Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KO N UK H AR F LE R Bir kitabın düşündürdükleri... “Sen benim bir tanecik oğlumsun. Mutlu olman için ne gerekirse yaparım.” ? Nadire Banu GÜMÜŞTÜS (Sabancı Üniversitesi Okutmanı) ir kadının hayatındaki önemli dönüm noktalarından biri doğum yaptığı andır. “Anne” olmuştur. İşte o an, tanıyan/ tanımayan herkesin gözünde bambaşka bir yeri olur. Sadece kadınken görmediği anlayışı ve hoşgörüyü her yerde görmeye başlar. “Anne/kadın”, bebeğini kucağına aldığı ilk andan itibaren bambaşka bir hayata da başlamıştır artık…” İlk”ler birbirini takip eder uzunca bir süre… Bebeğin ilk bakışı, ilk emme, ilk uyku, ilk gülümseme vs… anne ile bebeğin sözlerle ifade edilemeyecek iletişiminde önemli anlardır. Unutulmaz; çok da kayda geçmez. Anne, bebeği tanır her geçen gün, her hareketten ne istediğini ya da ne istemediğini anlar, dilini çözer bebeğin… Bebek de mucizevi bir şekilde anneyi tanır, onu çözer ve hikâye yeniden tam da orada başlar. Bu öykü(ler), hem çok aynıdır hem de bir o kadar farklıdır. Anneçocuk ilişkisi hem büyüleyici hem de pek çok tehlikeyi de içinde barındıran bir alışveriş sürecidir. Anne, çocuğuna hayrandır, çocuk anneden koşulsuz sevgi görmenin zenginliğinin tam da ortasındadır. Annelik deneyimleri, kadınlar arasında da ilginç bir iletişimin kaynağıdır. Birden fazla annelik yaşamış kadınların çocukları için anlatacağı çok hikâye vardır elbet. O yüzden anneçocuk ilişkileri hem aynıdır hem de birbirinden çok farklı… Annebebek arasında yaşananlar bazen bebeğin cinsiyeti ile yakından ilintilidir bazen ilk andan itibaren önemlidir. Bebek “erkek”se, “anne”, hemen her yerde, bambaşka bir yer edinir kendine. İlginç bir zafer de denebilir buna, hem bebek açısından hem de anne açısından… Anne, çocuğu için koşulsuz bir sevgi yoğunluğu içinde, üzerine titrer ve sözcükleri farklı yerlere yerleştirse de hep “Sen benim bir tanecik oğlumsun[çocuğumsun]/Mutlu olman için ne gerekirse yaparım” der. Çocuk kendisine sunulan bu hazineyi sonuna kadar değerlendirecektir. İnsanoğlu bu, ona verileni asla geri çevirmez, sonuna kadar kullanır kaynakları. Tülin Kozikoğlu, anneçocuk ilişkisine kendi penceresinden bakıp kaleme aldığı bir tanecik oğlum’da gözlemlerini, kısa ama çok net cümlelerle ve basamak basamak çok naif bir eleştiriyle gözler önüne sermiş. Kitap, çocuğun hayatına olabildiğince erken girmeli. Bu girişin ilk halleri elbette annebabaların çocuklarına okudukları satırlarla oluyor. Burada da çocuk için yazılmış kitapların aslında ve özellikle okulöncesi dönemde büyüklere önemli ayrıntıları hatırlatması gerekiyor. Öncül amaç, elbette okuma bilmeyen; ama her gece uyumadan önce kitapla zaman geçiren çocukların kelimeden başlayarak cümlelere uzanan düş ve düşünce dünyasında emin adımlarla ilerlemesini sağlamak. Bunu yaparken, kitabı okuyan büyüğün, kelime ve cümle vurgusuna dikkat ederek ve o öyküyü çocuğa yaşatarak okuyabilmesi önemli. Bu zaman diliminde, kitabı okuyan aynı zamanda kendi için de okur. Belki içindeki çocuk için, belki unuttuğu bazı ayrıntıları hatırlamak için. Tam da bu noktada Kozikoğlu’nun kitabı, bir annenin oğluna söylediği iki satırlık sözlerde kendi anneliğini, çocuğu ile ilişkisini, çocuğunu koruma ya da çocuğun iyiliğini isteme seviyesinde nasıl bir karar çizgisi olduğunu, bu çizginin nasıl ve ne kadar kararlılıkla çizildiğini düşündürmekte… Bu kitap, hepimizin neredeyse aynı başlayan