sanıyorum ve en bilimsel kitaplarda bile yazarın okuyucunun bu hakkına saygı göstermesini bekliyorum. Kanımca Coşkun Büktel çok saygılı bir yazar.? İkinci Geliş/ Coşkun Büktel/ Çitlembik Yayınları/ 276 s. 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1186