Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ? Ruh İşbaşında/ Franco “Bifo” Berardi/ Çeviren: Fırat Genç/ Metis Yayınları/ 194 s. Ruh İşbaşında kendisini “psikopatoloji” alanında yapılmış bir deney olarak görüyor ve kolektif ruhumuzda bir şeylerin nasıl ele geçirilmiş olduğunu tarif ediyor: ağır, kalın, opak, engelleyici bir dünya hali. Bifo’nun yanıtlamak istediği soru şu: İşçilerin kapitalist üretim örgütlenmesi karşısında duydukları yaygın “yadırgama” haliyle nitelenen 1960’ların işçi mücadelelerinden işin psikolojik ve duygusal yatırımların merkezi alanı haline geldiği, hatta bu yeni libidinal ekonominin insanlarda ani paniklerden kitlesel depresyonlara bir dizi kolektif patolojiye neden olduğu bugünkü duruma nasıl geldik? Nasıl oldu da işçilerin gücünün işi reddetmeleriyle, kapitalist süreçlerden özerk olmalarıyla ve kendi örgütlenme biçimleriyle tanımlandığı 1960’ların ve 70’lerin toplumsal antagonizmalarından çıkıp, işin kimliğimizin merkezi öğesi haline geldiği, yalnızca ekonomik anlamıyla sınırlı kalmayıp benliğimizin kuruluşunda hayati bir unsura dönüştüğü son yılların deneyimine geldik? Kısacası, nasıl oldu da işten kaçarken onunla özdeşleşir olduk? İmparatorluk Yolunda Osmanlılar/ Mehmed Neşrî/ Örgün Yayınevi/ 412 s. Mehmed Neşrî’nin en önemli eseri “Kitâbı Cihanı Nümâ” (Cihanı Gösteren Kitap), Neşrî Tarihi ya da Tevârihi Ali Osman’dır. Yalın bir dille yazılan bu eserde pek çok eski Türkçe kelime vardır. Bu bakımdan Osmanlı tarihinin ilk dönemleri için çok önemli kaynaktır. Altı bölüm olan eserin ancak VI. bölümü bugüne kalmıştır. Mehmed Neşrî, eserini yazarken Osmanlı dönemi için “Âşık Paşazâde Tarihi”nden ve takvimlerden yararlandı. Tanık olduğu olayları konu edindi. Bu olaylar arasında, I. Murad dönemindeki Karaman ve Kosova seferleriyle şehzadeler kavgası (Fetret Devri, 14021413), Fatih Sultan Mehmed’in mücadelesi, Fatih’in ölümünden sonraki olaylar ve Cem Sultan Olayı önemlidir. Mehmed Neşrî’nin tarihi çağdaşlarından İdrisî Bitlisî, sonra Rüstem Paşa, Sadeddin Ali, Solakzâde ve Müneccimbaşı Ahmed Dede gibi yazarlara kaynak oldu. Havaalanı Balıkları/ Angelika Overath/ Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer/ Ayrıntı Yayınları/ 128 s. Bir havaalanının yersiz yurtsuzluğunda, üç insanın hayat çizgisi kesişir. Dergi fotoğrafçısı Elis ile havaalanındaki dev resif akvaryumunun sorumlusu Tobias arasında bir aşk gelişirken, havaalanının sigara odasında, çoktan bitmiş bir evliliğin muhasebesi yapılmaktadır. İşi nedeniyle Afrika ile Asya arasında durmaksızın uçan Elis, devamlı havaalanlarında olmaktan ama aslında hiçbir yere varamamaktan yorulmuştur. Havaalanındaki akvaryuma gözü gibi bakan, deniz canlılarını çocukları gibi şefkatle seven Tobias’la akvaryumun önünde tesadüfen tanıştığında, aralarında önce karşılıklı monologlarla başlayan, sonra giderek derinleşen bir yakınlık gelişir. Akvaryumdaki tropik deniz balıkları, mercanlar ve anemon çayırları arasında sessiz sedasız yüzerken ve yolcular hiç durmadan akvaryumun etrafından akıp giderken, özlemin, yalnızlığın ve bir çift olmanın/olamamanın derinliklerine inilir. Havaalanının transit salonu, insanların bir yerden uzaklaşırken başka bir yere yaklaşmadıkları yapay bir ortamdır. Akvaryum ise doğal ortamlarından koparılmış pek çok deniz canlısının bir araya getirildiği diğer bir yapay ortam. Romanlarını birer “mahremiyet röportajı” olarak yazan Angelika Overath, Havaalanı Balıkları’nda aşk ve ölüm gibi kadim temaları irdeliyor. Kırık Kalpler Terzihanesi/ Ali Teoman/ Yapı Kredi Yayınları/ 138 s. Kırık Kalpler Terzihanesi, Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı, İnsansız Konağın İkonu, Pervaneler, Aşk Yaşama Çok Uçuk, Horasan Elyazması ve Taş Devri ile öykücülüğümüzün yenilikçi çizgisindeki yerini alan Ali Teoman’ın yedinci öykü kitabı. Gizemli, Romanesk ve Grotesk öykülerin bir araya geldiği kitabın Romanesk Öyküler bölümü yazarın son romanı Gecenin Atları ile kesişiyor. Anlaşılıyor ki anlatı evreninin boyutlarını öyküroman ayrımı gözetmeden sergilerken kendine özgü öyküleme biçimlerinin izini sürmeyi bırakmayan bir yazar var karşımızda. Ali Teoman, ardında bıraktığı metinlerle de öykücülüğümüze yepyeni “yapı”lar kazandırmayı sürdürüyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1186 8 KASIM 2012 ? SAYFA 33