hikâyemizi “Minik bebek dünyaya geldiğinde karnı acıkmış ve ağlamaya başlamış. Annesi bebeğine hayranlıkla bakmış ve şöyle demiş: “Sen benim bir ta B necik oğlumsun./ Mutlu olman için ne gerekirse yaparım” cümleleriyle çok yalın dillendirme niyetinde olduğunu belli ediyor. Bu başlangıcın en kilit söz dizimi; “mutlu olman için ne gerekirse yaparım.” Bu sözler önemli; çünkü ‘annelik fedakârlık demektir’ bilgisi hemen bütün kültürlerde nesilden nesile aktarılır kadına/ anneye. Bu fedakârlık kavramı, üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır. Zira çocuklarımıza yaptığımız o fedakârlıklar, zamanla çocukları ve çocukluklarını egemenliğimiz altına alma ya da onlarda özellikle anne olarak bize karşı bağımlılık yaratma edinimine de götürmez mi?... Alışkanlıklarımız, bizi biz yapan önemli özelliklerimizdir. Farkında olalım ya da olmayalım, alışkanlıklarımızın bir kısmı annelerimizle kurduğumuz o ilişkiden alır ilk kıvılcımını. Anneler de çocuklarının alışkanlıklarını kendi öngörü ya da yaşam biçimleriyle oluştururlar aslında. Bazen vazgeçmesini bilmek gerek, ya da vazgeçilmesi gereken anda sevdiklerimize destek olmak. Bu kitapta bu nokta çok özenle ele alınmış. Çok da önemsemediğimiz hatta bazen özellikle anne olarak gururla dile getirdiğimiz “benim evladım benden bir an bile uzak kalamaz, beni her gün aramadan edemez” gibi cümlelerin sonucunun nerelere varacağını tahmin bile edemeyiz, etmek istemeyiz zaman zaman. Evet, anne çocuğuna/ çocuklarını koşulsuz ve sonsuz sunar sevgisini. Kendi doğruları ışığında çocuklarına en iyisini verdiğini düşünür, söyler. Bazı noktalar için doğrudur da bu kanı. Fakat, dünyaya gelen çocuk, sonuçta bir bireydir. Şu ya da bu şekilde kendi ayakları üzerinde duracaktır, durmayı öğrenecektir. Ki bu öykü de bunu hatırlatır. Bu yüzden de bazı anneler için çok da sevimli gelmeyebilir, zira bazı durumlarla yüzleşmek her zaman gülümsetmez bizi. Hele de bu öyküde anlatılanlara benzer bir davranış içindeysek. Ama sevgi, aynı zamanda sevdiğimizi özgür bırakmayı da becerebilmeyi saklar/yaşatır içinde. Kişisel ve toplumsal boyutta gelişebilmek için eleştiri çok önemli bir noktada bulunur. Bu kitap, bu yönüyle de önemlidir. Tülin Kozikoğlu, kalemini özenle kullanmış, yüreklice seçtiği konuda hayli incelikli seçimlerle oluşturduğu cümlelerle size bir ışık daha sunmayı yeğlemiş. Annelik adına kişisel gelişimize bir bakış açısı kazandırmanın yolunu çok iyi bulmuş. Bunun tam olabilmesi için de sizin bu kitabı okumanız gerekiyor elbette; kendinize ve büyük bir keyifle çocuğunuza… Bu satırları çocuğunuza okumayı seçtiğinizde her seferinde sizi çok şaşırtacak sorularla karşılaşacağınızdan ve vakit ayırırsanız çocuğunuzla sohbetlerde, çok ilginç cümleler duyacağınızdan eminim. Anne olarak biraz daha büyüyeceğinizden de… “O günden sonra bu bulut, oğlunun evini şiddetli rüzgârlardan, karanlık yağmurlardan, güneşin yakıcı ışınlarından, gök gürültülerinden, şimşeklerden, yıldırımlardan ve tüm kötülüklerden korumuş.” Gökten düşen elmalar, annelerin sayesinde tazeliğini hiç kaybetmeden hayatımızda olsun… Hem doyursun hem de korusun bizi birey olduğumuzu unutturmadan… Bu sevgi bulut olsun üzerimizde, hikâye de böyle bitsin… ? Bir Tanecik Oğlum/Tülin Kozikoğlu/ Resimleyen: Deniz Üçbaşaran/ 32 sayfa/ Mavibulut Yayınları/ 2011 Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com CUMHURİYET KİTAP SAYI 1186 8 KASIM 2012 ? SAYFA 27